Zeynep sabaha kadar yatağın içinde dönüp durdu. Bir türlü uyku tutmadı. Bir yandan Yiğit'in söylediklerini bir yandan da bu iş bittikten sonra ne yapacağını düşündü.
Saat altı olduğunda artık daha fazla bu işkenceye dayanamadı. Yataktan kalktı. Bu saatte yapılacak en iyi şey yoga idi. Diz altı siyah taytının üzerine Kısa pembe sporcu atletini giydi ve bahçeye çıktı. Ev oldukça sessizdi. Çalışanlar henüz gelmemiş ve Yiğit uyuyordu.
Bahçede kendine uygun bir yer buldu. Yaklaşık bir saat boyunca vücudunu esnetip ruhunu rahatlattı. Bu süre boyunca izlendiğinin farkında değildi. Yiğit onun oda kapısının açılıp kapandığını duyunca odasının camından Zeynep'i seyretti.
Zeynep'in sakinliği duruluğu Yiğit'in hayatındaki eksik tarafı tamamlıyordu. Kendi başına ayakta durma çabası, kendini geliştirmesi aynı Yiğit gibiydi. Yiğit şu anki konumuna kolay gelmemişti, çok çalışmıştı. Yıllarca savaşmıştı en çok korktuğu zamanlarda bile bunu kimseye belli etmemişti. Yıllar içinde geliştirdiği savunma mekanizması, etrafına ördüğü duvarlar sayesinde ayakta kalabilmişti. Belli ki Zeynep'te aynı şekilde ayakta durmaya çalışıyordu ama yalnız bir kadın olarak kurtlar sofrasında ne kadar başarılı olabilirdi?
Yiğit odasından çıkıp bahçeye indi. Zeynep yogayı bitirmiş sırtüstü çimlerin üzerinde yatıyordu. Sabah serinliğinin tadını çıkartıyordu. Başında duran karartıyla gözlerini açtı. Etrafa sık sık attığı gülümsemesiyle "günaydın" dedi.
"Ne o sabah sabah Nirvana'ya mı ulaşacaksın?"
Yataktan kalkmış görüntüsüyle her her zaman gördüğü Yiğit çok farklıydı. Sanki kabuğunu dışarıda bırakmış tüm çıplaklığı ve doğallığı ile kızın karşısında duruyordu. Yüzündeki muzip ifade sanki her an yaramazlık yapacak çocuk gibiydi.
"Neden olmasın?"
Yiğit elini Zeynep'e uzatıp kalkmasına yardımcı oldu. Omuzlarından tutup onu eve doğru yönlendirdi.
"Dünyaya dön de kahvaltı yapalım küçük ukala"
Konuşurken yürümesi için Zeynep'i hafifçe ittiriyordu. Zeynep yürürken kollarını iki yana açtı
"Merhaba gerçek dünya"
Küçük bir kahkaha attı. Zeynep'in bu eğlenceli hali Yiğit'i de eğlendirmişti. Kızın arkasından o görmeden gülümsüyordu.
Zeynep kahvaltılıkları çıkartırken Yiğit yüksek olan dolaptan tabakları çıkarttı.
"Sen şimdi yetişemeyince söylenirsin, tabakları ben alayım"
Zeynep kaşlarını çatarak elindeki domatesi ona fırlattı. Yine boyuyla dalga geçiyordu. Yiğit bir eliyle tabakları tutarken diğer eliyle domatesi yakaladı. Bu sefer gülümsemesini saklamadı. Tüm duvarlarını indirerek en samimi en içten duygularla gülümsedi. Zeynep onun gülüşüne kayıtsız kalamadı aynı şekilde gözlerinin içine bakarak güldü. Kalp atışları hızlandı. Görmek istediği görüntü tüm çıplaklığıyla karşısındaydı. Yiğit domatesi tezgaha, tabakları masaya bıraktı.
"Bugün kahvaltıda özel bir şey ister misin?"
Yiğit, Zeynep'in önünde durdu. Zeynep'in kalçası tezgaha dayalıydı. Yiğit ellerini kızın iki yanına uzatıp tezgaha yasladı. Onu tezgah ve kendi arasında sıkıştırdı. Vücutları çok yakındı. Yüzünü kıza yaklaştırdı.
"Bir daha sakın dışarıda yoga yapma"
Zeynep titremeye başladı. Ona bu kadar yakın olmak tüm vücut dengesini alt üst etmişti. Konuşmakta zorluk çekti.
"Ne-neden?"
"Dışarısı adamlarımla dolu, seni görebilirler"
"Ama..."
"Sen çok tehlikelisin"
"B-Ben ben mi?"
Anlamamıştı nasıl tehlikeli olabilirdi ki. Kendi halinde yaşayan bir kızdı. Hele ki karşısında en sakin ses tonuyla konuşurken bile ayaklarının titremesine neden olan bu adam varken.
"Evet sen. Sen benim için çok tehlikelisin"
Yiğit dudaklarını kızın kulağına ve boynuna hafifçe sürtmeye başladı.
"Sürekli kokunu duymak ve tenine dokunmak istiyorum. Beni zayıflatıyorsun. Seni gördükçe aklım dağılıyor, kendimi toparlayamıyorum. Benim zayıf yönüm oldun ve dudakların"
Dudakları arasında neredeyse mesafe kalmamıştı. Zeynep'in nefesi hızlanmış, kalp atışları dışarıdan duyulacak kadar hızlı atıyordu. Hareket edemeyecek durumdaydı. Tüm bedenini Yiğit doldurmuştu.
"Dudakların sürekli beni kendine davet ediyor"
Yiğit dudaklarını Zeynep'in dudaklarına mühürledi. Hiç bir kadını öperken bu kadar heyecanlandığını hatırlamıyordu. Öptükçe daha fazlasını istedi, daha fazlasını aldı. Zeynep tamamen kendinden geçmiş kendini onun kollarına bırakmıştı. Yiğit'in önce dudaklarının sonra dilini onu keşfetmesine izin verdi.
Zeynep karşılık verdikçe Yiğit'in arzusu daha da arttı. Kızın önce üst dudağını dudaklarının içine aldı. Zeynep'in tecrübesizce karşılık vermesi Yiğit'in istediği gibi onu yönlendirmesini sağladı. Yiğit onu tutarak yere yığılmasını engelliyordu.
Yiğit kendini geri çektiğinde Zeynep'in hala gözleri kapalı ve nefes nefeseydi. Yiğit kızın saçlarını geri itip onu alnından kokusunu içine çekerek öptü ve mutfaktan çıktı.
Zeynep kendine gelebildiğinde tutunarak sandalyeye oturdu. Yaşadığı an duyduğu sözler hayal gibiydi. Hala kalbi deli gibi çarpıyor, kulakları uğulduyordu. Bir süre hiç kıpırdamadan oturdu. Yaşadığı bu muhteşem anları zihninden geçirip gerçekliğini kavramaya çalıştı. O an Yiğit'e aşık olduğunu anladı.
Yiğit odasına geldiğinde yaşadıklarını bir kalıba sokmaya çalıştı ama olmadı. Yaşadığı yoğun duygular hiç bir yere sığmıyordu. Pişmanlık asla değildi çünkü öpmeyi kendi istedi. Geçici bir heves olamazdı aksine bedenen ve ruhen daha çok istiyordu. Kalbi beynine meydan okuyordu. Dudakları birbirine değdiği anda daha fazlasını istedi. Yine de kabullenemedi ona sahip olduğu anda bütün büyünün biteceğinden emindi.
Bu olayı fazla büyüttüğünü düşünmek istese de ona söylediği her söz saf gerçeklikti. Zeynep onun zayıf yönünü ortaya çıkarıyordu. Bu iyi bir şey değildi. Hem ona hem de kendisine zararı olurdu.
Duşa girerek tüm düşüncelerinden arınmaya çalıştı. Duştan sonra giyinme odasına gidip üzerine tam oturan siyah takım elbisesini giydi, saçlarını düzeltip parfümünü sıktı. Aynada aksine baktığında gülümsedi. İlk defa güne gülümseyerek başlıyordu.
Kahvaltı masası hazır bekliyordu ama Zeynep mutfakta değildi. 'kaç bakalım küçük ukala'. Çok kısa bir kahvaltı yapıp evden çıktı.
Zeynep odasının penceresinden Yiğit'in gidişini izledi. Elleri istemsizce dudaklarına gitti. Hala onu sıcaklığı duruyordu. Mutfakta biraz toparlandıktan sonra Yiğit'in arkasından odasına çıkmıştı. Bu ateşli öpüşmenin ardından utanmış ve ne konuşacağını bilememişti.
Şimdi ne olacak diye düşündü. Bu sadece bir öpüşme miydi yoksa bir başlangıç mı? Onun istediği bir başlangıçtı ama Yiğit gibi bir adamın kendisiyle sevgili olması hala inandırıcı gelmiyordu. Bu belirsiz düşüncelerle bir yükseliyor bir dibe batıyordu. Başını iki yana sallayarak kafasındaki tilkilerden kurtulmaya çalıştı. Mutfağa gidip kahvaltı etmeye karar verdi. Boğazından lokma geçip geçemeyeceğini de bilemedi.
Yiğit şirketteki odasında tek başına oturuyordu. Başı ellerinin arasında, dirsekleri masaya yaslı duruyordu. Kafasında sürekli sabahki görüntü ve yaşadığı o muhteşem öpüşme vardı.
Sekreterini arayarak kahve istedi. Telefonunu çıkartıp Sarp'ı aradı. Sarp telefonu oldukça sinirli bir sesle açınca Yiğit hemen dikkatini topladı. Acil durumları hemen fark eden bir yapıya sahipti.
"Sorun ne?"
"İş merkezi inşaatındayım abi. Burada bazı adamlar çalışanları galeyana getirmiş. İşçiler iki guruba ayrılmış. Bende ele başını bulup derdini öğrenmek için geldim"
"Tamam ben şimdi çıkıyorum. Dertleri neymiş öğrenelim"
"Tamam abi sen gelene kadar ben bulurum nasıl olsa"
Yiğit telefonunu cebine koyup hızla odasından çıktı. İşçilerin haklarını her zaman korurdu onların mağdur olmasına asla izin vermezdi. Gerekirse tek tek sorunlarını dinleyip çözümlerdi. Bu yaşanan normal bir olay değildi. Belli ki içeride işleri yavaşlatmaya çalışan birileri vardı. Bu adamlarla hesabını gördükten sonra işçilerle konuşacaktı.
İnşaat alanına geldiğinde tüm işçilerin toplandığını gördü. Önce çatık kaşlarıyla tek tek hepsini süzdü. Kimisi kendinden emin gözüküyor kimisi de gözlerini kaçırıyordu. Gözlerini kaçıranların galeyana gelen gurup olduğunu anlamak zor olmadı.
Hiç bir şey söylemeden inşaatın içine girdi. Sarp önünde oturan iki adamla konuşuyordu. Aslında bunu konuşmak değil kükremek denirdi. Yiğit konuşmaları önce uzaktan dinledi sonra yanlarına gitti.
Sarp onları korkutmuştu ama Yiğit'in ateş saçan gözlerini görünce adamlar istemsizce yutkundu. Yiğit başıyla Sarp'ın dışarı çıkmasını işaret etti. Sarp çıkınca yan yana oturan iki adamın başında dikeldi.
"Şimdi ya hemen kimin için çalıştığınızı söylersiniz ve az hasarla kurtulursunuz ya da..."
Sözünü tamamlamadı. Gerekte yoktu zaten sesi ve bakışları yeterince tehditkardı. Yiğit'in duruşu o kadar güçlüydü ki neler yapabileceğini tahmin etmek zor değildi. Bu işi kabul ederken onun namını duymuşlardı, gözü döndüğünde ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı.
Adamlardan biri deli cesaretiyle "hakkımızı istiyoruz" dedi. Yiğit sinirden boyun damarlarının gerildiğini hissetti. Tüm hiddetiyle adama bağırdı ve elinin tersiyle adama vurdu
"Ne hakkı ulan?"
Adamın başı yana düştü ve ağzından kan fışkırdı. Yiğit adamı çenesini sıkarak kendine bakmasını sağladı.
"Daha iki gündür buradasın. İnsanların huzurunu bozmaktan başka ne yaptın lan?"
Diğer adam korku içinde olanları seyrediyordu. Yiğit'in vurmasıyla arkadaşının ağzından çıkan kanları görünce titremeye başladı. Yiğit'in korkutucu bakışları onun üzerine döndü.
"Tamam anlatacağım. Adamın sesi titriyordu"
Yiğit adamlarla işi bittikten sonra dışarı çıktı. Sarp dışarıda onu bekliyordu. Sarp'a içeridekilere gerekeni yapmasını söyleyerek işçilerin yanına gitti. Cebindeki mendille elindeki kanı sildi. Başını kaldırıp işçiler baktı.
"Şimdi, durumundan şikayetçi olan varsa hemen muhasebeye gidip ilişkisini kessin. Diğerleri de işlerine geri dönsün. Bundan sonra bir sorununuz varsa direk bana geleceksiniz"
Cevap beklemeden şoförünün kapısını açık tuttuğu arabasına bindi. Ahmet Güray denen herifin kendisini rahat bırakmayacağını ve daha dikkatli olması gerektiğinin farkındaydı. Karşısındaki adam aptal değildi. Çıkarları için herkesi kullanır ve satardı. Kimseyi umursamayan bencil adamın tekiydi. Geçmişte Yiğit ile çalışmak istemiş ama Yiğit kabul etmeyince onu düşman bellemişti.
Yiğit yasa dışı işlerle uğraşmadığı için uzun zamandır karşılaşmıyorlardı. Taki bu ihaleye kadar. İşin büyüklüğü ve getireceği kazanç Ahmet'in gözünü parlatmıştı.
Yiğit şirkete geldiğinde önce mimarların olduğu kata çıktı. Buranın departman müdürü ve yakın arkadaşı Timuçin'in odasına doğru ilerledi. Yiğit yürürken çalışan tüm bayanların gözü ondaydı. Yiğit'in kata gelmesiyle hepsinin işle bağlantısı kopmuş ona odaklanmışlardı. Yiğit etrafında olanların farkındaydı ama hiç ilgilenmeden doğruca arkadaşının odasına gitti.
Sekreteri Neslişah yerinde değildi. Timuçin'in kapısının aralık olduğunu görünce yaklaştı. İçeriden Timuçin'in sesi geliyordu.
"Neslişah yarın için restoranda iki kişilik yer ayırt"
"Peki efendim iş yemeyi mi olacak?"
"Hayır ikimiz yemeye çıkacağız"
"Ama..."
Yiğit kapıda kendini gösterince Timuçin gülümsedi. Kızın sözünü kesti
"Hadi şimdi işinin başına bak patron geldi"
Zavallı kız az önce aldığı teklif üzerine birde karşısında Yiğit'i görünce kıpkırmızı oldu. Önce tek tek iki adamın yüzüne baktı sonra odadan çıktı. Yiğit kızın utanmış haline bakıp arkadaşına döndü.
"Ne oldu senin kadınları yavaş yavaş işleyeceksin taktiğine. Gördüğüm kadarıyla olaya bodoslama daldın"
"O taktikler Neslişah'a tutmadı. Bende konuya ortadan giriş yaptım"
Yiğit uzun zamandır arkadaşının sekreterine karşı beğenisini biliyordu. Bazı zamanlar Timuçin'den Neslişah'ı dinlemekten sıkılıp isyan ettiği bile olmuştu.
"Artık Neslişah'ı tavlama taktiklerini dinlemekten kurtulduk yani"
Keyifle gülümsedi. Timuçin gözlerini kısarak sinirle Yiğit'e baktı. Dudağının yanında hafif bir gülümseme belirdi. Şimdi arkadaşını sıkıştırma sırası kendisindeydi. Sırtını koltuğa yaslayıp rahatça oturdu.
"Sen söyle bakalım evde neler oluyor"
Yiğit derin bir nefes aldı. Zeynep'i hatırlamak içinde bilmediği duyguların hareketlenmesine neden oldu.
"Bir şey olduğu yok"
Timuçin masanın boş olan köşesini gösterdi.
"Külahımı koydum hadi ona anlat. Oğlum günlerdir kızla aynı evde yaşıyorsun ve bir şey yok diyorsun. Tanıdığım Yiğit Çelikkol'dan söz etmiyoruz galiba"
"Zeynep kullanılacak bir kadın değil ayrıca onu korumak için evimde tuttuğumu biliyorsun"
"Peki beni kandırdığını varsayalım ama kendini kandıramazsın. Seni tanıyorum tavrından belli o evde bir şeyler olmuş"
Yiğit daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Ayağa kalktı "hep Sarp yüzünden başıma geldi bunlar" dedi ve odadan çıktı.
Asansörün kapısı açıldığında küçük sarışın bir kız mavi gözleriyle ona bakıyordu. Asansöre binip gideceği katın düğmesine bastı ve eğilerek kızla aynı boya geldi.
"Sen kimsin?"
"Benim adım Gözde. Sen kimsin?"
"Benim adım Yiğit. Neden tek başına asansöre bindin, bu çok tehlikeli"
"Tehlike benim göbek adım"
Küçük kız ellerini beline koymuş, kendinden emin konuşuyordu. Kızın bu hali Yiğit'i güldürmüştü.
"Peki sen ne yapıyorsun burada, kiminle geldin?"
"Annem hasta olunca teyzemle geldim. Senden kaçıyorum. Teyzem sana görünmemi söyledi, ona kızarmışsın"
Yiğit kızı kucağına aldı, yanağını öptü.
"Seninle beraber benim odama gidelim. Teyzene haber veririz"
Yiğit asansörden kucağında küçük kızla çıkınca sekreteri şaşkınlıkla karşısındaki manzaraya bakıyordu. Yiğit sekreterine süt ve kurabiye getirmesini ve Gözde'nin teyzesini çağırmasını istedi.
Beş dakika sonra siparişler geldi. Yiğit, Gözde'yi toplantı masasına oturtup önüne kurabiye tabağını ve sütü koydu. Önündekileri bitirmesini söyledi.
Kısa bir süre sonra kapısı çalındı ve içeri Gülay girdi. Gülay şirketin temizlik işlerinde çalışıyordu. oldukça titiz ve çalışkan bir kızdı. İçeri girdiğinde Gözde'yi masada oturmuş atıştırırken görünce elleriyle ağzını kapatıp "hi!" dedi. Gözlerini kapatıp başını öne eğdi.
"Çok özür dilerim Yiğit Bey, ben mecbur kaldım"
Şu an o kadar korkuyordu ki ne söylemesi ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İçinden 'işte şimdi kovuldum' dedi.
"Gülay, Gözde ile asansörde karşılaştım. Bu yaşta bir çocuğun tek başına asansöre binmesi çok tehlikeli. Bir daha lütfen onun güvenliğinden emin ol"
Gülay şaşkınlıkla Yiğit'e bakıyordu. Kovulacağını düşünürken patronu kızın güvenliğinden söz ediyordu. Başını olumlu anlamda salladı.
"Bugünlük izinlisin. Gözde'yi de alıp evine gidebilirsin"
Gözde tüm tabağını bitirip teyzesinin yanına gitti. Yiğit küçük kızın yanında durup ona baktı.
"Sizde küçük hanım bir daha şirkete geldiğinizde hemen benim yanıma geliyorsunuz. Bir daha da tek başına asansöre binmek yok anlaşıldı mı?"
Küçük kız sevgi dolu kocaman bir gülümseme gönderdi. Eliyle Yiğit'i çağırdı. Yiğit çömelip ona baktı. Gözde, Yiğit'e sıkıca sarılıp yanağından öptü. Yiğit'te aynı şekilde küçük kıza sarıldı ve öptü. Kız, Yiğit'in kulağına eğildi sessizce "Ben artık senden korkmuyorum" dedi. Yiğit'te aynı onun yaptığı gibi kulağına eğildi "Aferin sana. Kimseden korkma" dedi.
Gülay teşekkür ederek yeğeni ile birlikte odadan çıktı. Yiğit ikisinin odadan çıkışını izledikten sonra ellerini boynunda birleştirdi. Kendini yorgun hissediyordu. Eve gitmeye karar verdi. Sekreterine arabasının hazırlanmasını söyledi ve çıktı.