KAFES (TÜRKÇE HİKAYE)

KAFES (TÜRKÇE HİKAYE)

book_age18+
5.0K
TAKİP ET
21.2K
OKU
murder
dark
possessive
sex
forced
playboy
arrogant
dominant
badboy
twisted
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

"Karanlık bir kafeste tek başına ağlayan bir kadın bilenmiş bıçak gibidir. O herşeyi kesebilir artık, nefesinizi bile. "

Kadına cenneti ayaklarına serdiler..

O cehenneme hükmetmek istedi..

Ona melek dendi..

O şeytan olmak istedi...

Şeytanla aynı masaya oturmaya hazırmısınız?

Aydınlıktan karanlığa geçiş...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Gelinlik Değil kefen
Ben Meyra....   "Doğduğumdan bu yana altın bir kafese hapsolup, oradan çıkıp özgürlüğe kanat çırpmak isteyen Meyra, kendi hayatında hiçbir söz sahibi olamayan. Başkaları tarafında seçilen hayatı yaşayan Meyra, okuduğu okulu, mesleğini hatta arkadaşlarını bile seçme hakkı olmayan Meyra, adımın anlamı aydınlık bile olsa bir adamın karanlığına hapsolmuş Meyra. Ben Karan...   “Daha 5 yaşında acılar içinde boğulmuş, kendi karanlığının, kendi zindanının efendisi olmuş Karan. Can almaktan zevk alabilen, düşmanları tarafında iblis olarak bilinen, merhameti acizlik, aşkı aptallık, olarak tanımlayan Karan, kendi içindeki ışıkları söndürüp, karanlıkla dost olan, kendi dünyasını cehenneme çevirip yaktığı ateşle onu kör kuyulara atıp sonsuza kadar karanlığa hapsedenleri yakmak için Anka kuşu gibi küllerinden doğan Karan…                                                             ******************** Sadece ve sadece senin üstünden geçeceğin yaşam köprüsünü, kimse senin için inşa edemez.   Friedrich Nietzsche insanın kendisini bulması için yazdığı yazısında böyle der. Fakat bu köprüyü inşa etmek, özel bir arzu, kişinin kendi kurtuluşuna erebilmesini sağlayacak bir güç gerektirir. Peki o güç bende var mı? 20 yıldır bana biçilen bir hayatı yaşıyordum. İstediğim neydi peki, bir kafesten çıkıp diğer kafese girmek mi? Ben kimdim, benim istediklerim önemli miydi? Hayır değildi, ben sadece bu hayata Karan’ın kadını olarak doğmuştum, daha doğmadan özgürlüğüm elimden alınmamış mıydı? Ben bir amaçtım onlar için, kendimi özgür hissettiğim tek şey dans bile bana yasaklanmıştı... İçin için dans etmek ne tuhaf bir şeydir bilemezsiniz. Kimselere fark ettirmeden dans ederdim ben içimden, o kadar acizdi hayatım işte. Peki böyle mi olacak, 3 yıldır sürekli girmek için can attığım dans okulu tarafında seçmelere çağırılmıştım, hayal dediklerim gerçek olur muydu? Belki de Tanrı’nın bana bir kurtuluş için gönderdiği mesajdı. Ama ben şu an gelinlik provasında istemediğim bir düğüne hazırlanıyordum kasabını bekleyen bir koyun gibi. “Meyra biraz dik durur musun? Bayan Miran ölçünü düzgün alamıyor!” Annemin beni uyarmasıyla kafamda dönen tilkiler kaçmıştı. Ona umursamaz bir bakış attım. “Sence bu umurumda mı anne?” “Senin olmayabilir küçük hanım ama benim umurumda, tüm sosyete orda olacak ve senin bu şımarık hallerinden dolayı rezil olmak veyahut dedikodu malzemesi olmak istemiyorum!” Bu kez umursamayan halimden eser yoktu. Ateş gibi yanan gözlerle ona döndüm, bu kadar mı kördü bu kadın, mutsuzluğumu göremiyor mu? Yoksa görmek mi istemiyordu? Sürekli kendini düşünüyordu, başka biri yoktu, ben ben diyen bir kadındı. Tamamen bencilliğin vücut bulmuş haliydi. “İşte senin tek umursadığın bu, rezil olmak; kızın mutlu mu mutsuz mu umurunda bile değil, sen bencil bir kadınsın.” Sert bir biçimde karşımda duran kadını ittim. “Defolun, prova artık bitti!” Hızla merdivenleri çıkıp odama girer girmez bana gelinlik diye giyindirilen kefeni odanın en ücra köşesine fırlattım, gözlerim o gelinlikle buluştuğunda artık kararımı vermiştim. “Hayır, bu sefer olmayacak, bu kez bana dayattığınız hayatı yaşamayacağım…”  Telefonumu çıkarıp dün seçmeler için arayan numarayı tekrardan arayıp yarın seçmelere geleceğimi bildirdim. Sırada yarın bu kafesten dışarı çıkmak vardı. “Hadi Meyra uyan artık, Karan alışveriş için adamları yollamış.” Annemin sesi normalde bende dayanamaz bir baş ağrısı etkisi yapsa da bu kez söylediği bu sözlerden dolayı hızlıca gözlerimi açtım, işte aradığım fırsat ayağıma gelmişti.   Yarım saatte hazırlanıp seçmede giyineceğim kıyafetimi hızla çantama teptim, o ara annem odama girmişti, aksi bir ses tonuyla yine bir şeylerde memnun olmadığını dile getiriyordu. “Meyra spora gitmiyorsun, çıkar şu taytı.” Gözlerimi ona karşı kaydırdım. “Bu seni ilgilendirmez, benim canım bunu giyinmek istedi, bunu giyindim. O da buna karışamaz.” “Efendimiz bu tarz kıyafetlerden hoşlanmıyor biliyorsun, hâlâ neden ona dikleniyorsun, bilerek damarına basar gibi davranmayı kes artık, sonunda sen üzülüyorsun.” “Ah annem beni mi düşünüyor? Umurumda değil onun aptalca fikirleri tutma beni yoksa mafya damadın bekletilmekten de hoşlanmıyor biliyorsun değil mi?” Annemi geçip hızlıca aşağıya indiğimde merdivenden beni bekleyen arabaya bindim. Karan’ın yolladığı adama bir alışveriş merkezin adresini verdim. Hem gideceğim okula yakın hem de kaçması kolay bir yerdi bir taşla iki kuş vuracak olacaktım... “Meyra Hanım, bana verilen adres orası değil yalnız.” Lanet olsun ben bunu nasıl unuturum... “Yarım saatlik işim var, arayıp bildirin lütfen durumu.” Başıyla beni onaylayıp hızlıca telefonunu çıkarıp birini aradı, büyük ihtimal Karan’ın sağ kolu Okan’dı  hızlıca telefonu kapattı. “Onaylandı yalnız yarım saatimiz var, sonra bana söylenen yere sizi götürmem lazım.” “Teşekkürler.” Bir süre sonra alışveriş merkezine  vardık hızla mağazalardan birine girdiğimde peşimdeki adama dönüp kapıyı işaret ettim. “Siz burada bekleyin.” “Olmaz Meyra Hanım, kesin talimat var sizi yalnız bırakamam.” “Senin o  efendin müstakbel eşinin iç çamaşır mağazasına benimle girdiğini duysa emin olun hiç hoşlanmaz değil mi?” Karşımdaki adamın afallatmış halini görünce istediğimi aldığımı anlamıştım. “Peki ben sizi buradan bekliyorum.” “Tamam ileride oturma yeri var lütfen orda bekle, insanlar kapının önünde durmandan rahatsız olabilir.” “Emredersiniz Meyra Hanım.” Sakin adımlarla mağazaya girdiğimde ilerdeki reyonlara girip oyalandım, etrafın biraz kalabalıklaşmaya başladığını görünce hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerledim. Düşündüğüm gibi Karan’ın adamı telefonla konuşuyordu, beni görecek noktada değildi. Dışarı çıkıp hemen yürüyen merdivenlerden aşağı inip koşar adımlarla alışveriş merkezinin dışına çıktım. Önceden ayarladığım  taksiye binip okulun adresini verdim. Bu iş düşündüğümden daha kolay olmuştu, vay be dedim kendi kendime, keyfim yerine gelmişti. Yarım saat sonra okulun önünde durdu, taksi ücretini verip okula doğru ilerlediğimde adımlarım emindi, bu kez başaracaktım. Burası benim yeniden doğduğum yer olacaktı.   Derin bir nefes alıp seçmelerin olduğu sınıfa girip önümde duran iri yarı bir çocuğa,  “Affedersiniz soyunma kabinleri ne tarafta?” diye sordum. Çocuk kafasını bana döndürüp mükemmel bir gülümsemeyle, “Hemen sağda.” dedi. “Teşekkürler.” “Siz de mi seçmelere girdiniz?” “Evet.” “Başarılar o zaman, ha bu arada ben kerim.” “Ben de Meyra.” “İsmin güzelmiş Meyra, neyse ben seni tutmayayım git hazırlan.” Gülümseyerek oradan ayrılırken arkamdan, “Tekrar görüşürüz Meyra.” diye bağırdı. Allah’ım bana neler oluyordu, yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Şimdi sırası değil Meyra dedim kendi kendime. Hızla kabine girip üstümü değiştirip seçmelerin olacağı sınıfa geri döndüm. Etrafta nedense o kalabalık yoktu bir sessizlik hâkimdi sınıfın içinde bir kapıdan girdim bana doğru zayıf bir kadın geliyordu. “Meyra Avşar sizsiniz değil mi?” “Evet.” “Buyurun. Meyra Hanım, jüri sizi bekliyor.” “Ama benim numaram sondaydı.” “Evet tekrardan düzenleme yapıldı.” “Peki.” “Hangi dans dalı?” “Bale.” “Tamam, müzik çalınca içeri girersiniz.” “Tamam teşekkürler.” Ellerim inanılmaz terliyor, kalbim güm güm atıyordu, anlamadığım bir huzursuzluk vardı içimde. Hızla ısınmaya başladım ve müziğin sesine odaklandım. Ve hissediyordum o sesi; yavaş yavaş parmak uçlarımla sahneye çıkmaya başladım. Kendimi bulutların üstünde dans ediyor gibi hissediyordum, ilk kez özgür ilk kez kafesinde çıkmış bir kuş gibi kanat çırpıyordum. Ben buraya aitim; bu sahneye bu dansa bu kıyafetlere, ben ismimi ilk kez hissediyordum, parmak uçlarımla dans ettikçe sanki içinde bulunduğum karanlık dökülüyor aydınlığa çıkıyordum, ilk kez ışığı görebiliyordum. Müziğin bir anda kesilmesiyle o büyülü rüyada uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda etraf karanlıktı ve tek bir alkış sesi duymuştum. Bu da bedenimin titreme sebebi olmuştu. Zaten gergindim iyice gerilmiştim, bu durumda bir anda ışıkların açılmasıyla karşımdaki heybetli adamı görünce şaşırmıştım. Nasıl olurdu, onun burada ne işi vardı? “Hoş geldin yeni kafesine küçük serçe.” Ben buraya yeni doğmaya değil kendimi diri diri gömülmeye gelmiştim, karşımdaki kişi... Karan Poyrazoğlu’ydu....                                                           ********* Karan Poyrazoğlu tam karşımda tüm heybetiyle duruyordu. Nasıl anlamıştı benim buraya geleceğimi? Bir anda o gür sesini duymamla kalbim korkudan daha hızlı atmaya başladı. "Okan, Meyra Hanım’ı evime götür beni beklesin.” Kaşlarımı çattım yine aynı şeyi yapıyordu yine beni görmemezlikten geliyordu. Bir anda aldığım deli cesaretle benimde gür sesim salonun içinde yankılanmaya başladı. "Hayır hiçbir yere gitmiyorum, bu seçmeler için geldim girmeden de gitmeyeceğim!” Karan beni dinlemiyor çıkışa doğru yürüyordu. Umursamaz bir haldeydi. bu beni inanılmaz derece sinirlendiriyordu. "Okan dediğimi yap beni beklesin, evde konuşacağız.” “Sana gelmiyorum dedim Karan!” diye bağırdım bu kez Karan tuttuğu kapıyı bir anda sert bir biçimde kapatıp bana doğru yürümeye başlamıştı. Sinirden çenesi titriyor yumruklarını sıkıyordu, ben resmen uyuyan iblisi uyandırmıştım, kendi ellerimle arkama doğru baktığımda gidecek yerim yoktu. “Ne dedin sen Karan mı? Cevap ver bana!” diye gürlemesiyle gözlerimi anlık kapatıp açmıştım. Kolumu o kadar sıkıyor ki sanki kolumun oradan kopacağını hissediyordum. "E… Evet Karan.” dedim. Başımı dikleştirerek kendini aslan sanan kediydim oysaki onun gözünde. Çevik bir hareketle kolumu bırakıp beni duvara yapıştırdı. O büyük ellerini çeneme geçirip çatallı dilini çıkarmıştı. "Karan değil efendim diyeceksin! Sana ismimle seslenme hakkını vermedim diye hatırlıyorum değil mi?” Hiçbir şey diyemiyordum sanki kitlenmiş gibiydim, biraz önceki cesaretim sanki uçmuş gitmişti, istem dışı gözlerimden yaşlar geliyordu. “Şimdi o siktiğim çeneni kapatacaksın yoksa biliyorsun!” Ellerini çenemden çekip kendini hızla toplayıp tekrardan Okan’a seslendi. "Okan, Meyra Hanım’ı benim evime bırak.” “Peki efendim.” Kapıdan sanki hiçbir şey olmamış gibi arkasında büyük bir enkaz bırakıp çıkıp gitmişti. Şoka girmiştim, bu kadar acımasız duygusuz olamazdı. Okan benim yanıma gelip başını önümde eğdi. "Meyra Hanım üstünüzü değiştirin, sizi burada bekliyor olacağım.” Sessizce kafamı sallayıp soyunma odasını girdim, üstümü değiştirip kapıya çıktığımda Okan’la beraber okul dışına çıkıp hazır olan arabaya bindik. Karan’ın evine gidiyordum. Okulda bana bunu yapan adam evde kesin beni öldürürdü. Kafamda deli sorular vardı, bir an Okan’ın sesiyle düşüncelerden sıyırdım kendimi. "Meyra Hanım, geldik." Okan’ın bana bunu demesiyle nefesim kesilmeye başladı, sanki boğazıma biri yapışmış gibiydi. Arabadan çıkarken Okan’la bir anda göz göze geldik kafasını bana tekrardan eğdi. "Meyra Hanım Karan Bey’i daha fazla kızdırmayın lütfen, bu sizin zararınıza olur.”   “Beni nasıl buldunuz?” “Bunların cevabını ben değil, efendimiz verecek.” Sessizce arabadan indim beni bekleyen sona doğru yürümeye başlamıştım. “Hoş geldiniz Meyra Hanım.” Evdeki yardımcıya buruk bir gülümsemeyle evin içine girdim. “Efendimiz sizi yukarda bekliyor Meyra Hanım, ben size eşlik edeceğim.” Merdivenlerden çıkmaya başladıkça ayaklarım geri geriye gidiyordu, siyah bir kapının önünde durduk. Kapının açılmasıyla o kapkara gözlerle karşı karşıya gelmiştim, titriyordum istemsizce... Kapıyı kapatıp ona doğru yaklaşmaya başladım. “Otur.” Keskin sesiyle bana emretti. Sessizce itaat edip karşısındaki sandalyeye oturdum, o kadar ağır bir psikolojik şiddeti vardı ki odadaki canlı ya da cansız tüm varlıklar ona itaat ediyor gibiydi. “Anlat.” “Neyi?” "İhanetin Meyra.” “Ben ihanet etmedim. Sadece dans etmek istedim.” Tek kaşını bana doğru kaldırıp, “Dansı yasaklamıştım değil mi sana?” dedi. Anlamadığım bir sakinlik vardı üstünde ve bu sakinlik beni korkutuyordu. “Ee... Evet efendim.” “Neden gittin peki?” “Sadece kendim için bir şeyler yapmak istedim, ilk kez nefes almak özgür hissetmek istedim.” Bunu dememle Karan bir kahkaha attı, ilk kez kendisini gülerken görüyordum yalandan bir gülme de olsa... İşaret parmağını kendine işaret edip, “Sen beni çiğnedin!” dedi. “Ben sizi çiğnemedim sadece hayatımı istiyorum. Bırakın beni olmuyor, sizin istediğiniz gibi bir kadın olamam bu hayata yabancıyım.” Oturduğu yerden yavaşça kalkıp bana doğru yaklaştı. “Hâlâ anlamıyorsun, sen benim için doğdun, benim için yetiştirildin, benden kurtulamazsın o yüzden er yada geç güzellikle ya da zorla benim istediğim gibi bir kadın olacaksın.” Ben de onun gibi oturduğum yerden kalkıp ona doğru yaklaştım, artık olanlar olacaktı bugün, bu evde zaten eninde sonunda ölüm çıkamayacak mıydı? Ya şimdi ya sonra ne fark eder? “Senin gibi bir iblisle olmayacağım bunu bil ve seninle asla evlenmeyeceğim Karan Poyrazoğlu!” Sesimi yükselmiştim, o tepkisiz sadece gözlerime bakıyordu bir tepki vermiyordu sessiz bir volkan gibiydi ne zaman patlayacağı belli değildi. “Bu iki oldu.”   “N... Ne?” "İkinci kez bana sesini yükseltiyorsun, üçüncüde affetmem! Kendini topla yoksa ölümün elimden olacak!” Bu dediğine sadece kahkaha atıp güldüm sinirlerim bozulmuştu. “Siz beni ölümle mi tehdit ediyorsunuz efendimiz Karan?” Kendime engel olamıyordum, gülmekten gözlerim yaşarmıştı... “Ben yaşamıyorum ki sadece nefes alıyorum pardon onu da alamıyorum, yaşayan bir ölüden farksızım o yüzden şimdi beni öldür.” "Ölmek mi istiyorsun?” “Evet, ölümü arzuluyorum.” “Peki.” Elini cebine atıp telefonla birini aramaya başladı. Ben neler olacağını düşünmeye başlarken o ölüm sözcüklerimi dudaklarından döktü. “Düğünü 2 gün sonraya alın.” Kafamdan bu sözcük yankılanıyor. Nasıl düğünü 2 güne alır? Anlamayan gözlerle ona bakarken telefonu kapatıp bana yaklaştı, elini enseme sert bir biçimde geçirip beni kendisine çekti, kara gözlerini gözlerime dikmişti... "Ölümü arzuluyordun değil mi minik serçe? Al sana ölüm, her gün benim evimde benim yatağımda öleceksin yavaş yavaş.”   GELİNLİK DEĞİL KEFEN   Kefen ve gelinlik. Birbirinin aynı olan iki giysi. Ölürken yaşamak; yaşarken ölmek; savaşırken teslim olmak ve teslim olurken savaşmak zorunda kalmak. Bu bir savaş mıydı? Savaşsa ben bu savaşı doğduğumda zaten kaybetmiştim. Artık ne için yaşayacaktım elimden her şeyim alınmışken. Beni ucu olmayan bir acılar denizine atmışlardı, sonsuza kadar o denizden çıkamayacaktım, bana bu dünyada zaten acıya layık görmemişler miydi? Gece ve gündüzleri artık karıştırmıştım. Yarın sonsuza kadar bir kafese hapsolacaktım, özgürlük yoktu artık, nefes almak yoktu, Meyra yoktu. Sadece karanlık vardı, Karan’ın getirdi karanlık... Saat sabaha karşı 5’ti ve ben hâlâ bu çıkmazdan nasıl çıkacağımı bilmiyordum. Balkona çıkıp o keskin havayı içime solumak istedim. Dışarı ilk çıktığımda tıpkı o gece rüyamda gördüğüm gibi karanlık ve kasvetliydi gökyüzü, yarın da geriye sadece külleri kalana dek yanacaktı gelinliğim o adamın yatağında, alevlerin gürültüsüne karışan ses ve dokunuşları ruhumun intiharı olacaktı. Ben sadece mutlu olmak istemiştim. Ama bu hayat bana serzenişten ve karanlıktan başka bir şey vermemişti. İçeri girip başımı yastığa koyar koymaz Karan’ın karanlık gözlerini görüyordum. Mideme kramplar giriyordu, uyumam lazım diye düşünerek kendimi en özgür hissettiğim yer rüyalarıma teslim etmiştim ruhumu... "Meyra, hadi uyan.” “Biraz daha.” "Hayır miskin uyan, bugün büyük gün sen evleniyorsun.” “Ah Sevim, yeter lütfen bağırıp durma başımda...” “Hemen hazırlan kuaför ekibi geliyor çabuk, seni geldiğimde yatakta görmek istemiyorum.” Sevim söylene söylene odadan çıktığında zor bir şekilde yataktan çıkmaya çalıştım. Bu hayattaki tek arkadaşım bile bu evliliği aşk evliliği zannediyordu, bilmiyordu ki arkadaşı diri diri mezara gireceğini.... Yataktan çıkıp banyoya girdim, sıcak su üstümdeki gerginliği biraz rahatlatacaktır diye düşündüm ama suyun değdiği her yer sanki tenime bir bıçak gibi saplanıyordu... Hızlıca banyodan çıkıp iç çamaşırlarımı giymeye başlayacakken bir ayak sesi duydum sonra bilinç altımın bana oynadığı bir oyundur diye düşündüm. Bornozu üstümden çıkaracakken bir el omuzuma dokunmaya başlayınca hızla arkamı dönmemle o kapkaranlık gözlerle karşı karşıya geldim. “Bence beyaz tercih et.” “N... Ne?” “Beyaz renk çamaşır teninin rengiyle uyum sağlar.” Üstümdeki şaşkınlığı atıp ters bir ses tonuyla, “Nasıl girdiniz bu odaya, bu nasıl bir terbiyesizlik!” dedim. Tek kaşını kaldırdı. “Terbiyesizlik mi, bu kelimeyi beğenmedim; benim kadınım olacaksın bu gece, senin her halinle görmek benim hakkım yani.” “Asla senin gibi bir adamla beraber olmayacağım, sana acıyorum, seni istemeyen bir kadınla evlenecek ve yatağına alacak kadar gurursuz bir adamsın.” Bir anda gözlerinin içinde bir ateş görmemle donakalmıştım. Yüzünden şeytani bir ifadeyle elini bornozumun kemerini atıp beni kendine doğru çekti, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. “Sen kim oluyorsun ki bana acıyorsun! Bana bak minik serçe, kendine çekidüzen ver, bu başkaldıran hallerin artık canımı sıkıyor böyle devam edersen ben de senin beynini sıkarım.” Ellerini hızla üstümden çekip yüzüne yapmacık bir tebessüm koyup bana iyice yaklaşıp kulağıma, “Şimdi hazırlan benim için sevgilim." deyip yanağımda öpüp hızla dışarı çıktı. Mide bulantısıyla bir anda banyoya koştum, öğürmekten içim dışıma çıkmıştı, musluğu açıp yüzümü yıkamaya başladım. Ben bu adamın öpüşüne bile katlanamazken nasıl tüm ömrümü bununla geçirecektim? “Meyra hadi çık artık banyodan, daha giyinmedin mi sen?” diye bağırınca sevime doğru baktım. “N’oldu sana bu halin ne?” “Yok bir şey sadece üşüttüm herhalde.” “Ay yok Meyra o heyecandandır gecenin...” deyip sırıtmaya başladı. Sonra küçük bir kıkırdadıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini sonuna kadar açıp, “Hadi Meyra giyinme zamanı. Makyöz ve saç ekibi seni bekliyor...” dedi. Sessizce kafamı salladım, Sevim dışarı çıkınca hızlıca üstümü giyinmeye başladım. Kapıyı açtığımda beklemediğim bir kalabalık beni bekliyordu. Genç bir kadın bana yaklaşıp, "Merhaba Meyra Hanım, ben Beyza, sizinle bugün benim ekibim ilgilenecek önce makyajla başlayalım sonra Mert Bey sizin saçınızı ayarlayacak, buyurun lütfen...” dedi. Dediği yere oturduktan sonra, “Sizin istediğiniz bir makyaj var mı?” diye sordu. “Hayır yok, size bırakıyorum.” Kadın sevecen bir tavırla, “Genellikle gelinlerim bu konularda titiz davranır, sizin bana ilk başlarda güvenmeniz beni mutlu etti..." dedi. Ona sadece gülümseyerek karşılık verdim. Bilmiyordu ki bu güven değil, umursamazlıktı. Makyajım ve saçım hızla bitince Sevim’in yine sevinçli sesini duymaya başladım. “Hadi Meyra, gelinlik giyinme vakti.” diye ellerini çırpıyordu. Bu kız gerçekten deliydi, ona baktığımda kısa mini bir gül kurusu elbise giyinmişti. Zaten minyon biri olduğu için ona daha çok sevimlilik katmıştı. Oturduğum koltuktan kalkıp üstümü değiştirmek için giyinme odasına girdim, o ara annem de elinde bir kutuyla bana doğru geliyordu. “Al bunları efendimiz gönderdi bunları takmanı istiyor.” Tek kaşımı kaldırıp, “İstiyor mu emretti mi, efendimiz Karan Bey?” “Uzatma al şunları, gelinliğini giyince bunları da tak.” “Nasıl başarıyorsun anne?” “Neyi Meyra?” “Bu kadar duygusuz bir anne olmayı, kendi elinle kendi parçanı bir iblise teslim ediyorsun, ne için ah! Ben tahmin edeyim bu ev, araba, sınırsız kredi kartlar için acımadan kızını diri diri mezara sokuyorsun ya da bu kızını satmak oluyor evet, evet bu daha iyi olur!” Annem donup kalmıştı. Bu zamana kadar ona hiçbir saygısızlık etmeyen ben, bugün tüm kartlarımı açmıştım, parmağımı tekrardan anneme kaldırıp, “Senden nefret ediyorum! Sen anne kelimesine bile layık değilsin, çık odadan yüzünü bile görmek istemiyorum!” diye bağırdım annem gözlerimin içine bakıp. “Efendimize alışmaya bak Meyra, diğer türlü acı çekersin.” “Zaten çekiyorum bana gelinlik giyindirmiyorsunuz, kefen giyindiriyorsunuz! Çık dışarı!” diye son kez bağırdım... Annem arkasına bakmadan kapıyı hırsla kapatıp çıktı. Zaten hep bana arkasını dönmemiş miydi? Başka anne olsa bu sözlerden sonra vicdan azabı çekerdi. Ama benim annem bana alışacaksın dedi... "Meyra n’oldu?” Sevimin sesini duyunca hızla toplamaya başladım kendimi. “Hiç, sadece anne kız olarak veda ettik birbirimize, biliyorsun vedalar hep duygusal oluyor.” “Ah bilmez miyim ablamla annem 2 saat boyunca ağlamışlardı. Hem senin ağlamana asla izin vermem ona göre, makyajın bozulur...” Yüzündeki şefkatli bir gülümsemeyle bana baktı, oysaki öz annemde aradığım şey tam olarak buydu. Şefkat. “Hadi Meyra gelinlik için yardımcı olalım sana, hem bu çamaşırları önce giyin.” Bu Karan’ın dediği beyaz çamaşırlardı Sevim’e keskin bir dille “Hayır onları giyinmek istemiyorum Sevim.” dedim. “Saçmalama beyaz gelinliğin içine renkli çamaşır giyemezsin, hadi amma da çok naz yaptın giyin bunları, ben seni dışarı da bekliyorum.” Elime çamaşırları verip hızlıca çıktı. Bunları giyinmekten başka tercihim yoktu. “Hazır değil misin? Bak valla gireceğim artık.” “Bir dakika Allah’ım, Sevim sen annenin karnında nasıl durdun?” “Duramamışım ki 7 aylığım bilmiyor musun?” diye kıkırdadı. “Hazırım gel.” Sevim içeri girer bana karşı bakakalmıştı. “Sevim olmamış mıyım?” “Sen aptal mısın, cennetten inen bir melek olmuşsun Meyra, efendimiz seni görünce kalpten gidecek... Seni ağlatmayacağım derken kendim ağlamak üzereyim, hadi inelim araba bizi bekliyor.” “İnelim.” Merdivenlerden inerken son kez yaşadığım eve baktım, burası bana hiçbir zaman yuva olmadı tam tersi bana kafes olmuştu. Ne fark eder ki, şimdi bir kafesten çıkıp başka kafese tıkanacaktım. Kapının açılmasıyla annemle göz göze geldim, hiçbir şey demeden sadece gözlerinin içine kurtar kızını diye bakıyordum. “Hadi kızım araba hazır.” Beni görmemezlikten gelmişti. Ben de aptal gibi son umutla yalvarır gözlerle ondan merhamet dileniyordum. Yanından sessizce geçip arabaya bindim. Bitti artık, buraya kadar... Düğün alanına girmeye başlayınca “Meyra ne kadar güzel olmuş değil mi?” dedi Sevim. “Evet Sevim.” “Hiç bu kadar ruhsuz bir gelin görmemiştim sanki gelin sen değil, benim.” Keşke ben senin yerinde olsam diye içimden geçirdim. Bunun yanlış olduğunu bilsem de ona karşı burukça gülümsedim. Düğün yerine geldiğimizde beni kapıda Okan karşıladı... “Merhaba Meyra Hanım, size efendimizin yanına kadar eşlik edeceğim.” Sessizce kafamı salladım. Merdivenlerden çıktıkça kendimi karanlığa doğru çekiliyor gibi hissediyordum. "Meyra Hanım buyurun bu odada bekleyin, efendimiz birazdan gelecek.” İçeri girip beklemeye başladım, kapının açılmasıyla yavaşça arkamı döndüm. Karan üstüne girdiği smokinle gayet hoş duruyordu. Göz göze gelince beni baştan aşağı arsızca süzüp yavaştan bana doğru yaklaşmaya başladı. "Meyra, adını baban koymuştu ışık gibi parlamanı istemişti. Şu an isminin anlamını çok iyi taşıyorsun, ama ne fark eder artık ruhun, bedenin, ismin bile bana ait ve sen artık benim karanlığıma aitsin Meyra.” Başımı ona doğru dikleştirip, “Hiçbir zaman sana ait olmayacağım, hiçbir şeyimle çünkü sen bir canavarsın, senin karanlığının ve pisliğinin bana bulaşmasına izin vermeyeceğim Karan Poyrazoğlu.” Şeytanı bir gülümsemeyle yatağı işaret etti.  “Sana burada sahip olacağım ya güzellikle ya da zorla minik serçe ve ben zevk alırken senin acı çığlıkların duyulacak bu duvarlarda.” Kanım donmuştu, dilim sanki tutulmuş konuşamıyordum; nasıl biri olursa olsun bana zorla dokunmaz diye düşünmüştüm. Ve dilimden o iğrenç kelime döktürdü... “Sen bana tecavüz edeceksin.” diyebildim sadece, gözümden yaşlar geliyordu korkudan ve o yine zehirli dilini çıkarıp umursamaz bir tavırla, “Bu senin zevk almana kalmış.” dedi.  

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

TYLER (Cherry 2)

read
5.7K
bc

Çobanaldatan

read
2.0K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
3.9K
bc

Yasak Sevda

read
73.4K
bc

KAKTÜS| Texting

read
2.9K
bc

Zor Ajanlar

read
1.3K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
11.7K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook