Bazen bazı kararları verirken çok fazla düşünmeye gerek yoktu. Düşündükce işin içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Bende kendi ayaklarımla bu eve gelirken fazla düşünmemiştim. Düşündüğüm tek şey abimin yaşamasıy dı. O benim için ölmeyi göze almışken, ben onun için yaşarken ölmeye razıydım. Bileğimden çekiştirerek yürüdüğümüz yolda karşılaştığım insanların yüzüne dahi bakmıyordum. Tek isteğim ailemin haberi olmadan bu nikahın kıyılıp bitmesiydi. "Gir içeri!!" diyen sesi dinleyip onun yaptığı gibi bende açtığı kapıdan içeri girdim. Bu eve daha önce bir kez gelmiştim. O yüzden imamın evi olduğunu biliyordum. Dediği gibi gerçekten nikah kıydırmak için gelmişti. "Fırat oğlum hayırdır bu saatte?" diyen imama "Hayırlı bir iş için geldim Mustafa amca nikah kıydırmaya evleniyorum." dediğin de öldürmek istemem gayet normal di. Bu işte tek hayırlı olan kısım abimin yaşayacak olmasıydı. Bizi içeri aldıktan sonra bir odaya geçip oturmamızı istedi. "Oğlum bu işler böyle çat kapı olmuyor önce resmi nikahınızın olması gerekiyor." dediğin de "Buradan çıkıp resmi nikah için gün almaya gideceğiz merak etme Mustafa amca." dediğin de imama konuşacak bir şey bırakmamıştı. Adam yüzüme bakıp tanımaya çalışıyordu sanırım. Ama tanıyacağını hiç sanmıyordum. Hem tanısa ne olacaktı ki kendi isteğimle gelmiştim. "İki tane şahit lazım Fırat sen git onları getir." diyerek Fırat'ı evden göndermişti. Fırat her ne kadar eşinin ve oğlunun şahitlik yapabileceğini söylesede imam kabul etmemiş. Git kendi arkadaşlarından, çevrenden getir demişti. Fırat odadan çıkmadan kulağıma eğilip "Kendin istedin, abini de aklından çıkartma." diyerek beni tehtit ederek gitmişti. Fırat gittikten sonra imam yanıma gelerek konuşmaya başladı. "Kızım ben senin kim olduğunu biliyorum. Ortada neler döndüğünü de az çok biliyorum. İstersen ara aileni gelip alsınlar seni. Zorla kimsenin nikahını kıymam ben." dediğin de istemsizce gözyaşlarım akmaya başlamıştı. İmamın eşi ve oğlu da içeri girdiğin de ağladığımı görünce onlarda burada zorla olduğumu düşünmüşlerdi. "Kalk ben seni evine götüreyim. Fırat'dan sakın korkma." diyen genç adama kafamı sallayarak " Hayır korkmuyorum ben kimseden. Buraya da kendi isteğimle geldim. Siz yanlış anladınız sanırım Fırat beni zorla getirmedi." dediğim de "O yüzden mi ağlıyorsun?" diye gelen soruya zorlanarak da olsa cevap vermiştim. "Ben ağlıyorum çünkü..." dediğim de Fırat yanın da iki kişiyle birlikte içeri girmişti. Göz göze geldiğimiz de bakışlarından korkmadım desem yalan olurdu. Kara gözleri ölüm vaat eder gibi bakıyordu. Son cümlemi tekrar ederek soru soran gözlerle bakmaya devam ediyordu. "Çünkü... Yasemin devamını da getirsene." dediğinde içimde ki korkuyu bastırarak. "Çünkü çok heyecanlıyım o yüzden" dediğim de içeride ki kimsenin inanmadığına emindim. Ama yapacak söyleyecek bir şeyim yoktu. "Biz hazırız nikaha başla istersen Mustafa amca" diyen Fırat'ın konuşmasından sonra bizi yere oturtmuş ve nikahımızı kıymaya başlamıştı. Eline aldığı kağıta isimlerimizi, baba ve anne isimlerimizi yazmıştı. Bir sürü dualar okuduktan sonra önce Fırat'a "Sen Recep oğlu Fırat, Ahmet kızı Yasemin'i eş olarak almayı kabul ediyor musun?" diye üç kere tekrarlayarak sormuştu. Her seferinde de Fırat "Ediyorum" diyerek cevap vermişti. Bu kez de bana dönerek "Sen Ahmet kızı Yasemin, Recep oğlu Fırat'ı eş olarak kabul ediyor musun?" sorusuna bende aynı şekilde üç kez "Kabul ediyorum" diye cevap vermiştim. İmamın mihir ne istiyorsun sorusuna "Hiç bir şey istemiyorum." desem de Fırat kendisine ait olduğu bir evi söylemişti. Sanki böyle bir şeyi kabul edecek mişim gibi. Her şey bitmiş hoca tekrar dua etmeye başlamıştı ki Sinan abim bir anda içeri dalmıştı. "Yasemin sen ne yapıyorsun burada diye." bağırıyordu. Kolumdan tuttuğu gibi oturduğum yerden kaldırmış ve "Buradan gidiyoruz" diyerek çekiştirmeye başlamıştı. Abimin çekiştirmesiyle kapıya doğru gidiyordum ki diğer kolumda bir el hissettim. "Artık benim nikahlı karım oldu. Benden izinsiz hiç bir yere götüremezsin." diyen Fırat'la abimin arasında resmen şimşekler çakıyor ve her an kopmaya hazır bir fırtına başlamak üzereydi. İkisi de beni bırakıp bu kez karşılıklı kalmışlardı. Ateşe ilk odun atan abim olmuş ve Fırat'a bir tane yumruk geçirmişti. "Şerefsiz kız kardeşimi asla sana vermeyeceğim." diyerek. Fırat da aynı şekilde abime karşılık vererek. "Çok geç kaldın artık benim karım oldu." diyerek yumruk atmıştı. Bir anda içerisi daha da kalabalıklaşmış ve ortalık ana baba gününe dönmüştü. Ben kan çıkmasın abime bir şey olmasın diye iyi bir şey yaptığımı düşünürken sanırım ortalığı daha da çok karıştırmıştım. Bir tarafta abim, babam bizim akrabalar. Diğer tarafta ise Fırat'ın ailesi ve akrabaları gelmiş ve patlamaya hazır bomba gibi herkes birbirine bakıyordu. Öyle ki yaptığım şeyden şimdiden pişman olmuştum. Bu durumdan kurtulmak için canımı bile vermeye razıydım. Hele ki abimin kırgın bakışları üzerimdeyken. Abim ve Fırat'ı ayırıp karşısına oturtan imam ikisi ile hatta içeride ki herkese karşı konuşmuş ve benim kendi isteğimle nikah kıydırdığımı söylemişti. İmamın konuşması bitince Kemal amcam hemen konuşmaya başlamış madem öyleyse şimdi abim ile Gülbahar'ın da nikahını kıymasını istedi. "Madem öyle bunların nikahını da kıy gitsinler hep birlikte resmi nikah için gün alsınlar. Bu işte burada kapanıp gitsin." dediğin de kimse karşı çıkmamış ve herkes kabul etmişti. Zaten karşı tarafın da isteği bu değilmiydi. Bizimkiler de her ne kadar üzülmüş olsalar da doğrunun bu olduğunu biliyorlar dı. Bir tek abim bu durumu sindiremiyordu biliyorum. Ama onun yaşaması her şeyden önemliydi. Beni anlayacaktı biliyorum.
Gülbahar cadısı da gelmiş ve abim ile dini nikahı kıyılmıştı. Abim kalktığı gibi tekrar kolumdan tutup resmi nikah kıyılmadan kardeşimi bırakmam yanında diyerek odadan çıkmıştı. Fırat arkamızdan "Bende kardeşimi bırakmıyorum." dediğin de abim sadece benim duyabileceğim bir şekilde "Kardeşini isteyen kim acaba şerefsiz? Hiç verme kimin umurunda " diyerek yürümeye devam etti. Kapının önündeki arabaya bindirdirdiği gibi uzaklaşmıştı. Eve gitmediğimizi anlamam çok geç olmamıştı.
Abim suratlı bir şekilde arabayı kullanırken köyden çıkmış ve ana yola çıkmıştık bile. "Abi ben her şeyi senin için yaptım." dediğim de abimin tepkisinin böyle olacağını kesinlikle beklemiyordum. "Yasemin sus sakın konuşma." diye bağırdığın da sesim içime kaçmış gibi bir daha ağzımı bile açmadım. Abimi ilk kez bu kadar sinirli görüyordum. Oysaki abim kolay, kolay sinirlenen biri asla değildi. Bugüne kadar bana bağırdığı hiç olmamıştı.
* * * *
Abim daha önce birlikte piknik yapmak için geldiğimiz mesire alanına gelmiş ve sinirle arabadan inmişti. Arabadan indiği gibi lastiklere tekme atarak küfürler savuruyordu. Arabadan inip, inmemek arasın da kararsız kalsam da abimin bu durumuna daha fazla dayanamayarak inmeye karar verdim. Ne kadar sinirli olursa olsun bana asla zarar vermeyeceğini biliyordum. Arabadan inip abimin yanını gidip arkasından sıkıca sarıldım. "Abi lütfen yeter yapma." dediğim de abim tepkisizce bekliyordu. Aslında bu tepkisi bile bana zarar vermemek için yaptığı bir tepkiydi.
"Abi yemin ederim amacım seni zor duruma düşürmek değildi. Sadece seni bu durumdan kurtarmaya çalışmaktı." Abim bu kez yüzünü bana dönerek. "Ah be güzelim sen niye böyle bir şey yaptın? Ben bir şekilde çıkacaktım bu işin içinden. Ben hapis yatmaya razıydım. Sen neden benim için kendini yaktın?" dediğin de gözleri dolu, dolu olmuştu. Aslında ikimizin de derdi aynıydı. İkimiz de bir birimizi korumaya çalışıyorduk. En son görmek istediğim şey abimi ağlarken görmekti. Bu kez abim bana sarılmış ve saçlarımdan öpüyordu. "O nikahın hiç bir geçerliği yok sabah ablamın yanına İstanbul'a gideceksin. Bende gidip jandarmayla konuşacağım. Şikayet mi ediyorlar ne yapıyorlarsa yapsınlar. İçeride yatmam gerekirse yatarım. Hem benim o kıza hiç bir şey yapmadığım eninde sonun da ortaya çıkar. En kötü ihtimal çocuk doğana kadar içeri de kalırım. Sonrada dna testi ile çocuğun benden olmadığını kanıtlarız." dediğin de söylediği şeyler çok mantıklı olsada babam ile amcamın konuşmalarını duymuştum. Karşı taraf içeride yatmasına izin vermez öldürür diye konuşuyorlardı. "Abi artık çok geç nikah kıyıldı. Sende gayet iyi biliyorsun ki Allah'ın huzurunda sende bende evliyiz artık." dediğim de abimin çaresiz bakışlarını asla unutmayacaktım. Bizi bu duruma düşürenleri hiç bir zaman affetmeyecektim.