Lee Minho.
18 Ocak 2000
Üç metreyi aşkın ahşap masanın baş köşesinde oturuyordu çetenin lideri, gece gündüz farketmeksizin gözüne kestirdiğini elde eden, yağan karı kanla ıslatacak kadar cani bir adamın evinden duyulan inkar sesleri açıklıyordu birçok şeyi.
Üç yıldır evinden dışarı adımını dahi atmamış bu adamın işlerini nasıl yürüttüğü büyük merak konusuydu. Halbuki düşününce ilginç gelmeyecek kadar basit yöntemlerle iletişim kuruyorlar, her türlü pis işi temas halinde hallediyorlardı.
Genellikle ateşkes için gönderilen elçiler aracılığıyla anlaşır, işi yürürlüğe koyarlardı.
Elçi olarak gönderdiği son adamın ölüm haberi üzerine sinirlenmiş bir diğer çetenin lideri hâlâ akıllanmamış bir adam daha gönderip isteğini kesin bir şekilde belirtmişti. Son zamanlarda artan suç oranlarından ötürü denetim sıkılaşmıştı. Çeteler madur kalıyor, işleri yürütmeleri hayli zor oluyordu.
Diğer uyuşturucu çetesinin lideri bizimkinden bağlantılarını kullanarak denetimi azaltılmasını talep etmesini istiyordu. Bunun karşılığında malları indirimli vereceğini, her hangi bir anlaşmazlık olmayacağını söylemişti.
Ama bizim çetenin lideri anlaşmayı kabul edemeyecek kadar kötü durumdaydı. Çetesi çöküşte ve polis tarafından aranan bir numaralı suçluydu. Böyle bir şey yaparsa apaçık kendini ele vermiş olacağı için teklifi defalarca kez red etmişti. Uyarı olarak bundan önceki elçiyi öldürmüş olsalarda karşı taraf bir türlü gardını indirmiyordu.
Savaş çıkacak seviyeye gelmiş anlaşmazlık elbet hepsinin sonu olacaktı lakin hiçbir tarafta pes edecek göz yoktu.
Yine kar yağan kasvetli bir gün de karşı tarafın elçisi aynı isteği iletmek üzerine gelmişti. Hararetli konuşma sinirleri en üst düzeye getirmiş durumdayken birden odanın kapısı açıldı.. "Efendim, eşiniz..." diye başlayan cümle daha tamamlanmamışken bizim çetenin lideri kapıda kimin olduğunu önemsemeksiniz silahını çıkardı ve adamı tam alnının ortasından vurdu.
Derin bir nefes aldıktan sonra elini masaya vurarak sinirli bir şekilde ayağa kalktı. Az önce alnından yediği kurşun yüzünden yere yığılan adamın peşinden biri daha odaya girdi. Yerde yatan görevdaşına bakıp boynunu önüne eğdi ve efendisinden gelecek tüm sözlere hazırlıklı olduğunu bildirmiş oldu.
"Anlayamıyorum o ufak beyinleriniz normal bir emri bile uygulayamayacak kadar boş mu? O kadar para itaatsizliğiniz için mi her ay hesabınıza yatıyor kuş beyinliler?!" Sözlerini bitirir bitirmez kafasını havaya kaldırdı ve tanrıdan sabır dilercesine hırıltılı bir nefes verdi.
Çetenin lideri tekrar koltuğuna oturup olabildiğince sakin bir ses tonuyla konuştu. "Söyleyin şimdi, ne diye bir emri çiğneyip odama izinsiz dalmaya cüret ediyorsunuz?"Boynu bükük bekleyen koruma kafasını dikleştirdi ve konuşmaya başladı. "Verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü çok üzgünüz, affınıza sığınıyoruz. Önemli bir haber için emrinizi çiğnemek zorunda kaldık. Efendim, karınız hamile."
Çete lideri son sözleri duymamış olmalı ki bir hışımla ayağa kalkıp şöyle dedi; "Lanet herifler neyin özrü bu hala?" Cümlesi tamamlandıktan sonra bir an duraksadı ve cümleyi yeni idrak etti. "Dur bir dakika sen ne dedin? Karım hamile mi? Bana böyle önemli bir haberi nasıl usulsüzce iletirsin?"
Koruma baş selamı verdi ve odadan çıktı, konuşmaya devam edecek olsaydı sonun yerdeki arkadaşı gibi olacağını kendisi de biliyordu.
Çete lideri büyük bir heyecanla ne yapacağına şaşırmış ellerine hakim olamayıp yüzünü gözünü okşuyordu. Karşı taraftan gelmiş olan elçiyi unuttuğunu hatırladıktan sonra elçiye neşesini bildirmek amaçlı bir miktar para ve talebi değerlendireceği haberini verdikten sonra odadan ayrılıp karısının yanına gitti. Merdivenin basamaklarını ikişer üçer çıkarak sanki ilk coşkusuymuş gibi gidiyordu. Evet ilk coşkusu değildi. Daha önce bu haberi üç kere daha almıştı. Karısı iki kere düşük yapmış olmasına rağmen üçüncü çocuğu sağlıklı bir şekilde kucağına alabilmişti.
Bebek bir günlükken babası şehir dışından yeni dönmüştü. O bir erkek bebek bekliyordu tüm hazırlığı erkek bebek adınaydı ama karısının elindeki kız bebeği görünce tüm düşünceleri yok oldu. Gözü dönmüşçesine ani bir sinirle bebeği karısının elinden aldı ve canice o bebeğin canına kıydı.
O olayın üzerinden tam üç yıl geçmişti. Hastenede o bebeğin canına kıydıktan sonra bu olay peşini bırakmadı. Elinden vekillik makamı alındı ve cinayet suçuyla yargılanmak üzere firarı kayıtlara geçildi.
Herkes tek suçunun, tek cinayetinin bu olduğunu düşüyordu ama bilmiyorlardı ki o aslında tüm çetelerin başı ve ulusal olarak yayılmış olan uyuşturucu çetesinin lideriydi. Hayatı hem karısı hemde kendisi çok fazlasıyla zorlaştırmıştı. Karısı o günden beri eskisi gibi olmamış, adam ise işleri önceki kadar kontrol edememeye başlamıştı. Kim bilirdi ki bu canı adamın tekrar bu harika haberle ödüllendirileceğini.
Karısı odada hıçkıra hıçkıra ağlarken titreyen elleriyle yere saçılmış haplardan birine ulaşmaya çalışıyordu. Kocası odaya girince yüzündeki neşeli ifadeyi silip yine nefret dolu bakışlarıyla karısının yaptığı şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Gözleri yerdeki haplar ve karısı arasında mekik dokuyordu.
Ayağıyla yere dağılmış eşyaları kenara savurup üç beş adımda karısının yanına ulaştı. Önünde çömelip karısının saçlarını tuttup kafasını arkaya yatırdıktan sonra konuşmaya başladı.
"Bu senin son şansın, seni sevdiğimi unutma ama bu çocuğun erkek olması gerektiği gerçeğini de göz önünde bulundurarak hareket et. Eğer ki bu çocuğunda başına birşey gelirse olacak hiçbir şeyden sorumlu değilim bunu bilesin."Bizim lider saniyesinde suratında ki korkunç ifadeyi silip şefkatle karısının karnına baktı. Elleriyle karısının karnını okşuyor oğluyla gerçekleştireceği hayalleri içinde kayboluyordu. Birden bire aklına bir şey gelmiş olacaktı ki elini karısının karnından çekip ayağa kalktı.
Karısı verdiği titrek nefesin ardından daha fazla ağlamamak namına dişlerini sıktı, kasılan çenesi kendini belli ederken nasıl bu cehennemden kurtulacağını düşünüyordu.
Mutlu bir hayatı olacağına inanarak girdiği bu ev onun cehennemi olmakla kalmamış, ölümle daha da fazla yakınlaşmıştı. Bir adım ötesinde olan ölüm kollarını açmış onu beklerken kendisi hala yaşama ümidiyle çırpınıyor, hırpalanıyordu.
Geçmişteki kayıplarının hüznüyle elini karnına sarıp kıvrıldı oracıkta, soğuk zemini cildinde hissederken düşündü ne yapıp da bu hayata mahkum edildiğini.Kendi zihniyle savaşırken kocası odayı çoktan terk etmişti. Her ne kadar istemese de kocasının dediği gibi son şansıydı bu bebek. Hep bünyesi hem de bedeni fazlasıyla yorulmuştu, o kadar zayıflamıştı ki kemikleri sayılıyordu.
Kalkıp ayaklandı hemen, bebeği için toparlanmalı ve sağlıklı olmalıydı. Çocuğunu doğurduktan sonra ne yapacağını bilmiyordu, aklına gelen ilk fikir kaçmak oldu. Ama şimdi kaçmaya kalkışırsa herşey daha kötü bir hal alabilirdi. Bekleyip doğru zamanı koklayarak uygun bir vakitte sağlam bir plan yapıp kaçması gerekiyordu.
Zamanın ne göstereceği belli olmazdı tabii ama zamanın kocasına bir etkisi olmayacağının çoktan kabullenmişti.
Ucunca zamandan sonra ilk kez yatağına huzurla uzandı. Sayısız soruların herbirini bir kenara atıp boş bir kafayla uyumayı bekledi. Elbet uyanacağı güzel bir sabah olacaktı.
15 Eylül 2000
Bebek 8 aylık dönemini doldurmak üzereydi. Doğuma henüz 40 gün olduğu hesaplanmıştı. Çoğu hazırlık yapılmış, bebek odası özenle düzenlenmişti.Her zamanki kasvetli evde her zamanki duygular vardı ama beklenen küçük bebek azda olsa ortamı yumuşatabiliyordu.
Dillere destan çete liderimiz kendi ev hapsine biraz ara verip bir haftayı aşkın süredir sürekli olarak ava gideceğini söyleyerek evden ayrılıyordu. Bugün de yine o günlerden biriydi. Sabah güneşin yeni yeni doğduğu, dağların ardından başını çıkarttığı vakit evden çıkmıştı. Çıktığı zaman güneş daha tam gözükmüyor olabilirdi ama şimdi güneş tepedeydi ve hala eve gelmemişti.
Karısı camdan dışarıyı seyrederken bir yandan da kocasının geleceği zamanı bekliyordu. Bugün her zamankinden daha geç saatlere kalmıştı.
Etrafa bakınırken kocasını uzaktan gözüne kestirince ayağa kalktı. Başta ne olduğunu anlamasada kocası yaklaştıkça herşey daha anlaşılır hale gelmişti. Kocasının üstü başı kan içinde sendeleye sendeleye geldiğini görünce dehşete kapıldı.
Hemen evin giriş kapısına yöneldi. Her ne kadar olacakların ihtimallerinden korkuyor olasa da bu akıl alır bir durum değildi.Kapıyı açıp bahçeye adım attığında koca avlunun sonunda bahçe kapısının önündeki kocasına dehşetle baktı. Yüzünde derin tırnak izleri, yırtılmaktan beter olmuş adeta parçalanmış yakaları ve nerdeyse hiçbir noktayı ıskalamak istemezcesine kirlenmiş kanlı giysileri iyi şeyler olmayacağının habercisiydi.
Dehşet içinde sorgulayan bakışlarla kocasına doğru yürürken arkadan gelen polis sirenlerinin sesleri, arabalarının yanıp sönen ışıkları, uyarı anonsları adeta kafasında yankılanıyor karışmış aklını daha da fazla karıştrıyordu.
Kocasının masum bir insan olmadığının fazlasıyla farkındaydı ama özel harekat timini buraya getirtecek ne yapmıştı. Kocasının sadece uyuşturucu ticareti yaptığını biliyordu daha kötüsü ne olabilirdi?Kocası hiçbir zorluk çıkartmadan arkasına dönüp polislere doğru yürüdü. Polisler gardını almış herhangi bir kötü duruma engel olmak adına silahlarını nişan almıştı. Yüzündeki sinsi sırıtış olaylarla ters düşüyor olsada o kendisi halinden memnundu. Önündeki polisle arasında 1 metreden az bir mesafe kalana kadar yürüdü ve orda durdu.
"Uçuşturucu kaçakçılığı ve insan pazarlama, cinayete teşebbüs ve sivil vatandaşları katletme, yasadışı ticarete yardım ve yataklık, ruhsatsız silah kullanım ve pazarlaması suçlarından tutuklusunuz."
Polis memuru kelepçeyi bizimkinin koluma geçirdikten sonra sözlerine devam etti. "Sessiz kalma veya avukat tutma hakkına sahipsiniz. Söyleceğiniz şeyler mahkemede alehinize kullanılabilir."
Dona kalmış karısı duyduklarının etkisiyle yere yığıldı. Kollarını sıkıca karnına sardı bebeğini korumak istercesine.Dünyadan soyutlanırken ona yaklaşan sağlık görevlileri ve karısına ulaşmak adına polislerin ellerinin arasında debelenen kocası zihninde kalan son şeylerdi, gerisi zifiri karanlığın ardına saklanmış buğulu sözler.
Çete lideri o gün hapise atıldı ve aradan 40 gün su gibi gelip geçti. Çete liderinin karısı aniden sancılanınca hemen en yakın hastaneye doğru yola koyuldular ve yaklaşık 10 dakika içerisinde hastaneye vardılar.
Çete liderinin karısı hemen doğumhaneye alındı ama doğum çok da iyi geçmedi. Çocuk 1 saat 13 dakika sonra dünyaya geldi ve sezeryan olarak almışlardı. Hemşire "Tebrik ederim nur topu gibi bir oğlunuz oldu."dedi. Annesi, doğum çok acılı geçtiği için ağlarken hemşireyi duymamıştı bile.
Hemşire çocuğu güzelce sarıp annesinin kolları arasına bıraktı.Annenin yanağından bir damla gözyaşı süzülürken kendi kendine mırıldandı bebeğe bakarak. "Lee Minho.."