When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Gitmek istiyordum. Kalırsam çenemi tutamazdım. Öfkeliydim... Elim kapının kulpunu sıkarken aslında arkamda ki piçin boğazını sıkmak için can atıyordu. İçimde ki öfke o kadar yoğundu ki can bulabilir bir surete dönüşebilirdi. Sakinleşmek çok zordu. İmkansıza yakındı. Hata yapmaktan kaçınmalıydım. Bunu ne kadar kendime hatırlatmaya çalışsam da öfke damarlarıma sızmıştı bir kere. " Sana diyorum. Yüzüme bak. Ben sana gidebilirsin dedim mi ?" " Gitmek istiyorum." sesimde ki sertlikten anlaması lazımdı ama o benimle oynamaktan zevk alıyordu. " Sana yüzüme bak dedim." sesi... O tapılası sesi bile beni sakinleştiremezdi. Hatta sesi ilk duyduğum andan itibaren beni kendimden geçiren bir zaaf olmuşken, şuan sinirimi katlıyordu. Sesini duymak istemiyordum en azından şuan. Yine de kendimi