Final Kısmı

2889 Words
Final Kısmı: "Eşitlik zamanında görüşürüz..." " Ama unutma ki her yaşam öyküsü başlı başına bir macera filmidir. " "Bu tatile Cansu için geldik. Ama ne yapıp edip odadan çıkartamıyoruz. İnsanlara görünmek istemiyor. Ben ne yapacağımı bilmiyorum artık." Ecrin'in dediğini duymuştu. Yaşlı gözleri yaşlı gözlerine değdi. Sonra da gözyaşlarını silip ellerini tekerleklere götürdü. Odaya gireek Cansu'ya ilerledi bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken. "Merhaba Cansu." "Me-mera..." "Ablandan duyduklarım doğru mu?" Gülümsemesi dudaklarında donarken bakışları yere indi. "Senin bu küçük odada ne işin var, ne yapıyorsun burada? Sen çok özel ve çok güzel bir kızsın." dedi motive etmek istercesine. Güzel olduğunu söylediğini duyunca yüzüne yeniden gülümseme peyda olmuştu. "Ama insanlar böyle şeylerimize bakmıyor maalesef. Ya çok acıyorlar ya da hiç acımıyorlar, bu hayatın bir gerçeği. Ama bizi yıldırmamalı... Biz ne istiyorsak onu yaparız onlar gibi. Dışarıya çıkarız, sinemaya gideriz, arkadaş ediniriz, onlarca olmaz ama bir tane can dostun olur. Seni canın gibi seven, her daim yanında olan, arkanda duran, koruyan, düşmene asla izin vermeyen bir dost buluruz... Asıl bunları yapmalıyız, nedenini tahmin edebiliyor musun?..." Bunu sorduğunda düşünceli şişkin gözlerini belirtti. "Çünkü bunları yaptıkça her yerde görünürüz. Her yerde özel birey olunca da güçlü olduğumuzu görürler, dimdik durduğumuzu yıkılmadığımızı görürler ve yıkmaktan vazgeçip aralarına alırlar." Bunu duyunca gözleri parladı. "Burada ne işin var Cansu?" dedi kederli ses tonuyla sözlerine ara vermeden. Kendisi gibi özel birey olan bu kızın kendisinden bile daha çok içine kapanık olmasına üzülmüştü. Onlarda mutlu olmayı, eğlenmeyi hak ediyordu. Hatta en çok onların hakkı vardı mutlu olmaya çünkü onların kocaman ve tertemiz kalpleri vardı. "Neden insanlardan utanıyorsun? Asıl onlar kendilerinden utanmalılar, hem de çok utanmalılar. Çünkü gerçek kusurlu onlar. Bize yan gözle bakanlar, acıyanlar, sevmeyenler... İç dünyaları yerle bir olanlar yani. Asıl biz onlara acımalıyız. Asla bizim gibi olamazlar. Bizim gibi saf, temiz kalpli olamaz, güzel hayaller kuramazlar; umutları kalmaz. Şimdi sen onlardan mı kaçıyorsun?" Cansu'nun bakışları Alp'in gözlerinden yere indiğinde düşünüyordu, az önce duyduklarını ve bu karşısındaki gencin haklılığını... Haklıydı, hemde sonuna kadar... Bu hayatı, böyle olmayı onlar seçmemişti. Onların diğer insanlardan bir farkı yoktu, onlardan daha temiz ve kocaman bir kalbe sahiptiler. Yürekleri temiz, akıllarından bir art niyet geçmezdi hiçbirinin. Alp arkasını dönüp son sözünü Ecrin'e bakarak söyledi: "Bazı insanlar da vardır; içi sevgi ve merhamet dolu. Cennet misali, huzur ve mutluluk veren. Onları bulduğumuzda hayata neden geldik anlarız... Bizi çok mutlu ederler. Onları bulabilmek için ise hayata açık olmalıyız..." Ecrin'in gözlerinden yaşlar bir bir akarken Alp'e en samimi ve en içten gülümsemesini sergiledi o an. Alp'in bakışları karşısındaki bu güzelliği doğaya aykırı olan kızın eşsiz gülümsemesinde takılı kaldı bir süre. Bir süre hayran hayran dudaklarının kenarlarında oluşan gamzeleri izledikten sonra Cansu'ya döndü tekrar ve sorusunu sordu: "Şimdi bu odadan benimle çıkıyor musun? Yoksa beni üzüyor musun?" Herkes merakla Cansu'nun vereceği cevabı bekliyordu... Onun için kolay değildi, hatta hiç bir özel birey için kolay değildi insan içine çıkıp kınayan, alaycı bakışlara maruz kalmak. Ama cesaret başarmanın yarısıdır... Yeri terk eden zeytin gözleri Alp'e ilişti ve bir kelimeyle cevap verdiğinde dediğini anlayan ablaaı hem şaşkın hem de heyecan içinde Alp'e dönerken mutluluktan gözleri doldu. "A-Alp, tamam dedi." Karşısındaki bu güzel kızın gülüşü bulaşıcı bir hastalık misali Alp'in de dudaklarında yayıldı. Bakıcısı olan yaşlı kadın, "Aferin kızıma!" diyerek mutlu ortama iyice mutluluk saçtı. Herkes çok sevinçliydi. Ecrin beklemeden sımsıkı Cansu'ya sarıldığında bu kardeş sarılmasına gülen gözlerle seyirci kaldı Alp. "Çok teşekkür ederim Cansu'mm!" Sarılması bitince Alp'e döndü mutlulukla, mutluluğu görülmeye değerdi... "Bu yaptığını ömrümün son nefesime kadar hiç unutmayacağım" dedi ve Alp'i de kollarıyla sımsıkı sardı. O an genç adamın bedeni gerildi, donup kaldığını hissederken ne yapacağını bilemedi lakin burnuna dolan o eşsiz koku ile kısa sürede rahatlayan bedeni kollarını kızın beline dolamasını sağladı. Cansu ise ifadesiz bakışları ile kendilerine bakıyordu. *** Güneş her zamanki gibi tüm ihtişamı ile tepede parlıyordu. Güneşin yansıdığı deniz ise ışıl ışıl parlarken kumsal kumları sıcacıktı. Güneş yerinde, her şey yolunda Dönüyor, dönüyor, dönüyor Öykü, müzik kulaklığını takmış şezlongda uzanarak güneşleniyordu. Keyfi çok yerindeydi. Gözleri kapalı, kulaklarında çalan şarkının sözleri dudaklarında... Yanındaki tabaktan bir üzümü almak için sağa döndüğünde beklemediği üçlümün kendisine doğru geldiğini gördü. Alp'i bir personel, Cansu'yu da ablası Ecrin sürüyordu. Gördüklerine inanamazca hemen iki eliyle kulaklığını çıkartıp hızlıca ayağa kalktı. "Ooo, kimleri görüyorum." Durduklarında personel Alp'i bırakıp uzaklaşır. "Bu güzel mi güzel kız kim?" diye sormuştu Öykü gülen gözleri Cansu'nun üstündeyken. Sadece bir soruyla Cansu'nun yüzünü güldürmeyi başarmıştı. "Kardeşim Cansu" diye cevapladı Ecrin. "Çok memnun oldum Cansu. Ben de Öykü." "M-M-Mende." Birkaç saniye süren sessizliği Öykü bozmuştu. "Bende yüzmeye ara verdim, güneşleniyordum... Eee, bugünkü planınız ne? Ben de ortak olabilir miyim?" Kardeşler dudaklarındaki tebessüm ile birbirine baktılar. "Bilemeyiz... Koskoca gün var önümüzde. Her şeyden yaparız." Birkaç saniye sonra Cansu uzun bir cümle kurduğunda etrafta yayılan sessizlik ile herkes pür dikkatle dinledi. "Anlamadım ablacığım, bir daha söyle veya kodlayabiliriz... a, b" Ağzından "b" çıkar çıkmaz gözlerini kocaman açıp sıçradı. Bu da, söyleyeceği cümlenin ilk harfi "b" demekti. Sonra da, hıphızlı alfabeyi "i"'ye kadar sıraladı ağzından. Sanki Ecrin, Cansu'nun klavyesiydi. Konu kardeşi olunca engel tanımıyordu. Buna da Alp ve Öykü çok iyi seyirci kalmışlardı. Tam iki dakika emek sonucu ne dediğini anlayabilmişti ve kuzenlerimize döndü. "Cansu diyor ki; biz çok güzel tatil dörtlüsü olmuşuz. Bu tatili hep beraber geçirelim." Öykü hemen bu fikre katılarak atıldı: "Çok haklı Cansu. Beraber olursak çok güzel son üç gün geçiririz." "Aynen öyle." Ecrin, kuzenlerimizin kabul ettiğini gördüğünde zaten kardeşi Cansu için her şeyi yapmaya hazırdı... *** Sel misali geçen son günler... Zaman hızla geçmiş, bu unutulmayacak yaz tatilinin son zamanlarına gelinmişti. Dörtlümüz otel lobideki mağazaya girdiler. Her yüzde gülümseme peyda oluyordu. Ecrin, üzerinde pembe gül olan beyaz ve güzel bir şapka bulup Cansu'nun kafasına taktığında gülüştüler. Öykü ve Alp de, kardeşlerin iyi geçinmelerine seyirci kaldı... Öykü Alp'i, Ecrin Cansu'yu çimenlerin arasından denize doğru hızlıca sürüyordu. 32 dişini gösteren Alp, yanındaki Cansu'ya baktığında o da artık herkes gibi mutluydu... Açık hava gece eğlencesinde de çok eğlendiler. Öykü dans ederek coşuyor, Ecrin kardeşinin ellerinden tutarak eğlendiriyor, Alp ise durup mutlu anlarına tanık oluyordu. İlk kez bu kadar az, neredeyse hiç Ekim'i düşünmüyordu. Hayatında kendisine en iyi gelen bu tatil, aynı zamanda da çok büyük şeyler katmıştı. İlk defa gerçekten, içinden gelerek, özgürce gülüyordu. Ecrin, gözleri Alp'e iliştiğinde güzel bakışlar sergiledi. Sanki kendisine minnettar, hâlâ teşekkür ediyormuş gibi... *** ERTESİ GÜN Zaman hızla akıyor ve biz insanlarda bu zaman deryasında bir o yana bie bu yana sürükleniyorduk. Spor salonunun önünde Ecrin ve Öykü çimenlere kurulu tenis masasında maç yapıyorken, Alp ve Cansu yandan coşkuyla destekliyordu. Birden omuzuna bir elin dokunduğunu hisseden Alp hemen soluna döndü. Cansu'nun katlanmış kolunun elinin omuzunda olduğunu görmesiyle çok şaşırmıştı. Zar zor elini omuzuna koymuştu. Parmaklarını yavaşça kapatıp açarak okşuyordu ve Alp'e gülümsüyordu. İyice gerilen Alp, sadece karşılık vermek için dişlerini göstererek gülümsedi. Onları böyle gören Ecrin birdenbire kalakaldı ve Öykü galip geldi. Öykü seviniyorken bakışları Ercin'e takıldığında kederin ele geçirdiği yüzünü garipsedi ve baktığı yöne baktı. Alp ve Cansu'yu gördüğünde oda şaşırmıştı ve üzülmüştü, kuzeni iki kardeş arasında kalacaktı. Ecrin'in onlara doğru adım attığını gören Öykü, koşar adım yanlarına gidip Cansu'nun arkasına geçti. "Cansu, hadi seninle bir şeyler yapalım." Öykü, Cansu'yu alıp oradan uzaklaştı. Yavaş adımlarla Alp'in yanına yaklaştı ve bankın sonuna oturdu. "Yarın son günümüz ha? Akşama doğru yola çıkıyorsunuz." Son gündü, bunu hatırlayan Alp hüzünlenmilti. Bu yaz tatilinin hiç bitmemesini istedi ama her şeyin bir sonu vardı. Sesinede yansıyan hüzün ile "Evet..." diye mırıldanabildi sadece. Karşıya bakarak konuşuyorlardı ve artık mutlu değillerdi, hüzün bürümüştü ikisininde içini. Ecrin sormak istediği soruyu içinde tutamadı: "Peki biz ne olacağız Alp?" Alp, bu soruya tepkisiz cevapsız kaldı... Birkaç saniye sonra da konuyu değiştirdi: "Bu arada ben o sabah deniz kenarında sana söylediklerimi düşündüm de, saçmaydı özür dilerim... Keşke Cansu da benim kadar iyi olsaydı, keşke benim gibi birini sevseydi ve sevdiğini dile getirebilseydi... En vahim benmiş gibi konuştum değil mi? Hayatıma şükür de etmiyorum." "Lütfen böyle düşünme, çok haklısın. Her insan sınırlarını aşmak ister, bunun için çoğunlukla her insanın bu konuda acısı aynıdır. Bir de sen de çok yalnız kalmışsın, Cansu da kaldı. Ama hayatına mutlaka şükür et, her hayatın mutlaka daha kötü hayatı da vardır." Bakışları yanındaki kızın gözlerini bulup orada kaybolurcasına bakarken mırıldandı; "Zaten tatilin ikinci gününden beri hep ediyorum." Bunu duyan Ercin aynı onun gibi gözlerinin içine bakıp gülümsedi. Kafasını birden Alp'in omuzuna koyduğunda Alp'in bedeni kasım kasım kasıldı. O kadar şaşkındı ki sadece o eşsiz kokuyu ciğerlerine doldurabildi gözlerini sım sıkı kapatarak. Bu anın hiç bitmemesini, tam şu an zamanın durmasını istedi... Ama bu saniyelik sürdü çünkü biraz uzak mesafede ise Öykü ve Cansu vardı. Gözleri Cansu'ya iliştiğinde daha fazla gerilmişti çünkü başını az çevirseydi kendilerini görecekti. Hemen omuzunu, başını hareket ettirerek istemediğini belirtti. Başı omuzundan ayrılır ayrılmaz ellerini tekerleklere götürüp sandalyeyi sürmeye başladı. "Hadi gidelim." Ecrin, arkasından hüzünlü bir vaziyette bakakalmıştı... *** Gece yarısına dakikalar kalmıştı. Ecrin oldukça düşünceli bir şeklide yatağının üzerinde oturuyordu. Boş bakışları karşısındaki duvardan ayrılmıyordu. Düşünceleri içindeydi, her şeyi düşünüyordu. Alp'i, kendisine söylediği sözlerini, Cansu'yu nasıl mutlu ettiğini ve iyi geldiğini. Kardeşini hiç kimse bu kadar mutlu edememişti, bu kadar kolayca dışarıya çıkartamamıştı. Bu da Alp'den çok etkilenmesini sağlayan nedenlerden bir tanesiydi. Sevgilisi Meriç bile kardeşi için hiçbir şey yapmamıştı. Bunun için çok arkadaş edinmek istemiyordu ya. Hep kendisini görüyorlardı, ama kardeşi Cansu'yu gören yoktu. Sevgilisi Meriç'i de aklından geçirirken önündeki telefonundan mesaj sesini ilişti. Telefonunu eline alarak açıp mesajlaşmaya girdi. Meriç: Selam Napıyorsun Hiç düşünmeden cesaret gerekecek şeyi yazmaya koyuldu. Ecrin: Meriç ben senden ayrılmak istiyorum Görüldü attıktan sonra birkaç saniye bir şey yazamamıştı. Ecrin ise dört gözle mesajını bekliyordu. Meriç: Ne diyorsun sen Ne ayrılması Bilmeden bir şey mi yaptım Anlayamıyorum Ecrin: Sorun sende değil bende. İstanbul'a dönünce yüz yüze konuşuruz lütfen kendine iyi bak Hızlıca mesajları sessize alıp telefonunu kapattı. Üzgündü, ama doğru karar verdiğini biliyordu. Tam o esnada Cansu'nun sesini duydu. "Abla." Hemen uyuyan bakıcısının yanında uzanan Cansu'ya baktı. Uykuya dalmak üzerindeydi. "Efendim ablacığım?" "Abla. Aaaap g-gok ya-ya-gışık-lı" Dediğini bir seferde anlamıştı... Kalkıp zorla gülümseyerek üstünü iyice örttü. "Evet, bence de çok yakışıklı... Hadi uyu, uykun gelmiş." Cansu gözlerini kapattığında dertli bir nefes çekti ve bıraktı. Kapıya doğru yavaş adımlarla ilerleyip ışığı kapatıp odadan çıktı. *** Öykü hariç bütün aile yatakta uyuyordu. Dayısı ve yengesini uyandırmamak için çok özen göstererek Alp'in başına gidip omuzuna dokundu. "Hey, Alp." Ani hareketinde gözlerini yarım açıp uyku sersemliği sesiyle, "Ne var?" dedi. "Sessiz ol. Şimdi Ecrin bana mesaj attı, aşağıda seni bekliyormuş." "Ercin"'i duyar duymaz hemen gözleri tam açılmıştı. "Ne." Yatakta oturarak ayaklarını aşağıya indiren Alp, kuzeninin yardımıyla zor da olsa tekerlekli sandalyeye bindi. Cam kapıdan dışarıya çıkıp kısa bir süre etrafa baktıklarında Ecrin'in bir köşede beklediğini gördüler. Yanına varınca Öykü otele doğru geri döndü. Alp'in meraklı bakışları Ecrin'nin morali bozuk gözlerinin içindeydi. "Bir şey mi oldu?..." Merak etmiş ve bu haline üzülmüştü. "Bugün sorduğum soruya cevap vermedin." dedi ağlamaklı ses tonuyla. "Tatil bitiyor da, biz ne olacağız Alp?" Dolan gözlerine bakan Alp ne diyeceğini hiç bilmiyordu... Kelimeleri aklında birleştirip dile getirdi: "Ben arkadaşın olarak her daim yanındayım Ecrin." Onun için zor bir cevap olmuştu. Böyle demek hiç istemezdi, ama zorundaydı. Doğru olan buydu. Ellerinin elini tuttuğunu hissetti ve gördü. "Ama ben senden çok hoşlandım Alp. Sen de beni sevdin, biliyorum." Elini geri çekti, ellerinden aldı. Ecrin, gözü yaşlı öylece kalırken konuşma sırası Alp'teydi: "Biz birlikte olamalıyız Ecrin." Bunu dediğinde gözünden bir yaş aktığını gördü. "Gözünü seveyim böyle yapma... Böyleyken biz olamayız, Cansu'nun hayatı için böyle olmalı. Benden hoşlandığını dördümüz de çok iyi anladık. Ben de senin gibi acı çekiyorum ama güçlü olmalıyız... Ecrin... ben bana acımasızca yapılan şeyi başkasına asla yapamam, lütfen anla ve sil gözyaşlarını." Ecrin eliyle gözyaşlarını sildi. "Peki ne olacağız? Hep böyle mi olacak?" "Nereden biliyorsun ki, dileğimizin kabul olmayacağını? Ben inanıyorum... Kardeşin iyi olacak, birini sevecek ve çok mutlu olacak. İşte o zaman, eşitlik zamanında görüşürüz." Ecrin tekrarladı: "Eşitlik zamanında görüşürüz..." Gittikçe birbirlerinin yüzlerine yaklaşıyorlardı. Göz göze, burun burunalardı. "Ama o güzel zamana kadar bu bize yeter..." dedi Ecrin ve dudakları birbirine kavuştu. Alp bu sefer hiç gerilmemişti. Hatta daha fazla yapıştı dudağına. Kendisine "layık görülmeyen" hissin tadını çıkartıyordu nihayet... Biri kendisini sevmişti. Bu esnada Öykü yüzünde gülümsemesiyle uzaktan onları izliyordu. "İyi ki sizi kavuşturdum..." Aklına tatilin birinci günün akşamına doğru yaşadığı bir şey gelmişti. Gözlerine perde indi. -- Öykü, odaların bulunduğu koridorda dolaşmak için haliyle yürüyordu. Koridorun sonuna geldiğinde de camdan dışarısını izlemeye koyuldu. Gün batımı deniz manzarasına kapınmışken bir konuşma sesi duymasıyla soluna baktı ve Ecrin'i odanın önünde içerden biriyle konuşurken gördü. Üzgün olduğu her halinden belliydi. Gözyaşlarını görebiliyordu. "Cansu, gerçekten beni çok üzüyorsun... Bu tatile senin için geldik ve sen odadan çıkmıyorsun... Ben senin yanındayken hiç kimse sana bakamaz." "Bu, bu sabah kuzenimle bakışan kız değil mi ya?" dedi sessizce. Ecrin'i perişan halde görmüştü. "Cansu sana yalvarıyorum gel ne olursun... Özel birey olduğun için kendini bu odaya kapatamazsın, mutsuz olamazsın... Benden nasıl sensiz gezmemi istersin?" Cansu'nun emriyle bakıcısı üzülerek kapıyı yüzüne kapattı. "Anlaşıldı..." dedi Öykü. "Kadere bak." Ecrin yıkılmış şeklide Öykü'yü hiç farketmeden yanından geçip gitti gözlerinden akan yaşlar ile. Öykü ise hemen takip etmeye başladı. Asansörlerin yanındaki merdivenlerden inmeyi tercih etmişti. Öykü de arkasından izliyordu. Lobiye indiklerinde ortadaki lüks, büyük koltuklardan bir tanesine oturması ile Öykü karşısına oturarak incelemişti. Biraz daha iyi görünüyordu. Öykü destek olmak isteyerek hemen atıldı; "Merhaba, iyi misin? Ben Öykü." "Sağol, iyiyim. Ben de Ecrin..." Samimi ses tonuyla verdiği yanıt Öykü'ye özgüven olmuştu. "Çok memnun oldum Ecrin..." dedi. "Kanatsız melek sende de var demek ki." Anlamsız bakışlarını kendine çekti. "Bu sabah havuzda bakıştığın yakışıklı çocuk kuzenim olur." "Aaa, öyle mi." Yüzünü gülümsetmişti. "Kusura bakma, yukarıda yanlışlıkla size kulak misafiri oldum ve çok üzgünüm. Ama inanıyorum ki, kardeşin odadan çıkacak." "Kusura bakacak hiçbir şey yok..." İyi görünmeye çalışsada içten çok kötüydü. Ellerini başına dayadı. "Başıma ağrılar girdi düşünmekten. Aklım almıyor, neden dışarıya çıkmıyor? Neden insanlardan utanıyor? Böyle olması kendisinin suçu değil ki. Bunu da bazı insanlar anlamalı." "Kanatsız melekleri tam anlamayız..." diye yanıtladı. "Bazen o kadar temiz düşünürler ki, hiç kimse onlar kadar öyle düşünemez. Bezen de, bizi böyle yerle bir edip düşünceler içinde bırakırlar." Gözlerini yerden kaldırıp başını sallayarak Öykü'ye hak verdi. "Benim kuzenim de çok kötü. Hayata inancı kalmamış. Emin ol ki sana baktığı gibi hayata gülümseyerek bakmıyor, hiç bakmıyor. Bazı şeyler yaşandı, insanlara hiç güveni kalmadı ama seni çok farklı gördüğü için gülümsedi sana. Mutlu ettin kuzenimi." Ecrin'in yüzünde güller açtı, gülümsemişti sonunda. "Ne mutlu bana. Çok mutlu oldum. Bunu duymaya ihtiyacım varmış." "Daha fazla gülümseterek mutlu olabilirsin..." Güzel gözleriyle Öykü'yü dinliyordu. "Bak, kardeşin odadan çıkacak, inanıyorum. Ama o zamana kardeşini mutlu etmek yerine kuzenim Alp'i çok mutlu etmek sana baya iyi gelecektir... Arkadaşı ol, bu tatili birlikte geçirin. Fark edildiğini, önemsendiğini, onaylandığını anlasın. Ve ne sen beni gördün ne de ben seni." Ecrin bu fikirden çok mutluluk duymuştu. Artık sevinç gözyaşları akıyordu. "Olur. Çok mutlu olurum, şeref duyarım." Öykü görkemli koltuktan ayağa kalktı. "Yarın sabah saat dokuzda havuzda oluruz, sende orada olursun... Alp çok mutlu olacak." Gülümsemesi yüzünden eksik olmuyordu. Parlayan gözleriyle cevap verdi: "Tamam." Tam uzaklaşırken ayağa kalkıp arkasından ekledi: "Onlara kanatsız melek demekte çok haklıyız... Dediğin gibi biz onlar kadar temiz olamayız. Kötü sözcük bile bilmezler ve bizden daha fazla mutlu olmayı hak ediyorlar. Biz de bunu başaracağız." Öykü, Ecrin'e dönüp gülümsedi. "Görüşürüz Ecrin." Merdivenlere doğru ilerledi. Ecrin yarın için heyecanlı olmaya başlamıştı... -- Gizli kahraman Öykü, öpüşen Alp ve Ecrin'in üzerinden gözlerini alamıyordu. "Kendime verdiğim görevimi başarılıyla yerine getirdim. Seni bu tatilde sonsuza kadar mutlu ettim Alp SEZEN." dedi sessizce... *** Yarın akşama doğru otel kapısından son kez çıkmışlardı kuzenler. Hava yağmur yağacak misali bulutluydu. Ecrin ve Cansu uğurlamaya yanlarında geliyordu. Araba hazır bir şeklde önlerinde bekliyordu. Alp'i süren Öykü: "Sosyal medyadan grup kurup konuşuyoruz değil mi?" Herkes haliyle Öykü'ye katıldı. Kardeşlerden biraz uzaklaşarak arabanın yanında durup binmeden önce kendilerine doğru döndüler son kez birbirlerine ve otele bakmak için. Öykü neşeyle, "belki birlikte seneye bir tatil daha ayarlarız, yaparız!" dedi. Ecrin'in gözleri Alp'in gözlerine iliştiğinde, "aynen" diyerek yanıtladı. Üzgün görünmek istemesede sevdiği adamın kederli olduğunu görebiliyordu ama gülerek gül diyordu. Çünkü inanıyordu bu kısa bir ayrılıktı... Arabaya bindiklerinde gözleri hâlâ kardeşlerdeydi. İÇ SES: "Sanki gördüğüm tablodaki otel otel değil, masallarda anlatılacak cennet misali sihirli diyardı. Önündeki bize el sallayanlar ise güzel mi güzel; güzel kalpli, asil güçlü duruşlu prensesler... Bu sihirli ortam bana bir sürü şey kattı. İlk öncelikle kendimi ve hayatımı sevmeyi öğretti. Güzel insanlarında var olduğunu da gösterdi... Ecrin beni sevdi ve dünyaları bağışladı bana. İşte, umut her zaman varmış. Sen ilerlediğin yolda ilerle; yıkılma, vazgeçme, dimdik dur. Neler çıkar karşına bunu öğretti. Peki size ne öğretti, son nefesime kadar unutmayacağım yaz öyküm?" Araba e-5'e, güneş ise birkaç dakika kendini göstermeye ortalığa çıkmıştı. Güzel bir geri dönüş yolculuğun güzel resmi. Öykü, Alp'in telefonda yaptıklarını izliyordu. Sosyal medyada Ekim'den takipten çıkmak üzereydi. "Bundan emin misin Alp?" diye sorduğunda takibi bırakmıştı. "O sevdiği adamla mutlu olsun, ben de ailemle dostlarımla ve tanımaya fırsat vereceğim insanlarla olayım!" "İşte buuu!" Annesi keyfi çok yerinde olan kuzenlere dikiz aynasından baktı. "Seni gülümserken görmek çok güzel Alp'imm." "Artık böyle anneciğim... Bu arada sizden ne kadar özür dilesem azdır-" "A a, neden özür diliyorsun ki?" Bu tatilde Alp kadar ailesi de mutlu olmuştu ki her şeyi unutmuşlardı. Annesine gamzeli bir gülüş attı. Araba gün batımı esnasında düz yolda eve yelken açıyordu... "Hayat bu kuzenim. Önümüze neler çıkacak belli değil." diye ekledi Alp. " Hayat, şüpheyle dolu bir roman gibiydi, ne olacağına dair hiçbir fikrimiz yoktu. Sayfaları çevirmeye devam etmeli ve hayatın tadını çıkarmalıydık. " Son... Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR Şarkı: MFÖ - Aşkın Kenarından Yapım: AlYud Yapım #EşitlikZamanıUYÖ İ ile başlayan M ile biten sosyal medya adresimiz: @ alyudyapim

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD