Akşam üzeri yeni bir hazırlıktır baş göstermişti. Fakat geçen seferkinde ortamda küçük de olsa bir sevinç yaşanırken, bunda yalnızca gerginlikten oluşan sessizlik vardı.
Üstelik bu sessizlik yalnızca kız evinde değildi. Faruk da oldukça sessiz ve düşünceliydi.
Nereden çıkmıştı bu evlilik?
Abisi daha hayatında yer alan kadınlardan bile bahsetmezken birini nikahına mı alacaktı?
Daha neler.
Abisinin içeri girmesiyle eğik başını kaldırdı. Ceketini düzelten Reis kol düğmelerini de düzeltmiş, karşısına geçtiği aynada kendisini izler olmuştu. Kendisine özen gösteren biriydi, Faruk buna şaşırmıyordu.
Lakin bu evlilik işi onu fazlasıyla düşündürüyordu. Bir türlü aklı almıyordu.
Yaşının çok genç olduğu söylenemezdi belki ama ne yaptığını bilmeyecek derecede de yaşlanmamıştı. Hem Haydar'dan duyduğu kadarıyla kız kendisinden epey küçüktü. Yine de ne olursa olsun abisinin gerçekten kendi isteğiyle evleneceğine, birine sevebileceğine inanamıyordu. Kendisine olan sevgisi bile şüpheliyken nasıl inanacaktı?
"Daha akşama var." diye usulca seslendi. Abisi hâlâ aynadaki aksine bakıp bu kez de saçlarıyla uğraşıyordu. Yirmi yaşında bir delikanlı gibi heyecanlı bakışlarını şaşkınca izleyen Faruk, derin bir iç çekişten sonra yerinden kalkıp yanına ilerledi.
"Nereden çıktı bu evlilik?" diye sordu. İki düğmesi açık yakasını düzelterek vücudunu dikleştiren Reis sonunda kendine dönmüştü.
"Niye, abinin mutlu bir yuvası olsun istemez misin?"
"İsterim istemesine de..." derken omzuna dokunup yanından geçen Reis oturarak lafını kesti.
"O halde git hazırlan, birkaç işimiz var, akşamda dönmeden oraya geçeriz."
"Ertan'ın kardeşiymiş, öyle mi?" diye karşısındaki koltuğa kuruldu Faruk. Kendisini duymamazlıktan mı geliyordu?
"Abi emin misin?" diye heyecanla sordu.
"Yani, kolay kolay birileriyle gezip tozmazken evlenmen..."
"Gezip tozmak ayrı, evlilik ayrı."
"Orası öyle, ama, bir anda böylesi bir karara varman..."
"Ne?" diye usulca çatılan kaşlarıyla sordu Reis. Ne demeye getiriyordu? Borç yerine kızı aldığını mı ima etmeye çalışıyordu?
Evet, belki bir yerde doğruydu. Ama isteyerek yapıyordu. Ha borç olmasa, yine alacaktı. Sanki Ertan karşısında durabilecek miydi?
"O kızı borç karşılığında alıyorsun değil mi?" diye tam da düşündüğü şeyi sordu Faruk.
"Yani ne gereği var böyle bir şeyin anlamıyorum. Tamam Ertan hayırsız itin teki, ama kızca..."
"Faruk." diye bir kez daha sözünü kesti Reis. Oturduğu yerde hafifçe öne gelerek konuştu.
"O borç olmasaydı da ben Sejal'i alacaktım."
Faruk sessiz ve hayretle abisini dinler olmuştu. Gerçekten istiyor muydu?
"Ha güzellikle olmazdı da belki, zorla olurdu. Sonuçta, olacaktı. O yüzden aklına öyle borç harç gelmesin."
"Sen..." deyip yutkunarak devam etti.
"Gerçekten evlenmek mi... Yani, o kızı..."
"Evet, istiyorum. Olacak işi başka şeylere bağlamanın da lüzumu yok. Şimdi kalk üstünü başını düzelt." deyip salondan çıktı.
Gerisinde kalan Faruk da yavaşça yerinden kalkarken hâlâ bu olanlara inanamıyordu. Abisi gerçekten birini istiyordu. Öylesine gezip tozmak, vakit öldürmek, veyahut da gecesini renklendirmek için değil.
Ömrünü geçirmek için...
...
"Anne." diyerek mutfağa girdi Ertan. Gözü kızları ararken cebinden çıkardığı parayı annesine uzattı.
"Her şeyimiz tam oğlum." diye elini iteleyen annesine uzatmaya devam ederek konuştu.
"Sanem'e söyle, gidip Sejal'in üstüne başına bir şeyler alsınlar."
"Zaten dünya kadar kıyafeti var ya oğlum."
"Yok yok, olmaz öyle, gitsin güzel bir şeyler alsınlar. Çok gecikmesinler ama, en fazla iki saat."
"Tamam." diye her zamanki gibi oğlunu onaylayan Seval hanım parayı alarak kızların yanına çıktı.
Odada oturan iki kızı ile gelininden ses çıkmıyordu.
Sejal'in dudağının hafif kabarık köşesine krem süren Elif oturduğu yerden kalkarken Sanem de gelen kişiye bakmak üzere arkasına dönmüştü. Onun da elinde küçük bir yara bandı vardı. Ablasının çizilmiş alnının köşesine yapıştırıp annesine yer açtı. Geri çekilmeden evvel eline parayı sıkıştıran annesi Sejal'in yanına oturup saçlarını okşamaya başladı.
"Kuzum, haydi, giyinin de bir çarşı pazara inin."
Sejal'den ses çıkmazken Elif küçük görümcesine merakla baktı. Omzunu silken Sanem annesine dokunurken Seval hanım devam etti.
"E, akşama hayırlı işimiz var ya, abiniz giyinin kuşanın ister. Sejal'imin güzelliğini o da bilir."
Büyük kızı sessizliğini korurken Elif başıyla onaylamıştı.
"Sejal, hadi canım." diye genç kadını oturduğu yerden kaldırarak üzerini değişmesine yardımcı oldu.
Konaktan çıkarken kapıda adamlarıyla konuşan abisini gören Sejal aynı sessizlik ve yüzündeki duygusuz ifadeyle bakmaya devam ediyordu.
Ardına dönüp mahalle boyunca ilerlerken Ertan araba göndereceği sırada Elif yanına gelmiş, yürümelerinin daha iyi olacağını söylemişti.
İki görüm bir gelin çarşıya inip mağaza mağaza dolaşmaya başladıklarında ise Sejal dut yemiş bülbül gibi sesini çıkarmıyordu. Yaklaşık bir, bir buçuk saatlik koşturmanın ardından elleri poşetle dolan kızlar eve çıkmaya karar vermiş, Elif'in durdurmasıyla bir tuhafiye önünde bekler olmuşlardı. Çok kalabalık olmasa da işlek bir cadde olan durdukları yere iki üç araba peş peşe geldiğinde araçtan inerek kendilerine doğru gelen adamlara baktı Sejal.
"Ooo, bakın kimleri görüyorum." diye ağzını yaya yaya konuşup dibine giren kişi Musab'dı. Çatık kaşları ve memnuniyetsiz yüzüyle genç adama baktı Sejal. Ne işi vardı burada? Kendilerini mi taki ediyordu?
"Ertan beyin dokunulmazları." diye sırıtarak iyice yaklaştı. Yengesi ile kız kardeşi birer adım geri çekilirken yerinde kalan Sejal ekşittiği yüzünü yana çevirdi. Hiç hoşlanmıyordu bu adamdan.
Hem de hiç.
"Gerçi sen, satılığa çıkarılmış olandın değil mi?" diyerek güldü Musab.
Demek ki haberi vardı. İyi de, bunları söyleme cesaretini nereden buluyordu? Hem de Reis'in namını duymuşken...
Gerçi, kendi yerine atananın Reis olduğundan haberi yoktu. Bunun verdiği özgüvenle sözlerini sürdürdü.
"Ne? Yalan mı? Sahi, bu kez ne kadar aldınız? Benden çok mu verdiler? Yoksa, mecbur tutulduğun başka bir konu mu var?"
Son cümlesini yalnızca ikisinin duyacağı sessizlikte söylerken elinin üstünü göbeğine doğru sürtmüştü.
Bu hareketiyle çileden çıkan Sejal ayağının dibinde duran kovayı kucakladığı gibi adamın kafasına indirdi. Neye uğradığını anlamayan Musab hafifçe geriye doğru sendelerken sinirle üzerine yürüyeceği sırada Sejal onun üzerine atıldı.
Elindeki kovayı durmaksızın başına, omzuna, sırtına indirirken söyleniyordu.
"Sen kimsin de benimle böyle konuşabiliyorsun? Kim olduğunu sanıyorsun? Adi köpek seni!"
Boğuşma sürerken çevredekiler de kendilerine izlemeye başlamıştı. Ablasına seslenen Sanem ise Musab'ın kovayı alıp Sejal'e doğru elini kaldırmasıyla açılan ağzını küçük bir çığlığın ardından eliyle kapattı.
Tam o sırada gözler Musab'ın bileğini kavrayıp Sejal'i ardına alan genç adama takılmıştı.
"Ağır ol kardeş!" diye diliyle dişi arasında söylendi genç adam.
"Sen kimsin lan?" diye gürledi Musab. Öfkeli bakışları hâlâ Sejal'e kayıyordu.
"Yakışıyor mu hatun kısmına el kaldırmak? Bas git, belanı benden bulma." diyen genç adam Sejal'e döndü.
Olduğu yerde kalırken gördüğü gözlerin hayatında gördüklerinin en güzeli olduğu kesindi. Aklı bu güzellikle bulanırken tebessümle bakınmaya devam etti.
Kenardan bir yerden fırlayan adamları ise Musab'ı göndermişlerdi. Arabasına binen Musab gözlerini Sejal'den ayırmadan adamına gitmesini işaret etti.
Bu iş burada bitmedi!
"Faruk." diye elini genç kadına uzattı Faruk. Gözlerini bir an bile bu iri gözlerden çekmeye niyeti yoktu.
Fakat genç kadın yüzündeki öfkeyi silmeden kendisine bir bakış atıp diğer kadınları da peşine takarak uzaklaşmıştı.
Arkasından baka kalan Faruk ise elini ensesine atarak gülümsedi. Şimdi abisine hak veriyordu.
Bu işler, ani olan şeylerdi.
...
Vakit gelmişti.
Arabadan inen Reis tüm heybetiyle konağın kapısına doğru adımladı. Peşinden gelen Faruk ise üzerindeki şaşkınlığı hâlâ atabilmiş değildi. Ertan'ın kardeşini öylesine merak ediyordu ki, bu gün karşılaştığı güzel kadını bile neredeyse unutuvermişti.
Sahi, nasıl bir kadındı da, abisi kesin bir karar vermiş, onu istemişti.
Yanında Haydar, peşinde Haydar'ın kardeşi ve Faruk ile kapıya vurdu Reis. Dokunuşuyla yer yerinden oynar derecede çalan kapı içeridekilerin de yüreğini titretmişti. Dış kapıdakilerden ses çıkmazken herkes konağın tebessüm prensesi Sejal'in eri olacak adama bakıyordu.
Evdekiler ise heyecanla aşağı koşturdular.
Seval hanımın kimi kimsesi yoktu. Rahmetli eşinin akrabaları ise Ertan'ın para kazandığını öğrendikçe kapılarını çalar olmuşlardı. Şimdi ise karışmaya hakları yoktu. Ertan zaten karıştırmıyor, kimseye eyvallah etmiyordu. Hoş, karışsalar bile, Reis'e karşı çıkabilecekler miydi?
Herkes aşağı inip kızlarını alacak adamı görmek adına birbirlerini ezerken Sejal odasında kalmayı tercih etmişti.
Onu merak etmiyordu. Nasılsa görecekti, aceleye lüzum yoktu.
Ve Reis nihayet konaktan içeri girdi.
Attığı her adım yerleri inletirken girdiği kapılardan sığmak adına başını eğiyor, kahve bakışlarıyla aradığını bulmak için etrafı süzüyordu.
Konağın çok olmayan kalabalığı ise daha şimdiden bu adamdan ürkmüş durumdaydı. Oturduğu tekli koltuğu cüssesiyle öyle bir doldurmuştu ki sanki koltuk ikiye yarılacaktı.
Seval hanım ise damadı olacak adama baka kalmış durumdaydı.
Tamam, Sejal çok kısa değildi ama, bu adam neredeyse kızının iki katıydı. Yaşı en fazla otuz beş gösteriyor, yüzünü saran sakalları sert çehresine biraz daha korkusuzluk katıyordu.
Kimseden ses seda çıkmazken kızların söylenmeleriyle nihayetinde aşağı inmeyi kabul eden Sejal mutfağa girmiş, kahveleri yapmaya koyulmuştu.
Arada bir koridorda durmuş içeriyi dikizleyen kızların konuşmalarına kulak kabartıyor, gelen adamın ne kadar iri yarı olduğunu, kapıdan girerken başını eğmek zorunda kaldığını söyleyişlerini duyuyordu. Abarttıkları düşüncesiyle tepsiyi kucaklayıp Elif'in ardı sıra ilerledi.
Haydar ile Ertan'ın hasbihaline pek ortak olmayan Reis ise müstakbel kayınvalidesinin kendisine attığı kaçamak bakışları fark ediyordu.
Genç kadını görmek için daha ne kadar bekleyeceğini düşünürken salonun kapısından elinde tepsiyle bir giren oldu. Gözler o yana kayarken bu kadının beklediği olmadığını biliyordu. Hemen ardından giren genç kadını görmesiyle yüzü zafer kazanmışçasına aydınlanırken aynı şekilde Faruk da tebessüm dolu bakışlar atmaya başlamıştı.
Tabii bu gün görüp hayranlık duyduğu kadının yengesi olacağını abisinin önüne gelip de, Reis'in ona büyük bir arzuyla baktığını fark edene kadar anlamamıştı.
Kaşları bu farkındalıkla çatılırken güzel gözlü genç kadın tepsiyi kızlara verip abisinin işaretiyle Reis'in karşısındaki sandalyeye oturdu. Dudakları kesinlikle kıvrılmazken gözleri de yerden kalkmamaya yeminli gibiydi.
Sonra nedendir bilmez bakışları usulca Reis'i buldu. O da annesi gibi adamın en fazla otuz beşinde olduğuna kanaat getirdi. Oturduğu yerde heybetini konuşturuyordu ama kızların bahsettiği uzunluktan emin olamamıştı. Uzun olmalıydı evet, ama o kadar da değildi.
Derken abisi ile Haydar'ın gülüşerek yerlerinden kalkmalarıyla herkes ayaklanmış, Sanem de elinde yüzüklerin bulunduğu tepsiyle ortaya çıkmıştı.
İşte o an kendisiyle birlikte ayağa kalkan Reis Sejal'e yanıldığını gösterdi.
Adam öyle uzundu ki, omzuna gelme gibi bir lüksü bile yoktu. Yanında duran ve hatırladığı kadarıyla bu gün Musab ile arasına giren kardeşi en fazla bir seksenlerdeyken bu adam ondan da uzundu. Yüreğini küçük bir korku saran Sejal ondan yana adımlarken her yaklaşışında biraz daha küçüldü. Bu kadar iri kıyım olacağı hiç aklına gelmemişti.
"E haydi o vakit." diyerek gözlerini genç kadından ayırmayan Reis'in parmağına yüzüğü takan Haydar Sejal'in eline uzandı.
Fakat kocası olacak adama baktıkça kalbi göğüs kafesini parçalayacakmışçasına atan Sejal elini uzatmamakta kararlıydı. Belki bu adam istenmediğini fark eder de, gururuna yediremezdi. Kendisi de abisinin bu dayatmasından kurtulurdu.
Tabii hiçbir şey hayal ettiği gibi olmamış, geldiğinden beri gülümseyerek kendisine bakıp ses çıkarmayan Reis yüzüğü kaptığı gibi elini tutup onu kendisinden yana çekmişti. Kimseden ses çıkmazken ağzını açıp konuşacak olan Seval hanım oğlunun bakışıyla yeniden sessizliğe bürünürken, Sejal sertçe tutulan elinde hissettiği acıyla bakışlarını Reis'e dikti.
Derin bakışlarla birbirlerine bakarlarken tuttuğu elini sıkmaya devam ederken yüzüğü taktı Reis.
Acıdan kızaran gözleri gibi sıkılmaktan kızaran parmağına küçük bir nakış atan Sejal elini geri çekmeye zorlamış, ama başaramamıştı.
"Haydi hayırlı uğurlu olsun, Rabbim utandırmasın." diye yüzükleri birleştiren kırmızı kurdeleyi kesti Haydar.
Reis başını dikleştirip mutlulukla artık nişanlısı olan kadına bakınırken o çoktan başını eğmiş, dolan gözlerini kaçırır olmuştu.
Ortam öylesine gerilmişti ki Faruk o an bu güzel kızın abisini hiç istemediğini anladı.
Fakat ne yazık...
Abisi bir şeye karar vermişse, onun önünde durmak intihar olurdu.
Onlar kıpırdamadan bakışırken daha birkaç saat önce kurduğu hayallerini suyun dibine gömerek kenarda duran su dolu bardağı kafasına dikerek evden çıktı.
Ne zaman bir şeyi merak etse, ne zaman gördüğü şeyin kendisinin olabileceği düşüncesine varsa önüne abisi çıkıyordu.
İşte, yine aynı şey olmuştu. Reis her zamanki gibi yine kendisinden önce davranmış, onu kendisinin yapmıştı.
Ve biliyordu, bu böyle gidecekti.
...
Birkaç saat sonra artık gitmek için ayaklandıklarında bir kenarda oturan Sejal hâlâ sessizdi.
Annesinin iyi geceler dileyip geliniyle içeri geçmesiyle Reis'in kız kardeşine olan bakışlarının farkında olan Ertan, derin bir nefes alıp Haydar'la sohbet ederek dışarı çıktı. Peşlerinden çıkan Haydar'ın kardeşinden sonra avluda yeni çiftin yanında bir tek ikisinin de kardeşleri kalmıştı. Sejal'den yana bir adım atan Reis omzunun üzerinden kardeşine bakıp başıyla çıkmasını işaret etti. Faruk elinden bir şey gelmeyerek son kez yengesine bakıp çıkarken artık tek fazlalık Sanem'di.
Reis'le bir an için göz göze gelen Sanem adamın bakışlarından hoşlanmamış olmalı başını çevirmek zorunda kalmıştı. Ama gitmeyecekti, kararlıydı. Kardeşi epeyce gerilerinde beklemeye devam ederken, başı önünde kendisinden yana gelen adamı hareketsizce bekledi Sejal.
Burnunun dibine kadar giren adamın ise baktığında yalnızca göğüs hizasını görebilmekteydi.
Çenesini kavrayarak başını gözlerine bakacağı şekilde kaldırdı Reis. Kendi gözlerinde zaferin saf ışıltısı peydah olurken tebessüm etti.
Başkası olsa belki de bu onun için yalnızca küçük bir adım olurdu. Lakin hayır, Reis için bu zaferin ta kendisiydi. Bir daha geri dönüşü yoktu. Olmayışı da onu gayet mutlu kılıyordu.
Artık başı yukarı bakan Sejal bu kez göz kapaklarını aşağı indirmiş, gözlerini saklıyordu.
Sonra kalın bir ses duydu. Basit değil, tüğlerini titretecek kadar da ürkütücüydü.
"Bana bak."
Kalbi artık sakin kalamazken bakışlarını yerde tutmaya devam etti.
"Bana bak." diyen adam bu kez sesini yükseltmiş, kelimelerine bastırmıştı.
Göz kapakları usulca kalktı Sejal'in. İri gözleri karşısında durmuş, eli çenesinde bekleyen iki katı adamı bulmuştu.
"Aşılacak o kadar yol, alışılacak çok durum var. Ama bende de ne sabır, ne de tahammül var. Bir şeyler hızlı olacak, varsın olsun. Senden tek isteğim, zaafım olma yolundayken hata yapma."
Tüm bunları söylerken aşağı doğru bakmakta olan Reis başını hafifçe dikleştirip üstüne basa basa tekrar etti.
"Sakın, hata yapma."
Sonra genç kadının dudağının kenarındaki kabarıklığı baş parmağıyla okşayıp alnına uzunca bir öpücük kondurarak çıkıp gitti.
Ardında kalan Sejal alnı öpülürken kapanan gözlerini açıp baktı.
Hata yapma derken, tam olarak ne demek istemişti?
...
Haydar ve diğerlerinin de arabaya binmesiyle Ertan el sallayıp konağa yönelmişti ki ardına dönüp attığı adımla yerinde kaldı.
Tam ardında bekleyen Reis kaşları çatılmış vaziyette kendisine bakıyordu.
Ne olmuştu? Yoksa Sejal mi bir terbiyesizlik yapmıştı?
"Reis..." demeye kalmadan yakasından tutan adam kendisini duvara geçirip boğazına sarılıverdi.
Bir anda soluksuz kalan Ertan duvara çarpılışıyla sızlayan başını unutup nefes almasına müsaade etmesi için Reis'in elini çekiştirmeye başladı. Hafif bir şekilde tutuşunu gevşeten Reis genç adamı tutmaya devam ederek konuştu.
"Bu günlerde yeni işlere atılma istersen, ha Ertan."
Ertan merakla baktığında ise sormadan cevabı da verdi.
"Ölümlü dünya, sonunu göremezsin, yazık olur."
Bir an için sessizlik olmuş, Reis gevşettiği elini yeniden aynı sıkılığa getirerek Ertan'ı da iyice çırpınır hale getirmişti.
Genç adamın ayakları yerden kesilmeye yüz tutarken söylenmeye devam etti.
"Fark etmeyeceğimi mi sanıyordun lan? Değil dokunmak, gözünün içine öfkeyle dahi baktığın an, o gözlerini yerinden çıkarır yediririm sana Ertan! Duymaz görmez deme, duyarım da, görürüm de. Ayağını denk al." deyip sert bir şekilde burnuna geçirdiği kafasından sonra yere yığılışını umursamayarak dönüp gitti.
...
Aradan geçen üç günün ardından Reis'den ne ses çıkmış, ne de bir haber alınmıştı.
Belki de vazgeçmiştir diye düşünmeden edemeyen Sejal halinden gayet memnun bir vaziyetteydi. Onun düşünmüyor, merak dahi etmiyordu. Zaten istemiyordu, ne diye aklına getirecekti ki? Sanki o sözleri hiç duymamış, o yüzüğü hiç takmamış, abisini burnu sargılı bir şekilde görmemiş gibi yaşayıp gidiyordu.
Sahi, abisi o gece nasıl olmuşta burnunu kırmıştı?
Üzerinde durmasa da işte bu konuya meraklanmıştı. Üstelik o günden beri kendisine emirler yağdırmıyordu. Reis denilen adamın işi olabilir miydi?
Daha neler Sejal.
Kahvaltısını bitirip kızlarla birlikte mutfağı da toplamış, sonrasında odasına çıkacakken çalan kapıya yönelmişti. Kapıyı açmak üzere uzandığında ise birden durup gelen kişinin o olup olamayacağını düşündü.
Oysaki ne güzel sessiz sedasız yaşıyordu. Kalbi hızını arttırarak atmaya başladığında o olmamasına dair tüm duaları ederek kapıyı açtı.
Duaları kabul olmuş, günlerdir sesi çıkmayan adam yine kapısına dayanmamıştı.
Karşısınde gördüğü genç kıza sevecenlikle bakarak sarıldı.
"Berfu, nasılsın?"
"İyiyim Sejal, sen nasılsın?" diye aynı şekilde karşılık verdi genç kadın. Kendisiyle yaşıt çocukluk arkadaşıydı.
"İyiyim, gel içeri gir." diye kenara çekilip yol gösterdi.
Ama başını iki yana sallayarak reddeden Berfu elindeki kartı uzattı.
"Abimin düğün kartını getirmeye geldim."
Renkli kartı eline alıp inceleyen Sejal kendi düğün kartının da olacağı fikrinin aklına üşüşmesiyle güzel gününü bozmamaya karar vererek aklındakileri savuşturdu.
"Geliriz tabii, Allah tamamına erdirsin." diye aynı neşeyle konuşurken Berfu atladı.
"Düğün hafta sonu ama, bu günden eğlenceye başlandı. Gelsenize sizde, konaktayız nasılsa."
"Bilmem ki, nasıl o..." diye avluya bakınırken sözünü kesti Berfu.
"Aman uzak yer mi sanki, gelin işte. Elif'i de ararsın, Seval teyze de gelir." diye sözlerini sürdürürken heyecan ve neşeyle elini tuttu Sejal.
"O zaman beş dakika içeri gel, annemlere sesleneyim, hep birlikte gidelim."
Koşturarak annesi ile Sanem'e haber vermiş, yengesi Elif'i de arayarak çağırmıştı. Hep birlikte Berfu ile konaklarına gittiklerinde kalabalık bir kız grubunun avluda oturmuş def çalarak şarkı söylediklerini gördüler.
Sanem hanım diğer kadınlarla otururken kızlar da neşeyle def vurmakta olan kızların arasındaki yerlerini aldılar.
Günlerce arayıp sormayan o kişi ise sonunda yeniden ortaya çıkmıştı.
Gecikmesinin nedeni standart işler olurken gözünü müstakbel eşinden hiç ayırmamış, her an ona fark ettirmeden haberini almıştı.
Bu gün ise böyle bir izleyişe gerek yoktu. Gidip kendisi görecek, hatta alıp birkaç saatliğine kaçıracaktı.
Anlaşılan o ki sözlerini anlamış, hata yapmamış, evden dahi çıkmamıştı. Onu sıkmak isteyeceği en son şeydi ama, aslında Reis de tam olarak bunu istiyordu.
Haberi olmadan kapıdan dahi çıkmamalı, öyle herkesle görüşmemeliydi.
Güzel bir gün geçirme düşüncesiyle konağın kapısını çaldı. Açılmayan kapının önünde beklerken bir kez daha vurdu, ve bir kez daha...
En sonunda açılan kapıdan kısa boylu genç bir kız çıkmış, adamı görmesiyle başını indirip bir adım gerilemişti.
"Buyrun?" diye seslendi.
"Sejal'i çağır." diye gayet açık ve net konuştu Reis. Zaten kapıda bekle bekle sıkılmıştı, bir de açıklama mı yapacaktı?
"Sejal hanımım düğün eğlencesine gitti." diye cevap verdi genç kız.
Öfkeli bakışları anında kızı bulan Reis yanlış duyduğunu ümit ederek sordu.
"Nereye gitti?"
"Beşir ağanın düğün eğlencesi varmış, oraya gitti."
Kaşları mümkünmüş gibi biraz daha çatılırken hızla arabasına bindi.
Yarım saatin sonrasında o eğlence evini bulmuş, kapıda beklemekle meşguldü.
İçeride oradan oraya koşturarak oynayan Sejal ise durumdan habersizdi. Başka zaman onu böyle görse mutluluğuyla mutlu olabilecek Reis çatık kaşlarını düzeltme gereği duymadan bakıyordu. Ona hata yapmaması gerektiğini söylemişti. Bu ne demekti?
İzinsiz asla kıpırdama!
Elindeki defe vura vura eğilip kalkarak oynayan Sejal'in bakışları konağın açık kapısından dışarı kaydı.
Onu yalnızca bir iki kez görmesine rağmen hiç zorlanmadan hemen tanımıştı. Elinde sallamakta olduğu def hareketsizce aşağı inerken heyecanla inip kalkan göğüs kafesiyle ondan yana bakmaya devam etti.
Korkması gerekiyor muydu?