1.Bölüm:Neler oluyor?

2854 Words
İstanbul 30 Temmuz 2016 Cumartesi Biz, gelecek için planlar yaparken yaşadıklarımız gerçek hayattır. Çocukluktan çıktığımız ama tam manasıyla büyükte olamadığımız dönemdir ergenlik. Kimi zaman; asi, saldırgan, huysuz olduğumuz, çoğu zamanda hala çocuk olduğumuz dönemdir. Aileye şımarmak, şımartılmak için en güzel yaşlardır. Genç kız, giyimde her zaman birinci tercihi olan siyah jean pantolonun üzerine bol kesim beyaz tişörtlerinden birini giymişti ve önden tişörtün eteğini pantolonun içine sokuşturmaya çalışıyordu. Becerebildiğinde istediği sonucu elde edebilmiş mi diye aynaya baktı. Krem rengi üç kapaklı onun için fazlasıyla geniş olan dolabın ikili kapağındaki aynalar da kendine baktığında görüntüsüden memnun oldu. Üzerinde şirin papatya motiflerininde bulunduğu küçük mavi makyaj çantasından çoklukla kullanmayı tercih ettiği siyah göz kalemini ve rimelini çıkarttı, aynaya bakarak sürdü. İçinde nadiren kullandığı çilekli dudak parlatıcı, -Serenin zoruyla alınmış- fondöten ve pembe tonlarında allık olan makyaj çantasına kalemle rimeli de koyarak unutmamak için çalışma masasının üzerine koydu. İnatçı bir kıvırcıklığa sahip uzun kızıl saçlarını at kuyruğu yapıp akşamdan hazırladığı çantasını kapının arkasındaki askıdan aldı. Makyaj çantasınıda içine yerleştirdiğinde hazırdı. Saate baktığında hala bir kaç dakikası olduğunu gördü. Akşam biraz dağıttığı odaya göz atınca annesinin karşılaşınca hiç hoşlanmayacağı bir manzara olduğunu gördü. Hızla tek kişilik olan ve duvarla birleştirilmiş yatağının, çalışma masasının üzerindeki dağınıklığı toparladı. Akşam dolabını komple bir gözden geçirmiş ve giymediğine karar verdiği bir kaç pantolon ile tişörtünü ayırmıştı. Onları ayrı bir poşete koyduktan sonra artık çıkması gerektiğini düşündü. Geç kalırsa Seren'in çenesini çekmek zorunda kalmak istemiyordu. Odasından çıktığında dar koridorun karşısında ki mutfakta annesinin kahvaltı masasını topladığını gördü. "Ahugüzar çok geç kalma. Telefonunu sakın kapatma merak ediyorum sonra." Dedi annesi Esma hanım. Ahugüzar havai bir genç kız değildi. Yine de annesi imtina ile ikaz ediyor ne olur ne olmaz söylemekten vazgeçmiyordu. Annesine sarıldı Ahugüzar. "Anne sadece bizim kızlar olacak. Hepsini iyi tanıyorsun ve yabancı kimse olmayacak. Ayrıca akşam döneceğim." Esma hanım her anne gibi biraz evhamlı ve biricik kızına çok düşkündü. "Nereye gidecektiniz?" "Şile'ye anne. Biliyorsun Seren'in ailesinin orda yazlığı var. Önce anne babasına uğrayacağız ordan da denize gireceğiz." Ahugüzar beyaz spor ayakkabılarını giydi. Portmantonun üzerindeki aynada bir kez daha kendini izledi. Dar kalıp kot pantolonu hafif çıkıntılı poposunu -ah Ahugüzar kesinlikle kilolu değildi birazcık balık etliydi- belirgin hale getirmişti. Hoş ama nahoş bir görüntüydü. Biraz daha durursa üzerini değiştirmek için dönebilirdi. Kapıyı açtı. "Doğru düzgün kahvaltı bile yapmadın." annesi peşinden kapıya çıktı. "Anne, kızlarla yeriz birşeyler beni bekliyorlar." Annesine tekrar sarıldı. Esma hanımın içi hiç rahat değildi. Kızı merdivenlerden inerken kapıyı kapatıp mutfağa girdi. Bir kaç gecedir uyku uyuyamaz olmuştu. Garip rüyalar görüyor, kendisini sürekli huzursuz hissediyordu. Ocaktaki kaynar suyla kendine hazır kahve yaptı, kupasını alıp salona geçti. Kızına güveni tamdı. Ahugüzar yaşıtlarından daha olgun ve düşünceli bir kızdı. Kendi gençliğini düşününce Ahugüzar gibi iyi huylu bir evlat yetiştirebildiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Kokusuna bayıldığı kahvesinden bir kaç yudum içmişti ki kapı çaldı. "Ah kızım gene ne unuttun." Diye söylenirken kapıya gidip açtı. Karşısında gördüğü adamla şaşkınca gözleri açıldı. "Adem!" Diyebildi sadece. Kapının önünden çekildi adam hiç konuşmadan içeriye geçti. Adamın arkasından salona doğru ilerledi. "Hayır olsun inşallah. Sen sabahın bu saatinde, neden habersiz geldin. Kerem iyi mi?" Adem efendi derin bir soluk alarak koltuğa oturdu. Esma da karşısındaki koltuğa geçti. "İyi olacak inşallah Esma." Esma hanım telaşla ayağa kalktı. "Ne demek iyi olacak! Kerem. Oğluma bir şey mi oldu Adem?" Adem Efendi derin soluklar alarak rahatlamaya çalıştı. Konuya neden gireceğini bilemiyordu. Hoş neresinden tutarsan tut elinde kalacak bir konuydu. "Anlatsana Adem! Kerem iyi mi?" Esma Adem'in yanına gitti. "Otur Esma, oğlun şimdilik iyi. Ahugüzar uyuyor mu?" "Hayır, erkenden kalkıp arkadaşlarıyla gezmeye gitti." "Ne zaman gelir? Hem neden tek başına gönderiyorsun?" Adem efendi bu durumdan rahatsız oldu. Ama şimdi Esma ile bu konuda tartışacak vakit yoktu. Esma Adem'in tedirgin halinin farkına vardı. "Bir sorun mu var Adem. Kız akşam dönecek. 18 yaşına giriyor artık. Bende seninle geliyorum diyemezdim ya." Esma iyiden iyi sinirlenmeye başladı. Adem'in sabahın erken saatinde gelmesi hiç hayra alamet değildi. "Tamam Esma bende biliyorum. Hem benim kızım kendini bilir. " Tutarsız herif dedi kendi kendine Esma. "Anlatacak mısın artık." "Esma, Kerem çok kötü bir şey yaptı." "Ne? Ne yaptı? Oğlum iyi mi Adem?" "Kerem başını çok büyük bir derde soktu Esma. Onu kurtarmak için Ahugüzar'ın Mardin'e gelmesi gerekiyor." "Neden? Kerem'e ne oldu? Hasta mı yoksa? Kaza mı geçirdi? Allah'ım sen oğlumu bana bağışla. İyi dedin ya az önce Adem. Doğru düzgün anlatsa..." Esma'nın üst üste sorduğu sorularla bunalan adam kadının sözünü kesti. "Susta bir dinle kadın. Kerem bir halt yedi. Kız kaçırmış. Kaçarkende yakalanmışlar. Kız, nasıl desem Mardin'de büyük aşiretlerden birinin ağasının kardeşi. Kızla Kerem'i daha Mardin'den çıkamadan yakaladılar . Şimdi de kızın ailesinin yanında tutuluyorlar. Büyükler bir karar verdi. Çok şükür berdel istiyorlar." Esma'nın herşeyi anlaması zaman almadı ama bunun Ahugüzar'la ne alakası vardı. "Ne demeye çalışıyorsan açık açık desene." "Hülya daha on altısında, Dicle'de on dördünde biliyorsun. Hakkımızda araştırma yapmışlar. İstanbul'da yetişkin bir kızım daha olduğunu öğrenmişler. Berdel için gelin olarak Ahugüzar'ı istiyorlar." "Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Adem? Ne saçmalıyorsun? Ahugüzar daha reşit bile değil. On sekizini doldurmasına dört ay var." "Sorunumuz bu mu? Sana Kerem'i öldürecekler diyorum." "Öyle şey mi olurmuş? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz Adem. Devlet var, polis diye bir şey var." "Esma geçmişi unutmuş gibi konuşuyorsun. Biz de hiç kolay boşanmadık." Geçmiş Esma'nın en büyük yarasıydı. Oğlundan kopmak zorunda kalmış, kızını alabildiğine şükretmişti. O günleri aklına getirmek dahi istemiyordu. Çok acı çekmişti. İçindeki yaraların kabukları onca seneye rağmen tazeydi. Eski kocasının karşısında aciz görünmek istemediği için dolan gözlerini kırpıştırdı. Akmaya hazırlanan göz yaşlarını geri gönderip duruşunu dikleşirdi. "Ahugüzar İstanbul'da büyümüş, buranın kültürüne alışmış bir kız. Ne töreleri kabul eder ne de böyle bir nedenle evlenmeyi. Sen nasıl bir babasın kızını göz göre göre ateşe atıyorsun. Kerem kadar Ahugüzar da senin çocuğun. Birini kurtarmak için diğerini mi yakacağız. Başka bir çaresi olmalı?" Adem'in anlatmadığı birşeyler olmalı diye düşündü Esma. Yoksa O da Ahugüzar'ın böyle bir evliliğe evet demeyeceğini iyi biliyordu. "Esma. Bak bir şekilde Ahugüzar'ı ikna etmek zorundayız. Çünkü sırandan bir adamdan bahsetmiyoruz. Aşiret verdi kararı. Yoksa ağanında başka bir kadın istediği yoktu. Her iki tarafında elinden bir şey gelmiyor. Kızın sadece bir tane erkek kardeşi var ve adam da zaten evli." Esma bir an yanlış duyduğunu zannetti. Ama eski kocasının yüzündeki ifade her şeyi doğru anladığının ispatıydı. Öfkesi an be an artarken kontrolünü yitirmeye başladı. "Ne? Ne diyorsun Adem sen? Evli adama kuma mı gidecek benim küçük kızım? Akını mı kaçırdın sen? Kızımızı kuma mı vereceğiz?Ahugüzar daha çocuk sayılır. Başka bir çare bulsunlar." Esma ağladı ağlayacak söylenip duruyordu. Adem ise her şeyi çoktan kabullenmişti. Onun için Ahugüzar evlilik çağında genç bir kızdı. Hem de iyi ve çok güçlü bir aileye gelin gidecekti. En güzeli de kızı Mardin'de, ailesinin yanında gözünün önünde olacaktı. Esma'nın tepkisine baktığında kadının gereksiz endişe duyduğunu düşünüyordu. "Elimizden bir şey gelmiyor Esma. Adamların gözü dönmüş. Törelerimizi bilirsin. Ağa kızını kaçırmak kimin haddinedir. Günlerdir Kerem nasıl bilmiyorum. Göstermiyorlar oğlumu. Ne haldedir, kim bilir ne etmişlerdir?” "Olmaz Adem. Ne olursa olsun Ahugüzar'a yakmaya hakkımız yok. Üniversiteye başlayacak bu sene. Ne kadar heyecanlı haberin var mı?" "Neyini anlamak istemiyorsun be kadın? Öldürürler Kerem'imi. Nasıl göz yumarsın? Ahugüzar ağabeyi için yapacak. Başka çaresi yoktur." Esma artık hiç bir şey düşünecek halde değildi. Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Nasıl derdi Ahugüzar’a evleneceksin diye. Hele ki bu evli bir adamın ikinci karısı olacaksın diye. Düşündükçe deliriyor işin içinden çıkamadıkça ağlamaya devam ediyordu. “Yeter Esma. Ağlamak olanları çözmeyecek. Bir yol bulup Ahugüzar’ı ikna etmek gerek. Seninde benim arkamda olman lazım. Karşı olduğunu görürse cesaretlenir.” “Adem ağzından çıkanı kulağın duymaz. Benim kadar iyi tanırsın kızını rızası olmaz. Rızası olmazsa zorla mı götüreceksin?” “Olmak zorunda be kadın anlasana. Kerem için. Oğlumuz için. Ahugüzar kızımsa Kerem’de oğlum. Evladımızın canına kıyacaklar diyorum sana bundan ötesi var mı? Sen de biliyorsun. Töre dedimi akan sular durur. Adamlar kendi kızlarını gözden çıkarmış senin oğluna mı acırlar sanırsın.” Esma hanım iyiden iyiye kötüye gidiyordu. Ağlamak çare değildi ama ya kızı gözünün nurunu nasıl yakacaktı. “Ahugüzar küçükte sayılmaz memlekette onun yaşındaki kızların kucağında bebe var bilmez misin?” “Kes Adem. Sen belliki kızımı çoktan gözden çıkartmışsın.” “Ne gözden çıkarması Esma. Senelerdir bağrımda yanan ateş oldu Ahugüzar. Evladımdan uzakta kaldım. Artık yanımda elimin uzandığı yerde olacak diye seviniyorum.” Esma ile Adem sessiz sedası bir köşede kaldılar. Usul usul akan yaşları ve iç çekişler arasında dakikalarca suskun kaldılar. "Amca oğlu falan vardır. Evli bir adamla mı evlendireceksin kızımızı." Konuşabildi Esma biraz olsun sakinleştiğinde. "Esma adamın karısı kısırmış. Çocuğu olmuyor. Yaşı büyük dediysemde yaşlı bir adam değil. Otuzlarının başında bir evin tek oğlu. Yarın akşam kadar mühlet verdi Aşiret büyükleri. Eğer Ahugüzar'ı Mardin'e götüremezsek Kerem'i öldürecekler. Kız alıp kız vereceğiz. Çifte düğün olacak yada oğlunun cenazesini kaldıracağız." 🔆🔅🔆 "Ahu üzerindeki saçma şeyi çıkartır mısın? Denize öyle giremezsin." Arkasından bağıran arkadaşına aldırmadan Ahugüzar üzerindeki, kalçalarının altına inen tişörtle denize girdi. Su çok güzeldi. Bir süre yüzdü. Arkadaşlarının yanına geldiğinde Seren ona kızgın bakışlar yolluyordu. "Harika bir vücudun var Ahu kendine haksızlık ediyorsun." O da vücudunun iyi olduğunu biliyordu. Mesele de buydu ya zaten. Belirgin ve kadınsı hatlarının göz önünde olmasından hoşlanmıyordu. Erkeklerin arzu dolu bakışlarla onu incelemesi hiç hoşuna gitmiyordu. Her kız gibi onunda masum hayalleri vardı. Hiç sevgilisi olmamış değildi. Hep sınırını bilen bir kız olmuştu. Neredeyse elini bile tutturmamıştı kimseye. Soğukluğu yüzünden hiç bir ilişkisi uzun sürmüyordu. Evleneceği adama adamıştı kendini. Zaten çok uzakta değildi. Üniversiteden sonra belki okulu bitirmeden de evlenebilirdi. Evliyken okunamaz diye bir kural yok sonuçta. Evlilik Ahugüzar için çok önemliydi. Aile olmak. Boşanmış bir aileden gelmesine rağmen babasının eksikliğini hiç hissetmememişti. Fakat babası varken babasız büyümek biraz yüreğini burkmuştu elbette. Babası sık sık geliyor ve onunla ilgileniyordu. Babasının eşi ondan pek hazzetmediği için üç dört senedir Mardin'e gidememişti. "Sevmediğimi biliyorsun Seren." Seren Ahu'nun elini tuttu. "Biliyorum. Sadece takılıyorum." Seren ile Ahu ilk okuldan beri arkadaşlardılar. Lisede Melis ve Bilge de aralarına katılmış dört arkadaş hiç ayrılmadan hep birlikte takılırlardı. "Tercihlerini veremeyen var mı?" Kumsalda şezlonglara uzandılar.Hepsinin aklına aynı şey düştü. Üniversitede ayrılmak zorunda kalacaklardı. Son zamanlarda sık sık görüşmeye çalışıyor birlikte daha çok zaman geçirmeye çalışıyorlardı. "Sizden ayrılmak istemiyorum kızlar." Dedi Bilge. Nerdeyse ağlamak üzereydi. "Hey. Ayrılmayacağız yine görüşürüz. Hem sadece 4 yıl yazları yine beraberiz." Seren kendini avuttuğunun farkındaydı. O da biliyordu yeni ortamlara girecekler yeni arkadaşlar tanıyacak başka hayatlara karışacaklardı. "Her zaman dost olacağız." Dedi Ahu. Devam etti. "Hiç bir zaman birbirimizi unutmayacağız." Birbirlerine sarıldılar. Melis kızlardan ayrılıp denize doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu. "Buraya ağlamaya mı geldik kızlar?" Kafalarındaki düşünceleri şimdilik askıya alıp hep birlikte tekrar denize girdiler. 🔆🔅🔆 Esma hanım Ahugüzar'ın valizini toparlıyordu. Dolabındaki elbiselerini, özel eşyalarını, okuduğu kitapları, çocukluğundan beri hevesle topladığı ve sakladığı fotoğraf albümleri... Esma hanımın gözü rahmetli annesi ile Ahugüzar'ın fotoğrafı olan çerçeveye takıldı, eline aldı. Ahugüzar'ın saçları tıpkı annesinin olduğu gibi ateş kırmızısı gözleride zümrüt yeşiliydi. Esma hanım kızı doğduğunda annesi adı Ahugüzar olsun tıpkı annem gibi güzel ve becerikli bir kadın olacak demişti. Nitekim öyle de olmuştu. Ahugüzar küçük yaşında annesi çalışmak zorunda kalınca ev işleri yapmayı yemek pişirmeyi kendine hobi edinmişti. Elinin de maharetli olması Allah vergisi bir yetenek olduğunu düşünüyordu Esma hanım. Oda tamamen toparlanınca kendi odasına geçti. Kendisi içinde ufak bir valiz hazırladı. Dolabın kenarındaki yüklüğü indirdi. Altındaki eski çeyiz sandığını açtı. İçinden birşeyler çıkardıktan sonra beyaz bir parça çıkardı. Katlı bez parçasını açınca içinden mücevher kutlusu çıktı. Varlığı yokluğu oydu. Rahmetli annesinin emaneti. Kutuyu açınca içinden çok güzel zümrüt taşlı bir kolye çıktı. Esma hanımın gözünde bir kaç damla göz yaşı düştü kolyenin üzerine. Hiç böyle hayal etmemişti. Kızının telli duvaklı gelin olmasını sevdiği -kendisi gibi sevdiği- adamla evlenmesini istemişti. Hiç pişman değildi. Sevdiği erkekle evlenmiş iki tane harika çocuğu olmuştu. Çok sevmişti. Herşeyi geride bırakıp gitmişti. Çok acı öğrenmişti sevginin herşeyi aşamadığını. Her zaman o da beni çok sevseydi aşardık diye düşürdü. Kutuyu kapatıp kol çantasına güzelce yerleştirdi. Sandığını kapattı. Yüklüğü düzenleyip salona geçti. Salonda Adem efendi elindeki sigarayla kara kara düşünüyordu. Kızına nasıl yarın evleniyorsun diyecekti? Onu nasıl ikna edecekti? Yanına gelen Esma'ya baktı. Yaşı ilerlemesine rağmen hala çok güzeldi. Ona sahip çıkamadığı için çok pişmandı. Çıkıp gittiğinde oda peşinden gidebilirdi. Gitmeliydi. O zaman sevdiği kadından ayrı kalmazdı. Hiç bir zaman o kadar güçlü olamamıştı. Ailesinin sözünden çıkamamış ve sevdiği kadını kaybetmişti. "Elimden geldiğince her şeyini toplamaya çalıştım. Sen ne yaptın?" Dedi Esma. "Sabah beşte uçak sekiz dokuz gibi evde oluruz." Daha hanımı Hasret’i aramamıştı Adem. Esma'nın adını duyunca bile kayga ediyorlardı. "Nasıl olacak Adem? Ahugüzar'a ne söyleyeceğiz? Daha ona söylemeden eşyalarını toplamakla iyi etmedim. Kızacak bana. Belki de nefret edecek." "Ahugüzar akıllı bir kız Esma. Her zaman mantıklı düşünür. Bize hak verecektir. Başka çaremiz olmadığını anlayacak." "Olmalıydı Adem. Arkama bakmadan kaçtığım yere kızımı töre yüzünden göndermek zorunda olduğum için kendimden nefret ediyorum. Böyle olmamalıydı." Esma ne yapacağını bilemez halde evin içinde dolandı durdu. Kafasında türlü türlü şeyler dönüyordu. Hiç birinde Ahugüzar mutlu değildi. Akşam olmak üzereydi. Pencerenden giren kızıl ışıklara bakarken kapının zili çaldı. Esma hanım yerinde sıçradı. Birazdan olacaklardan korkuyordu. Yavaş yavaş kapıya gitti. "Anne nerdesin Allah aşkına ayaklarıma karasular indi bu gün biraz daha ayakta kalırsam şuraya yığılacağım." Çantasını kapının yanına bırakıp salona girdi. "Baba! Ne zaman geldin?" Koşarak babasının yanına gidip sarıldı. "Hoş geldin kızım." Diyebildi Adem efendi. Bir an önce konuşmaları gerekiyordu. "Ben hemen üzerimi değiştirip geliyorum." Hemen odasına gitti. Odanın ortasındaki valizleri ve kutulanmış eşyalarını görünce şaşırdı. "Neler oluyor?" diye seslendi odasından. Salona geri döndü. Annesi ile babası aynı koltukta oturuyordu. Hemen karşılarında ki koltuğa oturdu. Ortada ciddi bir şeyler olduğu kesindi. "Mardin'e gidiyoruz kızım." Dedi Esma hanım. "Ağabeyim. Ağabeyime bir şey mi oldu?" Sordu Ahugüzar telaşla. "Mesele ağabeyin ile ilgili kızım ama o gayet iyi korkma. Yarın akşam evleniyor." Dedi Adem efendi. "Ne? Şimdi mi söylüyorsunuz? Anne bir düğün için mi neyim var neyim yok topladın?" Ahugüzar gülümsedi. Esma hanım derin bir nefes aldı. Pat diye söylemek en iyisiydi. "Evleniyorsun Ahugüzar. Yarın akşam." Ahugüzar hiç bir şey anlamadı. Birden gözleri açıldı. "Ne? Şaka mı bu?" Şaşkınca sordu. "Hiç bir şey şaka değil kızım. Ağabeyin zor durumda. Bizim oraların törelerini biliyorsun ağabeyin kız kaçırdı." Ahugüzar hırsla ayağa kalktı. "Bundan bana ne? Ben orda bile yaşamıyorum. Bir ay sonra üniversiteye başlayacağım farkında mısın?" Sakin olamıyordu. "Kızım otur. Oturda dinle." Konuşan Esma hanımdı. "Kızım eğer yarın Mardin'e gidip ağabeyinin kaçırdığı kızın ağabeyi ile evlenmezsen Kerem’i öldürecekler. Sandığın kadar basit değil. Kerem Mardin'in en köklü aşiretlerinden birinin kızını kaçırdı. Onlarda şükür ki berdel uygun gördüler. Bunlar önemli değil kızım daha büyük bir mesele var. Evleneceğin adam hem senden yaşça biraz büyük hem de zaten evli." Ahugüzar bu sefer gülmeye başladı. İyiden iyiye sinirleri bozulmaya başlamıştı. "Şaka değil mi? Şaka yapıyorsunuz? Birde kuma olacağım. Hangi devirde yaşadığımızın farkında mısınız? Ne saçmalıyorsunuz?" Tam salondan çıkarken annesinin ağlamaklı sesi duyuldu. "Kızım durum çok ciddi gerçekten ağabeyini öldürebilirler. Sen bilmiyorsun ama ben biliyorum. Bende istemezdim böyle olmasını. Sen benim için çok kıymetlisin biliyorsun. Ağabeyinin hayatı söz konusu." Ahugüzar annesinin sözleriyle olduğu yere çöktü. Annesi ağlayarak koltuğa oturdu. "Benim hayatım... Benim hayatım ne olcak? Hayallerim... Okulum..." ağlamak istemiyordu. Kendisini sıkıyordu. Yinede gözünden bir kaç damla düştü. Çaresizliğin farkına vardı. Annesinin ağlamaktan ıslanan yüzüne baktı. Babasi bile neredeyse ağlacaktı. Koltuğa geri oturdu. "Ne zaman gidiyoruz?" Dedi çaresiz fısıltı gibi çıkan sesiyle. "Baban ancak sabaha karşı uçak bileti bulabildi. Bir kaç saat sonra yola çıkıyoruz." "Bir kaç saat. Arkadaşlarımla bile vedalaşmayacak mıyım? Onları arasam iyi olur." Ayağa kalkınca annesi de babası da ona baktı. "Korkmayın kaçmayacağım. Bende ağabeyime bir şey olsun istemiyorum. Sadece arkadaşlarımla konuşmaya ihtiyacım var." Dedi. Salonda çıktı. Kapının yanında bıraktığı çantasından telefonunu ile sigara paketini çıkardı. Mutfaktaki balkona çıktı. Bir tane sigara yaktı. Sürekli içmezdi. Hele ki babası salonda otururken bırakın eline almayı aklından bile geçirmezdi. Ama stresliyken rahatlamak için içiyordu. Şuan kafayı yemek üzereydi. Babasının görecek olması mı? Umurunda bile değildi. 🔆🔅🔆 Saatler sonra gece yarısı olmasına rağmen Ahugüzar arkadaşlarıyla odasında oturuyordu. Onlara herşeyi anlatmış daha kendi inanmakta zorluk çektiği düğünü söylemişti. Şimdi ise dördüde iki gözü iki çeşme ağlıyorlardı. Odanın kapısı açıldı. İçeriye Esma hanım girdi. "Yeter kızlar kızım ölüme gitmiyor. Yine görüşeceksiniz." Olan biten karşısında sakin kalmaya çalışan Esma kızının karşısında ağlayıp daha fazla onu üzmek istemediği için olağan davranmaya çalışıyordu. Ahugüzar yataktan kalkıp annesinin yanına vardı. "Nasıl anne? Diri diri mezara giriyorum. Bir de bunu kendi isteğimle yapıyorum. Bir daha İstanbul'a adım atacağımı zannetmiyorum.” Esma hanım kızına sarıldı. "Öyle düşünmeni istemiyorum Ahugüzar. Her şey güzel olacak." Kendisini kurbanlık koyun gibi hisseden genç kız bundan sonraki hayatında hiç güzel şeyler olacağına inanmıyordu. "Hapse girmiyorsun kızım elbette geleceksin." Seren ayağa kalktı. "Biz de geleceğiz. Ağabeyim mesaj attı kızlar kapıdaymış çıksak iyi olacak." Ahugüzar arkadaşlarına tekrar sıkı sıkı sarıldı. "Sizi her gün arayacağım sakın beni unutmayın." Her zaman dik duran ne olursa olsun güçlü bir duruş sergileyen kızın omuzları çökmüş gözleri ağlamaktan kızarmış bitap bir görüntüye bürünmüştü. Melis Ahugüzar'ın omzuna vurdu. "Saçmalama kızım seni nasıl unuturuz biz de arayacağız seni." Ahugüzar arkadaşların gidişini izledikten sonra salonda başını annesinin dizine yaslayarak yattı. Bir süre sonra uyku onu uzak diyarlara götürdü. Esma hanım uzun uzun kızının yüzünü inceledi. Gözünden sakınırdı halbuki. Şimdi hiç tanımadığı bir memlekette hiç tanımadığı bir adamla evlenmek zorundaydı. En kötüsü ikinci kadın olacaktı. Belkide hiç sevilmeyecek, hayatı boyunca acı çekecekti. Esma hanım kendi kendine kızdı. Kızının hayatını mahvediyorlardı ama elinden hiç bir şey gelmiyordu. Sanırım bir anne olarak en zor imtihanlardan biri ile sınanıyordu. Halbuki o kızının ay gibi parlayan yüzüne bakmaya kıyamıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD