When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Ateş’in adını ilk duyduğumda pek bir tepki verememiştim. Olayın şoku hâlâ üzerimdeydi ve aklımda karışıklık hâkimdi. İki yıl önce ablam Aslı’nın ölümü, o dönemki hayatımda açılan derin yaralardan biri olarak kaldı. Aslı’nın ölümünün üzerinden iki yıl geçti, ama acısı hâlâ taze. Olayın ardından ailem, onun adını anmayı, eşyalarını saklamayı yasakladı. Ablamı kaybettikten sonra evimizde her şey değişti. Aslı bizim neşemiz, ışığımızdı. Onunla birlikte, evimizin sıcaklığı da soldu. Babam, Aslı’nın adını dahi anmamıza izin vermedi; her hatırlatışta, o derin acı yeniden canlanıyordu. Kız kardeşimin kaybı, ailemizi paramparça etti, geriye sadece eksik ve soğuk bir boşluk kaldı. GEÇMİŞ (2 YIL ÖNCE) Sabah yataktan uyandığımda evde kimse yoktu. Günlerden Cumartesiydi ve annem ile babam halamları