UYANANLAR VE UYANDIRILANLAR

2001 Words
Ormanda açmıştım gözlerimi. Açtığımdan bu yana sadece yürüyorduk ve sanki hep aynı yerdeymişiz gibiydi. Ağaçlar bitmek bilmiyordu. Sıkıntıyla nefesimi bıraktım. "Daha çok var mı?" "Birazdan kasabaya varmış olacağız." "Kasaba mı? Bizdeki gibi mi?" "Evet. Şehir yapımız benzer." "Ben de bir şey sanmıştım." "Umarım insanlarını gördüğünde de böyle konuşmaya devam edebilirsin." "Ne varmış ki?" Hiçbir şey demeden yürüdü. Burada hiç yaşamamış olmasına rağmen her şeyi bilen bir hali vardı. Gerçekten tılsım sayesinde miydi yoksa bilmediğim şeyler mi vardı bilmiyorum. Şu an tek güvendiğim Aisy'den darbe yemek istemiyordum açıkçası. Ona neden güvendiğimi de bilmiyordum. Sadece içimdeki ses ona güvenmem gerektiğini söylüyordu. Bir planın içindeysem ve işim bittiğinde arkamdan bıçaklanacak olsam bile ona güveniyordum işte. "İşte geldik. Çığlık atmamaya ve normal davranmaya çalış." Ne vardı bu kadar bilmiyorum. Ama merak da etmiştim.. Yaprakların arasından geçip sonunda karanlıktan kurtulmuştuk. Gözlerim ışığa alışana kadar bekledim. Sokak lambaları değil de meşaleler ile aydınlanıyordu. Adım başı meşaleler yanıyordu. Eski usül bir sokaktı. Sanki tarih öncesi bir çağa gelmişim gibi hissetmiştim. Bir adım attığımda koşan bir çocuk çarptı. Düşmesin diye kollarından sıkıca yakaladım. "Dikkat et çocuk.." "Çocuk senin babandır hergele! Bırak da gideyim." Elimden kurtulup kaçarken arkasından iki adam daha fırladı. Kural bir : boyu kısa herkesi çocuk sanma, dayak yiyeceksin. "O neydi öyle? Neden kaçıyor?" "Bilmiyorum farkında mısın ama bende yabancıyım şu an.." "Bayan çok bilmişin bunu da bileceğini sanıyordum." "Komik çocuk." Hah. Kalabalığın arasında yavaşça yürüyorduk. Kimisi umursamazdı kimisi de merakla bizi izliyordu. "Neden bakıyorlar?" "Kıyafetini hesaba katmadık çünkü? Şu an çıplak olsan daha az ilgi çekerdin." Üstümde gri bir sweatshirt takımı vardı. Evde rahat rahat takılırken bir anda böyle bir yere geleceğimi bilmiyordum çünkü. Uzatmadık konuyu. Sessizce sıyrıldık aralarından. Beni korkuttuğu için tuhaf şeyler beklemiştim ama herkes oldukça normaldi. "Çok fazla sorum var..." "Sonra sorarsın. Önce eve gidelim." Meraktan deli olabilirdim. Yine de çenemi kapalı tutup onu izlemeye devam ettim. Pazar sokağından çıktığımızda ışıklar azalmış ve evlerin olduğu sokağa girmiştik. Derken bir çığlık kopmuştu. Kulakları sağır edecek cinsten. Elimle kulağımı kapatmış fakat Aisy'nin sakince duruşu yüzünden bundan hemen vazgeçmiştim. Korkmamak gerekiyordu belki de. Öyle yaptım. Sesin sahibi giderek yaklaştı. Üç kafası olan bu kız üç baştan da bağırıp duruyordu. Yanımıza geldiğinde önce Aisy'e baktı. Cesur duruşu onu korkutmuş olmalıydı ki bu sefer bakışları beni buldu. En az onun kadar korkmuştum. Bu sanırım bakışlarıma da yansımış olacak ki bana yaklaşıp omzumu tuttu. "Yüce efendim... Lütfen bana yardım et. Lütfen." "Siz..? Size ne oldu böyle..?" "Efendim lütfen yardım..." Aisy ne zaman çıkardığını bilmediğim hançeri kızın kalbine saplamıştı. Kız artan çığlıkları ile beraber siyah küle dönüşüp yavaşça yok oldu. Şaşkın ve korkmuştum. Aisy neden zavallı birine böyle bir şey yapardı ki...? Ağzımı açıp soracakken arkasını dönüp yürüdü. "Hey!! Onu neden öldürdün? Ne yaptı o sanki? Yardım istiyordu.." Arkasını dönüp bir kaç adımda yanıma geldi. "Çok safsın ve bu beni deli ediyor. Erkeksi sesin çok hoş olduğu için sana kızmaya da kıyamıyorum." "Ne saçmalıyorsun sen?" "Burası senin şehrin değil. Burası bambaşka bir yer ve herkesi kendin gibi saf sanma." "O kız kimdi?" "Bloodie deniyor onlara. Kan emiciler yani. Kurbanlarını çığlıklarıyla hipnoz edip yardımlarını isterler. Sen yardım etmeyi kabul etseydin ölmüş olacaktın muhtemelen." "Bloodie... Hepsi böyle mi görünüyor?" "Hayır. Hepsi bambaşka. Bilmen gereken tek şey çığlıkları ile hipnotize etmeleri ve sonra yardım istemeleri. Kalbinden hançerlemelisin ki onlardan kurtulabilesin.." "Tıpkı senin yaptığın gibi." "Aynen öyle Deniz... Pardon Eris. Şimdi gidelim." Peşinden gitmeye devam ettim. Uzaktan gördüğüm kadarıyla büyük bir şato vardı. Oldukça ürkütücü görünüyordu. "Orada kim var peki? Şatoda?" "Ülkenin yöneticisi." "Halkı bu şekilde tehlike ve yokluk içinde yaşarken o şatoda mı yaşıyor?" "Onu tanıdıkça ne kadar kötü olduğunu anlayacaksın. Şimdilik bilmene gerek yok." Uzatmadım. Yolculuk bir kaç saniye sürmüş olsa da bedenim aşırı yorgundu. Az önceki olay da beni epey korkutmuştu. Bu yüzden bir an önce evine gidip uyumak istiyordum. Evlerin bulunduğu sokaktan da çıkmıştık ama hala bir yerde durmamıştık. Yürümeye devam ettik. Nihayet herkesten uzakta halkın ve şatonun tam ortasında başka bir ürkütücü ev belirdi. Tahtadan döşemeleri o kadar eskiydi ki dokunsam kırılacakmış gibiydi. "Burası." "Buraya ev demek doğruysa tabi. Uzun zamandır kimse yaşamamış sanırım." "Annemle babam yaşarmış. Tılsım öyle söylüyor." "Annenle babana ne oldu?" "Bilmiyorum. Öğreneceğiz." Eve girmek üzereyken durdu. Elini havaya kaldırıp bir şeyler yaptı. Büyü yapıyordu sanırım. Büyük bir ışık saçılması yaşandı yine. Ve karşımızda muhteşem bir ev vardı. "Bu çok güzel... Anlaşılmaz mı ama? Diğer evlerden oldukça iyi." "Anlaşılmaz. Büyücülerin evi böyledir zaten. Şatoya giden yolda daha bir sürü bu evlerden var. İstedikleri gibi yapabilirler." "Ama birdenbire olması kimseyi şüphelendirmez mi?" "Muhtemelen evet. Ama kimse benim kim olduğumu bilmiyor." Kafamı salladım. Tekrar yürüyüp eve girdi. Evin içi de oldukça iyiydi. Siyah sevdiğini bilmiyordum. Evin her yeri siyah ve koyu maviydi. Maviyi de çok seviyordu sanırım. Elbisesi her zaman maviydi. Hoş onu sadece iki kere görmüştüm farklı kıyafetle. "Ne yapmak istersin?" "Uyumak istiyorum." Oldukça yorgun bir ses tonuyla konuşmuştum. "Beraber uyuyamayız. Olmaz bu." Utangaç tavırlarla ayağını yere sürmeye başladı. Aptal bu kız. "Tek başıma uyumayı kast ettim. Seninle uyumak istemiyorum." Afallamıştı. Neden beraber uyuyacağımızı düşündüyse zaten... "Haaa.. O halde yukarıda rahatça uyu. Sağdan ilk oda." Kafamı sallayıp yukarıya çıkmaya başladım. Biraz sonra o da merdivenleri çıkmaya başladı. Odamın kapısına geldiğimde arkamı döndüm ona iyi geceler demek için. Gülümsedi. "Hemen karşındaki odadayım." "İyi geceler Aisy." "İyi geceler Eris." ~ ~ ~ Sabah çok dinç bir şekilde kalkmıştım. Kaç saat uyudum bilmiyorum ama iyi gelmişti bu uyku... Kendimi savaşacak kadar güçlü hissediyordum. Yataktan kalkıp odadan çıktım. Aisy uyandı mı acaba? Odasını kontrol etmekle etmemek arasında gidip gelmiştim ki aşağıdan sesler duyuldu. Ahh bu kız yine mutfakta olmalıydı. Tam tahmin ettiğim gibi onu arkası dönük bir şekilde mutfakta bulmuştum. Ya da buraya artık mutfak denilebilirse... "Aisy ne yapıyorsun sen?" Yüzünü döndüğü zaman gülmeme engel olamamıştım. Hayatımda gördüğüm en komik yüze sahipti... "Hey ne gülüyorsun sen?!" Elimle karnımı tutup durmaya çalıştım. Yüzü gözü un olmuştu. "Hiç.. Imm sadece acıktım. Yemekte ne var?" "Bilmiyorum. Tılsım nasıl yemek yapılacağını söylemiyor." "Neden büyü yapmıyorsun o halde?" "Daha önce hiç büyüyle yemek yemedin ki.. Sana güzel bir şeyler hazırlamak istemiştim." "Bilmediğin şeyi yapamazsın ama." "Haha senin şehrindeyken nereye gittim sanıyorsun? Ünlü bir aşçı vardı onun evindeydim." "NEE?! BİRİNİN EVİNE Mİ GİRDİN?!" "Neden bağırıyorsun? Bunda yanlış olan ne var?" "Aisy deli misin? Birinin evine izinsiz giremezsin. Aşçı seni gördü mü peki?" "Görmedi o kadar da değil. Dikkat ettim ben." "İyi bari. Ne öğrendin peki?" "Ekmek. Basitmiş ama onu bile beceremedim." "Bana bırak ve git elini yüzünü temizle." Kafasını sallayıp çıkmak üzereyken kolunu tuttum. Yüzüme aval aval bakarken tekrar gülmeye başladım. Sinirlenip koluma vurup giderken bağırmayı da ihmal etmiyordu. "Pisliksin sen. Senden kızartma yapacağım ama erkeksi ses tonun buna engel oluyor!!" Bir kez daha güldüm. Buradaki insanlar nasıl konuşuyordu ki bu kız benim ses tonuma kafayı takmıştı. Belki de cidden ses tonları kötüydü. Aisy'nin dağıttığı mutfağı hemen toplayıp dolaba baktım. Neyse ki bir şeyler vardı. İki tost hazırlayıp salona geçtim. Aisy de merdivenlerden iniyordu. "Gel hadi. Bir şeyler hazırladım." "Bir köle satın alacağım derhal." "Köle mi? Gerçekten bu şehirde hala insanlar satılıyor mu?" "Sizin şehrinizde durum farklı mı sanıyorsun sen?" "Benim şehrimde köle yok." "Hepiniz birer kölesiniz biliyorsun değil mi? Parayla satın alınmış kölelersiniz." "Biz ona meslek hakkı diyoruz. Çalışıp hakkımız olanı kazanıyoruz." "Alacağım köle de çalışıp hakkı olan parayı alacak, merak etme." Söylediklerinde kısmen haklıydı. Ama en azından çoğumuz işimizi severek yapıyorduk. Bazıları evet, onlar çalışmak zorundaydı ve belki de birilerinin buyruğu altındalardı. Modernleştirilmiş köle sistemi... "Pekala bugün ne yapacağız?" "Güçlerini nasıl kullanabilirsin onu arayacağım. Şatonun kütüphanesine gideceğim. Sen burada kal." "Neden ben de gelemiyorum?" "Sadece büyücüler girebilir. Sen de şu an tam bir muammasın." "Haklısın. Ama evde sıkılırım. En azından kasabaya gidemez miyim?" "Dün kendin söylemedin mi tehlikeli diye? Bu halde ne yapabilirsin ki başına bir şey gelirse..?" "Kaçarım. Erkekliğin yüzde doksan dokuzu kaçmaktır derler." "Kaçma. Burada otur onun yerine. Erken döneceğim." Tostunu bitirip ayağa kalktı. Kapıya yönelmişken durdu. "Az kalsın unutuyordum. Dolabında kıyafetler var. Daha fazla böyle dolaşma." Kafamı sallayıp ayağa kalktım. O giderken ben de odama girdim. Dolabı açtım. Oldukça modern bir evde oldukça modern giysilerdi bunlar. Benim şehrimde de vardı bu tarz kıyafetler.. Elime aldığım siyah kumaş pantolonu ve beyaz ipek gömleği giydim. Siyah çizmeleri de giydiğimde hazırdım. Aisy evde kalmamı söylemişti ama merakım bu duruma engel olmuştu. Gezmek ve bu şehri keşfetmek istiyordum. Bu yüzden aklıma eseni yapmaya karar verdim. Tehlikeli olsa bile.. *** Kasaba halkı dün ki gibi gözlerini dikmiş bana bakmıyordu bu sefer. Bu yüzden rahatça dolaşmıştım. Kurulan pazarda satılan sebze meyveler bizde olduğu gibiydi. Pek bir farklılık yoktu. Kitapların dizili olduğu tezgahta durdum. Yaşlı bir kadın oldukça eski bu kitapları satıyordu. Kimsenin de göz ucuyla baktığı bir an bile yoktu. Yavaşça tozlu kitaplardan birini elime aldım. "Uyananlar ve Uyandırılanlar" İkisi de aynı şey değil miydi ki? Kendi kendine uyananlar ve başkası tarafından uyandırılanlar.. Sanırım mantığı buydu. "Bu kitap ne hakkında efendim?" "Bilmemen gereken yaratıklar hakkında elbette." "Yaratık mı? Nasıl yaratıklar?" "Uyananlar ve uyandırılanlar tehlikeli efsanevi yaratıklardır. Bu yüzden uyutulmuşlardır zaten." "Hepsinin kötü olduğundan emin misiniz yani? İyi olanlar yok mu?" "ASLA! ASLA! Onlar ırkımızın sonunu getirecek tehditler. Onlar sonumuz olacak. Onlar tehlikelidir." Nutkum tutulmuştu. Aisy de onlar arasında mıydı? Onu da uyandırmıştım ben. O da tehlikeli bir yaratık mıydı yoksa? "Asıl tehlike onu uyandıranlardır ama. Uyananı uyandıran yaratıklar bu şehrin de evrendeki şehirlerin de en tehlikeli yaratığıdır." "Hey bu da ne alaka? Uyandıran kişinin ne suçu var ki?" "Onlar..." Duraksadı. "Bunu neden bilmek istiyorsun yabancı adam?" "Merak ettim." Kadının tam anlatacakken durması beni korkutmuştu. Şüphe uyandıracak bir şey mi yaptım acaba? Gözlerini yüzüme iyice dikti. Baştan ayağa vücudumu süzünce ters giden bir şeyler olduğunu anladım. Buradan gitsem iyi olacaktı. Ama bu şekilde gidemezdim. Kitabı sertçe tezgaha attım. Kaşlarımı çatıp konuştum. "Almıyorum işte kitabını seni kocakarı. Bu şekilde daha çok müşteri kaçırırsın sen!" Arkamı dönüp yürümeye başladığımda iyi yaptığımı düşündüm. Nabzım hızlanmıştı bu çıkışım karşısında ama gezdiğim süre boyunca insanların birbirine olan kaba tutumu buralarda çok normaldi. Benden şüphe etmesin diye ben de kaba davranıp uzaklaşmıştım. Epeyce ilerledikten sonra dün ki küçük adamı gördüm. Acaba neyden kaçmıştı dün? "Hey minik adam!" Cesaret hapımı bugün sabah erkenden içtiğim için kanım deli kaynıyordu. Nedensizce bu adamla konuşmak istiyordum. "Benim beş katım kadarı da yerde var seni hergele!" "Ah. Özür dilerim amca. Sadece merak ettim. Dün neyden kaçtığınızı?" "Buralarda yeni misin? Seni daha önce hiç görmedim." İşte bu soruya verecek hiçbir cevabım yoktu. Evet dersem bunca zaman nerede olduğumu sorabilirdi. Ve buna cevap veremezdim. Hayır dersem de olmazdı ki. Hadi Eris. Biraz daha kaba ol. "Önce benim sorumu cevapla ufaklık. Almayayım seni ayağımın altına." "Seni hergele. Sana beş katım yerin altında dedim." Sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ayakları birden toprağın içine batmış ve toprağın altından başka bir beden çıkmaya başlamıştı. Cidden yerin altında beş katı varmış. Şaka yapmadığını anladığımda yutkundum. Şimdi ne yapacaksın bakalım Eris bey. Hadi kaç kaçabiliyorsan. Topraktan tüm vücudu çıktığında benden hem daha uzun hem daha heybetli bir şekilde karşımda duruyordu. Bir adım geriye gittim. Bir adım daha. Ve bir adım daha... "Uzun amca bu işi konuşarak çözebiliriz..." "Uzun amcan seni çiğ çiğ yemeden kaçsan iyi olacak." "Ahh tabi evet ben de kaçmalıydım zaten." Ne saçmalıyordum ben hala bilmiyorum ama tüm hızımla koşmaya başladım. Pazar yerinden kaçıp onu biraz oyalamak istedim. Bastığı her yerde insanlar olduğu için arkamda kalmıştı. Ondan önce eve yetişip Aisy'i bulmam lazımdı. Keşke onu dinleseydim. Koşup ormanlık alana girdim. Ürpertici bir çığlık sesi duydum. Bloodie.. Hayır hayır ikisi birden olmazdı. Başıma bir günde ancak bu kadar dert açabilirdim. Aptal kafam.. "Yüce efendim, yüce efendim! Yardım, yardım edin." Arkamdan gelen sesle durdum. Hipnotize olmuş olamazdım değil mi? Kafamı sertçe salladım. Duyma sesi duyma Eris. Gözümün önüne gelip durdu. Bu bir kız çocuğuydu. Elinde oyuncak bebeğiyle karşımda masumca duruyordu. Aisy farklı görünüşlerde olabileceğini söylemişti ama bu kız onlara benzemiyordu. Belki de gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. "Sen iyi misin?" "Yüce efendim lütfen bana yardım edin. Orada..." Eliyle işaret ettiği yere baktım. Ormanın derinliğini gösteriyordu. "Orada ne var?" "Benimle gelin. Size göstereceğim." Kız bir kaç adım atmıştı. Peşinden gitmek istedim. Ona gerçekten yardım etmek istedim ama birden kızın kalbine bir ok saplandı. Kızın çığlıkları arttı ve siyah bir duman bulutuna dönüşüp yok oldu. Gerçekten de bloodie'ymiş. Arkamı yavaşça dönüp beni kurtaran kişinin kim olduğuna baktım. İşte bunu gerçekten de beklemiyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD