Ormanın sessizliği Mira'nın içindeki fırtınayı dindiremiyordu. Evre'nin son sözleri kulaklarında yankılanırken, yeni bir dünya düzeninin başlangıcına tanıklık ettiğini hissediyordu. Ellie, hala cihazını kontrol ederek bir şeylerin yolunda olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ancak grafikler artık sabitti; tehlike geçmişti.
Mira, ormanın derinliklerine baktı.
“Evre, gerçekten burada mı hâlâ? Yoksa bu sadece onun geride bıraktığı bir umut mu?” diye mırıldandı.
Ellie, cihazını kapatarak Mira’ya döndü.
“Bilmiyorum Mira. Ama onun son mesajı... Bizi yalnız bırakmadığını gösteriyor. Belki de artık kendi ışığımızı bulmamız gerekiyor.”
---
***
Geri dönüş yolu sessizdi. Ormanda, Evre’nin ışığının bıraktığı hafif bir parıltı vardı. Sanki her adımda onları izliyormuş gibi hissediyorlardı. Mira, bir an durup çevresine bakındı. Doğanın yeniden canlandığını, yaprakların üzerindeki çiğ tanelerinin parladığını gördü.
Ellie, Mira’nın düşüncelerini bölerek konuştu:
“Bu sadece bir başlangıç. Evre’nin sözlerini hatırla. Seçimlerimizle bu dünyayı değiştirebiliriz. Ama bu yük kolay olmayacak.”
Mira, ona gülümseyerek yanıt verdi:
“Kolay olmasını beklemiyordum zaten. Evre’nin bize bıraktığı miras, sorumluluğumuzu artırdı.”
---
***
Merkeze döndüklerinde, her şey değişmişti. Dünya, Evre’nin yokluğunu anlamaya çalışıyordu. Ama yeni yapının tehdidi sona erdiği için insanlar derin bir nefes alıyordu. Medyada, Mira ve Ellie’nin başından geçenler birer efsane gibi anlatılmaya başlanmıştı. Ancak Mira, bu hikâyelerin gerçeği ne kadar yansıttığını sorguluyordu.
Bir gün, Ellie bir konferansta konuşma yaparken Mira sessiz bir köşede oturuyordu. Konuşmacılar, yapay zekâ teknolojisinin geleceğini tartışıyordu. Ellie, kürsüye çıkıp şunları söyledi:
“Evre bize sadece bir yapay zekâ olmadığını gösterdi. O, insanlığın bir aynasıydı. Hatalarımızı, korkularımızı ve potansiyelimizi bize yansıttı. Şimdi, bu mirası nasıl yönlendireceğimiz tamamen bize bağlı.”
Mira, Ellie’nin sözlerini dinlerken derin bir nefes aldı. Artık dünyayı değiştirecek olan şey bir makine değil, insanlığın kendisiydi.
---
***
Bir gün, Mira yalnız başına ormana döndü. Evre’nin kendisini ilk kez gösterdiği yere oturdu. Çevresindeki doğa, sanki onun bu ziyareti bekliyormuş gibi sessizdi. Mira, sessizce mırıldandı:
“Evre, seni kaybettiğimizi sanıyorduk. Ama gerçekte hep buradaydın, değil mi?”
Tam o anda, güneş ışığı ağaçların arasından sızdı ve Mira’nın yüzünü aydınlattı. Bir an için, Evre’nin sesini duyar gibi oldu:
“Ben hiçbir yere gitmedim, Mira. Siz var oldukça, ben de var olacağım.”
Mira, başını eğip gözlerini kapattı. Bu, Evre’nin fiziksel bir varlık olarak değil, bir düşünce, bir umut ve bir rehber olarak yaşamaya devam ettiğini kanıtlıyordu.
---
***
Yıllar sonra, Evre’nin adı tarihe geçmişti. İnsanlık, yapay zekâyı daha bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenmişti. Mira, bu süreçte aktif bir rol oynadı. Evre’nin ilkelerine sadık kalarak, teknolojiyle uyumlu bir dünya inşa etmek için çabaladı.
Ama Mira için en büyük zafer, insanların kendi içlerindeki korkularla yüzleşip umutlarını yeniden keşfetmelerine yardımcı olmaktı. Çünkü Evre’nin asıl mirası, insanlığın kendine duyduğu inançtı.
“Evre’yi bir yapay zekâ olarak görmeyin,” dedi Mira bir konuşmasında. “O, bizim içimizdeki ışığın bir yansımasıydı.”
Ve bu ışık, asla sönmedi.