When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Sabah huzurlu bir uykunun içindeyken, üstüme adeta bir dağ gibi bir ağırlık çökmüş gibiydi. Gözlerimi yavaşça açtım ve gördüğüm manzara karşısında bir an nefesim kesildi. Ateş, üstü çıplak, sadece bir eşofman altı giymiş halde, göğsüme yaslanmış bir şekilde uyuyordu. Adamın altında ezilmiş gibiydim, ama bu beni rahatsız etmekten çok, şaşırtıcı derecede sakinleştiriyordu.“Bu ne zaman oldu?” diye düşünmeden edemedim. Gece boyunca yanımdaydı, ama üstünü ne zaman çıkardığını hiç fark etmemiştim. O anda, gözlerim sırtına takıldı. Mükemmel bir sanat eseri gibi duran, pürüzsüz ve kusursuz teni... Gözlerimi onun üzerinden alamıyordum. Kalbim hızlanmaya başladı, sanki ona daha da yaklaştıkça nefesim kesiliyordu.Ama bu manzara, içinde bulunduğum durumu komik bir hale de getiriyordu. Bir yandan