Kayıp Şehir

Kayıp Şehir

book_age12+
3
TAKİP ET
1K
OKU
magical world
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Kendi bulundukları ada da kendilerince sakin bir hayat süren Lucy ve Louis kardeşler, bir gün adayı işgale gelen korsanlar yüzünden arkadaşları ile birlikte ailelerinden ayrılmak durumunda kalırlar.

Bundan sonra arkadaş grubumuz ailelerini bulmaya çalışacaktır ama artık eski yerinde olmayan bir adayı bulmak hiçte kolay olmayacaktır.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1.BÖLÜM
Bölüm-1 |Düğün hazırlıkları| Biri bana sesleniyordu. Hızla yataktan doğruldum. Gözlerimi açtım ve bir süre bekledim çünkü şuan etrafı karanlık görüyordum. Neyse ki çok beklememe gerek kalmadı. Odama göz gezdirirken hemen yanı başımda duran ikizimi gördüm. Burnunu tutuyordu. "Neden burnunu tutuyorsun?" dedim uykulu halimle. Bunu söylerken bir yandan tekrar başımı yastığa koymaya başlamıştım. Bunu görünce sinirlenip beni hemen yataktan attı. "Hem benim burnuma tekme at, sonra uyu. Yok öyle dünya!" Ne diyordu bu şimdi. Ciddi mi diye yüzüne bakınca gerçekten ciddi olduğunu anladım. Demek ki uyurken ona yine tekme atmıştım. "Sana kaç kere uyurken beni rahatsız etmemeni söylemiştim." Esnedikten sonra tekrar konuştum. "Hem daha vakit erken. Şimdi beni rahat bırak." Kafamın altındaki yastığı hızlıca çekti. Kafam yatağa çarpınca gözlerimi sinirle açtım. Yastığı yüzüme atıp hemen kaçmaya başladı. Hızlıca onun arkasından gittim. Merdivenlerden aşağı hızlıca iniyordu. Ben de tabii ki arkasından hızlıca gidiyordum. Son basamağı unutup direk yere basınca düşüyordum ki ağabeyim beni tuttu. Ona baktığımda gülümsüyordu. "Biraz dikkatli ol. Bu sinirin başına iş açar benden demesi." "Beni boş ver şimdi ağabey, o kardeşim olacak hayırsız nerede?" "Mutfakta annemin arkasında saklanıyor." "Onu mahvedeceğim!" Mutfağa yönelmemle ağabeyim kolumdan tuttu." Babam da içeride ona göre davran. Adamın başı ağrıyor zaten, çok ses çıkarmayın." Ağabeyime gülümseyerek "Ses mi?" dedim. "O sesin alasını çıkaracağım. O kim beni uyandırıyor." Sonra yüzüne dikkatle bakarak bir şey hatırlamış gibi "İçeride kim olursa olsun, bu davranışlarımı değiştireceğim anlamına gelmiyor." Hemen koşarak soldaki kapıyı açıp mutfağa girdim. Ağabeyimin dediği gibi annemin arkasında kafasını kollarıyla sarıp korunduğunu zannediyordu Louis. Hemen ona doğru koşmaya başladım. Benim geldiğimi anladığı için hemen anneme yalvarmaya başladı. "Bak kızın geldi beni dövecek. Gönder onu, ben ölmek için çok gencim." "Onu kafamı yatağa çarpmama neden olup yüzüme yastık fırlatmadan önce düşünecektin Louis," konuşurken aynı zamanda ona doğru koşuyordum. Annemi kalkan gibi kendine siper etmeye başladı. Annemin arkasında dururken vurmak biraz zor oluyordu ama tabii ki pes etmedim. O ise kaçarken aynı zamanda annemi de sürüklüyordu. Kadıncağız bu durumdan sıkılmış olacak ki "Yeter!" diye bağırdı. Onun bağırması üzerine yemek masasına başını koyup uyuklayan babam uyandı. Babam masada mı uyuyordu? İkizimle tuhaf bir yaratık görmüş gibi anneme bakmaya başladık. Ben hemen konuşmaya başladım. "Aaa anne! Ne kadar ayıp, ne kadar ayıp!" "Babamı uyandırdın..." "Biz kavga ederken uyanmadı..." "Sen bağırınca uyandı..." "Adama yazık değil mi?" "Hastaydı bir de..." "Ne kadar kötüsün..." "Elalemin biri olsa bir şey demeyeceğiz..." "Ama o senin kocan, kocan!" Louis'le arka arkaya konuşmamızla kafasını iyice karıştırdık. Tezgahtan eline oklava alıp "Sorun çıkarmadan hemen kahvaltınızı yapıyorsunuz. Her sabah sizin bu didişmelerinizden bıktım, usandım." Hemen alınganlık yaparak "Bir gün senin yanında olmazsak bu lafı söylediğine pişman olacaksın anne," dedim. Annem elini ağzına götürüp "Kız ağzından yel alsın. O ne biçim laf." "Bir on yıl sonra evlenip gideceğim. Hep bu evde kalacak değilim ya." "Biz seni evlendirmeyeceğiz, hep bizim yanımızda kalacaksın," dedi babam başını masadan kaldırıp. Annem de ona katılarak "Zaten bu beceriksizliğinle kimse seni almaz. Bakın şuna erkeğe benziyor." Üzerime baktım. İkizim Louis'in kıyafetlerini giyiyordum her zaman. Kadınların giydiği uzun yerlere yapışan giysiler ve korse giymiyordum. Onları giydiğimde nefesim daralıyor gibihissediyorum. Onlara sinirle baktım. "Benimle sorununuz varsa gideyim ben o zaman." "Yok, kızım hiç öyle şey olur mu? Şaka yapıyoruz biz." "Sevmem ben öyle şaka. Bir daha yaparsanızbu evi başınıza yıkarım" Yapmayacaklarımı bildikleri için sadece gülmekle yetinmişlerdi. "Sen de şakaya gelemiyorsun kızım." Hıh deyip masaya geçtim. Kahvaltılıkları hızlıca yemeye başladım. Babam biraz yavaş ye boğulacaksın demesine rağmen onu dinlemedim. Arkadaşlarımın yanına gitmek için hızlı davranıyorum şuan.Önümdekiler bitince Louis'e baktım. Yemeği az kalmıştı. "Ben gidip giyineceğim. O zamana kadar yemeğin bitmiş bir şekilde hazır ol." Kafasını sallamasıyla hemen masadan kalktım. Üstkata çıkıp sağdan ikinci kapıyı açarak odama girdim. Bugün yine her zaman ki gibi hareketli geçeceği için Louis'in eski kıyafetlerinden giyinmeye başladım. Bu çocukla ikiz olmamıza rağmen onun boyu benden daha uzun, hatta baya uzun.Onunla göz göze gelebilmek için kafamı çok yukarı kaldırmam gerekiyor. Giyindikten sonra çekmecenin içinden küçük aynamı çıkardım. Sarı saçlarım yine her sabah uyandığımda olduğu gibi dağılmıştı. Açtığım çekmecede bulunan tarağımı aldım ve alt kata indim. Annem mutfaktaydı. "Anne dışarı çıkacağım, saçımı tarar mısın?" "Tamam, gel tarayayım," dedi. Musluğu açıp elini yıkadı ve havluyla kuruladı. Sandalyenin yanına çöküp oturdum. Annem sandalyeye geçip oturdu ve saçlarımı taramaya başladı. İşi bitince tarağı bana geri verdi. Tarağı alıp koşarak odama çıktım. Tarağı yerine koydum. Çekmeceyi kapattım veyine koşarak aşağı kata indim. Louis giyinmiş ve kapının orada ayakkabısını giyiyordu. Hemen onun yanına gidip ben de ayakkabılarımı giymeye başladım. Kapıyı açıp çıktık. Ağabeyim bahçede yemleri ve oltaları hazırlıyordu. Her zaman olduğu gibi babamla balık tutmaya gidecekti. Bizim aile geçimimizi balıkçılıktan sağlıyoruz, ada da yaşayan diğer insanlar gibi. Buradaki insanlar geçimlerini ya bizim gibi balıkçılıktan ya da beslediği hayvanların etini satarak sağlıyor. Küçük bir kısımda tarımdan geçimlerini sağlıyor ama tarım yapan pek yok. Sadece arkadaşlarımdan biri olan David ve babası yapıyor. "Kolay gelsin ağabey." "Sağol Lucy," dedi ağabeyimgülümseyerek. "Akşam görüşürüz," dedi Louis, ağabeyime. "Görüşürüz." Evin önündeki patika yoldan sola doğru dönüp evlerin kalabalıklaştığı yerlere doğru gittik. Bizim evin hemen yanındaki iki katlı evde bulunan Peter ve Tina'yı almak için o evin bahçesine girdik. Peter alt katta, Tina ise üst katta yaşıyor. Onlar amca çocukları oluyor. Bu yüzden biraz birbirlerine benziyorlar. İkisinin de saçı turuncu-kızıl arası bir renk. "Peter hala hazırlanmadı mı yenge?" dedim bahçede bulunan Peter' ın annesine. Kümeste ki tavuklarla ilgileniyordu. Yüzünü örten kızıl saçlarını toplayıp bana gülümseyerek cevap verdi. "Babası ile kahvaltı yapıyor kızım." "Sen işine devam et. Biz Peter'ı çağırırız,"dedim. Çünkü eve doğru gitmeye başlamıştı. Biraz kibarlık olsun diye sana yardım edeyim derdim ama işte tavuklarla hiç ilgilenemem. Hep kaçarım onlardan. "Lucy! Louis!" Gelen sesle kafamı yukarı kaldırdım. Tina pencereden bize doğru bakıyordu. "Efendim!" sesim ona ulaşsın diye biraz bağırdım "Beni bekleyin dicektim!" "Peter'ı almaya gidiyoruz, alt kata gel." Bu sefer bağırmamıştım. Umarım dediğimi duymuştur. "Tamam!" Dediğimi duymuş. Niye şaşırıyorum ki?Zaten bu kızın kulağı keskindi. Tina'nın konuşması bitince biraz çürümüş hafif gıcırtılar çıkaran kapıyı açıp içeri girdik. Hep bildiğimiz koridoru geçerek mutfağa girdik. Peter babasıyla beraber tabakta son kalan domatesleri yiyordu. İyi, en azından çok beklemeyeceğiz. "Peter! Sen niye geç uyandın bugün? Normalde bizim değil, senin bizi beklemen gerekirdi." Dedi Louis. Peter kafasını kaldırıp hayretle bana ve Louis'e baktı. "Siz uyanıp hazırlanıp bir de üstüne kahvaltı yapıp buraya geldiğinize göre gerçekten çok geç kalmışım." Sonra yalandan bir sinirle babasına baktı."Beni neden daha geç kaldırmadın? Ne güzel bekleyeceklerdi. Bizim her sabah onları beklerken nasıl hissettiğimizi anlardı." Benim ve Louis'in arkasına bakarak, "Değil mi Tina?" Arkama baktım. Tina cevap olarak "Evet. Hep biz bekliyoruz. Bu sefer onlar beklerdi." "Aman sanki ne kadar bekliyordunuz. Abartmayın,"dedim. "Neyse Lucy'yi sinirlendirmeyelim. Daha gidip geri kalanları alacağız." "İşte Tina gibi akıllı davranın," dedim. Sonra varlığını tamamen unuttuğum Peter'ın babasına baktım. "Size afiyet olsun amca.Biz gidiyoruz." Başını sallayarak "Çok geç kalmayın kızım," dedi. Bir şey demedim çünkü biliyorum her zaman ki gibi hava karardığında geleceğiz. Boşuna tamam diyerek yalan söylememiş oldum. "Hadi biz gittik sen kendine dikkat et babacığım," diyerek babasının yanağını öptü Peter. Peter'ın ayaklanmasıyla mutfaktan ondan sonra da evden çıktık. "Görüşürüz anneciğim," diyerek Peter annesine el salladı. Annesi hem ona hem de bize el sallayınca bizde annesine el salladık. "İlk kime gidiyoruz?" Tina'ya cevap verdim. "İlk önce Jack ve Jenny'yi alalım. David şimdi bu saatte evde değildir. Tarlada babasına yardım ediyordur.Tarla zaten uzakta yakındaki Jack ve Jenny'yi almak daha mantıklı." Sol taraftan patikaya devam ettik. Patikanın başı bizim evden başlıyor. Bizim ev direk limanın karşısında. Patika bizim evden başlayarak şehrin içine doğru devam ediyor. Patika boyunca da iki tarafta olmak üzere evler var. "Bize mi geliyorsunuz çocuklar?" Sesin geldiği yöne baktığımda konuşan kişi Jack ve Jenny'nin ağabeyi James'di. Galiba sabah erkenden balık tutmaya gitmiş çünkü kıyafetleri ıslanmıştı. "Balıklar oltaya gelmeyince ben onların yanına gidip yakalayayım mı dedin ağabey?" Kıyafetleri dışında kahverengi saçları da ıslaktı. Yanaklarımı sıktı. "Her zaman ki gibi yine şakacısın Lucy." Dedi sevecen sesiyle. Kız kardeşi Jenny'ye nasıl davranıyorsa bana ve Tina'ya da hep öyle davranıyordu. "Sandal da delik oluştu. Mecburen sandalı ters çevirip yüzdüm. Yüzerken aynı zamanda sandalı taşımak biraz beni yordu. O yüzden hızlıca eve doğru gidelim. Hadi beni takip edin!" "Sandalı Peter'ın babasına götür. Deliği hemen onarır." Diye fikrimi ona söyledim. Peter da beni destekledi. "Babam hemen halleder. Bugün götür sandalı, akşam geri alırsın. Yarın işinden de geri kalmazsın." "Şimdi yorgunum, biraz uyuduktan sonra götüreceğim zaten." Ona kafa salladık Peter'la. Onu takip edip bizim eve göre biraz daha eski olan ve diğer evlerden ayrı kuytu bir yerde bulunan,duvarlardan aşağı sarkan ağaç dallarıyla dolu evine doğru adımladık. Normalde olsa asla böyle korkunç görünen bir yere adım atmam ama evin neden bu halde olduğunu bildiğim için korkmuyordum. Jack altı, Jenny dört ve James ağabey on iki yaşındayken anne ve babası beraber bu adadan bir gemiyle ayrılıp şehire doğru yola çıkmışlardı ama korsanlar o gemiye baskın yapıp oradaki herkesi öldürmüştü.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
19.8K
bc

ALFABETA (+18)

read
22.1K
bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
3.7K
bc

Tutku'nun Esiri

read
18.9K
bc

Ölüm Yıllıkları

read
1.1K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
7.0K
bc

SU CİN'İ

read
1.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook