Dördüncü bölüm: Gerginlik

1784 Kelimeler
Gözlerimi açtığımda hala Azat'ın kollarındaydım. Başımı hafifçe kaldırıp etrafa baktığımda, saat öğleden sonrayı gösteriyordu. Hastanede geçirdiğimiz gecenin ardından eve döndüğümüzden beri Azat’ın kollarından ayrılmamıştım. O hala derin bir uykudaydı, yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Uyurken ne kadar yakışıklıydı. Dudakları hafifçe aralanmıştı. Onun bu sakin ve huzurlu hali beni büyüledi. Elimi yavaşça yüzüne doğru uzattım ve parmak uçlarımla burnuna dokundum. Burnunun ucuna hafifçe bastırdım, ama hiç kıpırdamadı. Bu cesaretle dudaklarına doğru ilerledim. Yumuşacık dudaklarına dokunduğumda ise yutkundum. Dudaklarıyla oynamak, içimde tarif edilemez bir mutluluk ve huzur hissi yaratıyordu. Parmaklarımı yavaşça dudaklarının üzerinde gezdirirken, onun bu hali beni daha da etkiledi. Birdenbire gözlerini açtı ve hızlı bir hareketle parmağımı dudaklarının arasına aldı. Beklemediğim bu hareket karşısında kahkaha atarak çığlık attım. “Azat, sen!” Uykulu gözlerle bana bakarak gülümsedi. "Kocanla oyun mu oynuyorsun?" dedi sesi hala mahmur ve kısık bir tonla. Bu hali beni daha da güldürdü. Gözlerinde sevgi ve şefkat vardı, beni kendine daha da çekti. "Evet," dedim gülümseyerek. "Sen uyurken seninle oynamak çok eğlenceli." Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle elleri nazikçe saçlarımda gezindi. "Güne birlikte gözlerimizi açmamız çok güzel, dedi gözlerimin içine bakarak. Parmakları saçlarımda dolaşırken, bu sözleri içimdeki sevgi ve mutluluk dalgasını daha da büyüttü. Kollarında olmak, dünyanın en güvenli ve huzurlu yerinde olmak gibiydi. “Saat öğlenden sonra olmuş, geç kalktığımız için bize kızacaklar.” “Bir şey demezler.” Kendimi onun kollarında biraz daha rahat bıraktım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum. Geriye çekilmeme izin vermeden öpücüğümü karşılıksız bırakmadı. Dudaklarımız birbirine değdiğinde, içimde bir kıvılcım hissettim. Dudaklarımın üzerinde kayan dudakları kulaklarımı uğuldamasını sağladı. Dilini emdiğimde boğuk sesiyle inledi. “Üç gün bekleyecek bu adam.” “Öpmeyeyim mi?” Dudağımı öpüp, “Öp,” dedi. “Yarım kalsam da öp, dokun sev.” "Azat," dedim gözlerimin içine bakarken. "Seninle olmak bana her şeyin en güzelini hissettiriyor." Elini yanağıma koyarak nazikçe okşadı. "Ben de seninle her anı paylaşmak istiyorum," dedi. "Seninle olmak, bana hayatın en güzel armağanı." Parmakları sırtımda dolaşırken, "Ağrın var mı?" diye sordu. "Yok, iyiyim." "Benden bir şey saklamıyorsun değil mi?" "Hayır, ufacık dahi acısa sana söyleyeceğim." Alnımı öptü. "Kızarım söylemezsen. Hadi kalkalım, bir şeyler yiyip dışarı çıkalım." Heyecanla doğruldum yatakta. Onu beklemeden yataktan indiğimde, yatağın içinde gerilip doğruldu. Dağınık saçlarını karıştırarak komodinin üzerinde duran telefona baktığında, gözlerim dün gece banyonun kapısına bırakılan çarşafa kaydı. "Çarşafı görmek isterlerse buna izin vermeyeceğim." Telefonun üzerinde olan gözlerini üzerime çevirdi. "Kim isteyecek, cüret bile edemezler." "Ama annen imada bulunmuştu bu konuda." "Annem artık yaşlanmış, sen onun söylediklerini kafana takma güzelim. Canını sıkacak bir şey söylediklerinde bana gel." Gülümsedim. O yanımda oldukça daha rahat hissediyordum. Birlikte hareket ederek hazırlandık. Odadan çıkarken mideme ufak ufak kramplar giriyordu gerginlikten. Elimi bırakmadan konağın merdivenlerini indiğimizde geniş avluya doğru yürüdük. "Bize yiyecek bir şeyler ayarlayın," dedi mutfaktan çıkan kıza. "Tamam, Azat Ağam." Geniş avluya giriş yaptığımızda annesi, kız kardeşleri ve dedesiyle karşı karşıya kaldık. Annesi ve kız kardeşlerinin gözleri ellerimizdeydi. Utanıp çekecektim ama Azat izin vermedi. "Selamünaleyküm," diyerek boşlukta bulunan divana yönlendirdi bizi. "İlk kez senin bu saatte kalktığını görüyorum Azat, evlilik bir günde mi değiştirdi seni? İşlerin seni bekler bilmez misin oğul?" Burnundan nefesini bırakıp dedesine kısa bir an baktı. "Dün evlendim ve birkaç gün işlerim bekleyebilir. Karımla vakit geçireceğim." "Karın evde seni bekler, işler beklemez." Biraz daha Azat'a doğru kaydığımda, kayınvalidemin suratındaki iğrenme ifadesini gördüm. Bu ifade, içimdeki gerginliği daha da artırdı. "Dede ne yapıp ne yapmayacağımı söyleme bana. Birkaç gün gitmeyeceğim işe, anladın mı?" dedi, sesinde bastırılmış bir öfke vardı. Dedesi bastonunu yere vurdu, gözlerinde sert bir bakışla Azat'a doğru eğildi. "Sen bu konağın ağasısın! Sorumluluklarını unutamazsın, işler beklemez." "Sorumluluklarımın farkındayım. Ama ben de bir insanım. Yeni evlendim ve karımla vakit geçirmek istiyorum. İşler bekleyebilir." Dedesi gözlerindeki öfkeyle sesini yükseltti. "İşler beklemez, Azat! Senin işinin başında olman gerekiyor. Ailemiz ve aşiretimiz senden sorulur. Bu evde herkes sana bakıyor!" Azat dudaklarını sıkıca kapattı ve derin bir nefes aldı. "Bunu anlıyorum, dede," dedi sesi daha da sertleşerek. "Ama bu, benim hayatımı tamamen işlere adamak zorunda olduğum anlamına gelmez. Karım benim önceliğimdir. Bu birkaç günü birlikte geçireceğiz ve bu konuda hiçbir şey değiştirmeyecek." Bu sert tartışma arasında kalbim hızla çarpıyordu. Azat’ın bu kadar sinirlenmesi beni korkutuyordu. Dedesi daha da öne çıktı bastonunu yere sertçe vurarak. "Ailenin geleceği senin ellerinde. Bunu unutma!" Azat dedesinin bu sözleri karşısında sinirle yumruklarını sıktı. "Ailemin geleceğini düşünüyorum, dede. Ama bu, karımı ihmal edeceğim anlamına gelmez." Bu sert tartışmanın ortasında, kendimi daha da küçülmüş ve korkmuş hissettim. Azat, dedesiyle göz göze geldi ve dedesi son bir kez daha bastonunu yere vurdu. "Eğer senin bu tavrın devam ederse, ailemiz zarar görür. Unutma ki bu ailenin yükü senin omuzlarında." Azat’ın dedesiyle yaşadığı sert tartışmanın ardından, ortamın gerginliği üzerimize sinmişti. Azat derin bir nefes aldı ve oturduğu yerden hızla kalkarak, “Dışarıda yiyeceğiz, Damla. Gel benimle,” dedi. Sesinde hala öfke ve gerginlik vardı. Hiç kimseyle göz göze gelmeden onun peşinden yürüdüm. Konağın taş merdivenlerini hızlı adımlarla indik. Her adımda, Azat’ın öfkesi neredeyse elle tutulur hale geliyordu. Konağın dışına çıktığımızda, serin hava yüzüme çarptı ama içimdeki gerginliği dindiremedi. Arabaya bindik, Azat direksiyonu sıkıca kavradı. Yüzünde kasvetli bir ifade vardı, dudakları ince bir çizgi haline gelmişti. Direksiyona sinirle bakarken, ağzının içinden bir şeyler mırıldanıyordu. Onun bu halini görünce içimde bir ürperti hissettim. Sessizce yan koltuğa oturdum, ona bakmaktan çekindim. Öfkesini daha da körüklemek istemiyordum. İçimdeki gerginliği daha da büyüten sessizlik içinde sadece derin nefes alışverişleri duyuluyordu. Bir süre sonra arabayı çalıştırdı ve hızla yola çıktı. Gözlerim onun ellerindeki gerilimi izlerken, direksiyonu nasıl sıktığını fark ettim. Parmakları beyazlamıştı ve kasları gergindi. Bu tavrı, onun içindeki öfkenin ne kadar derin olduğunu gösteriyordu. Onun bu hali beni korkutuyordu ama bir yandan da onunla birlikte olmanın güvencesini hissetmek istiyordum. Azat’ın yanımda olması, bana her zaman güç vermişti ama şimdi onun bu öfkesi karşısında sessiz kalmak en iyisiydi. Arabada ilerlerken mırıldandığını duydum. Söylediklerini tam olarak anlayamıyordum ama dedesine duyduğu öfkeyi açıkça hissedebiliyordum. “Aile... sorumluluk... ama ben...” gibi kelimeler ağzından dökülüyordu. Onun bu hali, içimdeki tedirginliği daha da artırdı. Sessizce oturup onun sakinleşmesini bekledim. Bir süre sonra derin bir nefes aldı ve direksiyonu biraz daha gevşetti. Gözlerini yoldan ayırmadan, “Seni korkuttuysam özür dilerim,” dedi. Sesi hala biraz sertti ama içinde bir yumuşama hissettim. “Önemli değil,” dedim, sesim titrek çıkmıştı. “Bu tür tartışmalar her ailede olur.” Başını hafifçe salladı ve biraz daha rahatlamış gibi göründü. Ancak gözlerindeki öfke hala tamamen dinmemişti. “Bu sorumluluklar bazen ağır geliyor, Damla,” dedi, sesi hala gergindi. “Sülaledeki bütün çocuklar kızsa ben ne yapayım? Her boku benim omuzlarıma yıktılar.” Arabayı sürerken, direksiyonu tekrar sıkıca kavradı. “Ulan erkek doğduğum için isyan edeceğim neredeyse,” dedi, sesi giderek yükseliyordu. “Her şeyi ben mi halledeceğim? Herkesin sorumluluğunu ben mi taşıyacağım? Bıktım artık bu yükten, bu baskıdan!” Onun bu isyanını dinlerken, içimde ona yardımcı olamamanın verdiği bir acı hissettim. Omuzlarına yüklenen bu sorumluluklar, onun üzerinde büyük bir baskı oluşturuyordu. “Herkesin beklentisi benim üzerimde,” diye devam etti, sesi öfkeden titriyordu. “Bir gün işleri aksatsam, hemen tepemde biterler. Bir gün kendi hayatımı yaşamak istesem, dünyayı başıma yıkarlar. Bu nasıl bir hayat böyle?” Gözlerindeki öfke ve çaresizlik beni derinden etkiledi. Onun ne kadar zorlandığını ve bu sorumluluklar altında ne kadar ezildiğini görmek içimi burktu. “Seni anlıyorum, biraz sakin ol.” Derin bir nefes aldı ve gözlerini yoldan ayırmadan konuşmaya devam etti. “Babam öldüğünden beri dedem ve annem sürekli üzerimde. Her kararı ben vermek zorundayım, her hatanın bedelini ben ödemek zorundayım. Kimse benim ne hissettiğimi umursamıyor, sadece sorumluluklarım var.” Onun bu içten gelen isyanını dinlerken, ona nasıl destek olabileceğimi düşünüyordum. Omuzlarındaki bu yükü hafifletmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. “Seninle evlenmek benim için bir kaçış değil, yeni bir başlangıç olmalıydı,” dedi, sesi biraz daha yumuşadı. “Ama bu sorumluluklar beni sürekli geri çekiyor. Seninle birlikte olmamı bile engelliyor.” “Yakında çocuk içinde bize baskı yaparlar, hamile kaldığımda bebeğimiz kız olursa bunun içinde beni suçlarlar.” Sesimdeki kaygıyı hissettiğinde, “Hayır hayır,” dedi ama ben gerildim bir kere. “Doğru söylüyorum. Konakta kalmayıp seninle çalışacağım, ailen benim ailem gibi değil. Siz daha çok gelenekçi gibisiniz. Eminim çalışmama da laf söyleyecekler.” Arabayı kenara çekip durdurdu. “Damla, yok öyle bir şey güzelim.” “Beni rahatlatmaya çalışma Azat, sana baskı kuruyorlar bana ne yapmazlar.” “Sikeyim, bebeğim ben öfkelendiğim için kendi kendime söylendim. Sana bir şey söylemelerine asla izin vermem. İsterse on tane kızımız olsun onlar benim başımın tacı olacaklar.” “Azat, sen bu aşiretin göz bebeğisin. Herkes için çok değerlisin, herkes senden soylarının devamı için erkek çocuk bekleyecek.” Sıkıntı basmıştı. Kemerimi çözüp ellerini yanaklarıma bastırdı. “Endişelenme, düşünme, her şey konuştuğumuz gibi olacak. Birlikte çalışacağız, sana söz verdim senin özgürlüğünü elinden almayacağım diye.” Burnumun direği sızladı. “Bunlar nişanlıyken bana kolay geliyordu ama şimdi çok zor geliyor.” “Bebeğim?” “O konakta yaşamasaydık keşke, sadece ikimizin evi olsaydı.” Geriye çekildi. “Kendi kendini germe Damla, beni de geriyorsun. Sinirlendim ve hissettiklerimi sana anlattım. Bundan sonra anlatmam, korkuyorsun.” “Hayır, bak bana anlat anlatmazsan kendimi kötü hissederim.” “Nasıl anlatayım, iki söylendim korktun.” “Tamam,” dedim. “Germeyelim birbirimizi.” Arabayı çalıştırıp yola çıktı. İkimiz de gergindik. Direksiyonu sıkıca kavramış, dudaklarını ince bir çizgi haline getirmişti. Onun yanındaki sessizliğimde bile bir fırtına vardı. Başımı pencereye yaslayarak dışarıdaki manzarayı izlemeye çalıştım, ama aklımdaki düşünceler beni ele geçirmişti. Azat’ın dedesiyle yaptığı tartışma, içimde derin bir endişe yaratmıştı. Henüz bir günlük evliydim, ama hissettiğim bu ağırlık şimdiden beni yormuştu. Azat’ın omuzlarına yüklenen sorumlulukların bir kısmını ben de hissediyordum. Onunla birlikte bu yükü taşımak istiyordum, ama içimde büyüyen kaygılar beni rahat bırakmıyordu. Biliyordum ki yakında çocuk baskısı da başlayacaktı. Ailenin devamı için bir erkek çocuk beklentisi vardı ve bu beklenti üzerimde büyük bir baskı yaratıyordu. Şu anda çocuk istemiyordum. Kendi hayatımı yaşamak, çalışmak, kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyordum. Ancak Azat’ın ailesinin bu konuya sıcak bakmayacağını biliyordum. Azat bana, "Benim yanımda çalışırsın," dese de, bu ailenin gelenekleri ve beklentileri arasında bunun mümkün olmadığını biliyordum. Konağın içinde her gün kavga ve bağırış olacağını hayal etmek bile beni ürpertiyordu. Orada nasıl yaşayacaktık? Aile içindeki bu gerilim ve sürekli baskı altında olmak, nasıl bir yaşamın beni beklediğini düşündürdü. Azat’ın yanındaydım, ama bu evde gerçekten mutlu olabilir miydim? Kendi hayallerim ve isteklerim, bu büyük ailenin baskısı altında nasıl var olacaktı? Azat’ın yanındaki sessizliğim, içimdeki fırtınanın bir yansımasıydı. Onunla birlikte olmayı çok istiyordum, ama bu yeni hayatın zorlukları karşısında kendimi hazırlıksız hissediyordum. Ailesi, özellikle de dedesi ve annesi, bu evliliği kendi kurallarıyla yönetmek isteyeceklerdi. Benim isteklerim ve hayallerim bu kurallar arasında kaybolur muydu? Azat’ın öfkesi ve isyanı beni derinden etkilemişti. Onun bu kadar baskı altında olması, benim de hayatımı zorlaştırıyordu. Birlikte bu yükü taşımak istiyordum, ama içimdeki korkular ve kaygılar beni sürekli rahatsız ediyordu. Artık emin olmuştum ki bize huzur yoktu bu konakta…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE