Ulvi, kızı işaret etti.
“Kirpiyle tanışın.”
“Kirpi?” dedi Demirkan tekrar ederek. Sanki algılayamamış bir kelimeyi algılamak için söylemiş gibiydi.
Selim, kıza bakış atarak önüne döndü. Daha önce tanışmış görünüyordu. Zaten işin içinde başından beri bulunan Selim ve Ulvi’ydi.
Adal, bakışlarını minyon kızın üzerinde gezindirdi. Aşağı yukarı 19 yaşlarında görünüyordu. Olgun duruşu 25 görünmesine neden olsa da, küçüklüğü her halinden belliydi.
Zeytin gözleri, Doruk’a kaydı. Tepkisizce, kahverengilikler Ulvi’nin kirpi olduğu iddia ettiği kıza çevrildi. Kısa süre derin olmayan boş bakışlarla baktı ve gözleri kendisine çevrilmesiyle nefesi tutuldu.
Hızla gözlerini yere devirdi. Kendisine bakacağını tahmin etmediği anda oldukça bariz biçimde yakalanmıştı.
Minyon kızın sesi, Demirkan’ın adını tekrarlaması neticesin de, duyuldu.
“Evet kirpi.”
Kardeşi, kızı baştan aşağı süzerken kendisi bile rahatsız oldu.
“Adın ne?”
“Bilmeniz gereken kadar bilin yeterli.”
“Kendine kirpi lakabını mı taktın?”
“Öyle çağırırlar.”
“Tekrar adını rica etsek?”
“Neden?”
“Lakabını yakıştıramadım.”
“Tanısaydın, yakıştırırdın.”
“Kirpi lakabını taşıyamayacak kadar kırılgan görünen bir kız çocuğu.”
Kız laciverte andıran gözlerini Ulvi’ye çevirdi.
“Elmaslar nerede?”
Selim ayağa kalkarak, avcunun içindeki elmasları uzattı. Laciverte andıran gözlerin sahibi, hayatından çok para eden taşları eline aldı. Gözlerini dikkat keserek, saydı.
“18. Rakam doğru.”
Omuzdan askılı ve lacivert deri çantayı ön tarafına alarak fermuarını açtı. Ufak cebine elmasları dikkatle yerleştirerek, elini çantanın derin kısmına daldırdı. Çıkardığında, elinde bir tomar para vardı.
Masanın tam ortasına fırlattı.
“İş karşılığı verilecek meblağ.”
Kirpi, oturan herkese göz gezdirdi ve bakışları Adal’da takılı kaldı.
“Yeni kız elemanınız ha.”
Selim, rahatsızlık duyarak böldü.
“Patrona selam.”
Başıyla onayladı. Ulvi önden giderek kendisine eşlik etmesine izin vermeden salondan çıktı ve adımları dış kapıyı buldu. Düz ifadesini koruyarak, kapı kulpunu aşağı indirdi. Dışarı çıktığında kapıyı kapatmayı unutmadı.
Adal, rahatsızca yerinden kıpırdandı. Üzerindeki elbise bütün bedenini kasıyor, gerginlik karnındaki bebekle daha çekilmez hal alıyordu. Ayağa kalkması, parmak uçlarında sızı hissetmesine neden oldu. Topuklular ayaklarını şişirmiş ve rahatsızlığı can acıtıcı hale gelmişti.
Çıkarttı ve yalın ayak bastı. Acıdan kurtulmanın verdiği rahatlık yüzüne sinirli ifade verse de, durumdan hoşnuttu. Yere eğildi ve ayakkabıları eline aldı. Gözleri bedenine dokunan soğuk ellerin sahibine kaydığında, bakışları kesişti.
Kendisini baştan aşağı süzdü ve tekrar gözlerinin içine sabitçe baktı. Korku vücudunu ele geçirirken, o karanlık geceye kendisini götürdü. Elleri titremeye başladığında, elbisenin eteğinden tutması, Doruk’un gözünden kaçmadı.
Bakışlarını kızararak, kardeşine çevirdi.
“Uyuyacağım, oldukça yorucu bir geceydi.”
Arkasını döndü ve ayaklarının özgür olmasının verdiği rahatlık koşar adımlarla merdivene, oradan kendi odasına ulaşmasını sağladı. Kırmızı odanın içine girdiğinde, kapıyı kapattı. Karanlıkta el yordamıyla hızla kilitledi ve adımlarını sokak lambasının içeri aydınlattığı kadar tedbirli ilerledi. Yatağının yanında bulunan gece lambasına ulaştı ve yavaşça dokundu.
Işık saliseler içinde odayı hafif loş biçimde aydınlattı. Perdesi tamamen açık, dışarısı cam gibi pırıl pırıldı. Elindeki stiletto ayakkabıları yavaşça yere bıraktı. Çıplak adımları dolabın önünde durdu. Kapağını açarak, siyah taytını ve üzerine sarı badisini aldı.
Ellerini sırtına götürerek straplez elbiseden kurtulmak adına fermuarı boydan boya açmasıyla derin nefes aldı. Elbise yere ayaklarının dibine düşerken, tenini hafif rüzgâr misali okşadı. Bedenindeki ürpertiyle birlikte kollarını birbirine bağladı.
Yüzü istemsizce buruşurken, dudaklarından hıçkırık koptu. Bacakları minik vücudunu taşımıyordu. Yere çömelirken, sırtını dolaba verdi. Gözlerinden yaşlar çeşme misali süzülerek yanaklarına ulaşıyor, oradan boynuna yol çiziyordu.
Acınacak haldeydi. Tenine dokunan kumaş parçası bile ona o geceyi hatırlatırken, hissettiği tek şey acizlikti. Dizlerini kendine çekti ve başını dizlerine koydu. Çıplak, üzerinde sadece iç çamaşırı vardı.
Ellerini dizlerine götürdüğünde, kendi ellerinden bir an için iğrendi. Hıçkırığı dudaklarının arasından, ardı arkası gelmez şekilde kopuyordu. Sessiz olmaya özen gösterirken, hıçkırıklar içini titretti.
1 buçuk ay geçmişti. Bu tramvadan ne zaman kurtulup, eski haline dönecekti? Hiçbir insanoğlu, kendi bedenine dokunduğunda iğrenmezdi. Fakat o iğreniyordu. Hıçkırıklarının arasında ellerini yumruk yaparak yere savurdu.
Kendi bedenine dokunamazken, dünyada daha iğrenç bir durum olabilir miydi?
Doruk’tan iğreniyordu. Tıpkı bir böcekten iğrenir gibi. Ona dair içinde en ufak sevgi kırıntısı hissetmiyordu. O geceyle birlikte içindeki bütün sevgi ölmüştü. Artık neşeli, kendinden emin ve konuşkan kız yoktu.
Bambaşka bir kişilikti. Kendinin bile tanıyıp adlandıramadığı. Kendinden, düşüncelerinden korkuyordu. Yeni benliğinden, hiçbir şeyden korkmadığı kadar korkuyordu. Eski Adal Kayar ölmüş ve üzerine bir daha gelmemek üzere toprak atılmıştı.
Onun ruhu karanlığın en derinindeki puslu ve ürpertici geceye hapisti. Demir parmaklıkları aşmasını sağlayacak hiçbir faktör yoktu. Ölü beden kadar mutluluğa hissizdi.
Mutlu ve güzel olan her şey onun için ölüydü. İçinde taşıdığı karanlıktan doğma tek güzellik vardı. Karnında hissettiği sıcaklıkla nefesi kesildi. Titrek elleri karnını buldu. Vücudunun her santimi buz gibiyken, karnı sıcacıktı.
Olamazdı. Kendisi durumu abartıyordu. O daha minicikti.
Gözyaşlarını hızla elinin tersiyle temizlerken, burnunu çekti. İlk işleri iyi gitmişti. Yarın parayı bölüştürürlerdi. Beyaz Kafeden kazandığı iki haftalık harçlığını da üzerine kattığında, karnındaki o canlıdan kurtulacak kadar parası olacaktı.
Daha fazla bağlanmadan ve benimsemeden aldırmalıydı. İki gün sonraya doktorla görüşüp randevu alacaktı. Tanıdığı doktor vardı ve bu durumu kendisiyle konuşmuştu. Gizli tutularak, alabileceğini söylemişti.
Ayağa kalkarak, yuvarlak yatağın üzerine bıraktığı taytı ve badiyi alarak giydi. Emekleyerek yatağın üzerinde ilerledi. Başını yatağa koyarak, yattı ve yorganı üzerine çekti.