Muştu...

1252 Kelimeler
- Gızım ne düşünüyon de hele bana gül yüzlüm? - Ana bişey düşündüğüm yok, tasalanma. Babam hakkımda doğru olanı bilir, evel Allah'a sonra da ona güveniyom ben. Fadime hanım hem günlerdir suskunlaşan erine hem de feri feleği solan kızına bakıp iç geçirdi. Seyfi efendi böyle uzamasına izin vermez, kapıyı kapatırdı ama ne diye Nazif efendiye olmaz diyemezdi, bir türülü akıl erdiremiyordu kadıncağız. Tamam; Nazif efendi hali vakti yerinde, hürmet gören bir adamdı ama ne olursa olsun Seyfi efendinin aklını da bilirdi hatunu. Vardı bu işin içinde bir iş, hayrola diye düşündü. Gözü kapıda, kocasının ikindiden dönmesini bekliyordu şimdi. Herifine yanaşacak, ne düşünüyosan beni de ortak et diyecekti. Bekledi, beklerken de kızının çeyizlerini yoklamaya koyuldu. Uzun zamandır havalandırmamıştı leçeği, çetiği. "Bu işin varacağı yer belli Fadime, sen elini denk tut eyisi." dedi. Bahçe kapısının tok sesini duyunca anladı kocasının geldiğini. Baktı avluya, ne Gülfidan, ne de haylaz oğlanı Samet ortalardaydı. Seyfi efendi günlerdir karısının sorgusundan kaçardı ama onu kapı ağzında kaşları kararmış vaziyette görünce, anladı vaktin saatin geldiğini. Vardı hanımıyla yaşadığı odaya, hanımı da ardından mahremlerinin kapısını kapatınca eliyle cam yanındaki minderleri gösterdi. Bildi Fadime kadın, o sormadan anlatacaktı Seyfi. - Fadime bilirim kıvranırsın, halimi anlamaya çalışırsın. Günler geçti haber bekler bizden Nazif efendiler. Başkası olsa kestirir atardım emme şimdi doluya koyarım almaz, boşa koyarım dolmaz. Nazif efendiye vaktiyle verdiğim minnet belimi büker durur. Bizim Seyit'in durumunu biliyon ya hani. Geçmiş zaman Aşağıberçin'den iftira atanlar oldu gardaşıma. Irz düşmanı dediler. Oysa ki Seyid'in tek kabahati; kız kaçıracam diye giden ahbabına destek çıkmaktı. Köylüler tuttu kardaşımı, eziyet ettiler, gururunu kırdılar. Nazif efendi olmayaydı belki canına bile kıyarlardı emanetimin. İşte o vakit; dile benden ne dilersen dedim ben Nazif efendiye. Allah var, bu vakte kadar çıkıp da bana can borcun var, ödeyiver demedi. Kızımı isterken bile bu bahsi açmadı. Ama bana o gün ettiği iyliğe hıyanet etmek gibi geliyor şimdi onu geri çevirmek. Sen ne diyon hatun? Bizim kız edebilir mi orada? Ben minnet borcumu ödeyecem diye kızın günahına mı girerim? - Seyfi ben seni bilmem mi adam? Günlerdir kurbanlık koyun gibi gezinir durursun hanemde. Kızın da seni bilir. Seni ele sever, ele hürmet eder ki ne desen kabul eder Gülfidan. Ha bu demek değil ki kızıma böylesini reva görürüm. Ama reva görmeyen nefsimdir Seyfi. İnsanlar gapımıza geldi, biliriz nasıl adaletli bir hane olduklarını. Kimse bu güne kadar şer gonuşuk etmemiştir ardları sıra. Zatem açık açık dediler durumlarını. Onlar da evlatları güne dönsün, eyi olsun ister. Evlatlarını emanet edecek insan aramış, bizim gapımızda bulmuşlar onu da. Demek ki onlar da bize güvenmişler Seyfi. Ben derim ki gızımızı alak gonuşak açık seçik. Diyek böyleyken böyle. Ama kendini senin boyun borcunu ödemeye mecbur hisetmesin yavrum. Ama yaşı gelmiştir bilesin. Gençler geldi geçti kapımızdan kimselere varmadı, kıyıp da vermedik ama kulağıma çalınır, dul adamalara sorarlar. Varsın bizim kız yakınımızda mahsun kalacağına uzağımızda mutlu olsun. Ben Nazif efendiye de Samiye kadına da güvenirim. - Öyle dersin ha Fadime? Çağır o vakit gızı da vaktiylen haber uçuralım insanlara. Gız olmaz derse zaten canıma minnet. Karı koca bunları hasbihal ederken; anası gilin açık camından her şeyi duydu Gülfidan. Anlamıştı babasının bir derdi olduğunu ama can borcu öyle basit bir şey değildi. He dese kendi akıbetinden, olmaz dese babasının yüzünü yere düşeceğinden endişeliydi. "En fazla ne olur ki?" dedi kendi kendine. "Sevmez mi? Varsın sevmesin ama ne anamın ne de babamın canını darda koyacak kadar hakir görmesin yeter. Kimseye eziyet etmem, yüküne mörbet (yardımcı) olurum. Varsın babam yükünden kurtulsun." dedi. O böyle düşünürken anasının sesi duyuldu avluda. "Gülfidan'ım gızım bi bak hele." Anladı vaktin geldiğini ve indi damdan aşağı. "Buyur ana" dedi; anasının gösterdiği yoldan gidip oturdu babasının dizinin dibine. Adamın sıkıntısı gedik başından belliydi zaten, sorsun da atsın sıkıntısını diye içinden geçirdi. - Babasının gülü, esaslı kızı. Anlamışsındır seni niye ünledim. Bak yavrum sakın kendini mecbur hissetme olur mu? Ben tanır bilirim Nazif efendinin ailesini. Sahaptır fertlerine, kimsesini ezdirmez, haklı kimse ardında, haksızın karşısında durur. Emme ev olma yuva olma işi iki kişiliktir. Oğlanın durumu belli. Mümkündür ki üzüntüsünü atamamış, atasının anasının yüreğine dert olmuş bu hali. Oğlanı tanımam etmem ama Nazif efendinin torantısı ise adaletine de Allah korkusuna da güvenirim. Ne dersin kızım, ne diyem Nazif efendiye, gelsinler mi acı kahveni içmeye? - Anam, babam.. Bilirim ki eyiliğimi benden fazla düşünürsünüz. Ben kimseyi tanımam babam. Ama senin tanıdığına, emin olduğuna da sual getirmem. Yaşın geldi, yuva kur derler. Arada gücümü üzerler ama ben akşam olunca anamın babamın daldasında unuturum her birini. Siz ne derseniz odur babam. Allah şahidimdir ki yüzünüzü yere eğdirmem, aklınız kalmasın kimseye de gendimi ezdirmem. - A benim akıllı, vicdanlı gızım. Biliyon, duydun de mi meramımı? Emme baştan dedim sakın kendini mecbur hissetmeyesin. Minnet benim minnetim, borç benim borcum. Sen heç bişeyin bedeli değilsin. - Bilirim benim has babam, bilmem mi? Velev ki borcun bedeli olam. Senin için başım feda, sakın gücünü üzme. Fadime hanımla Seyfi bey bir kez daha şükretti yaradana, onlara böyle bir evlat verdiği için. Gülfidan ise verdiği karardan pişman olmamak için yalvardı yaradana. Samiye kadının annesine verdiğ ve anasının ona gösterip kaldırdığı fotoğraftaki adamın aklını karıştırıp onu cehennem azabına atmaması için dua etti. Gecelerdir çıkmamıştı aklından adam. Epey gösterişli bir tomofilin önüne dinelmiş, tek eli cebinde, diğeri de dudağının ucuna tutturduğu tütünde olan, uzun boylu esmer adam gitmiyordu gözünün önünden. Aynanın karşısında alık alık bakındığı, yanında nasıl dururum diye düşündüğü adamdı Ömer. Toy gönlüne ufak bir kıvılcım çakmıştı giderken Samiye kadın. O kıvılcım onu yakmasın da ne yapsındı? İki saat ya geçti ya geçmedi, Aşağıberçin'de Nazif efendinin tepeden köye hakim duran evinde telefon sesi duyuldu. Karı koca aynı anda bismillah demişlerdi. Telefon herkesin evinde olmadığı gibi, sık sık da çalmazdı. Çalınca da gelecek olan haber mühim olurdu haliyle. Günlerdir oğullarına dil dökmekten bitap düşmüştü karı koca. Seyfi efendinin olumlu döneceğine inanıyorlardı da asıl sıkıntıları oğullarını ısındırmaktı. Nazif efendi; "Seyfi hatırlı adamdır. Ben ona hissettirmedim ama o bana var bildiği borcunu ödemek için he demek isteyecektir." demişti hanımına. "Can borcuna karşı canının içini emanet edecek Samiye. Murad ederim ki soldurmasın bizim oğlan gül gibi emaneti." diye eklemişti. Düşünmüş, tartışmış, oğlana karşı kızın yanında durmayı, onu ezdirmemeyi kafaya koymuşlardı. Kızları Sanem'e de haber ettiler durumu. Baştan "etmeyin, abim terstir, kimsenin günahına girmeyin." dese de anasının babasının anlata anlata bitiremediği kızı merak etmiş ve abisi için iyi olmasını dilemişti her şeyin. - Gene oğlan mı ki Nazif? Vallah günlerdir yüreğim haş edip durur. Acısına veririm emme lafları yenilir yutulur değil haytanın. - Dur hele hatun, anlarız şimdi. Nazif efendi ahizeden duyduğu sesten ve sesin sahibinin söylediklerinden öyle keyiflendi ki; hanımına açıklamadan, evin kahyasına seslendi ve "üç koyun kes Kadir. Kes de fukaraya dağıtıver." dedi. Hanımı bilirdi erinin adağı olduğunu. Haliyle haberin hayırlı bir muştu olduğunu anladı ve şükürler etti. Çok geçmedi Köln'e de haber uçtu tabii. Ömer de günlerdir hop oturup hop kalkar olmuştu. Daha fazla içer oldu son günlerde. Yapamam, Ayşe'me ihanet edemem deyip durdu. Ama babasının son sözleri de elini kolunu bağlamaktan beter etti onu. "Kendine gel Ömer! Gelmem dersen silerim seni, hakkımı da helal etmem. Ben sustukça, acına hürmet ettikçe yoldan çıktın, şer bir insan oldun. Sanırmısın ki sana o kızcağızı ezdiririm ben? Aklından geçen şeytanlıklara hakim olacaksın. Bundan sonra ben ne dersem o olacak Ömer efendi. Razı değilim diyorsan burada ne anan vardır ne de atan vardır gayrı bundan sonra. Ayağını denk al." Sözler aklına düştükçe daha da sinirlendi Ömer? "Ne hakla elin kızına sebep kendi evladını silersin Nazif efendi?" dedi sarhoş aklıyla. Babalık hakkını mı unutmuştu koca güdük? Ama babası da anası da, insan yerine koymayıp acısına acı katacağı zavallı karısı da kul hakkının ehemmiyetini bir güzel belletecekti ona. Az sabır...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE