Bir derdim var, artık tutamam içimde
Gitsem nereye kadar?
Kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım
Hiç anlamadılar
Herkes neden düşman?
Herkes neden düşman?
Unuttuk hepsini, Nuh'un nefesini
Gelme yanıma; sen başkasın, ben başka
*****
Kara
"Öpeyim de geçsin o zaman," dedim ve gözlerini usulca kapayan kadına bir kere daha âşık olmamak elimde değildi. Otuz üç yaşımdaydım ama İpek sayesinde kalbim ve ruhum gençleşmişti sanki. Onunla her an, yirmili yaşlarımın heyecanını yaşıyordum. Bu kadar kısa sürede beni nasıl böylesine değiştirdiğini bilmiyordum. Ama bu etkiyi yalnız İpek yaratabiliyordu, haberi bile yoktu üzerimdeki gücünden.
Bugün İpek’in doğum günüydü. Bunu başta bilmiyordum, ama hastanede bilgilerini iletirken öğrenmişdim ve 26 yaşına bastığını fark ettim. Bana kıyasla hem yaşı hem de boyu küçüktü bu kızın, ama içimde ona karşı kocaman, tarif edilemez bir aşk büyümüştü. Neden aşık olduğum sorusuna cevap veremem; çünkü bu hiç aklımda yoktu. Amacım, onun yapmadığı bir şey yüzünden intikam alıp içimdeki acıyı dindirmekti. Ama intikamımı alamamıştım, buna rağmen kalbimdeki yaralar iyileşmişti.
Bazen, ona aşık olduğum için geçmişime ve aileme karşı suçluluk duyardım. Eski eşim ve kızım aklıma geldiğinde utanırdım. Ancak Zeynebimi tanırdım; o, her zaman benim mutlu olmamı ve hayata tutunmamı isterdi. İpek ise buz ve ateşle karışık olan kalbime iyi gelmişti. Ve bu aşk, bu kadın, beni yeniden hayata bağlamıştı.
"Önce korkup çığlık atan dudaklardan öpeceğim," dedim ve dudaklarına yoğun, uzun bir öpücük kondurdum. Hemşireyle konuşurken bizi gördüğünü biliyordum. Farkında olmadan bizi izlemiş ve ardından hızla çekip gitmişti. Oysa benim gözlerim ondan başkasını görmüyordu ki...
Eskiden olsa her gün ve ya her hafta istediğim kadınla olur, zevkimi alırdım. Ya parasıyla ya da kendi istekleriyle. Ama şimdi istemiyordum. Benim kalbim, aklım, bedenim ise sadece İpek'i istiyordu. Ona sadık kalmak istiyordu. Her ne kadar onu görünce duramayan bir aletim vardısa da bekleyip onun da bana aşık olacağı ve kendi rızasıyla bana geleceği anı gözlüyordum.
"Beni görünce korkup titreyen gözlerinden öpeceğim," diyerek hâlâ titreşimde olan göz kapaklarına öpücükler bıraktım.
"Şimdi de sıra nefes almayı unutan gırtlağından öpmekte," dedim ve boynunu öptüm. Yüzünün ve bedeninin her santimetresini öpmek, ezberimde saklamak istiyordum. Bedeninin titremesi, içimdeki sabrı zorluyordu, ama onun bana ve sevgime inanmasını istiyordum.
"Dursan mı artık?" dedi sonunda, gözlerini açıp beni şaşkınlıkla izlerken. Dursam iyi olurdu, çünkü azla yetinecek biri değildim.
"Sen nasıl istersen, bebeğim," dedim.
"Bebeğim?" Gözleri irice açılmıştı. Bu kelimeyi nasıl söylediğimi ben de bilmiyordum. Ama o an onu kollarıma alıp her yerde taşımak, küçücük bedenine daha sıkı sarılmak istedim.
"Evet," diyerek beline doladığım kollarımı biraz daha sıkılaştırdım. Omzunun incinmemesine özen gösteriyordum.
"Kapa gözlerini. Sana bir sürprizim var."
"Ne sürprizi?" sorduğunda şsşkınlığını belliydi.
"Kapa işte. Göreceksin," dedim. Yavaşça gözlerini kapadı. Yüzünü gökyüzüne doğru çevirip kollarımla belini sardım. Bedeninin sıcaklığı, kalçasının bacaklarıma dokunuşu benim durdurağı olmayan aletime ziyandı, içimdeki arzuyu daha da körüklüyordu ama kendime hâkim olmalıydım.
"Aç!" dediğimde, gözlerini açtı. Tam o sırada patlayan havai fişekler gökyüzünü aydınlattı. Aralarından birinde "Seni Seviyorum" yazısı belirdi. Bu fikrin Gökhan’dan almıştım, çünkü böyle romantik düşünceler benim aklıma gelmezdi. Ama şimdi İpek’in yüzündeki gülümsemeyi görmek, her şeye değerdi.
Kulağına eğilip fısıldadım, "İyi ki doğdun, İpek. İyi ki hayatımdasın."
Sonra yaklaşıp yanağından öptüm. Gülümsemesi dudaklarının kenarından belliydi. Küçücük yüzüne yukarıdan bakarken burnunun tatlılığına bir kez daha hayran kaldım. Orantılı ve biçimli vücut hatları beni her defasında zora sokmaya yetiyordu.
*****
"Ben hiç beklemiyordum. Unutmuştum aslında," dedi İpek. Sesi titremişti, kelimeleri toparlamaya çalışırken hafifçe nefesini tutmuştu. Yüzündeki şaşkınlık ve mutluluk birbirine karışmıştı.
"Önemli olan senin beğenmiş olman," diye fısıldadım kulağına, sesim bilerek alçalıp usulca ona dokunuyordu. Her söylediğim kelimeyle kasılan vücudu, nefes alışverişinin hızlanması beni daha da cezbederken, İpek’in bu masum tepkileri hoşuma gidiyordu.
"Teşekkür ederim," dedi, sesi bu kez daha net çıkmıştı. Ama hala gözlerindeki mahcubiyet okunuyordu.
"Emriniz olur, İpek Hanım," dedim, yüzünü yavaşça kendime çevirdim. Bakışlarımız buluştuğu anda, o derin kahverengi gözlerinde bir an için kaybolmuş gibi hissettim.
"Beni kıskanman hoşuma gidiyor," dedim, dudaklarımın kenarında bir tebessümle. "Ama bil ki benim gözlerim senden başkasını göremiyor. O yüzden o minik kalbini yıpratma, olur mu? O kalbin sadece beni düşünsün. Başka hiçbir düşünceye yer bırakma," diyerek elimi nazikçe kalbinin üzerine koydum. Sıcaklığını avucumda hissetmek beni bir an duraksatsa da, sözlerime devam ettim.
"Şimdi bu kalp atıyor," dedim, sesim daha yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı. "Ben yaşadığım sürece de böyle atmasını istiyorum. Ama bir gün, bu kalpte ben de olmak istiyorum. Öylesine değil... Benim aşkımla, benim sevgimle atmasını istiyorum. Yapabilir misin?"
İpek’in dudakları aralandı ama hiçbir kelime dökülemedi. Gözleri, anlamaya çalışan bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Sonunda, titrek bir nefesle, "Ben bilmiyorum," diyebildi. Sesi fısıltı kadar zayıftı, cümleleri toparlamakta zorlanıyordu.
"Yeterince zamanın var," dedim. İşaret parmağımla nazikçe kalbinin tam üzerine dokundurup kalp işareti çizmeye başladım. "Bu kalp benim," diye fısıldadım ve eğilip göğsüne, gömleğinin üzerinden öptüm. O an, dokunduğum yerden yayılan sıcaklık ve kalbinin heyecanla çarpışı beni tamamen sarhoş etmişti.
Ama düşüncelerim beni geri çekmeye zorluyordu. Birden aklıma evlendiğimiz günün sabahı geldi. O sabah göğsünü öperken hissettiğim masumiyet ve sahip olma hissi bir anda zihnime hücum etti. Şimdi, İpek’i yatağa yatırıp her bir zerresini ezberlemek, bedenini ve ruhunu tamamen keşfetmek istiyordum. Onun her nefesi, her titremesi bana aitti. Ama kendimi durdurmam gerektiğini biliyordum.
Her hareketimle sınırlarımı zorluyor, kendime zarar veriyordum. Onu korkutmamak için içimdeki arzu fırtınasını kontrol etmek zorundaydım. Şimdi değil, dedim kendi kendime. Ama bir gün... O kalp tamamen benim olduğunda, İpek’in bedeninin ve ruhunun her zerresiyle bana ait olduğunu bildiğim o gün, hiçbir şey yarım kalmayacaktı.
*****
İpek
Biri bu adamı durdursun lütfen. Çünkü ben ona ve öpüşlerine mani olamıyordum. İnanmamak için direnen kalbim ve aklım, dokunuşlarıyla büyülemişti resmen. Bu, gerçekten benim tanıdığım Kara olamazdı. Eski halinden zerre iz kalmamış gibiydi. Yumuşak sesi, gülen gözleri, sıcak dokunuşları ve kırmamaya özen gösteren kelimeleri başka birine aitmiş gibi hissediliyordu.
Oysa o... O, tecavüze uğradığımda bile beni suçlayan adamdı. Ama şimdi? Yoksa gerçekten aşık mıydı? Bana o kelimeleri söyleyen adama kalbim kayıyordu ve bu, artık ona kapıldığım gerçeğiydi. Ancak içimdeki karamsarlık, gerçeğin duvarlarını yeniden örüyordu. Abim onun ailesini katletmişti. Nasıl olacaktı bu iş? Unutamazdı ki bu geçmişi. Geçmiş hep peşimizden gelirdi, bizi boğar ve esir alırdı.
Mutlu olamazdık biz. Ben kalbime yenik düşüp ona kendimi teslim etmiş olsam bile, bizden bir şey olmazdı. Ama karşımda şu an gördüğüm insana bakınca da hayır demek o kadar zordu ki… Kara, doğum günümü benden önce hatırlamıştı. Daha ben hangi günde olduğumu bile bilmiyordum. Bu kadar karmaşık duyguların içinde boğulurken, ilk defa bu denli derin bir bağ hissediyordum. Nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyordum.
Hayatımızdaki öldürülen insanların gerçeği bile vardı. Hayır, bizden olamazdı. Ben Kara’ya teslim olamazdım. Onun ne kadar acımasız olduğunu, aşkının bir anda nefrete dönüşebileceğini ve her şeyi kasıp kavuracağını biliyordum.
"Üşüdüm," dedim. Şubat ayıydı ve ben dışarıda yalnızca bir gömlekle durmuş, ayazın içime işleyişine direniyordum. Kara, kabanını çıkarıp omuzlarıma nazikçe yerleştirdi. Kaba hareketler yoktu bu kez, omzumu acıtmamak için özenle davranıyordu. Yine boy farkı kendini açıkça gösteriyordu; kaban üzerimde kaybolmuş gibiydi.
"Sen üşüyeceksin," dedim tereddütle.
"Ben üşümem. Fazla sıcak zaten benim için," diye yanıtladı kendinden emin bir şekilde.
"İstersen içeri geçelim, üşütürsün birden," diye ekledi sonra, sesinde bir endişe tonuyla.
"Hayır, biraz daha duralım. Temiz hava iyi geldi," dedim. Önümde duran kanepeyi fark ettim. Kara’nın daha önce buraya getirdiği belli olan bu kanepeyi nasıl taşımış olduğunu düşünmeden edemedim. Şaşkınlığımı gizleyerek kanepeye oturdum. Kara da yanıma yerleşti ve başını sağlam olan omzuma yasladı.
"İznin var mı sana dokunmama?" dedi aniden. Şaşırsam da bunu belli etmemeye çalıştım. Sanki her defasında izin alıyormuş gibi bir hâli vardı.
"Olur," dedim kısık bir sesle. Ellerimi avuçlarının arasına aldı ve nefesiyle ısıtmaya çalıştı. Sıcak nefesi, donmuş ellerimde hayat bulmuştu. Ancak iyi gelen yalnızca ellerim değildi; bu sıcaklık, ona kapanmak isteyen kalbimin kapılarını da aralıyordu. Gerçek olabilir miydi duyguları?
Ya ben haksızsam? Ya gerçekten geçmişi bir kenara bırakıp bana aşık olmuşsa? Tüm bu düşünceler zihnimde bir fırtına yaratırken, onun nefesi hâlâ ellerimdeydi.
"Neden bana inanmıyorsun?" diye sordu, başını omzumdan kaldırmadan.
"Nedeni belli değil mi?" dedim, kelimelerim onu suçlar gibi dökülürken.
"Hayır. Sen söyle."
"Peki." Derin bir nefes aldım, acıyı içime bastırarak. "Daha ilk günden beni yatağa atmaya çalışan sen. Sadece Işık için evleniyoruz diyen sen. Sonrasında sürekli beni öpüp duran sen. Şimdi neden mi diye soruyorsun?"
"Belki hepsi sana gelmem için bir yoldu? Belki hepsi, sana olan duygularımı saklamaya çalışmamdı. Nereden biliyorsun?" dedi. Sözleri doğruluğunu tartışır hâle getirmişti. Ama aramızda bir gerçek vardı: abim. Ve o gerçek, geçmişi unutturmayacak kadar güçlüydü.
"Peki, diyelim inandım. Ya abim? Geçmiş? Unutabilir misin? Hiçbir şey olmamış gibi yapabilir misin?" dedim. Ancak bu kez cevap vermedi. Sessizliği, kalbimdeki şüpheleri doğrular gibiydi. Belki gerçekten aşıktı ya da yalnızca kendi arzularının peşindeydi. Ancak abimle ilgili olan gerçek, aramızdaki uçurumu aşılmaz kılıyordu.
"Soğuk oldu. Ben gidiyorum," dedim, ayağa kalkarak. Son sorumdan sonra başını omzumdan çekmiş ve aramızda görünmez bir mesafe oluşmuştu. Bu da sana doğum günü hediyen, İpek. Aşk itirafı alırsın ama başlamadan biter.
Peşimden gelmesini bekledim. Adımlarımı yavaşlattım, duraksadım ama o gelmedi. Üzülmedim diyemem. Tüm yaşattıklarına rağmen, sustuğu soruya yanıt vermemesine rağmen, peşimden gelmesini; en azından kapıya kadar eşlik etmesini bekledim. Ama olmadı. Geldiğim yolu yalnız yürüdüm.
*****
Koridorda usul usul ilerleyen adımlarım, sanki beni kendi iradem dışında bir yerlere sürüklüyordu. Her bir adım, içimde büyüyen karmaşayı biraz daha artırıyordu. Odama geçmeden önce abime uğramıştım. Hiçbir şey olmamış gibi huzurlu bir şekilde uyuyor görünüyordu. Onu öyle görmek bir yandan içimi rahatlatmış, diğer yandan da kendimi daha yalnız hissetmeme neden olmuştu. İçimdeki huzursuzlukla birlikte kendi katıma inmek üzere merdivenlere yöneldim.
Merdivenlerden inmek, sanki Kara ile aramdaki ilişki kadar karmaşıktı. Her adım, hem beni yere yaklaştırıyor hem de zihnimi bulandırıyordu. Nasıl olmuştu da kalbimi böylesine tehlikeli bir adama teslim etmiştim? Daha ilk sorumda bile bana tatmin edici bir cevap verememişti. Hani beni seviyordu? Sevgi buysa, bu kadar yetersiz ve korkak olmamalıydı. İçimde bir ses, "Erkek işte," diyerek ona duyduğum öfkeyi hafifletmeye çalışıyordu. Ama diğer bir ses, "Kalbiyle değil, başka bir yeriyle düşünüyor," diye fısıldıyor, bu durumu asla kabullenmememi söylüyordu. Zaten bu yüzden hep aşktan kaçmamış mıydım?
Aslında hasta olduğum yıllar boyunca kimseyi hayatıma alacak bir vaktim olmamıştı. İyileştiğimde ise abimin yaşadığı o malum olaylar, erkeklere karşı duyduğum güveni tamamen sarsmıştı. Bir de Kara’nın beni bir hafta boyunca çalıştırdığı o yerde gördüklerim… Erkek ve cinsellik konusunu zihnimde sonsuza kadar kapatmıştım. Ama şimdi neden Kara ile ilgili düşüncelerim değişmişti? Neden ona karşı bu kadar zayıf hissediyordum?
Zihnimde bu sorularla boğuşurken, yarın polise ifade vereceğim aklıma geldi. Aslında olaydan hemen sonra ifade vermem gerekiyordu ama Kara, avukat kimliğini öne sürerek iyileşmeden konuşmamı istememişti. "Senin daha güçlü olmanı istiyorum," demişti. Bu yüzden ifade işini ertesi güne bırakmıştık. İfade verdikten sonra eve geçecektik, ama bir şartla. Kara’dan her gün abimi görme izni koparmıştım. Onun karısı olsam da, hâlâ onun yanında bir mahkûm gibi hissediyordum.
Merdivenleri inip koridoru döndüğümde, aniden karşıma bir adam çıktı. Bir an için nereden çıktığını anlamadım. Gözlerimle onu süzdüm, ama tanıdık bir yüz değildi. Hemen özür dileme refleksiyle, "Kusura bakmayın. Görmedim," dedim ve yoluma devam etmek için bir adım attım. Ancak tam o anda, aniden yolumu kesip karşımda dikildi.
Ne olduğunu anlamadan, bir anda elini ağzıma kapattı. Sesimi çıkaramadan dona kaldım. Panik ve korku tüm bedenimi esir aldı.
"Uslu kız ol. Benimle geliyorsun," dedi. Sesindeki soğuk tehdit, kanımı dondurdu. Çırpınmaya çalıştım ama acıyan kolum, mücadele etmemi daha da zorlaştırıyordu. Her hareketimde kolumda hissettiğim keskin acı, güçsüzlüğümü yüzüme vuruyordu.
Ben ne yapmıştım da bana bir gün olsun huzur yüzü göstermiyorlardı? Gözlerim kimsesiz koridorun uzaklarına kaydı, bir çıkış yolu arıyordum ama kimse yoktu. Kara’yı düşündüm. Ama Kara burada değildi ve ben, her zamanki gibi, kendi başımaydım.