Vedalar değildi aslında gözlerden yaşı akıtan... Dilin ucuna kadar gelip, geldiği gibi geri giden yaşanmışlıklardı.
“Kim olduğumu zaten biliyorsun. Beni araştırdığını söylemiştim. Eminim seni tatmin edecek kadar beni tanıyorsundur.”
“Zeki cevaplar vermeyi, laf sokmayı seviyorsun değil mi? Neyse… O zaman can alıcı soruyla başlayalım.” Öne doğru eğildi. “Benden ne istiyorsun Afra? Neden çevremdesin? Neden dibime girmek için uğraşıyorsun?”
“Aslında şimdi seni yalanlarla avutmam, benim hakkımdaki kötü düşüncelerini çürütmem için uğraşıyor olmam gerekirdi ama bu gece yorulduğumu, kalbimdeki yükün ağır geldiğini hissediyorum.” Yüzündeki kararlı ifade yavaş yavaş yok olmuş, gözlerinin mavisi acıyla buğulanmıştı.
“Senden tek istediğim ve eninde sonunda benim olacağına inandığım şey kalbindi. Bunun için dibine girmeye çalışıyor, bu yüzden çevrende dolanıyordum. Tatmin oldun mu?” Devrim hayretle başını iki yanına salladı ve huzursuzca yerinde kıpırdandı. Konunun gideceği yön tüm hücrelerini tetikliyordu. İnkâr etmek istercesine sert bir sesle konuştu.
“Hayır olmadım. Bu, bu kadar basit değil. Söylediklerinin tek bir kelimesine dahi inanmıyorum. Kalbimi istiyormuş, Allah aşkına güldürme beni!” dedi acımasızca. Afra kalbinin parçalara ayrıldığını, nefesinin ciğerlerinde donup kaldığını hissetti bir an. Yıllarca içinde büyüttüğü aşkı böylesine alaya alınmayı hak etmiyordu. İster istemez öfkelendi sevdiğine.
“Kalbini istemem sana bu kadar mı imkânsız geliyor? Komik geliyorsa gülebilirsin ama benimle, hislerimle dalga geçemezsin,” diye burukça konuştu. Bakışları bir an önüne düşse de başını dikleştirip adamın gözlerinin içine baktı.
“Altı yıl!” dedi acıyla. Gerçekleri bunca yıl sakladıktan sonra, kelimeler ne de kolay ve basitçe dökülüyordu ağzından. Duygularını itiraf etmek bu kadar mı kolaydı? Kalbindeki sevgiyi dile getirmek bu kadar yavan bir tat mı bırakıyordu insanın ağzında? Hislerini ortaya dökmek bir insanın kalbini gerçekte bu kadar soğutuyor muydu? Dilinde acımsı bir tat bırakması normal miydi sahi?
“Altı yıl boyunca sana hislerimi anlatmayı beklemişken, hislerimi bu kadar basite almasan olmaz mı? Her şeyi bir süreliğine bir kenara bırakıp sadece beni dinleyemez misin?”
Devrim konunun gidişatından hoşlanmayarak hırsla oturduğu yerden kalktı. İlk anda Afra’nın bir şeyleri saklamak için yalan söylediğini düşünse de, şu an kesinlikle öyle düşünmüyordu. Kahretsin, kadın doğruları söylüyordu. Gözlerinde ki o bakış… Tüm vücudunun titrediğini hissetti. Saplantılı bir kadınla daha uğraşmaya hiç niyeti yoktu. Altı yıl boyunca Afra kendisini takip ettiğini itiraf ediyordu. Yaşadığı benzerlik dehşete kapılmasına sebep olmuştu. Afra’yı kolundan tuttuğu gibi eve soktuğu hızla çıkarmaya çalıştı.
“Bu konuyu konuşmak hatta duymak bile istemiyorum. Seninle aramızda iş ilişkisinden başka hiçbir şey olamaz. Bunu anlamış olman gerekiyordu. Sebeplerini, sadistçe yıllardır içinde tuttuğun aşkı ya da aşk sandığın şeyi dinlemeye niyetim yok. Akılsız liseli bir kız değilsin. İstenmemenin ne olduğunu bildiğine eminim. O yüzden şimdi bu evden çıkıp gidiyorsun ve sadece iş ortağı olduğumuzu o keskin zekâna kabul ettiriyorsun. Proje bitene kadar seninle bir araya gelmemeyi dilerim.”
Afra duyduklarıyla kolunu bir hışımla adamın kıskacından kurtardı. Devrim’in ters tepki vereceğini biliyordu bilmesine ama böylesini de beklemiyordu doğrusu. Devrim hislerini duymayı bile reddetmiş, bir böceğe bakar gibi tiksintiyle bakmıştı. Kalbi öylesine büyük bir acıyla parçalanıyordu ki, aldığı nefesler göğsünü kurşun olup kanatıyordu. Afra daha önce hiç böylesine küçük düşürülmüş hissetmemişti. Yaşadıkları ruhuna fazla geliyordu. Sadistçe mi? Tüm bedeni hayal kırıklığıyla titredi.
“Selin yüzünden böyle davranıyorsun biliyorum ama ben Selin değilim. En azından beni dinler misin? Anlatmama izin ver lütfen… Ben sana hislerimi İtalya’dayken söyleyecektim ama buna karar verdiğimde gittiğini öğrendim. Sonra Türkiye’ye dönmeyi beklemekten başka şansım olmamıştı fakat o sırada babamı kaybettim. Ardından …”
“Şunu keser misin?” diye kükredi Devrim, Afra’nın konuşmasını keserek. Kadına yaklaştı ve omuzlarını tuttu. İkna edici olmaya çalışıyordu.
“Bak; nasıl olduğu, nerede olduğu ya da araya giren sebeplerin ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Ben senin için yanlış adamım. Benim kalbimde zaten biri var. Beni etkilemek istiyorsan bundan vazgeç. Kalbimi kazanacağını düşünüyorsan bunun mümkün olmayacağını sana defalarca söyleyebilirim.”
“Hâlâ o kadını seviyor olamazsın! Hayatını mahvetti. Şimdi de hayaleti hayatını mahvetmeye devam ediyor.”
“Onun hakkında konuşmayı kes,” dedi kadının omuzlarını sıkarak. “Onu tanımıyorsun bile!”
“Onu yeteri kadar tanıyorum. Nasıl bir sürtük olduğunu da biliyorum. Eğer kendini öldürmeseydi onu kendi ellerimle öldürürdüm,” diye haykırdığı sırada adamın elleri omuzlarını felç edecek derecede sıkmaya başlamıştı.
“Sana konuşmayı kesmeni söylemiştim. Seni lanet olasıca!” Tuttuğu bedeni öfkeyle sarsmaya devam etti. Kendinden geçmiş gibiydi. Afra’nın canını yaktığı gibi kadının canını yakmak için müthiş bir istek duydu. Onu kendinden uzak tutmayı başaracak kelimeleri bulmayı diledi. Kulağına dolan acımasız, alaycı sesini duyduğunda kendi bile şaşırmıştı dudaklarından dökülenlere.
“Onu seviyor olmam seni deli ediyor değil mi? Evet, tüm yaptıklarına rağmen onu seviyorum. Ölmemiş olmasını dilerdim. Onunla yaşlanmak isterdim. Çocuklarımızın olmasını, etrafımızda koşmalarını isterdim. Hayatım boyunca da ondan başkasını sevmeyeceğim. Benim tek âşık olduğum kadın olarak kalacak.”
“Canımı yakmak için böyle söylüyorsun,” dedi Afra ürkekçe. Omuzlarındaki baskı tüm vücudunu felç ediyordu ama kalbindeki acı kadar değildi. Deli gibi ağlamak istiyordu. Kalbini elleriyle söküp yerinden atmayı daha önce hiç bu kadar istememişti. Devrim alay dolu bir kahkaha patlattı.
“Afra Acar hayal gücüne işte şimdi hayran kaldım. Sen kimsin ki canını yakmak isteyeyim? Kendini nerede görüyorsun bilmiyorum ama benim için herhangi bir kadından farkın yok. Hatta şu an onlardan bile değersizsin gözümde. Âşık olduğunu söylüyorsun ama aşka saygı duymuyorsun. Sırf kendi sevgin için benim sevgimi görmezden geliyorsun. Selin’i mi küçük görüyorsun? O en azından aşka saygı duyuyordu. Senin platonik aşkına kıyasla bizimki karşılıklıydı.”
Genç kadın titreyerek adamdan uzaklaştı. Koşar adımlarla evden çıkıp kendini dışarıya attı. Konuşacak gücü kalmamıştı. Ağzını açtığı anda gözyaşlarının akacağından emindi. Asansörün gelmesini beklemeye dayanamadı ve merdivenleri hızla inmeye başladı. Kalbi adeta çığlık çığlığa haykırıyordu.
“Selin’i seviyor. Selin’i seviyor. Selin’i seviyor. Uyan Afra seni asla sevmeyecek. O kadını unutamayacak. Yaptıklarına rağmen o kadını sevmeye devam edecek.”
Gözleri merdivenleri görmüyor, bir an önce binadan uzaklaşmak için kaçarcasına hızlı hızlı iniyordu. Devrim gibi kalbini de geride bırakmak, ona olan hislerini unutmak istiyordu. Yıllarca içinde büyüttüğü, âşık olduğu o iyi kalpli adam değildi Devrim. İtalya’da insanları hor görmeyen o adam değildi. Gülüşleriyle kendisine dünyaları bağışlayan o Devrim değildi. Onun Devrim’i ölmüştü; Selin sevdiği adamı yıllar önce öldürmüştü.
Ayağındaki topuklu ayakkabının merdiven boşluğuna takılmasıyla başını tırabzanlara çarparak yuvarlanmaya başladı. Bedeni dönen merdivenlerden aşağı paldır küldür büyük bir hızla yuvarlanıyordu. Sonunda vücudu iki kat aşağıda durduğunda kendinden geçmek üzereydi. Fayanslar kanıyla kırmızıya boyanırken gözünden bir damla yaş aktı. Bedeninin acısını hissetmiyordu. Ama kalbi… İşte o, tüm ruhunu tüketircesine acıtıyordu. Aşk… Sadece can yakıyordu.
***
Devrim genç kadının evden kaçarcasına çıkışını boş gözlerle izledi. İçinin rahatlaması gerekirken yüreğine oturan acıya bir anlam yüklemek istemiyordu. Afra’nın Selin’in adını ağzına alması, unutmak istediği her şeyi hatırlamasına sebep olmuş, bu da daha fazla öfkelenmesine neden olmuştu. Afra’nın her şeyiyle Selin’i hatırlatması yeteri kadar acı vericiyken, bir de kendisine âşık olduğunu söylemişti. Hem de yıllardır…
Koltuğa çökercesine oturdu. Afra’nın çıkıp gitmesi çok iyi olmuştu. O kadından fersah fersah uzaklara kaçmak istiyordu. Tıpkı Selin’in yaptığı gibi hayatına sızıyor, keskin zekâsını kendi üstünde kullanıyordu. Buna dayanamaz, aynı hataya tekrardan düşemezdi. Bir kez yapılan ahmaklıkken, ikincisine katlanamazdı. Afra’yı kendisinden uzak tutmalı, soğumasını sağlamalıydı. Sağ eli yanağına gitti. Onu kendisinden nasıl uzak tutacağını çok iyi biliyordu. Yerinden kalktığı gibi koşar adımlarla banyoya girdi. Banyo dolabının altındaki tıraş makinesini çıkardı. Bundan bir yıl öncesine kadar her gün sabahları tıraş olurdu. Titreyen elleriyle fişi prize taktı. Makinenin yanındaki düğmeye basarak tıraş makinesinin keskin ucunu yüzüne tuttu. Çok kısa bir an tereddütle aynaya baktı. Kendi yüzünü görmeye hazır değildi. Makineyi lavabonun önüne koyacakken yeniden kararla yüzüne tuttu. Kulağının yanından aşağıya doğru makineyi yüzünde gezdirmeye başladı. Lavaboya dökülen her tüyle birlikte, sağ yanağını kaplayan yara izi ortaya çıkmaya başlamıştı. Kendi yüzündeki yarayı yeniden görmek dizlerinin bağını çözmüştü. Titreyen bedenini ayakta tutma isteğiyle lavabonun kenarına tutundu. Selin’le yaşadığı her şeyi, yüzünü bu hâle soktuğu geceyi, ona olan koşulsuz inancını tüm benliğinde tekrar yaşamaya başladı.
7 Yıl Önce
Devrim otelde yapılan açılışın ardından bir köşeye çekilerek eğlenenleri izlemeye başladı. Sıkıcı toplantıların ardından bir de otel açılışıyla uğraşmak yorulmasına sebep olmuştu. Babası tüm işleri üstüne yıkıp eve, kardeşi de üniversiteden arkadaşlarıyla kamp yapmaya gitmişti. Evin büyük oğlu olmak bazen avantaj sağlamıyordu. Devran arkadaşlarıyla kavurucu sıcaklıkta tatilini yaparken, kendisi sırtından dökülen terlerle oradan oraya koşturmak zorundaydı.
Önünden geçen garsondan bir viski aldı. İçkiyi sevmemesine rağmen bazen kafasını boşaltmak için bir kadeh içerdi. Otelin balkonundan esen serin hava bir an kendisine cazip gelince, kalabalıktan sıyrılarak balkona yöneldi. Kodaman bir adamın genç kadını sıkıştırdığını fark edince kaşlarını çattı. Tam müdahale etmek için adım atmıştı ki, kadın adamın bacak arasına tekme atarak kollarından sıyrılmıştı. Hırpalanan dudakları öfkeyle titriyordu. Kadının küfürler yağdıracağını düşünürken söyledikleriyle dudakları kıvrılmıştı.
“Seni yaşlı bunak, istifa ediyorum.”
Adam, Devrim’i fark edince homurtular eşliğinde balkondan uzaklaşmış, kadın ile Devrim’i baş başa bırakmıştı. Devrim genç kadına yaklaşarak, “İyi misiniz?” diye sordu. Selin önüne düşen saçlarını tokasına sıkıştırmaya devam ederken öfkeli gözlerle adama baktı.
“Niye soruyorsunuz beyefendi? İyi değilsem bir yardımınız mı olacak?” dedi sert üslubuyla.
Devrim’in gülümsemesi genişledi. Başını yana doğru eğerek, “Belki olurdu,” diye mırıldandı.
Genç kadın adamı umursamadan üstünü başını düzeltmeye devam etti. “Kodaman patronlardan nefret ediyorum. Hepsi şerefsizin teki… Beyinlerinden çok bacak araları mesai yaparken nasıl zengin oldular aklım almıyor,” diyerek kendi kendine sinirle mırıldanmaya devam ediyordu.
Devrim kadının söylediklerini üstüne alınarak dudaklarını büzdü. Kadının eğlenceli sert tavrı keyiflenmesine neden olmuştu.
“Belki hepsi değildir. Size aptalları düşmüş bence… Kendimi tanıtmama müsaade edin, ben Devrim Demir.”
Genç kadının yanakları kızarınca kendisini tanıdığını anladı ve hafifçe tebessüm etti. Boğuk ve sıkıcı geçen gece Devrim için yeni yeni anlam kazanıyordu.
“Sanırım bu otelin mimarı olan Devrim Demir’den bahsediyorsunuz. Ve Demir Holdingin yönetim kurulunda olan Devrim Demir’den...”
Devrim açıkça sırıttı. “Kesinlikle…”
“Biraz önce söylediklerim için özür dilemeyeceğim. Bu üç aydır değiştirdiğim beşinci şirket. Neyse müsaadenizle… Artık bir işim olmadığına göre burada durmanın anlamı yok,” diyerek balkon kapısına doğru yöneldi kadın. Devrim cebinden bir kart alarak yanından geçen kadına uzattı.
“Yarın sizi şirkete bekliyorum, iş için bir şeyler yapabiliriz,” dedi ve keyifle ekledi. ”Emin olun hiçbir yönetim kurulu üyemiz kodaman bir patron değildir.”
Genç kadın kartı almakta tereddüt etti. “Ben bilmiyorum,” diye mırıldandı karta bakarak. Kalbinden geçen sinsi düşüncelerin hiçbiri yüzüne yansımıyordu. İçten içe kutladığı zaferi bu gecenin ardından ilk ama tek zaferi olmayacaktı. Planı kusursuz işliyordu. Düşüncelerini kendisine saklayarak, yüz ifadesini kontrol altında tuttu. Tereddütlü bakışları adam ile kart arasında gidip geldi bir süre.
“Sizin işe, bizim de zeki çalışanlara ihtiyacımız var. İki tarafın da kârlı çıkacağını düşünüyorum. Bu arada adınızı öğrenebilir miyim?”
Kadın kartı alarak adamın yeşil gözlerine baktı. “Selin… Selin Dumankaya!”
“Memnun oldum Selin Hanım. Yarın görüşebilmek umuduyla iyi geceler.”
“İyi geceler,” diyen kadın beklemeden balkondan çıktı ve ardından oteli terk etti. Arabasının yanına geldiğinde biraz önce üstüne saldıran sözde patronu onu bekliyordu. Çantasından çıkardığı parayı adama uzattı.
“Yardımların için teşekkürler.”
Adam parasını alıp gözden kaybolurken Devrim’in sırtını gördüğü balkona baktı. Bir an önce eve gitmeli, yarın için hazırlık yapmalıydı. Ne olursa olsun bu işi alması gerekiyordu. Önce Demir Holding’de, ardından Devrim’in kalbinde yer edinecekti. Devrim’i istiyordu. Barda karşılaştıkları ve adamın kendisini reddettiği geceden beri Devrim hayatında ulaşmak istediği tek hedef olup çıkmıştı. Balkona yeniden bir bakış attı ve dudaklarının kıvrılmasına izin verdi.
“Her şey yeni başlıyor sevgilim.”
♣♣♣♣
Devrim kendine gelerek aynaya baktı. Yüzünü tıraş etmeye devam ederken geçmişi düşünüyordu. Selin istediği gibi hayatına sızmış, kısa zamanda kendisini etkilemeyi başarmıştı. Zekâsı, asi tavırları, her işin üstesinden gelmesi…
Selin hem güzelliğiyle, hem zekâsıyla aklını başından almıştı. İşe başladıktan kısa bir zaman sonra ondan hoşlandığını anlamış, Selin’e açıldığı gün kadın onu reddetmişti. Patronuyla ilişki yaşamaya karşı olduğunu defalarca üstüne basa basa söylemişti. Devrim, Selin’in peşinden koşmaktan yorulduğunu anlayınca ona işten çıkması için baskı yapmaya başlamıştı. Eğer aralarında patron işçi ilişkisi olmazsa Selin kendisine hayır demeyecekti. Selin bir süre teklifini reddetse de sonunda razı gelmiş, patron işçi ilişkisini bitirip bir birlikteliğe adım atmışlardı.
İlişkileri kısa zamanda beraberliğe kadar ilerlemişti. Gecelerini kendi ailesinin yanından çok Selin için aldığı apartman dairesinde geçiriyordu.
Altı ayın sonunda ilişkilerinde iniş ve çıkışlar yaşamaya, Selin’in eskiden tatlı olan kıskançlıkları Devrim’i delirtmeye başlamıştı. Ortada olmayan kadınları kıskanması, Devrim’e yönelttiği suçlamaları her geçen gün aralarının açılmasına sebep olmuştu.
Bir gece Selin onun uyuduğunu sanırken aldığı ilaç adamın dikkatini çekmiş, daha sonra kontrol ettiğinde kullandığı ilaçların antidepresan olduğunu fark etmişti. Yine geceyi onunla geçirdikten sonra şirkete gitmiş, toplantılara girmiş, akşam olunca soluğu Selin’le birlikte yaşadığı evde almıştı. Eve girmesiyle Selin üstüne saldırıp dün geceyi kiminle geçirdiğini sorunca Devrim çileden çıkmıştı. Selin kendi hayal dünyasında yarattığı her şeyi gerçek sanıyor ve Devrim’i bunlarla suçluyordu. Geceyi birlikte geçirdiklerini defalarca tekrar etmesine rağmen Selin’in süren suçlamaları adamı çileden çıkartmıştı.
O gece ilişkilerinin dönüm noktası olmuştu. Devrim başkasına âşık olduğunu söyleyerek bir yıl süren ilişkilerinin sonunda Selin’i terk etmişti. Ardından uzun süredir gelen teklifi değerlendirerek İtalya’ya uçmuştu. Selin’i unutmak, o kadını hayatından tamamen çıkarmak için uzaklaşmayı tercih etmişti. Selin’in paranoyaları Devrim’in karakterini oldukça etkilemişti.
Kafasını toparlamak için gittiği İtalya’dan bir yıl sonra dönmüş, döndükten birkaç ay sonra, her şey onun için yeni yeni düzene girdiği sıralarda Selin kucağında kardeşinden olduğunu iddia ettiği bebekle çıka gelmişti. Devrim İtalya’da iken kardeşinin tanışıp âşık olduğu ve ardından birkaç ay önce habersizce çekip giden sevgilisinin Selin olduğunu öğrenmişti.
Duydukları Devrim için yaşadığı en büyük yıkım olmuştu. Selin kardeşine olan düşkünlüğünü biliyordu ve bu düşkünlüğünü Devrim’i yıkmak için kullanmıştı. Bebeğin hiçbir zaman kardeşinden olduğuna inanmamış, herkesten gizli test yaptırmıştı. Bebek kendisindendi ama Selin’le geçmişte yaşadıklarını kimseye anlatamıyor, kadının kardeşiyle olan yakınlığına katlanmakta zorlanıyordu. Devran ile birkaç defa konuşmayı denemiş ama yapamamıştı. Hayat içinden çıkılmaz oldukça kendini içkiye vermişti. Selin hem kardeşiyle oynuyor, hem de her fırsatta kendisine yanaşıyordu. Delirme noktasının uçlarında gezinmeye başlamıştı Devrim.
Akşama kadar içkilere gömüldüğü günlerden birinde eve geldiğinde, ağlayan bebeğin sesiyle ayaklarını bebek odasına yönlendirmişti. Selin ve kardeşinin o hafta nikâhları kıyılacaktı. Kardeşi kendi kızına babalık yapacaktı, hem de kendisi hayattayken… Başının döndüğünü, düşüncelerinin zehir gibi aklını kemirdiğini hissetti. Ağlayan bebek kucağına alır almaz susmuş, o an bir hışımla portmantoda bıraktığı anahtarı alarak evden çıkmıştı. Niyeti kafasını toparlamak ve döndüğünde herkese her şeyi anlatmaktı. Selin’in başka işler peşinde olduğuna neredeyse emindi. Ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Kucağında bebekle evden çıkmış, biraz olsun kafasını toparlamak istemişti. Düşünüp taşınacak, insanları şok etmeyeceği bir yol bulup onlara gerçeklere anlatacaktı.
Yanlış anahtarları aldığını arabanın yanına gelince fark etmişti. Devrim kendi arabası yerine kardeşinin arabasının anahtarlarını almış, eve yeniden dönmekten vazgeçerek arabaya binmişti. Arabayı çalıştıracağı sırada Selin ile göz göze gelmiş, kadının korktuğunu fark etmişti. Ona acı çektirmek hoşuna gitmişti. Gaza bastığı gibi evden uzaklaşmış, frenlerin çalışmadığını çok geç anlamıştı.
Önüne çıkan dört yol ağzıyla panikle direksiyon hâkimiyetini kaybetmiş, araba taklalar atmaya başlamıştı. Arabadan çıkmayı denemiş, camı yumruklamış ama başarılı olamamıştı. Burnuna gelen benzin kokusu dehşete kapılmasına sebep olmuş, tüm gücünü yitirerek kendinden geçtiği sırada Selin’in yüzünü görmüştü. Kendisini kurtaran adamın bebeği fark ettiğini, onu arabadan almak için davrandığını ve o anda arabanın patlayarak yanmaya başladığını sonradan öğrenmişti.
Kendisine geldiğinde Selin’le birlikte farklı isimler ve kimliklerle Londra’daydı. Araba kazasından aylar sonra kendisine gelebilmişti. Arabada bebekleriyle birlikte yanan adamı Selin dalavereler çevirerek Devrim olarak göstermişti. Devrim’in ağzından yazdığı mektupla ailesine her şeyi anlatmıştı. Ölen bebeğin Devrim’e ait olduğu, Selin’in âşık olduğu kadın olduğunu… Selin her şeyi bir mektupta anlatmıştı. Ailesini Devrim’in öldüğüne inandırmayı başarmıştı.