When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
2-3 saattir Ateş'i evde bekliyordum. Heyecandan yerimde duramıyordum; düşüncesi bile içimi kıpır kıpır yapıyordu. Dışarıdan bir araba sesi gelince hemen pencereden baktım. Ateş'in arabasının geldiğini görünce koşarak kapıya yöneldim. Ateş arabadan indi ama yanında kimse yoktu. Kalbim bir anda sıkıştı, yüzüm düştü. İçimde büyüyen umut bir anda sönmüştü. "Ablam... yaşamıyor mu?" diye sordum Ateş yanıma gelirken. Gözlerimden, ne ara aktığını fark edemediğim bir damla yaş çeneme doğru süzüldü. Ateş kolumdan tutarak beni içeri yönlendirdi. Sanki bir robot gibi, tepkisiz bir şekilde peşinden gidiyordum. Ablam ölmüştü zaten, neye heves etmişsem...Oturma odasına geçtik, Ateş beni kanepeye oturttu, kendisi de yanıma oturdu. Sessizce yanıma yaklaşıp, "Ablan yaşıyor," dedi, "Zafirin yanına gidiyor