Yeni şehir, yeni hayat, yeni düzen…
Uzun süredir iki büklüm yatmaktan bir hal olmuş, her yerleri tutulmuş bir vaziyette açtı gözünü çılgın çiftimiz. Yeni şehir, yeni mekân heyecanıyla pencereye doğru yöneldiler. Gördükleri manzara karşısında hayrete düşmüşlerdi. Sara, ‘’ gözlerime inanamıyorum, ne yüksek binalar bunlar böyle. İnsanlar burada yaşamaya korkmuyor mu, hem bu kadar yüksek binaya çıkana kadar yorulmuyorlar mı?’’
Queen gülümsedi ve ekledi. ‘’evet burada hep yüksek binalar var, büyük şehir de böyle olur. İnsanlar alışkın buradaki yaşama. Hem her binanın içinde de asansör var bir düğmeye bastılar mı istedikleri kata anında çıkıp inebiliyorlar.’’
Sara yeni bir bilgi öğrenmişti yine. Köyde olduğu için yabancı olduğu şeyler çok oluyordu. Yüzünden okunan şaşkınlığı ile ‘’ daha neler göreceğiz bakalım’’ diye söyledi. Bu konuşmaların ardından henüz tanımadıkları evin odalarını dolaşmaya koyuldular. Odalar gayet büyük ve ferahtı. Mutfağa geçip eşyaları kontrol ettiler her şeyleri vardı. Onları kendilerine getirecek olan tek bir şey vardı bu manzara karşısında karşılıklı bir kahve içmek. Sara hemen kahveyi yapmaya koyuldu. Queen de balkona iki sandalye çekti. Sara üç dakika sonra elinde kahvelerle gelmişti. Bir yandan manzarayı seyrediyor öte yandan kahvelerini yudumluyorlardı. Kısa bir süre sessizce bu yeni şehri gözlemlemeye yeni bir şehirde olduklarını idrak etmeye çalışıyorlardı. Queen sohbeti başlatarak, ‘’ kahvemizi bitirdikten sonra şehri tanımak için çıkalım. Alışveriş yapar, hem de şehri tanımaya çalışırız.’’
Sara heyecanlanmıştı. Hemen valizi açıp üstüne giyecek bir şeyler bakmak istedi. Queen gülümseyerek elini Sara’nın elinin üstüne attı. ‘’Sakin ol deli kız. Acelemiz yok yavaş yavaş hazırlanır çıkarız. Gün uzun. Gülümseyerek kahvelerinden birer yudum aldılar. Sara şehrin büyüsüne kapılmıştı ama bir yandan da bu değişik yapılar, alışkın olmadığı görüntü onu ürkütüyordu. Bu ürkme duygusundan bir an önce kurtulmak için hemen bardağın dibinde kalan son yudum kahvesini içti. Bir hışımla valizine doğru koştu. Hemen üstüne pudra pembesi bir kazak altına da paçaları daralan bir kot pantolon giydi. Evleri sıcaktı ama dışarıdaki hava hakkında net bir fikirleri olmadığı için yanlarında hırkalarını da almayı düşündüler. Sara hazırdı. Saçını tepeden bir atkuyruğu yaptı tamamen hazır oldu. Queen de üstüne eşofman takımını geçirdi. Sara, ‘’ yanımda biraz sönük kalacaksın sanki, bu halde mi geleceksin gerçekten’’ diyerek takıldı Queen’e.
Queen, ‘’ vay vay vay, laflara bak sen. Bizi beğenmez olmuşsunuz küçük hanım. Öyle olsun.’’
Sara, ‘’alınganlık yapma canım, takılıyorum öyle. Hem senin her halin ayrı güzel, ayrı özel ‘’
Queen’in gönlü alınmıştı, yüzündeki tebessümden anlaşıldığı üzere. Bu hoş sohbetin ardından ayakkabılarını giyip attılar kendilerini yola. Sara etrafı incelemekten kendini alıkoyamıyordu. Gökdelenler mi dese, değişik giyimli, saçlı insanlar mı dese... Hiçbirine anlam veremiyordu. Şaşkınlık ve anlamsız gözlerle bakıyordu sadece. Gördükleri ilk mağazaya attılar kendilerini. Sara, bu devasa büyüklükteki mağazada kaybolma korkusundan dolayı kıyafet bakmaya fırsat bulamıyordu. Queen ise Sara’nın tam aksine iki üç kıyafet denemişti bile. Hatta aralarından birini beğenmiş köşeye ayırmıştı. Sara’da gözüne bir iki parça kestirmeye başlamıştı ama fiyatları görünce ağzı açık kalmıştı. Fiyatlar öyle böyle değil dudak uçuklatan pahalılıktaydı. Queen kabinden çıkıp Sara’nın yüzünden bir sorun olduğunu fark etmişti. Hemen yanına gidip, ‘’bir sorun mu var Sara. Hiçbir şey beğenmedin mi yoksa? Buradan çıkıp başka bir mağazaya gidebiliriz istersen.’’ Sara, bu soru yağmuru ve dudak uçuklatan fiyatların ardından afallayarak, ‘’ yok yok, bence eve gidelim. Benim bir şeye ihtiyacım yok şu anlık. Elimdeki kıyafetler bana yeter.’’ Queen Sara’nın bu davranışlarına anlam verememişti. Üstelemeye başladı.
‘’Ne oldu böyle birdenbire Sara. Bana bir açıklama yapar mısın?’’
Sara dayanamayıp atarlı bir ses tonuyla, ‘’ fiyatları görmüyor musun? Ben bu kıyafetleri alamam. Bir kıyafet parasıyla ben köyde beş kıyafet alabilirim.’’
Queen, ‘’ Saçmalama Sara, burası büyükşehir. Bunlar normal şeyler. Alışkın olmadığın için garipsemen normal. Lütfen beğendiklerini al ve parayı düşünme.’’
Sara üstelemek istemedi. ‘’peki peki, tamam. Hadi sen de ihtiyaçlarınla ilgilen.’’ Bunu dedi ama bir şey alırken yüz kere düşünüp alıyordu. Çok ihtiyacı olmayan şeyleri almıyordu. Bir hırka beğendi ve onu aldı. Queen de iki üç parça kıyafet aldı ve o mağazadan çıktılar. Dışarı çıktıklarında hava hafiften soğumuştu. Ve acıktıklarını hissettiler. Hemen bir kafe bulup bir şeyler yemek için kendilerini içeri attılar. Sandalyeye oturana dek ne kadar yorulduklarının farkına varmamışlardı. Oturdukları gibi ayaklarına kara sular indiğini hissettiler. Oysaki sadece bir mağazaya geçmişlerdi sadece. Yemek yemeye odaklandılar yorgunluklarını bir nebze de olsa unuttular. Menüyü inceleyip ne yiyeceklerine karar verdiler. İkisi de birer hamburger menü söyleyip mekânın güzelliğine odaklanarak yemeğin gelmesini beklediler. Çok geçmeden lezzetli kokusu ve göze hitap eden sunumu ile yemekleri geldi. O kadar acıkmışlardı ki yemek gelir gelmez hemen yemeye başladılar. Köyde böyle bir şeyi ne görmüşlerdi ne de yemişlerdi. Yemeklerini bitirdiler. Ardından bu güzel yemeğin üstüne birer çay içtiler. O kadar mayıştılar ki daha gezmek istedikleri yerler olmasına rağmen bu mayışmış halleri ile nasıl dolaşacaklarını kara kara düşünmeye başladılar. Düşünürken dinlenmiş ve bir an önce hareket etmezlerse oracıkta uyuklayabileceklerini düşünerek bir çırpıda ayaklandılar. Hesabı ödeyip çıktılar. Hava buz gibiydi. Sara titremeye başlamıştı. Ama bu soğuk hava onları kendilerine öyle bir getirmişti ki. Mayışık hallerinden eser kalmamıştı. Kalmamıştı ama titremekten yürüyecek halleri de yoktu. Bir iki mağaza daha gezip öyle eve geçeriz diye düşündüler. Karşılarına çıkan ilk mağazaya geçtiler. Mağazanın içi sıcacıktı. Titremeleri durmuştu. İçeri çok kalabalık ve boğuktu. Sıcaklığın verdiği mutlulukla dolaşmaya başladılar. Dolaşırlarken arkadan gelen çığlık sesi ile irkilip hep bir arada o yöne doğru bakmaya başladılar. Bir de ne görünler üstü başı yırtık kıyafetlerden oluşan, saçı başı dağınık bir kadın şık giyimli, zengin görünümlü bir kadının çantasını kolundan çekmeye çalışıyordu. Sara ve Queen şaşkınlık ve korku ile bakıyorlardı. Özellikle Sara. Gördüğü manzaraya mı şaşırsın diğer insanların vurdumduymaz, soğukkanlı tavırlarına mı bilemedi. Büyükşehir, yaşanası bir şehir değilmiş diye geçirdi aklından. Bunları düşünürken gözleri hala aynı yere odaklanmıştı. Polisler gelip hırsızlık yapmaya yeltenen kadını almışlardı. Diğer insanlar ise hiçbir şey yokmuş, az önce hiçbir durum yaşanmamış gibi devam ediyorlardı kıyafetlere bakınmaya. Sara gerilmişti ve Queen’e oradan uzaklaşmaları için ricada bulundu. Queen de Sara’nın o haline kıyamayıp oradan uzaklaşmayı kabul etti. Sara oradan uzaklaşmış olmanın verdiği huzurla Queen’e minnet dolu gözlerle baktı ve ‘’bugünlük sence de bu kadar aksiyon ve yorgunluk yeterli değil mi? Eve gidelim, dinlenelim. Hava da bayağı soğudu.’’
Queen de hak vermişti Sara’ya tuhaf bir gün sonu olmuştu onlar için. Düşünceli ve koşar adım bir şekilde eve doğru yürüdüler. Bulundukları yer evlerine çok uzak değildi neydeki. On dakika sonra evlerine varmışlardı. Sara o kadar mutluydu ki eve geldiği için. En güvenli en huzurlu yer eviymiş meğer. Kanepelere uzanıp ‘’ ne gün geçirdik ama ya. Bir şey yapmadık ama çok şey yaptık sanki. O kadar tuhaf ve yorucuydu ki. Sence biz bu düzene, bu kargaşa ve aksiyona alışabilecek miyiz Queen.’’ Diye sordu Sara.
Queen, ‘’ hiçbir zaman umutsuz olma. Sadece alışkın olmadığımız bir yer diye zorlanıyoruz. Aşacağız bunu merak etme.’’
Sara rahatlamıştı. Queen’in motive edici sözleri onu iyi hissettirmişti. Büyükşehir ilk vukuatıyla hoş geldiniz demişti adeta onlara. Sara oturduğu köşede dalgın gözlerle ilerleyen günlerin nelere gebe olabileceğini düşünmeye koyuldu. Queen de düşünceliydi ama bu düşünceli hallerini açığa vurarak ‘’ şimdi bizim bir iş bulmamız lazım. Yarın yine bunun için çıkarız. İnternet üzerinden de ilanlara bakar kendimize uygun işi bulup işe başlarız hem ihtiyaçlarımızı karşılamak için harçlık hem de buraya asıl geliş sebebimiz olan borcum için bir miktar biriktirip yavaş yavaş ödemeye başlarız.’’
Sara buraya asıl geliş sebeplerini unutmuştu. Bu kargaşanın onu şehirden uzaklaştırmaya, buradan pılını pırtını toplayıp köye geri dönme isteğine bürünmeden Queen’in bu sebebi hatırlatması iyi oldu diye düşünmüştü. ‘’ doğru diyorsun. Bugün iyice bir dinlenelim. Yarın iş bakmaya gideriz. Bugün sadece dinlenmek istiyorum.
Queen, ‘’tamamdır, haklısın bugün yorucu bir gün geçirdik. İyice dinlenip yarına daha dinç uyanalım.’’
Sara, ‘’ bence de yoksa öbür türlü ben şuradan şuraya gidemem. Bugün yaşadığım şoktan sonra kendime gelmem gerek. Güzel bir uyku beni kendime getirebilir ancak.’’
Queen, ‘’ yaa öyle mii,’’ diyerek küçük çocuk gibi Sara’yı gıdıklamaya başlar.
Sara kahkaha atmaktan kendine gelemiyordu. İki küçük çocuk gibi neşeli bir şekilde şakalaşmaya başladılar. Sara bütün yorgunluğunu unutmuş, eğlencenin tadına sonuna kadar varmak için kendini Queen’in çocuksu yanına bırakıyordu. Biraz şakalaştıktan sonra bir kuş tüyü gibi hafifleyip bırakmışlardı kendilerini.
Sanki bir masaj yaptırmış da fiziken bütün yorgunluğu bitmiş, terapiste gitmiş de zihnen ve ruhen rahatlamış gibi bir etki yaratmıştı bu eğlence Sara’da. Bu rahatlığın ardından huzurlu bir uyku çekmek için sabırsızlanıyordu. Herkes kendi alanına çekildi. Kısa bir süre geçtikten sonra Sara uykuya dalmıştı. Queen ise besbelli tamamen âşık olmuştu. Sara’nın masumane uyuyuşunu seyrediyordu. Yerinden kalkıp Sara’ya doğru yöneldi ve iyi geceler öpücüğü kondurdu yanağına usulca. Sara o kadar yorulmuş ki belli ki bayağı ağırdı uykusu. Hissetmemişti. Queen de hızlıca yerine döndü ve uyku moduna geçerek yeni bir gün için gözlerini kapadı.