3. Üniversite

953 Words
Kazanın ertesi günü gözlerimi yavaşça açtığımda, bedenimde hafif bir sızı hissettim. Başımda bir bandaj ve kolumda birkaç çizik vardı, ama ciddi bir yaralanma geçirmemiştim. Hastane odasındaki beyaz ışık, gözlerimi kısarak etrafı incelememe neden oldu. Başımın hafifçe zonklamasıyla olayları hatırlamaya çalıştım. Ne olmuştu? Beni buraya kim getirmişti? Etrafıma bakarken, pencerenin yanında duran biri gözüme çarptı. Adam, sessizce dışarıyı izliyordu, sanki kafasında başka dünyalar var gibiydi. Bu yabancı kimdi ve neden yanımdaydı? Ağzım kurumuştu. "Su..." diye mırıldandım, sesim kısık ve zayıf çıkmıştı. Adamın sert yüzü, mırıldanmamı duyar duymaz bana döndü. Ela gözlerinde soğuk bir parıltı vardı. Hiçbir şey söylemeden elindeki suyu bana uzattı. Suyu içtikçe, kafamda dönen sorulara engel olamadım. "Siz kimsiniz? Bana ne oldu? Burada ne işim var? Okula gitmem gerekiyordu!" diye aceleyle sordum. İçimdeki panik, soruları ardı ardına sıralamama neden olmuştu. Adamın gözleri, yüzümde gezindi. Yavaşça, soğuk ve kararlı bir sesle, "Adım Ateş Armin," dedi. "Sana ben çarptım. Durumunun kötüleşmemesi için seni buraya getirdim, Lara." Şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım. Adamın ismimi bilmesi, daha fazla tedirgin olmama yol açtı. Ona güvenmeli miydim? Yüzündeki sert çizgiler, sakallı yüzü ve o ürkütücü bakışlarıyla kesinlikle güvenilir birine benzemiyordu. Ancak o an daha büyük bir soruyu sormam gerektiğini fark ettim: "İsmimi nereden biliyorsunuz?" Ateş, hafif bir gülümsemeyle, "Bayılırken kimliğini bulup adını öğrendim," dedi. "Seni takip ettiğimden değil. Sadece durumunu kontrol etmek istedim. Artık iyileştiğine göre, benim işim burada bitti." Bu adamın böylesine sakin konuşması, bende tuhaf bir his uyandırıyordu. Sanki altında başka bir anlam vardı. İçimden ona daha fazla soru sormak gelse de, onun soğuk ve mesafeli duruşu, bunu engelledi. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra arkasını dönüp odadan çıkarken, içimde bir huzursuzluk bıraktı. Tam o anda kapı açıldı ve Bulut içeri girdi. Yüzündeki endişe hafiflemeye başlamıştı. "Lara, nasılsın?" dedi, yanıma gelip oturarak. "İyiyim, abi. Neyse ki çok yara almadım," dedim. Sonradan aklıma abimin kazadan nasıl haberinin olduğunu düşünce ”Senin nasıl haberin oldu abi? diye sordum. " Seni aradım okula gittin mi diye. Ama Ateş denen adam hastane de olduğunu söyledi. Ben de acilen buraya geldim" Aklımda hâlâ o karanlık adam vardı. "O adam... Ateş Armin... Onun burada ne işi vardı?" Bulut, kaşlarını çattı. "O adam hiç tekin birine benzemiyor. Seni hastaneye getirdiğini öğrendim, ama onunla bir daha görüşmemelisin." "Öyle biriyle tekrar karşılaşmak isteyeceğimi sanmıyorum," dedim, ama içimde bir kıpırtı vardı. Ateş’in gözlerindeki o derin karanlık ve sakladığı sırlar, aklımın bir köşesine yerleşmişti bile. Bulut, Van’daki abimiz Kerem’e haber vermişti. Kerem, şehir dışında olduğu için sadece telefonla konuşabildi. Telefonda çok endişelenmişti ama Bulut ona her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Kerem, yine de buraya gelip kontrol etmek istese de, Bulut’un durumu kontrol altında tuttuğunu bilmek onu rahatlatmıştı. İki abim de ben üniversiteye geldiğimden beri sanki her zaman çok yakınmışız gibi davranır olmuşlardı. Açıkçası bu oldukça hoşuma gitmişti kendimi daha gücünde hissediyorum. Arkanda birinin olduğunu bilmek daha güçlü hissettiriyordu. ***** Hastaneden taburcu olduktan sonra birkaç gün dinlenmek zorunda kaldım. Bulut, bu süre zarfında benimle kaldı. İstanbul’a gelişinin nedeni, bu duruma müdahale edebilmekti. Ancak kısa sürede toparlanmıştım ve tekrar üniversiteye gitmeye hazırdım. Üniversitenin ilk günü, içimde hem heyecan hem de biraz tedirginlik vardı. Acaba herkes kazayı duydu mu? Nasıl tepki vereceklerdi? Kampüse vardığımda, endişelerimin yersiz olduğunu anladım. İnsanlar günlük koşuşturmalarına devam ediyorlardı. O gün, Selin ve Ceren adında iki kızla tanıştım. Selin, enerjik ve neşeliydi; etrafa pozitif bir hava yayıyordu. Ceren ise sessiz ve içine kapanıktı, ama gözlerinde sıcak bir ifade vardı. Onlarla hemen kaynaştım ve günün sonunda üçümüz birlikte vakit geçiriyorduk. Selin’in esprili anlatımları, Ceren’in kibar ve derin düşünceleriyle dengeleniyordu. İlk günden birlikte vakit geçirmek, beni rahatlattı. Zaman hızla geçiyordu. Her şey normale dönmüş gibiydi ama aklımın bir köşesinde hâlâ Ateş vardı. Onunla tekrar karşılaşacak mıydım? Yoksa hayatımda bir anlık bir yabancı olarak mı kalacaktı? Bu sorular kafamda dönüp dururken İstanbul’da yaşamıma devam ediyordum. Bir gün, ders çıkışı Selin ve Ceren ile birlikte bir kafede oturuyorduk. Sohbetin ortasında, kapının açıldığını fark ettim. Birini içeri girerken gördüm ve kalbim hızla çarpmaya başladı. Bu kadar tesadüf olabilir miydi? Gözlerimi biraz kısarak baktım. O tanıdık yüzü hemen tanıdım. Ateş Armin. Onunla tekrar karşılaşmam beklediğim bir şey değildi. Gözlerimizi kaçırmadan birbirimize baktık. Bakışlarında yine o soğukluk ve derinlik vardı, ama bu sefer bir gülümseme belirdi. Bu gülümseme, sanki bir meydan okuma gibiydi. Selin ve Ceren onun farkında değillerdi, ama ben artık onların söylediklerini duyamıyordum. Ateş, birkaç masa ileride, bir köşede oturmuş, elindeki telefonla meşgul görünüyordu. Arada bir bakışlarını kaldırıp bana bakıyordu. O an, neden bu kadar gerildiğimi anlamadım. Hem merak hem de korku arasında gidip geliyordum. İçimden, "Burada ne işi var?" diye geçirdim. Dakikalar geçtikçe, kafede oturmanın benim için dayanılmaz hale geldiğini hissettim. “Kalkalım mı?” dedim aniden. Selin ve Ceren şaşkın bir şekilde bana baktılar ama kabul ettiler. Masadan kalkarken son bir kez Ateş’in olduğu tarafa baktım. Gözlerimiz tekrar buluştu. Bu sefer yüzünde hafif bir gülümseme vardı, ama bu gülümseme samimi değil, daha çok gizemli bir alay taşıyordu. Kafeden çıkarken, arkamdan birinin bana seslendiğini duydum. İçimde bir ürpertiyle geriye döndüm. Ateş, kapının hemen önünde duruyordu. Arkadaşlarım şaşkın bir şekilde ona baktılar. “Bir dakika, Lara,” dedi sert ama kararlı bir sesle. "Bir şey konuşmamız lazım." Selin ve Ceren’e dönüp “Siz gidin, sonra buluşuruz,” dedim. Onlar tereddütle başlarını sallayıp uzaklaştılar. Ateş, sessizce yanıma yaklaştı. Yüzü ifadesizdi ama gözlerinde bir kararlılık vardı. "Seninle konuşmam gereken önemli bir şey var," dedi. Merakla ama biraz da tedirginlikle ona baktım. "Ne hakkında?" dedim, sesimdeki hafif titremeyi saklayamayarak. "Seninle ilgili," diye cevap verdi, gözlerini benden ayırmadan. "Bu iş sadece bir kaza değildi. Daha fazlası var." Ateş'in sözleri kafamda yankılandı. Ne demek istediğini anlamaya çalışırken, olayın sıradan bir kaza olmadığını fark ettim. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum, ürpererek. Ateş derin bir nefes aldı. "Anlatması zor," dedi. "Ama senin farkında olmadığın şeyler var, Lara. Seni bu işten uzak tutmak istedim ama şimdi işin içine daha fazla karışıyorsun.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD