KONAĞIN ZORAKİ DAMADI (+18)

KONAĞIN ZORAKİ DAMADI (+18)

book_age18+
3.6K
TAKİP ET
55.1K
OKU
dark
family
HE
age gap
arranged marriage
stepfather
mafia
heir/heiress
drama
sweet
lighthearted
serious
kicking
city
mythology
small town
secrets
love at the first sight
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

🔥Bu kitapta bildiğiniz tüm töre kitaplarını unutun.

📍Erkek çocuk için gelin gelen kadın yok. Ezilen, aşağılanan kadın yok. Tam tersi erkek çocuk için iç güveysi gelen damadımız ve onun geldiği konakta yapacaklarına odaklanın.

📍Gülmek istiyorsanız doğru adrestesiniz.

🔥Hanımağalık ona babasının mirasıydı ama akrabaları kadın olduğu için yok saymaya kararlıydı. Konumunu korumaya çalışan Alanur bu yolda her şeyi yapmaya hazırdı. Son çare olarak kendisine erkek çocuk verecek bir eş almaya karar verdi.

Maniküründen, pedikürüne, cilt bakımından aldırdığı kaşlara kadar bir çok kadından daha bakımlı olan ağanın en küçük oğlu Gürhan, erkek çocuklarla dolu soyundan dolayı Alanur için biçilmiş kaftandı.

🔥🔥

Akrabaları önlerine bırakılmış tepsiye dikkatlice bakıyordu. Beyaz kefenler katlanarak içine yerleştirilmişti üzerlerinde içinde hayvan kanı olan kahve fincanları duruyordu. ‘’İkramı geri mi çevireceksiniz? İçin!’’ diye emretti Hanımağaları.

Amcaları ve halaları hareket etmese de kuzenleri fincanları almıştı ama hepsi içmek yerine titreyen elleriyle kırmızı kanı kefenlerin üzerine dökmüştü.

Oturduğu yerden kalkan genç kız salonun ortasına geçti ve endişeyle dolmuş gözlere baktı. ‘’Babam bu ailenin başı ve ben de en büyük çocuğu olarak bu ailenin hanımağasıyım bunu böyle bileceksiniz! Kendi içimizdeki hainlere ne amca, hala derim ne de kuzen acımam kefenlerini kanlarıyla yıkarım.’’

Elini geriye uzattığında kendisinden bir küçük kardeşi Gül ata yadigarı kılıcı vermişti. Kılıcın sapını tuttuğunda salonun ortasına yere sapladı. Elini geri çektiğinde yere saplanmış duran kılıcın sapı titreyerek sallanıyordu. ‘’Kılıç aşiretinin başı olarak onu elinde tutacak da kullanacak da benim. Ben nereye istersem keskin ucu oraya savrulur ben kimin istersem onun kanını akıtır. Bunu böyle bilin ve şimdi defolup gidin.’’

🔥

‘’Kafayı mı yediniz? Yalan söyleyip buraya getirdiniz sonra evleneceksin diyorsunuz. Ben evlenmek istemiyorum. Ayrıca siz benim adıma karar veremezsiniz.’’ Gülmesi bağırmaya dönüşmüştü.

Behram araya girdi. ‘’Babam ne diyorsa o karşı gelmeyeceksin. Evlenip karının konağına gideceksin, onun soyadını alacaksın ve aşiretinin ağası olacaksın. Bu konu tartışmaya kapalı, itiraz etmen bir şey değiştirmeyecek. Kendi isteğinle söylediklerimizi yapmazsan zorla yaptırırız.’’

Gürhan’ın attığı kahkaha öncekilerden daha kuvvetliydi. ‘’Siz gerçekten kafayı yemişsiniz. Tanımadığım bir kadınla evleneceğim yetmiyormuş gibi onun soyadını alacağım ve bu da yetmezmiş gibi içgüveysi gideceğim öyle mi? Oldu

olacak doktora gidip bakirim diye raporda alayım diyeceğim de şansınıza küsün değilim.’’

Ferman öfkeyle bağıran kardeşine cevap verdi. ‘’Bakir olup olmadığınla ilgilenmiyorlar ama evet erkek çocuk verebileceğine bir sorunun olmadığına dair doktor raporu alacağız.’’

ic_default
chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1.KEFENLERİNİ KANLARIYLA YIKARIM
Açılan büyük kapıdan içeri kanlar içindeki adam taşınırken, ‘’Hanımağam!’’ diye bağıran ses konağın avlusunu doldurdu. Genç kız olduğu odadan çıkarken uzun saçları sırtında dalgalanıyordu. Attığı her adımda çizmesinin küçük topuğu ardından bir ses yankısı bırakıyordu. ‘’Hayrolsun?’’ diye bağırırken taş korkuluğa elleri kondu. ‘’Hanımağam babanız!’’ diyen adamla avluya getirilen babasını gördü. ‘’Baba!’’ diye bağırarak taş merdivenleri katedip yanına gitti. ‘’Biriniz hemen doktoru getirin.’’ dedikten sonra adamlara eliyle ilerideki odayı gösterdi. ‘’Oraya götürün.’’ Odadaki sert sedirin üzerine yatırılan Halis ağanın bilinci kapalıydı. Aldığı nefeslerin hırıltısı yükseliyordu. Genç kız kurşunun girdiği yere elini koydu. Getirilmeden önce sarılmış kanama durdurulmuştu. ‘’Sakın ölme baba.’’ dediğinde yüzündeki ifade sabitti. Gözyaşlarını içine akıtıp dışarıdan soğukkanlılığını koruyordu. Doktor geldiğinde müdahale ederken sessizce bekledi. Dışarıdan duyduğu, ‘’Baba.’’ feryatlarıyla arkasında bekleyen Ali’ye başıyla işaret verdi. ‘’Engel ol içeri girmesinler.’’ dedi. Ali aldığı emirle odadan çıktı ve dışarıda ağlayarak feryat eden yedi kızın içeri girmesine engel oldu. Meftun Hanım geldiğinde Ali’ye sadece bir bakış atıp odaya girdi. Bilinçsizce yatan kocasına baktığında gözünden akacak yaşı hemen sildi. ‘’Kim yapmış?’’ dedi konağın hanımağası olan kızına. ‘’Bilen yok ama belli değil mi?’’ diyen Alanur başı dik babasına yapılan müdahaleyi izliyordu. ’’Durmayacaklar.’’ dedi annesi. ‘’Durmazlarsa durdurmayı biliriz. Onlar kılıç ise ben o kılıcı tutan elim.’’ Sesi kendinden emindi. Doktor yaranın üzerini kapattığında geri çekildi. ‘’Hayati tehlikesi yok ama yaptığım ilaçlarla yarına kadar uyanmaz.’’ Alanur’un duyduklarıyla kalbi ferahlamıştı. Belinden çektiği hançeri babasının başucunda bekleyen adamın boğazına dayadı. ‘’O vurulurken siz ne işe yarıyordunuz? Korkak gibi bir köşede saklandınız mı?’’ ‘’Canımızı uğruna veririz hanımağam ama ne olduğunu anlayana kadar her şey olup bitmişti.’’ diyen adam boğazında oluşan kesiğin acısıyla zorlukla yutkundu. Genç kız hançeri geri çektiğinde, ‘’Çıkın dışarı sizi görmek istemiyorum.’’ diyerek hepsini gönderdi. Babasının yanına diz çöktüğünde soğuk elini tuttu. ‘’Sen uyanana kadar ben gerekeni yapacağım babam beni duyuyorsan yüreğini ferah tut.’’ Elin üzerinden öpüp alnına koydu ve geri kalktı. ‘’Anne, babam sana emanet.’’ diyerek odadan çıktı. Kardeşleriyle göz göze geldiğinde, ‘’Babamız iyi ama dinlenmesi gerekiyor yanına girip yormayın.’’ dedi ve ekledi. ‘’Gül, Zehra, Duygu siz benimle gelin.’’ diyerek yürümeye devam etti. Büyük salona girdiğinde baş köşedeki divana oturup bağdaş kurdu. ‘’İşe yaramaz Kılıçların evlerini ziyaret edin ve hanımağalarının onları akşam kabul salonunda birer kahve ikram edip ağırlayacağını söyleyin.’’ Üç kız ablalarını başını önlerine eğerek onayladı. ‘’Gelmek istemezlerse?’’ diye sordu Zehra. ‘’Gelmeyeni ben ziyaret edip kahvesini içerim. Seçim onların.’’ Alanur’un son sözüyle kardeşleri verilen görev için gitmişti. Genç kız oturduğu yerde hançerinin ucunu parmağında döndürüp düşünüyordu. Bir erkek kardeşi olsaydı bunlar yaşanmayacaktı ama olmamıştı. Sekiz kardeşin sekizi de kız çocuğuydu. Amcaları, halaları aşiretin başını oğulları için istiyordu, babası ise ailenin en büyük erkeği olarak ben hayattayım diyerek engel oluyordu. Ne ailesinin pis oyunları bitecekti ne de babası ağalıktan vazgeçecekti ki bunu yapmasını kendisi de istemiyordu. Erkek kardeşi yoksa da kendisi vardı, kız kardeşleri vardı. Bu hak onlarındı ve büyük çocuk olarak kendisinindi. Cinsiyetin önemi yoktu! ‘’Nagihan, Ezgi!’’ diye bağırdığında diğer kardeşleri geldi. ‘’Buyur abla.’’ dedi Ezgi. ‘’Söyleyeceklerimi iyi dinleyin ve eksiksiz yerine getirin.’’ dedikten sonra emirlerini tek tek sıraladı. ~~~~ ‘’Amcam ölmüş müdür?’’ diyen Akif, ağabeyine bakıyordu. ‘’Ne bileyim oğlum ben yakında alırız haberini.’’ Adem elindeki silahı yerine bıraktığında içeri giren babasına baktı. ‘’Siz ne işler karıştırıyorsunuz?’’ ‘’Amcamı vurdum.’’ diye açıkça söyledi Adem yaptığını. ‘’Ağalık sevdasından vazgeçecek ve yerini sana bırakacak senden de o yer bana geçecek.’’ Ömer Bey, oğluna bakarken tokadı yüzüne inmişti. ‘’O benim ağabeyim senin de amcan. Öldüğünde erkek çocuğu olmadığı için yeri bana yani sana geçmiş olacak böyle oyunlara girmeyeceksin beni anladın mı?’’ ‘’Ne zaman baba?’’ diye geri bağırdı Adem. ‘’Amcam töreyi yok sayıp yerine kızlarını yetiştiriyor farkında değil misin bunun?’’ ‘’Kız çocuğunun aşiretimizin başında yeri yok.’’ ‘’Sen onu Alanur’a söyle.’’ dedi Akif. ‘’Hanımağayım diye milleti asıp kesiyor.’’ Odanın kapısı tıklatıldığında Adem’in karısı Sıla içeri girdi. ‘’Misafir var sizleri görmek istiyor.’’ Ömer Bey yanında oğullarıyla salona geçtiğinde karşısındaki yeğenlerine baktı. ‘’Hoş geldiniz.’’ dedi. Gül, amcasının gözlerinin içine korkusuzca bakıyordu. ‘’Akşam hanımağanız sizlere kabul salonunda kahve ikram edecek geç kalmayın.’’ ‘’Ablana söyle müsait değiliz.’’ dedi Adem. Birkaç adım atan Duygu, kuzeninin karşısında durdu. ‘’Siz gelmezseniz O gelip sizin kahvenizi içecek.’’ Üç kız gidecekken Zehra geri döndü. ‘’Sadece kardeşler ve erkek çocuklar diğerleri evlerinde ev işi yapmaya devam etsin.’’ Evden çıktıklarında Ömer Bey giden yeğenlerinin ardından öfkeyle oğullarına baktı. ‘’Dua edin de bu işi sizin yaptığınızı anlamış olmasınlar.’’ Akşam olurken Alanur uyumaya devam eden babasının yanına girdi. ‘’Durumu nasıl anne?’’ dedi. ‘’Çok şükür kötüye gitmedi.’’ diyen Meftun Hanım, kızının yanağını okşadı. ‘’Evin içindeki koşturma neden?’’ ‘’Akşama misafirlerimiz var. Sen babamın yanından ayrılma çünkü kapısında nöbet tutan adamların gücüne güvenmiyorum.’’ Annesi belinden çıkardığı hançeri göğsünün üzerine vurdu. ‘’Kocamın zayıflığından yararlanacak adamın ciğerini söker köpeklerime ziyafet çektiririm.’’ ‘’Yürü be Meftun Sultan koca cihan gerçek hanımağa görsün.’’ diyen Alanur gülerek annesinin yanağından öptü. ‘’Hanımağalık senin olsun ne yapacaksan git yap da yanlarına bırakma.’’ Alanur o iş bende der gibi elini kalbinin üzerine koyup dışarı çıktı. Odasına giden merdivenleri ağır ağır tırmandı ve içeri girdiğinde dolabını açıp içinden kıyafetlerini çıkardı. Siyah dar pantolonunun üzerine beyaz gömleğini giyerek üzerindeki duruşunu düzeltti. Gömleği pantolonunun belinin içine sıkıştırmıştı ve pantolon ile gömleğin birleşim yerini kapatan büyük siyah deri kemerini bağlamış bir ucuna hançerini bir ucuna silahını yerleştirmişti. Siyah, topuklu deri çizmeleri ayağına giydiğinde odanın kapısı tıklatıldı ve kardeşi Sevim içeri girdi. Ablasını gördüğünde dolabından aldığı siyah pelerini omuzlarına sarıp ön taraftan klipsini kapattı. Aşiretin ağası ne zaman aileyi kabul odasında toplasa ağadan ağaya aktarılmış giydikleri uzun bir aba vardı ama genç kız kendine yakışması için bu pelerini kullanıyordu. Kardeşi uzun saçlarını omuzlarından pelerinin üzerine çıkarıp dikkatlice taradı. ‘’Sence kavga çıkacak mı?’’ ‘’Umarım çıkarda tek tek kafalarına sıkıp sorunu kökten çözerim.’’ dedi Alanur. Kardeşinin ellerinden uzaklaşıp çekmecesinden babasının, ‘Bu aşiretin ağası da hanımağası sensin.’ diyerek verdiği yüzüğü çıkarıp parmağına taktı. En küçük kardeşi Ela bir anda odaya dalmıştı. ‘’Abla geldiler.’’ dediğinde başıyla onayladı. ‘’Kabul odasına alın sizlerde hazır olun ben de geliyorum.’’ Gelen konuklar kabul odasında yerdeki minderlerin üzerine yerleşirken aralarında yükselen fısıltı duvarlara çarpıp geri dönüyordu. Aynada kendine bakan Alanur başını dikleştirdi. ‘’Göreyim seni kızım oraya git ve babana uzanan ellerin cezasını ver.’’ Odadan çıkıp kabul odasına doğru yürümeye başladığında başını özellikle dik tutuyordu. Attığı her adımda pelerini ardında havalanıyordu. Kapının önünde kendisini bekleyen kardeşlerine bakıp gülümsedi ve göz kırpıp odaya ilk adımını attı. Akrabaları hanımağalığını kabul etmek istemese de oturdukları yerden kalkıp başları önde selamlarını vermişlerdi. Genç kız yerden yüksek sedire oturduğunda bağdaş kurdu. Kardeşleri iki yanına sıralandıklarında elleri bellerini süsleyen hançerin üzerinde bekliyorlardı. ‘’Buyurun oturun.’’ diyen Alanur ile konukların hepsi yerlerine geri oturdu. ‘’Bizi neden çağırdın?’’ diye soran küçük amcası Artun’du. ‘’Babam hain bir saldırı sonucu vuruldu.’’ dedi yüksek sesle. Kardeşlerin aralarında uğultular yükselirken konuşmaya devam etti. ‘’Yapan kim bilmiyoruz ama kendini saklayacak kadar korkak olduğunu biliyoruz.’’ Adem korkak lafıyla yerinden hareket ettiğinde babasının eli dizine konmuştu ve engel olmuştu. Onların bu yaptığı Alanur’un gözünden kaçmamıştı. ‘’Konuklarımızın kahvelerini getirin.’’ diye bağırdığında içeriye giren on bir hizmetkar ellerindeki tepsileri on bir misafirin önüne bıraktı. İki amcası ve iki halası dışında ağalık isteyen yedi erkek kuzeni vardı. Akrabaları önlerine bırakılmış tepsiye dikkatlice bakıyordu. Beyaz kefenler katlanarak içine yerleştirilmişti ve üzerlerinde içinde hayvan kanı olan kahve fincanları duruyordu. ‘’İkramı geri mi çevireceksiniz? İçin!’’ diye emretti hanımağaları. Amcaları ve halaları hareket etmese de kuzenleri fincanları almıştı ama hepsi içmek yerine titreyen elleriyle kırmızı kanı kefenlerin üzerine dökmüştü. Oturduğu yerden kalkan genç kız salonun ortasına geçti ve endişeyle dolmuş gözlere baktı. ‘’Babam bu ailenin başı ve ben de en büyük çocuğu olarak bu ailenin hanımağasıyım bunu böyle bileceksiniz! Kendi içimizdeki hainlere ne amca, hala derim ne de kuzen acımam kefenlerini kanlarıyla yıkarım.’’ Elini geriye uzattığında kendisinden bir küçük kardeşi Gül ata yadigarı kılıcı vermişti. Kılıcın sapını tuttuğunda salonun ortasına yere sapladı. Elini geri çektiğinde yere saplanmış duran kılıcın sapı titreyerek sallanıyordu. ‘’Kılıç aşiretinin başı olarak onu elinde tutacak da kullanacak da benim. Ben nereye istersem keskin ucu oraya savrulur ben kimin istersem onun kanını akıtır. Bunu böyle bilin ve şimdi defolup gidin.’’ Akrabaları evi terk edip gittiğinde kardeşleri etrafını sarmıştı. ‘’Of yıktın geçtin be abla.’’ diyen Nagihan’a gülmüştü. ‘’O kanları görünce yüzleri çok komikti.’’ Sevim kahkaha atmaya başlamıştı. Alanur gülerek, ‘’Bırakın biraz korkuyu enselerinde hissetsinler. Siz de fazla goygoy yapmayın hadi gidin yatın.’’ diyerek kabul salonundan çıkıp odasına girdi. Pelerinini çıkardığında yatağa oturup kendini sırtüstü geriye bıraktı. ‘’Göreyim seni Alanur, akrabalık denen illetten ya kurtulacaksın ya da hepsini dize getirip hanımağalığını kabul ettireceksin.’’

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Dönüm Noktası Aşka Tutsak

read
4.7K
bc

İKİNCİ ŞANSIM

read
2.0K
bc

FIRTINAŞK (+18)

read
46.5K
bc

GÜL SARMALI (+18)

read
32.8K
bc

KAR TANESİ

read
13.7K
bc

İNCİ TOZU (+18)

read
18.6K
bc

Küçücüğüm

read
172.2K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook