Bölüm 1: Şato

1423 Words
Ürpertici soğuğun yakıcı hissi bedeninde dolanırken Arven, sessiz ve sakindi. Zihninde kopan fırtınaların yaygarası mavi göz bebeklerine taşmış onu boğdukça boğuyor ve bir kumpasa itiyordu. Olacakları hissetmişçesine bugün fazlasıyla durgundu. Ellerini buz mavisi saçlarında dolaştırdı. Şaşılacak derecede çok farklıydı, başka kimseler bu saç rengini elde edebilmek için saçlarını boyatırken onunki tamamen doğaldı. Saçlarını seviyordu, kendini seviyordu ama bu lanet güzelliğin getirilerini sevmiyordu. Üzerine tıpkı lanet gibi yapılan güzelliği ve güçleri kendisinden nefret etmesi için ona tonlarca neden veriyordu. Babası sırf onun büyüleyici güzelliğini saklamak için, ıssız bir ormana yaptırdığı büyük şatoda esir gibi tutuyordu. Günlerini, aylarını ve yıllarını burada; dört duvar arasında geçirmek bazen onu o kadar çok öfkelendiriyordu ki içinde hala daha keşfedemediği güçlerini kullanarak bu şatoyu yıkmak istediğini fark etti. Her şeyin altını üstüne getirip sonra da onlara bağırarak ‘sizin yüzünüzden’ demek için her şeyini verebilirdi. “Lanet olsun sana baba.” Kendi kendine mırıldanışı boş odada yankılanmıştı, boş ve soğuk odada. Soğuk ona etki etmiyordu nedenini sorgulayacağı zaman ise aklına gelen gerçek ile alayla sırıtmadan edemiyordu. Tabi ya ben bir kurdum. Bu düşünce beyninin her bir hücresinde konaklıyordu. İşte onun burada olmasının asıl sebebi, kurt olması! Babası onun ne zaman dönüşeceğini bilmiyordu ve onun farklı olduğu daha doğduğu zaman anlaşılmıştı. Dönüşümünün tehlikeli olacağı su götürmez bir gerçekti ve ne zaman dönüşeceği belli olmadığı için burada kalması daha uygundu bunu biliyordu. Ama ara sıra babasına kızmadan edemiyordu, onu çok özlemişti yaklaşık 3 aydır görmüyordu ve baba özlemi başkaydı. Annesinden bahsetmek bile istemiyordu, Arven ailesine çok düşkündü. En çokta babasına, bu normaldi. Nordenya ülkesinin kızları babasına düşkün olurdu. Eğer kokusuyla güvendiği bir adam varsa, onu nasıl sevmezdi ki küçük yüreği? Her şeyi onun için yapmıyor muydu babası? Onun iyiliği ve güvenliği için... Gözlerini kapattı ve annesini düşledi. Annesinin muazzam bir güzelliği vardı ve bu güzellik ona da bulaşmıştı, beyaza yakın duran açık sarı saçları, iri mavi gözleri, sık kirpiği, dolgun dudakları ve ihtişamlı derecede kıvrımlı fiziğiyle tam bir mükemmellik abidesiydi. Oldukça sakin olan annesi, tam bir hanımefendiydi. Ailesine düşkün bir birey olan güzel annesi, bir şifacıydı. Elleri öylesine şifalıydı ki babasını kaç kez kurtardığını kendisi dahi saymamıştı. İnsanlara karşı nazik olan Kontes Mary için aile kavramı, asla gerçekliğini yitirmeyecek olan güçlü bir bağdı. Babasını düşledi bu sefer, Kömür karası saçları, kısık ela gözleri ince sayılmayan dudakları ve iri cüssesiyle tam bir savaşçıyı anımsatırdı. Nordenya ülkesinin savaşçı Kontu. Gözü kara olan bu adamın ailesi ve halkı için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Tüm hayatını ülkesine adamış olan Kont, saygı değer ve sevilen bir adamdı. Edilen yardıma kayıtsız kalmaz, yapılan saygısızlığı da cezasız bırakmazdı. Hem sert hem de bir o kadar merhametli olması insanların gözünde onu arşa çıkarıyordu. Babası kurt annesi ise şifacı bir soyluydu. Yıllardır süregelen efsanevi aşk hikayeleri dillere destan olmuştu. Yıllar önce çıkmış bir savaşta annesinin babasını cheon yaratıklarından kurtarmasıyla büyük aşkları başlamıştı. Annesi kibar naif ve yufka yürekli iken babası sert, otoriter ve fazla sahipleniciydi. Az önce de söylediği gibi, annesinin öyle şifalıydı ki elleri, o savaşta babasının yaralarını tek tek sarmış hatta derin yaralara kendi sağlığından olmayı bile göze alarak saatlerce başından beklemiştim. Babasının anlattığına göre ilk gözlerini açtığında, öldüğünü ve meleklerin onun başında dualar okuduğunu sanmış. Annesi o kadar güzel ve büyüleyiciymiş ki, melekten hiçbir farkı yokmuş. O gün, minnettarlığını belirtmek adına kralın oğlu olarak şifacılara konuk olmuş ve onlara eşsiz güzellikte olan bitkiler hediye ederek, şifacıların da kalbini kazanmıştı. Aradan geçen birkaç yılın ardından ise evlenmişler ve güzel bir yuvar kurmuşlardı. Birde abisi vardı Leo, tam bir çapkındı , tıpkı babasına benziyordu ve aşırı derecede yakışıklıydı. Kardeşine yani Arven’e çok düşkündü. Muzırlık yapmayı çok sever, insanlarla uğraşmazsa ölecekmiş gibi hissederdi. Asla yerinde durmayı sevmeyen bu genç adam, halk arasında gezip tozmaya ve daldan dala konmaya bayılıyordu. Her ne kadar Arven abisinin bu çapkınlığını tasvip etmese de özleminden ötürü fazla üzerine gitmez ama ara sıra kulağını çekmekten çekinmezlerdi. Ara sıra ufak çekişmeleri kardeşliğinin en sevdiği kısımlarıydı. Aksi takdirde hayat hiç çekilmezdi. Arven abisini de çok özlemişti, onu sinirlendirişini Nordenya da bulunan Şato’nun avlusunda koşuşturmalarını ve birlikte at arabasında halkın arasında gezerken onlara verilen hediyeleri kabul etmeyi çok özlemişti. Özellikle festival olduğu günler halkın içine karışarak ateş başında toplanıp bağıra çağıra şarkı söylemeleri, biraz şarap içip kafayı bulduktan sonra danslar eşliğinde geceyi bitirdiği günler resmen burnunda tütüyordu. O an fark etti ki abisi en yakın arkadaşıydı be kimseyle yapmaya cesaret edemediği he şeyi onunla yapmıştı. Yaklaşık üç yıldır bu ıssız ve soğuk şatoda yardımcılarıyla yaşıyordu. 16 yaşında buraya gelmişti, o sıralar babasından bunu yaptığı için nefret etmişti ama sonradan olayın ciddiyetini anlayınca nefreti bir balon gibi sönmüştü. Sonuçta bir çocuktu ve anlık olarak duygu değişimi yaşaması normaldi. Hele ki ailesine bu kadar düşkün olan bir kızın bir anda ailesinden uzaklaşması kadar iğrenç bir durum çok az vardı. Şuan babasının o güven verici kollarında olmak için nelerini vermezdi... Artık lanet olasıca dönüşümünü yapmak istiyordu. Eğer dönüşürse buradan kurtulabilecekti. Çünkü; ilk dönüşümü tehlike arz ediyordu ve bunun için insanlardan uzak durmalıyız. Fakat daha ne kadar sabredebileceğini bilmiyordu. Ara sıra abisi şatoya gelip onunla vakit geçirir, onu öper koklar ve giderdi. Ama son zamanlarda abisi de gelmiyordu ve iyice sinirli birine dönüştüğünü farkındaydı. Nordenya ülkesini kestane kurtları koruyordu. Kurtlar ve insanlar barışıktı ki, ülkenin insanlarından yarısı kurda dönüşebiliyordu. Bunlar genel olarak erkekleri. Kadınlar ya şifacı ya da bitki üretiminde bir numaraydı. Erkekler ise ülkeyi korur ve kadınlarına sevgiyle hürmet ederlerdi. Üç çeşit Kurt türü vardı; Kestane kurtları; kestane renginde olup Kont Alfred ve Kontes Mary’e itaat ederlerdi. Nordenya ülkesinin bekçileri gibidir. Olası saldırı ve karmaşalarda olaya müdahale eder ve ülkenin huzur bütünlüğünü sağlarlar. Kar kurtları; beyaz renginde olup Kont Alfred’in soyunu temsil ederlerdi. Alfred o soydan gelmektedir ancak Lideri yaşlı kurt David idir. Ülkeye bir şartla destek olacağından bahseder oda torunu Arven’i görmek şartıyla ancak henüz torununu görememiştir bu yüzden ülkeden uzakta kraliyet ormanında konaklamaktadırlar. Gece Kurtları; simsiyah olup en güçlü kurt sürüsüdür. Ülkeden bağımsız bir şekilde sürü halinde Wintés şelalesinin arkasındaki kayalık ormanında yaşamaktadırlar. Kont Alfred onları ülkesine hizmet etmesi konusunda ikna etmek amacıyla bir kaç defa ormana gitmiş olsa da Genç Lider bunu reddetmiş ve Alfred’i eli boş geri göndermiştir. Gece kurtlarının liderinin fazlasıyla sert ve duygusuz olduğu söylenir. Bunlar haricinde birkaç tür daha bulunmaktaydı. En bilene ve saygı değer olanları Şifacılar, en sevilmeyen ve ülke dışında lanetli bölgede yaşan kara büyücülerdi. Kara büyücüler uzun zamandır sessizliğe gömülmüş, doğru anı bekleyerek tüm ülkeleri kendi himayesi altına almak istemektedirler. Birde cheon yaratıkları vardı. Nordenya ülkesinin dışındaki Salvadoren ülkesinin koruyucularıydı ve her fırsatta Nordenya’ya saldırmaya çalışırlardı. Ürkütücü hayvanlardı, iri trol gibiydiler ancak başları yılan başıydı. Çatallı dilleri kabarık yarasa kulakları iri cüssesiyle iğrençtiler. Genel olarak kurtlardan korkarlardı ama saldırmaktan da çekinmezlerdi. Arven kendisinin tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Kurt genleri taşıdığın farkındaydı ama şifacı yeteneği var mı o biraz şüpheliyi. İçinde yaşam bulan o müthiş gücün farkındaydı, babası da bunu biliyordu. Ülkenin gelmiş geçmiş en güçlü kurdu olacağı şüphesiz gerçekti. O güçlüydü ve bu gücüyle gurur duyuyordu. Arven kendi aleminde düşüncelere dalmışken tıklatılan kapı ile mavi gözlerini o tarafa çevirdi. “Gir.” Zara ve yanındaki muhafızlar tedirgince içeri adım attıklarında genç kız bir şeylerin ters gittiğini anlamışçasına ayağa kalktı. “Leydim..” Zara yardımcılarından biriydi ve şuan fazlasıyla ürkmüş görünüyordu. Onu ürküten neydi? “Ne oldu?” Muhafızlarında biri olan Cilton öne çıktı. Hayran bakışları kızın güzel yüzünde biraz dolaşsa da kendini toparladı. Arven bunlara alışıktı, hayran olunası bir güzelliği vardı. “Leydim, böyle aniden söylemek istemezdim ancak cheon yaratıkları ülkemize saldırmış bulunmakta. Nordenya Şato’su büyük bir saldırı altında ve edindiğim bilgilere göre babanız yaralı.” Arven’in kalbi duyduklarıyla büzüştü, elleri titredi dudakları aralandı. Babası... onun biricik aşkı yaralı mıydı? Buna dayanamazdı. O aptal yaratıklar ailesinin ve halkın en güçsüz halinden yararlanmak için her şeyi yapıyordu. Bu aralar ülkeyi etkisi altına almış salgın nedeniyle çoğunluk genelde evlerinde dinleniyordu. Şifacılardı ise onları iyileştirmek için bitkilerden karışımlar deniyor ve onlara içiriyorlardı. Kalbi duydukları ile sıkışırken gözleri ürpertici derece donuklaştı. Mavimsi saçlarını geri attı ve buz gibi mavi gözlerini muhafızlara dikti. “Beni Şato’ya götürün.” Muhafızlar tedirgince bakıştı. Bunun iyi bir fikir olmadığını biliyorlardı ama Kont’larını da tehlike de bırakmak istemiyorlardı. İki ucu pis değnek dedikleri bu olsa gerek. “Hemen.!!” Kızın bağırması ile irkilerek başlarını salladılar ve kızı hazırlanması için yalnız bıraktılar. Arven’nin gazabından korkuyorlardı ve isteyince ne kadar korkunç biri olduğunu geçen yıl net bir şekilde görmüşlerdi. Bu yüzden ağızlarını açıp gık bile dememişler. Geçen yıl, babasının emirlerine dışarı çıkmayacağını düşündükleri için genç kızla biraz uğraşmışlar ve en sonunda hepsini dört gün boyunca yatalak halde bıraktığı için ondan biraz kokuyorlardı. Kurt formuna bürünmediği halde bir kadına göre fazla güçlüydü. Bunu yakından keşfetmişlerdi. Asıl olacaklar ise bundan sonrasıydı. Büyük bekleyiş kaçınılmazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD