5. Çekim Gücü

1681 Words
Son günlerde, İstanbul’da geçirdiğim zaman hayatımın farklı bir ritme oturmasını sağladı. Üniversite, dersler, yeni arkadaşlıklar derken kendimi sürekli meşgul tutuyordum. Ama tüm bu düzenin altında, kafamın bir köşesinde hep aynı düşünce dolanıyordu: Ateş Armin. Sabah uyandığımda, evde sessizliği dinledim. Yatak odamın penceresinden süzülen sabah güneşi, odanın ahşap zeminine sıcak bir ışıltı katıyordu. İstanbul’a taşındığımızdan beri, evde vakit geçirmekten büyük keyif alıyordum. Minimalist döşenmiş salonun ortasında duran beyaz bir koltuk, kütüphane raflarım ve camın hemen yanına yerleştirdiğim küçük bitkiler, burayı kendi köşem gibi hissetmemi sağlıyordu. Günün büyük bir kısmını genellikle ders çalışarak geçiriyordum. Hukuk fakültesinin zorlu dersleri arasında boğulurken, her ne kadar zorlayıcı olsa da öğrenmekten büyük keyif alıyordum. Özellikle ceza hukuku dersine odaklandığımda, kafamda sürekli Ateş’in karanlık tarafını düşündüğümü fark ettim. Onun gizemli ve bir o kadar da tehlikeli görünen dünyası, bana derslerde incelediğimiz vakalardan çok daha karmaşık ve çekici geliyordu. Öğle vakti olduğunda, ders notlarımı toparlayıp bilgisayarımı kapattım. Öğleden sonra Selin ve Ceren ile buluşup biraz kafa dağıtmayı planlıyordum. Hemen hazırlanıp giyindim. Üzerime salaş bir beyaz kazak ve rahat bir kot giydim. Aynadaki yansımama son bir kez baktım. “Bugün her şey normal olacak,” diye kendime telkin verdim. Ancak telefonuma gelen mesaj, tüm o normal duygularımı bir kenara itti. “Bu akşam buluşmamız lazım. Seni almamı ister misin?” Mesaj Ateş’tendi. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Onunla bir kez daha buluşmak, içimde hem merak hem de tedirginlik uyandırıyordu. Mesajına kısa bir cevap verdim: “Tamam, yeri ve zamanı söyle.” O anın gerginliğiyle günün geri kalanında ne yaparsam yapayım, aklım hep Ateş’e kayıyordu. Akşam saatleri yaklaştığında hazırlanmaya başladım. Ne giyeceğimi seçmek için uzun süre düşündüm. Sonunda sade ama şık bir elbisede karar kıldım. Siyah bir elbise, üzerine ince bir ceket ve zarif topuklu ayakkabılar… Gözlerime hafif bir makyaj yaptım. Bu buluşma bir açıklık getirecekse, kendimi güvende hissetmem gerektiğini biliyordum. Restorana vardığımda, kapıda beni karşılayan Ateş’in adamlarından biri oldu. Siyah takım elbise giymiş, sert bakışlı bu adam, beni sessizce içeri yönlendirdi. Restoran oldukça şık ve sofistike bir yerdi. İçerisi hafif loş ışıklarla aydınlatılmış, etrafa yayılan huzurlu bir caz müziği ortamı tamamlıyordu. Ateş beni gördüğünde ayağa kalktı. “Hoş geldin, Lara,” dedi kibar bir şekilde. Gülümsemesi her zamanki gibi gizemliydi. Yanına yaklaştım ve elini sıktım. “Hoş bulduk,” dedim ve oturdum. Ateşin hemen arkasında takım elbiseli iki adam oturuyordu. Onlar sessizce oturup etrafı gözlüyorlardı. Ateş’in yakın korumaları oldukları belliydi. Garson bize menüyü uzattı. Bir süre sessizce yemek siparişi verdik. Siparişler verildikten sonra, sohbet de yavaş yavaş akmaya başladı. Ateş bana bakarak konuşmaya başladı. “Beni merak ettiğini biliyorum, Lara. Ama şunu bilmelisin, bazı şeyleri araştırmak tehlikeli olabilir. Neden peşimde olduğunla ilgili birkaç şey söylemek ister misin?” Gözlerimi ondan kaçırmadan karşılık verdim. “Sadece bir iş adamı değilsin, bunu görebiliyorum. Ama ne olduğunu tam olarak çözemedim. Karanlık tarafın var mı, yok mu, bilmiyorum. Ama bu beni durduracak değil.” Ateş, sözlerimden hoşlanmış gibi hafifçe gülümsedi. “Ne kadar cesur birisin. Ama bu cesaret, seni tehlikeye sokabilir.” O sırada garsonlar yemekleri getirdi. Masaya yerleştirilen şık tabaklar, ortamın lüks havasını tamamlıyordu. Yemek boyunca aramızdaki gerilimli diyalog devam etti. Ateş, hem karanlık hem de çekici bir aura yayarak bana sürekli bakıyordu. Yemeğin bir kısmında, sohbete daha sıradan konular da dahil oldu. Üniversite, dersler, İstanbul’daki hayat… Ateş, her ne kadar tehlikeli bir dünyada yer alsa da onunla normal bir insan gibi konuşmak beni hem şaşırtıyor hem de büyülüyordu. Yemek bitip kahveler servis edildiğinde, sohbette ciddi bir dönemeç başladı. Ateş, arkasına yaslanıp beni dikkatle süzdü. “Lara, benim dünyama girmek istiyorsan, sorumluluklarını da alman gerekir. Sana daha önce söyledim; bilginin bir bedeli vardır. Şimdi sana birkaç şey açıklayacağım ama bunu bilmek, seni geri dönülmez bir yola sokabilir. Hâlâ kararlı mısın?” İçimde bir tereddüt oluştu ama merakım ağır basıyordu. “Evet, kararlıyım,” dedim kararlılıkla. Ateş, bakışlarını masadaki kahve fincanından ayırmadan konuşmaya başladı. “Ben sadece bir iş adamı değilim, doğru. Ancak kim olduğumun ötesinde, yaptığım işlerin de sınırları var. İttifaklar kurarım, işbirlikleri yürütürüm, ama bunlar hep gölgelerde kalır. Gördüğün adamlar, bu işlerin sadece görünen yüzü. Şu anda oturduğun yerin arka planında dönen oyunlar var. Senin gibi temiz biri bu işin içinde olmamalı. Ama sen ısrar ediyorsun.” Bu sözler, içimde hem bir tedirginlik hem de Ateş’e karşı derin bir çekim yarattı. “Peki, seni kim bu hale getirdi? Neden karanlık işler yapıyorsun?” diye sordum cesurca. Ateş derin bir nefes alıp bana daha da yaklaştı. “Beni kimse zorlamadı, Lara. Hayatın kendisi bunu zorladı. Hayatta kalmak için güçlü olmalısın. Güç, sadece paradan değil, bağlantılardan gelir. Ve bu bağlantılar, her zaman temiz olmaz.” Onun bu soğukkanlı ve bir o kadar da etkileyici açıklaması, beni hem ürkütüyor hem de daha da içine çekiyordu. Bu adamın sırları, çözülemez bir bilmece gibiydi. Ama bu bilmeceyi çözmek için tehlikeye girmeye değer miydi? Gecenin sonunda, restorandan çıkarken Ateş’e baktım. “Peki, ben ne yapmalıyım?” diye sordum. Ateş, beni arabasına kadar götürürken koluma hafifçe dokundu. “Sana söyledim; uzak durman en iyisi. Ama eğer gerçekten buraya çekildiysen, kendini korumayı öğrenmelisin. Artık sadece kendin için değil, etrafındakiler için de dikkatli olmalısın.” O an, onun dünyasının sınırlarında dolaştığımı ve bu sınırları geçtikçe işlerin daha da karmaşık olacağını hissettim. Arabasına bindiğimde, gözlerimi onun karanlık bakışlarından kaçırdım. İçimde bir karmaşa vardı. Hem ondan kaçmak istiyor hem de daha fazla yakınlaşmak istiyordum. Eve döndüğümde başımı yastığa koyar koymaz zihnimde sürekli dönen düşüncelerle boğuşmaya başladım. Ateş’in o soğuk ama bir o kadar da çekici bakışları, söyledikleri, bu dünyanın karanlık köşelerine dair verdiği ipuçları beni hem büyülüyor hem de korkutuyordu. Neden bu kadar etkileniyordum? Bu kadar tehlikeli biriyle neden bu kadar ilgileniyordum? Cevabı bilsem de kendime itiraf etmek istemiyordum: Belki de onunla ilgili merakım, kendi sırlarımı keşfetmek için bir bahaneydi. Bir süre sonra kalkıp üzerimi değiştirdim ve bir bardak su almak için mutfağa gittim. Mutfak, sade ve şık bir tasarıma sahipti. Küçük ama modern eşyalarla döşenmişti. Beyaz dolaplar, ahşap tezgah ve küçük bir yemek masası vardı. Burası, İstanbul’daki yeni hayatımın en sessiz köşelerinden biriydi. Geceleri, şehrin uğultusundan uzakta kendi dünyama kapanır, ders çalışır, hayal kurar ya da düşündüklerimi yazardım. Ama bu gece, ders çalışmak ya da hayal kurmak bir kenara dursun, Ateş’in söyledikleri zihnimi işgal ediyordu. Masanın üstünde duran hukuk kitaplarına baktım. Bu kitaplar, bana düzenli bir hayatın kapısını aralıyor gibiydi. Oysa onun dünyası tamamen kaos ve belirsizlikti. Bir yanda düzenli bir geleceğe adım atma planları, diğer yanda bu karanlık çekim... Yeniden odama döndüğümde telefonuma baktım. Bir mesaj vardı, Selin’den: “Yarın ders çalışalım mı? Ceren de bizimle olacak.” Bu mesaj, biraz olsun gerçek dünyaya dönmemi sağladı. Onlarla zaman geçirmek, kafamdaki karmaşayı dağıtabilirdi. Hem dersler konusunda da fazlasıyla geride kalmak istemiyordum. Mesajı okuduktan sonra yatağıma uzandım ve sabah olana kadar uykunun beni ne zaman ele geçireceğini bekledim. Ama ne zaman gözlerimi kapatsam, Ateş’in o tehditkâr sözleri ve yüzündeki sert ifade aklıma geliyordu. --- Ertesi sabah, erkenden kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra Selin ve Ceren ile üniversitenin kütüphanesinde buluştuk. Kütüphane, tarihi bir binanın içinde yer alıyordu. Geniş salonu, eski ahşap rafları ve yüksek tavanları ile etkileyici bir atmosfere sahipti. Oturduğumuz masada, Selin ve Ceren ders notlarına gömülmüştü. Ben ise kendimi toplamakta zorlanıyordum. Birkaç dakika boyunca kitaba odaklanmaya çalıştım ama zihnim hep başka yerdeydi. Ceren, sessizce beni izliyordu. “Lara, sen iyi misin? Son zamanlarda çok dalgınsın,” dedi endişeli bir ses tonuyla. Kafamı kaldırıp gülümsemeye çalıştım. “İyiyim, sadece kafam dolu. Dersler biraz yorucu,” dedim ama sesimdeki tereddütü fark etmemiş olamazdı. Selin araya girdi. “Hukuk fakültesi zor bir yer, haklısın. Ama seni tanıyorum, altından kalkarsın. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Bir hafta sonu kaçalım, kafamızı dağıtalım.” Onlara gülümseyip başımı salladım. Ancak içimden geçen şey, bu kadar basit bir çözümle rahatlayamayacağımdı. Çünkü kafamda sadece dersler yoktu; Ateş’in dünyası vardı. Kütüphanede geçirdiğimiz birkaç saat boyunca kendimi zorlayarak ders çalışmaya devam ettim. Ancak içimdeki huzursuzluk ve belirsizlik beni rahat bırakmıyordu. --- Akşamüzeri eve döndüğümde, telefonum yeniden titredi. Mesaj yine Ateş’tendi: “Seninle bir yerde buluşmamız lazım. Önemli bir şey konuşacağız.” Kalbim yeniden hızlı atmaya başladı. Bu adamın hayatıma bu kadar girmesi beni endişelendiriyordu ama aynı zamanda ona karşı olan merakım da giderek büyüyordu. Neden bu kadar ilgimi çekiyordu? Onun peşinde koşmamın sebebi sadece onun karanlık dünyasına duyduğum merak mıydı, yoksa onda gördüğüm kırılganlık mıydı? Ateş’in gönderdiği konuma baktım. Buluşma, İstanbul’un dışındaki bir villadaydı. Bu yer, şehrin gürültüsünden uzakta, sessiz bir alandaydı. İçimdeki ürpertiye rağmen, gitmeye karar verdim. Akşam saatlerinde yola çıkarken içimde hem heyecan hem de tedirginlik vardı. Villanın olduğu bölgeye vardığımda, Ateş’in adamlarından biri beni kapıda karşıladı. Beni içeri yönlendirdiğinde, içimdeki huzursuzluk daha da arttı. Villa oldukça lüks bir tasarıma sahipti. İçeri girdiğimde geniş bir salonla karşılaştım. Her şey modern ve sofistike bir tarzda döşenmişti. Ateş, salonun ortasında, büyük bir pencerenin önünde durmuş, İstanbul’un gece manzarasını izliyordu. Beni fark ettiğinde, başını hafifçe çevirip gülümsedi. “Hoş geldin, Lara,” dedi. Sesindeki derinlik, her zamanki gibi içimde karışık duygular uyandırdı. Yanına yaklaştım. “Buraya gelmemin sebebi ne?” diye sordum doğrudan. Artık bu oyunlardan bıkmıştım. Net cevaplar almak istiyordum. Ateş, bakışlarını benden ayırmadan konuştu: “Seninle dürüst olacağım. Senin bu dünyaya bulaşmanı istemiyorum ama sen ısrarla peşime düşüyorsun. Seni korumak istiyorum, ama bu iş daha da büyüyor. Seni uyarıyorum, eğer bu yola girmeye devam edersen, dönüşü olmayacak.” Gözlerimi ondan kaçırmadan cevap verdim: “Senden kaçmak istemiyorum, Ateş. Ne olursa olsun, gerçeği öğrenmek istiyorum. Kim olduğunu bilmek istiyorum.” Bu sözlerim üzerine Ateş, derin bir nefes aldı ve gözlerini kısıp bana baktı. “Peki, öyleyse. Ama bu işin bir bedeli olacak. Seni koruyabilmem için bana güvenmen lazım. Bana gerçekten güvenebilir misin?” O an aramızdaki mesafe sanki daha da kısaldı. Ateş’in bakışları, karanlık ve derin bir okyanus gibi beni içine çekiyordu. Ona karşı hissettiğim bu çekim, beni mantığımın dışına itiyordu. İçimdeki ses, tehlikeye doğru ilerlediğimi söylüyordu ama aynı zamanda bu tehlikenin cazibesi beni tamamen ele geçirmişti. “Sana güveneceğim,” dedim, tüm cesaretimi toplayarak. Ateş, bir adım daha attı ve neredeyse yüz yüze geldik. “Bu dünyada güvenmek tehlikelidir, Lara. Ama eğer güveniyorsan, senin için elimden geleni yapacağım. Şimdi, bazı sırları paylaşmam gerekiyor.” Sözleri, bir yemin gibi havada asılı kaldı. Ateş’le aramızda oluşan bu çekim, artık sadece meraktan değil, içsel bir bağdan da kaynaklanıyordu. O gece villada konuşulanlar, hayatımı tamamen değiştirecek şeylerin başlangıcıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD