0.02

1722 Words
İyi okumalar Hayatta kendinizi fazlalık hissettiğiniz anlar oldu mu? Tabiki olmuştur. Bence illaki herkes kendini kısa bir an için de olsa fazlalık hissetmiştir. Nasıl kötü hissettirdiğini çok iyi biliyorum. Benim için de öyle bir andı. Üçlü baya samimi duruyordu ve kendimi fazlalık hissetme hissi fotokopi de işim bittiği an üstüme çökmüştü. Ömer'e kızmaya hakkım olduğunu sanmıyordum. Sonuçta onunla da samimi değildik ve aslına bakarsanız bu olayda bence kimsenin suçu yoktu. Benimle tanışmak ya da konuşmak zorunda değildiler ki bir de yapmacık konuşmalardan nefret ederdim. Fotokopi odasından çıkıp kendimi hızlı adımlarla dışarı atmıştım. Üniversitelilerin de çıkış saati olması ufak çapta kalabalık yaratmıştı. Gözlerimi yola dikip taktığım kulaklıklarımla müzik dinleyerek etüte geçerken aklım adını bilmediğim yabancıya kaymış ve daha sonrasında kendime kızmıştım. Hayatımda hiç erkek görmemişim gibi sabah karşılaştığım yabancıyı düşünüyordum. Sahi bizim apartmanda ne işi vardı? Yeni taşınan ailenin çocuğu olmasın! Belki de bir tanıdığı bizim apartmanda oturuyordur. Bunları boşvererek çalışacağım dersi düşündüm. Etüt dediğimiz yer ayrı bir kütüphane ortamı gibi bir mekandı fakat dershane ve kütüphaneden farklı yanı herkesin bireysel süreli bir şekilde ders çalışmasıydı. Etüte vardığımda yorgunlukla her zamanki boş yerime ağır çantamı bırakıp bir süre soluklandım. Etütte tanıştığım farklı bir okuldan arkadaşım Özge'yi görünce ona selam vererek yemek yemek için etütten ayrılacaktım ki Özge de bana eşlik etmek istediğini söylemişti. Birlikte yakınlardaki bir büfeye girdiğimizde okul ve dersler hakkında sohbet etmeye başlamıştık. Bir süre sonra konu değişti. "Yok mu birileri?" Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Hoşlandığım ve hatta sevgili olduğum biri olmuştu fakat uzun sürmemişti. Konuştuğum kişiler de olmuştu fakat uzun sürmüyordu. "Sen de yok mu?" Heyecan içinde kıvranması olduğunu gösteriyordu. "Ya aslında biri var. Konuşuyoruz da." Heyecanlı hali bana da geçmişti. Merakla masadan ona eğilip devam etmesini bekledim. "Buluşmak istiyor. Okul dışında ilk kez olacak ve ben çok heyecanlıyım. Benimle gelir misin?" İlk randevuya üçüncü kişi olarak gitmek mi? Dünyanın hangi en büyük günahını işlemişim ki bana ceza olarak veriliyordu? "Ben. Yani çocuk bundan hoşlanmayabilir. İyi bir izlenim olacağından emin değilim. İlk buluşma sonuçta. Değil mi?" Hızlı hızlı kafasını iki yana salladı. "Hayır hayır. İlk buluşma değil. Erdem sizin okulun yanındaki üniversitede öğrenci. Biz okul çıkışı buluştuk birkaç kez." O zaman neden beni istiyordu ki? Ona bakmaya devam ederken konuşmasını sürdürdü. "Üçüncü kişi olmak istemiyorsun anlıyorum. Sadece yanlış yapmayacağından emin olduğum tek arkadaşım sensin. Bir arkadaş tavsiyesine ihtiyacım var. Malum aramızdaki yaş farkı ile-" Cümlenin devamını getirmemişti fakat asılan suratı ile ne diyeceğini anlamıştım. Masadaki elinin üzerine elimi koyup kısa bir süre dostça sıktım. "Ondan emin olmak istiyorsun. Gelirim Özge. Pazar günü size de uygunsa çok iyi olur." Düşmüş suratında anında gülümseme belirdi. "Çok çok teşekkür ederim Derin. Sen benden çok daha dikkatlisin. Düşüncelerin benim için önemli. Erdem'le konuşurum. Pazar ona da uygunsa buluşuruz." Ufak bir gülümsemeyle onu onaylayıp gelen yemeğimiz yüzünden susmuştum. Etüte geçtiğimizde yakınımda oturan Özge'in ara ara bana bakıp gülümsemesi ile bu şapşal hali beni gülümsetmişti. Birilerinden hoşlanmak, heyecanlanmak güzel şeydi ama kötü sonuçlandığında kalp kırıklığını kaldırabilmek zordu. Özge için her şeyin iyi olmasını dileyip önümdeki birkaç saat kalan geometri sorularımla cebelleştikten sonra etütten çıkıp dershaneye ilerledim. Fizik öğretmenimin en yakın arkadaşı Matematik öğretmenimdi. Fizikçi ile özel derse başladığımda istersem matematikten de özel ders almamı söylemişti ve şu an iki öğretmenimi de çok seviyordum. Çok ödev veriyor olabilirlerdi ama yaptığımda karşılığını alacağımın garantisini verdiklerinden severek yapıyordum. Tıp kazanmak hiç kolay değildi ve benim zaten kolayla işim olmazdı. Dershaneye girmiyordum fakat özel ders öğretmenlerim sayesinde dershaneyle anlaşmış,yapamadığım soruları öğretmenlere soracağım ve dershanenin sınavlarına gireceğim şekilde anlaşmıştık. Biraz da bu yönden özel ders öğretmenlerimi seviyordum çünkü dershaneye reklamımı yapmaları konusunda anlaşıp ücretsiz bir şekilde faydalanabiliyordum. Ailem,öğretmenlerim ve hatta arkadaşlarım bile benim için elinden geleni yapıyordu. Tıp fakültesini kazanmayı ne kadar çok istediğimi beni tanıyan herkes bilirdi. Bu yüzden bana yapılan yardımları büyük bir memnuniyetle kabul ediyor ve elimden geleni yapıyordum. Matematik öğretmenimin geometrisi küçümsenemeyecek kadar iyiydi. Tüm sorularımı bir kısmı kalacak şekilde çözdüğümüzde ders saatimiz bitse bile devam edebilen öğretmenim bitmiş halimi görmüş ve bana acımıştı. Eve yorgunlukla geldiğimde saat yirmi üç civarlarındaydı. Kahve içmek istesem de uykumu kaçırma ihtimaline karşı papatya çayı yapıp elimdeki kitapla penceremin önüne yerleştim. Hemen yakınımdaki sokak lambasının sarı ışığı odamı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Lenslerimi etüte girmeden önce çıkarmıştım. Yüzümü yıkamış, birkaç sivilceme sinirle bakmış ve kremimi sürerek günün en sevdiğim kısmına geçmiştim. Kitap okumak! Onca saat kitaplara bakmışken kitap okumak belki de beni daha çok yoruyordu fakat ruhuma müzikten bile belki de iyi gelen şey kitap okumaktı. Kitaplığımın büyük bir kısmını romanlarım oluşturuyordu. Oğuz Atay, Sabahattin Ali, Stefan Zweig ve daha nicesi.. Şimdi de elimde Oğuz Atay'ın en sevdiğim kitabı vardı. Defalarca okumuştum. Sayısını hatırlayamayacağım kadar.. Sevdiğim bir kısmı okuduktan hemen sonra dışarıdaki hareketlilik dikkatimi çekmişti. Yalnızlığı çok seversek bir gün o da çekip gider mi? -Oğuz Atay - Yabancı.. Dışarıdaydı. Apartmana girmek için görüş alanımdan çıktığında görmek için biraz daha cama yaklaşmıştım fakat geri apartmanın dışına çıkmıştı. Sinirlendiği belliydi. Elindeki telefonda bir şeyler yapıyordu fakat aradığı her kimse bakmıyor olmalıydı çünkü eli sinirle saçlarına çıkmıştı. Kafasını kaldırıp binaya baktığında beni görebileceği korkusuyla geri çekilmiştim. Saçmalıyordum. Bu evde sonuçta yaşıyordum. Bakmamdan daha doğal ne olabilirdi ki? Yine de sanki onu izliyormuşum sanması kötü olurdu. Bir an da tam günün sakin saatlerindeyken kalbimdeki bu çarpıntı da neydi? Korkmuş olmalıydım. Evet, korkmuştum. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. Pencerenin kenarından kalkıp bardağımı masanın üzerine koydum. Kitabımı da kitaplığıma koyduğumda tam yatacakken gelen tıkırtı ile yerimden sıçradım. Yanlış duymuş olabilir miydim? Camıma gelen diğer bir taşla sakin kalmaya çalışarak pencereye yaklaştım. Aşağıda bana bakan yabancı beni fark etmiş olmalı ki eli pencereyi açmamı işaret ediyordu. Elimle kendimi gösterip 'Ben mi?' dememek için kendimi zorlukla tutup pencereyi açtım. Havanın soğukluğu ince pijamamdan tenime işlerken bir omzumdan dökülen uzun saçlarımı umursamadan aşağı eğildim. 'Ne var?' dercesine ona bakarken sessiz sokakta sesi yayıldı. Bu benimle bizzat ilk kez konuşmasıydı. Sesi ergenlikteki bir sesten ziyade oturmuş erkeksi bir sesti. "Kapı kilitli. Anahtarım yok. Açar mısın?" Her an birinin onu ve beni fark edip yanlış anlamasını engellemek için anladığım sözlerin ardından kafamı sallamış ve içeri geçmiştim. Tüm ev halkı uyumuştu. Annem ve babamın uykusu tilki bayılması gibi olduğundan parmak ucumda dış kapıya ilerleyip yanındaki otomattan aşağı kapının tuşuna bastım. Açılması için birkaç kez bastıktan sonra açıldığını umarak odama ilerledim. Odamdaki penceremin önüne gidip girip girmediğinden emin olmak isterken görünmeyen bedeni girdiği anlamına mı geliyordu? Muhtemelen girmişti. Çabucak üşüyen bedenim pencerenin önünde birkaç saniye kaldığı için buz tutmuşken uyumak için yatağıma girdiğimde pencereme bir taş daha gelmişti. Tam sakinleşmeye başlarken bu yine nedendi acaba? Oflamamaya çalışsam da başaramamıştım. Bu kez çalışma masamın koltuğundaki peluş polarımı omuzlarıma alarak penceremi açtım. Yine o'ydu. "Açılmadı." Sinirle bir dakika işareti yaparak pencereyi kapattım. Gece gece başıma bela almıştım! Ayaklarımı yere vura vura gitmek istesem de uyuyan ev halkını uyandırıp bir de olayı büyütmek istemiyordum. Dış kapıyı açıp biraz aralık bırakarak ayağımdaki terlikler, üzerimdeki pijamalarım, üstümdeki polarıma ya da açık saçlarıma aldırmadan merdivenlerden inmiştim. Ağır kapıyı zorlukla araladığımda kapının hemen yanındaki bedeni de açmama yardım etmiş ve içeri hızlıca girmişti. "Teşekkür ederim." Teşekkür edermiş bir de! Elimde olmadan konuştum. "Burada yaşıyorsan anahtar yaptırsan iyi olur. Her zaman bu kadar şanslı olamazsın." Gözleri üzerimde kısa bir süre gezinmiş ve konuşmuştu. "Sen varsın ya pencere kuşu." Pencere kuşu mu? Sinirle ona bakıp cevap vermeden yanından geçip merdivenlere yöneldim. Bu yabancı yüzünden başıma iş almak istemiyordum! Arkamdan o da merdivenleri çıkarken karşı dairemizin kapısını açmaya başlamasıyla şaşkınlıkla ona baktım. Bu yabancı bizim karşı dairemizde mi yaşamaya başlamıştı? Terliklerimi çıkarıp aralık bıraktığım kapıdan içeri geçtiğimde seslendi. "Bakar mısın?" Ona dönüp konuşmasını bekledim. "İleri gittiysem kusura bakma. " Kusura bakmaymış! Yine de geç de olsa akıl edebilmesi de bir şeydi. Sonuçta beni tanımıyordu ve öyle bir şey kullanması hoşuma gitmemişti. Abartılacak bir yanı da olmadığından kafamı sallayarak sorun olmadığını belirttikten sonra kapıyı suratına kapattım. Sessizce odama çıkıp nihayet yatağıma yattığımda olan şeyleri düşünmüş ve bir süre sakinleşmeye çalışmıştım. Sonuçta her gün camıma taş atmıyorlardı! Ertesi gün sabah okula vardığımda Eren nihayet görünmüştü. Ona selam verip yerime yerleştiğimde bugünün diğer günlere göre hafif olduğunu bildiğimden içim rahat bir şekilde dersi dinlemiştim. Diğer derslerinde olduğunu düşünmek ister istemez geriyordu. Öğle arası Eren ve Beril'le yemek yemiş ve sonrasında Beril'in ısrarlarıyla kütüphaneye geçmeye karar vermiştik. Bana kalsa eve erken giderdim fakat Beril matematik sorularını sormak istemişti. Eren'in de hafızası iyi olmadığından biyoloji de çok zorlanıyordu. Benim en sevdiğim derslerden biri olmasıyla notlarımı düzenli tutuyordum ve Eren benim notlarımdan benim zorlamalarımla çalışıyordu. Kendisi uçak mühendisliği istiyordu. Fiziği hayran olunacak kadar iyi yapıyordu. Çoğu zaman beni çalıştırmaya çalışsa da sıkılıyordum ya da dersi kaynatmaya çalışıyordum. Fizikten nefret ediyorum! Kafeteryadan aldığımız kahvelerle kütüphaneye çıkarken aldığım şekeri çalan Eren'e kızarak kütüphaneye giriyordum. Kalabalık olmayan kütüphanede bakışlar kapıdan giren bize kaydığında susmuş ve kimseyi rahatsız etmek istememiştim. herkesten uzakta bir masaya oturduğumuzda önceliğimiz bireysel çalışmaktı. arkadaşla çalışmak eğlenceliydi ve yorulunca birlikte çalışmak bize daha mantıklı geliyordu. Oflayarak destan gibi uzun olan paragraflardan oluşan türkçe denemesini çözmeye başlamıştım. Son soruyu da işaretlediğimde az önce lavaboya diyerek kaçan Beril'in aksine Eren şaşırtıcı derecede masadaydı. Denememin bittiğini anladığında karşımda oturduğundan kitapçığa ters bir şekilde adını yazmaya çalışıyordu. Gülerek elini itmeye çalıştığımda bakışlarım biraz uzağımızdaki kapının girişinden giren yabancıya kaydı. Eren'in bakışları da baktığım yöne çevrildiğinde bakışlarımı önüme indirmiştim. "Hayırdır?" İmalı ve gülerek çıkan sesi ile sinirle ona bakıpyakınımdaki elinin üstüne vurdum. "Saçmalama da gel yanıma. Biyoloji çalışacağız." Oflayarak bana baktı. Ardından da konuştu. "Herkesin içinde şöyle deme kızım, yanlış anlayacaklar." Gözlerim kocaman açılmıştı. Ona kızacağımı anladığında konuyu değiştirdi. "Senin yapamadığın fizik sorularına bakayım. Boşver biyolojiyi." Bu kez oflama sırası bendeydi. "Sen anlatamıyorsun Eren ya! ben de anlamıyorum zaten." Moralim yine bozulmuştu. Oturduğum yerde kollarımı birbirine dolayıp küçük Emrah rolüne büründüm. Eren ciddi olduğumu anladığında beni teselli etmeye başlamıştı. "Seneler daha yeni başladı Derin. yapabilirsin." Omuz silkerek iyice çocuk gibi davrandım. "Yazın başından beri çalışıyorum en fazla birkaç net arttı." Eren oturduğu yerden kalkarak yanıma gelirken kütüphaneyi görüş alanım artmıştı. Yabancı yanındaki dün gördüğüm kızla birlikte bir masaya yerleşmişti ve önünde kitaplar olan kızın aksine elinde bir roman vardı. Okuduğu kitabı merak etmiştim fakat adı falan görünmüyordu. Sonra kendi kendime boşverdim. "Sen ne kadar çalışkan ve zekisin bilmiyor musun? O sınavın hakkından geleceksin tabiki!" Eren'in sesiyle ona döndüğümde gülümsedim. İyi arkadaşlarım vardı. Şanslıydım. Tam Eren'e teşekkür edecektim ki moralimin düzeldiğini anladığı gibi burnumu sıkmıştı. Gülerek elini itmeye çalışırken başımı da çevirerek kurtulmaya çalışıyordum. O sırada kafamı çevirdiğimde yabancının bakışlarına denk gelmiş ve görmemiş gibi yaparak gözlerimi kaçırmıştım. Beril'in de gelmesiyle tekrar derse başladığımızda Eren yerine geçmiş ve Beril de yanıma oturmuştu. Beril'in yapamadığı sorulara bakarken saçlarımdaki tokayı çıkartıp ağrıyan başımı rahatlatmaya çalıştım. "Zor sorularmış gerçekten. Geçen gün bu tarz bir soruyu ben de yapamamıştım." Sıkıntıyla yapamadığım soruya bir kez daha uğraşırken Beril konuşmuştu. "Burası mühendislik fakültesi. Matematikleri iyidir. Birine soralım bence." Üçümüz de uğraşmıştık fakat cevap bir türlü çıkmıyordu. Geldiğimizden bu yana kütüphanedeki insan sayısı daha da azalmıştı. Az önce 'benden bu kadar' diyerek bırakan Eren gibi ben de arkama yaslanırken uzun saçlarımı sandalye ile aramdan toplayarak çekmiş ve rahatça arkama yaslandıktan sonra saçlarımı sandalyenin arkasına salık bırakmıştım. "Birine sorabilirsin. Yapamıyorum,çıkmıyor." Beril de bana yavru köpek bakışları atıyordu. "Benim beynim çoktan yandı. Anlatsalar bile anlamam ki. Sen sorsana Derin. Hem sen güzel anlatıyorsun." Ters bakışlarım Beril'in masum bakmaya çalışan gözlerini bulduğunda yerimden ayaklanmadan önce etrafa baktım. İki kız bir masada oturmuş ders çalışıyordu. Onlara sorabilirdim. Kitabı alıp yerimden kalktığımda kızların yanına varmış ve soru sormak istediğimi söylemiştim fakat aldığım cevap olumsuz yöndeydi. "Biz hazırlık okuyoruz. Sınavı kazandıktan sonra her şey silindi bu kafadan. Bizden bir şey çıkmaz." Anladığımı belli edercesine başımı salladığımda uzağımızda olmayan bir masayı işaret etti. "Yaren'e sorabilirsin. O bunlara çalışıyordu sanırım." Gösterdiği masa yabancının oturduğu masaydı. Demek yanındaki kızın adı Yaren'di. Yaren adını duyduğunda bize bakmış ve elimdeki test kitabını gördüğünde durumu anlamıştı. "Matematik mi o? Almayayım canım ama Bora'ya sorabilirsin. Onun matematiği iyidir." Yabancıyı göstermişti. Onun da bakışları Yaren'in sözleri ile önce elimdeki kitaba ardından da yüzüme çıkmıştı. Bir baş hareketiyle yanına gelmemi belirtirken konuşmuştu da. "Bakabilirim." Adının Bora olduğunu öğrendiğim yabancının yanına vardığımda kitabı elinden bırakıp önünden uzaklaştırdığı romanın yerine koydum. Elimdeki kalemimi de kitabın üstüne bıraktığımda soruyu göstermiştim. Soruyu çözmesini ayakta beklerken Yaren bana bakıp gülümsemişti. "Otursana." Bora ile aramızda bir sandalye boşluk olacak şekilde Yaren'in karşısına oturdum. "Fotokopi siparişini birlikte vermiştik değil mi? O gün tanışamadık. Hemen gitmişsin. Ben Yaren." Ona küçük bir gülümseme sunup kafamla onayladım. "Sınav senem olduğu için programım yoğun. Ben de Derin. Memnun oldum." O da memnun olduğunu söyledikten sonra asıl söylemesi gereken şeyi söyledi. "Sen numaranı vermişsin sanırım. Dönen oldu mu?" Hâlâ dönmemişlerdi. Kafamı iki yana sallayarak onu reddettikten sonra konuştum. "Hayır,dönen olmadı. Bu arada olursa da size haber veremem. Ömer'le her zaman denk gelmiyoruz. Numaranı verirsen mesaj atabilirim." Başını sallayarak beni onaylarken bakışlarının üzerimde olduğunu hissetmiştim. Telefonumu çıkarıp numarasını kaydettikten sonra benim numaramı da kaydetmişti. "Çözdüm." Bora'nın sözüyle ona döndüğümde kitabı aramızdaki boşluğa doğru uzatmıştı fakat soru bana uzakta kalıyordu. Yerinden kalkıp yanımdaki sandalyeye geçtiğinde bana yakın bedeninden yaydığı kokuyu ve sıcaklığı hissetmiştim. Güzel bir erkek parfümü kokuyordu. Alt tarafta kalan çözümü saçlarım kapatmıştı ve çekerken de üzerindeki siyah kazağına sürtünmüştü. Garip bir şekilde heyecanlanmıştım fakat bu kokusundan kaynaklı mıydı emin olamıyordum. Saçlarımı diğer omzuma toplayarak her şeyi bir kenara bırakıp soruya odaklanmaya çalıştığımda onun da bakışları saçlarımdan kitaba dönmüştü. Tane tane ve açıklayıcı bir şekilde anlatmaya başladığında erkeksi sesi duyabileceğim bir desibeldeydi fakat biraz uzağımızdaki birinin duyamayacağı kadar da düşüktü. Kullandığı formülü ilk kez görmüştüm ki geri de kalmadım. "Bunu bilmiyordum." Gözleri yakınındaki gözlerime kısa bir an dönmüş ve ardından kitabı karıştırmıştı. "Bir sonraki konunun formülü. Başka yöntemle çözülmez." Anladığımı belli edercesine başımı salladım. "Teşekkür ederim." Kısa bir hareketle önemli değil dedikten sonra yerimden kalkacakken okuduğu kitaba kaydı gözlerim. Suç ve Ceza. Elimde olmadan hatırladığım kısa bir kesiti mırıldandım fakat yakınımdaki bedeni sayesinde duydu. "Herkesi öldürüyoruz sevgili dostum, kimini kurşunlarla, kimini sözlerle," Sözümü kendisi tamamladı. Yüzünde ufak bir gülümseme ile. "Kimini yaptıklarımızla ve kimini de şimdiye kadar yapmadıklarımızla. " Ben de ufak bir gülümseme sunup oturduğum yerden kalktım. Yaren'e ve dolaylı olarak Bora'ya 'görüşürüz' dediğimde ikisi de aynı şekilde karşılık vermişti. Bir saat sonra bizden önce çıkan ikilinin ardından biz de çıkmış ve bugün erkenden evlere dağılmıştık. Eve geldiğimde evde Selin ve annem tarafından hummalı bir çalışma vardı. Kesin misafir geliyordu! Üzerimi değiştirip acıkan mideme annemlere yardım ederken birkaç şey indirmiş ve kimin geldiğini öğrenemeden babam gelmişti. Onu her evin küçüğünün görevi olan kapı açmayı yerine getirerek karşıladığımda çok geçmeden kapı tekrar çalmıştı. Merakla kapıyı açtığımda annemlerle yaşıt gibi duran bir çiftin ardından Bora görünmüştü. Şaşkınlıkla kapıda kalakalmıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD