Ali okuldan çıkarken, Deniz yanına yaklaşıp hızla yürüdü. Her ikisi de aynı yöne doğru gidiyordu, ama Ali’nin kafasında hala çete vardı.
Deniz: "Yine kafan başka yerde galiba, Ali? Ne düşünüyorsun?"
Ali, bir an için cevap veremedi. Maskeli adam ve bileklik zihninde dönüp duruyordu. Sonunda kendini toparlayıp konuştu.
Ali: "O adamları unutmuyorum, Deniz. bir şey görmedim ama... O maskeli adamı, o bilekliği gördüm, kırmızı bir bileklikti, soru işareti ve alev işareti vardı. O adam kim olabilir ki?"
Deniz, Ali’nin bu kadar takıntılı olmasına anlam veremedi ama onun kararsız bakışlarını fark etti.
Deniz: "Belki sadece bir çete lideridir, Ali. Hadi evimize gidelim, sonra ne yapman gerektiğine karar verirsin."
Ali: "Allah Allah ya ,ben bilmiyordum sağol denizcim ."
Deniz, Ali'ye dikkatlice bakarak yürümeye devam etti.
Deniz: "O zaman gel, beraber çözmeye çalışırız. Ama önce biraz dinlenmen lazım."
Ali ve Deniz, okuldan uzaklaşırken, konuşmaya devam ettiler. O adamları unutmamaya kararlıydı.
17. Sahne: Eve Ulaşırlar
Ali ve Deniz, evin kapısını açıp içeri girdiler. Ali bir an için derin bir nefes aldı ve kanepeye oturdu. Gözleri hala kafasında dönüp duran o maskeli adam ve kırmızı bileklikle doluyordu.
Ali, başını ellerinin arasına alıp derin bir iç çekti. Sonra, Deniz’e bakarak söyledi.
Ali: "Deniz, sanırım sana yük oluyorum. Evinde kalıyorum, belki de biraz fazla... Her şey çok karışık. O adamlardan sonra kafamı toparlamak zor."
Deniz, şaşkınlıkla Ali’ye bakarak yaklaştı ve yere oturdu. Onun bu sözlerine nasıl karşılık vereceğini düşündü, sonra Ali'nin gözlerinin içine bakarak cesurca cevap verdi.
Deniz: "Ne alaka ya? Sen benim sevgilimsin, senin bu düşünceleri düşünmen bile yanlış. Yük falan oluyorsun diye bir şey yok. Iyiki varsın, birkaç güne kadar gelmeseydin ben hala seni ölü sanacaktım. Ama sen geldin ve benim için her şey yeniden başladı. Yeniden doğdum, Ali. Beraber her şeyi atlatabiliriz."
Ali, Deniz'in samimiyetini hissetti ve bir süre sessiz kaldı. Bu sözler, tüm korku ve endişelerine biraz olsun huzur getirdi. Birlikte geçirecekleri zamanın, her şeyin daha iyi olacağına dair bir umut bıraktı içinde.
Ali, hafifçe gülümsedi ve başını kaldırıp Deniz’e baktı.
Ali: "Teşekkür ederim, Deniz.Senin yanımda olman, beni güçlü kılıyor. Sana yük olmamam gerektiğini biliyorum."
Deniz, Ali'nin elini tutarak başını omzuna yasladı.
Deniz: "Sonsuza kadar senin yanındayım, Ali. Yük falan yok, sadece bir takım engeller var, ama birlikte aşarız."
Ali ve Deniz, kanepeye oturmuş ve bir süre sessizce vakit geçirmişlerdi. O an, Deniz birden Ali'ye dönüp, yavaşça sordu.
Deniz: "Ali... O adamlar kimdi? Mafya mı? Hala kafanda onlar var mı?"
Ali, bir an için derin bir nefes aldı. O maskeli adamın yüzünü tekrar görmek istemediği için gözlerini kapattı. Ama, anlatması gerekiyordu.
Ali: "Maskeliydiler... Yüzlerini göremedim, çünkü maskeleri vardı. Ama bir şey hatırlıyorum... Bir tanesinin elinde kırmızı bir bileklik vardı, üzerinde soru işareti ve alev işareti vardı. O bileklik... O adam bana darbe yaparken yere düşmüştü. O bilekliği unutamıyorum."
Deniz, dikkatle dinliyordu. Ali'nin söylediklerine şaşkınlıkla bakarak sormaya devam etti.
Deniz: "Peki... O adamda başka ne vardı? Maskenin dışında ne hatırlıyorsun?"
Ali'nin gözleri kararmıştı, yüzüne derin bir ifadesizlik oturdu. Kafasında her şey birbirine karışıyordu ama Deniz’e her şeyi anlatmak zorundaydı.
Ali: "Bir de... O ateşi hatırlıyorum. bilekliginde simge, bir alev vardı. Alevin içinde bir kemik şekli vardı, ama o ateşi tam olarak çözemedim. Korkutucuydu. O ateşin üstünde kemik var gibiydi. Ne anlama geldiğini bilmiyorum ama o adam... O adam hiç normal değildi."
Deniz, bir an sessiz kaldı ve Ali'nin söylediklerini düşündü.
Deniz: "Bu... O adamların ne kadar tehlikeli olduklarını gösteriyor. Maskeleri ve semboller... Bu bir tür işaret olabilir. Ama onu bulacağız, merak etme. Bizi kimse yıkamaz."
Ali, Deniz’in bu sözleriyle biraz rahatladı ama içindeki karanlık hala onu bırakmamıştı. Her şey karmaşıklaşmıştı ve bu savaş daha yeni başlıyordu.