5. Bölüm

1530 Words
Fırat banyodan çıktığında "Yuh!!" diye istemsizce konuştum. Bana sürekli mahremiyetten bahseden adam şimdi karşımda yarı çıplaktı. "Sen neden üzerini banyoda giymedin" dediğim de "Sanane canım nerede isterse orada giyerim" diye cevap verince arkamı dönüp hata yaptığımı bir kez daha anladım. Aslında haklıydı, bana neydiki ne diye sorduysam. Sürekli beni azarlaması sinirimi bozuyor, ve hemen gözlerim doluyordu. "Hazırsan hadi iniyoruz, aşağıya indiğimizde ben ne yapıyorsam, ne diyorsam onu yapacaksın." dediğinde "Tamam" diyerek arkasından gittim. Odadan çıkıp merdivenlerden aşağı indiğimizde bir kaç genç kızla karşılaşmıştık hepside "Günaydın" diyerek yanımızdan geçmişti. Hiç birinide tanımıyordum. Fırat'a sorsam yine sanane diyeceği için sormamıştım. Fırat bir anda elimi tuttuğunda anlamsızca yüzüne baktım. "İçerisi kalabalık olabilir herkesin elini öpmeye gerek yok, Sadece anne ve babamın elini öpmen yeterli." diyerek beni peşinden içeri sokmuştu. Gerçektende içerisi çok kalabalıktı. Bizim buranın adeti ilk gün tüm akrabalar yeni gelini görmeye gelirdi. Aslında çok önceleri çarşaf için gelirlermiş, ama şimdi çoğu kişi çarşaf göstermediği için gelin görme diyorlar. Ama asıl amaçları hiç değişmiyor, çarşafı görmeseler bile öğrenmek istiyorlar. Sanki bakire olup olmamam ne işlerine yarayacaksa. Aslında bu kimseyi ilgilendirmez di. Neden kızın kusurlarını arıyorlardı hep, neden kimse erkek bakir mi diye sorgulamıyordu? Eminim halası sabah insanların merakını gidermek için gelmişti, ama eli boş dönmüştü. Belki bunun bile lafını edeceklerdi. Ama hiç biri umrumda değildi. Benim bu evlilikten tek beklentim abimin yaşıyor olmasıydı. Benim için söyleyecekleri hiç bir laf umrumda değildi. Fırat önce babasının sonra da annesinin elini öpünce bende arkasından öpmüştüm. Sabah odaya gelen halası gelip elini uzatınca mecburen onun elini de öpmüştüm. Fakat Fırat "herkes cümleten tekrardan hoş geldiniz." diyerek insanların yemek masasından kalkmasına izin vermemişti. Tekrardan bileğimden kavrayarak odadan çıkartmıştı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum resmen Fırat'ın peşine sürüklenip gidiyordum. Evden dışarı çıktığımızda evin yan tarafındaki sedire geçip oturdu. Mecburen bende yanına oturdum. "Ayşe bize kahvaltıyı buraya getirsene" dediğinde bu kızın hangi ara yanımıza geldiğini anlamamıştım bile "Tamam abi hemen" diyerek gitmişti. Ayşe gelene kadar öylece konuşmadan oturmuştum, Fırat ise elindeki telefonla ilgileniyordu. Telefonu görünce kendi telefonum aklıma geldi. Acaba annem beni aramışmıdır, kesin aramıştır merak etmiştir. Telefonumu almak için kalktığımda Fırat "Hayırdır nereye gidiyorsun?" "Telefonumu alacağım, odaya gidiyorum" dediğim de bileğimden tutarak kalktığım yere geri oturmamı sağlamıştı. "Kahvaltıdan sonra bakarsın, şimdi gerek yok" demişti. Ona göre gerek olmasa bile bana göre gerek vardı. "Annem merak etmiştir." diyerek tekrar kalkmaya çalışınca sinirli bir şekilde " Sonra dedim otur oturduğun yerde" dediğinde yine gözlerim dolmuştu. Allahım lütfen göz yaşlarım akmasın diye dua ediyordum resmen. Gökyüzüne bakıyormuş gibi kafamı yukarı kaldırdım, sırf göz yaşlarım akmasın diye. "Afiyet olsun, başka bir isteğin varmı abi?" diye soran kıza "Yok saol Ayşe, kahvaltı yapmadıysan sende gel" diyen adam sanırım bir tek bana karşı gıçıktı. "Aslında yaptım ama çay alıp geleyim, size eşlik ederim" diyerek gitmişti. Fırat yemeye başlamıştı ama ben hiç bir şey yemek istemiyordum. Şu an tek istediğim şey annemle konuşup, sonrada saatlerce ağlamaktı. "Yemeğini ye" diye yine emreden Fırat'a cevap vermek gibi bir niyetim yoktu. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra bir kaç tane zeytin ve bir parça peynir aldıktan sonra "Doydum ben" diyerek geri çekilmiştim. Ayşe elinde bardakla gelip karşımıza oturunca Fırat bana bir şey dememiş ve Ayşe ile sohbet etmeye başlamıştı. Teyzesinin kızı olduğunu öğrenmiştim. Sanırım iki kuzen iyi anlaşıyordu. Bir kaç ay sonrada onun düğünü varmış. Nişanlısı İstanbul'da olduğu için çok sık görüşemediğinden yakınıyordu. İçeriden bir kaç delikanlı çıkınca Fırat eline çay bardağını alıp yanımızdan gitmek için ayağa kalkmıştı ki, içlerinden birinin konuşmaya başladı. "Amca oğlu yine dört ayak üstüne düşdün. Fıstık gibi kızı kaptı lan" dediğinde bir anda yakasını tutarak kafa atmıştı. Kimse ne olduğunu anlamamıştı bile. "Doğru konuş lan şerefsiz." dediğin de burnunu tutarak. "Ne lan yalan mı söylüyorum. Gülbahar için evlendim deme. Ben sana Yasemin'i ben alayım, sende istediğin gibi İstanbul'a git dedim, niye kabul etmedin lan?" dediğin de Fırat'ı oradan uzaklaştırmak için koluna girmiş bir kaç kişi vardı. Taki "İntikamını alıp kızı becerdi ya, başımıza artist kesildi a.ına koduğum." "Ne diyorsun lan sen?" dediğini duydum bir tek sonrasında koluna girip uzaklaştırmaya çalışan kişilerin yanından sanki uçar gibi üzerine atlamıştı. Bir anda sesler yükselmiş içeride olan herkes dışarı çıkmıştı. Fırat adamı bir güzel dövmüştü. İçeriden çıkan halası "Oğlum Engin'im!!! Fırat bırak oğlumu gözünü seveyim" diyerek kolundan çekince Fırat'ı geri çekilip "Götür şerefsiz oğlunu buradan yoksa elimde kalacak." diyerek kolumdan tutup beni tekrardan yukarı çıkartmıştı. "Sakın çıkma bu odadan, odaya da kimseyi alma." diyerek tekrardan gitmişti. Allah'ım ben nasıl insanların içine düşmüştüm böyle. Biraz önce donup kalmış ve hiç bir tepki vermemiştim. Öylece olanları izlemiştim. Şimdi ise az, çok neler olduğunu anlayabiliyordum. O pislik herkesin içinde nasıl konuşmuştu öyle. Zaten herkes biliyordu bunun normal bir evlilik olmadığını. Fakat becerdin demek nasıl bir şerefsizlikti. Aklıma gelen ilk şeyi yaparak hemen annemi aradım. "Yavrum Yasemin'im güzel kızım benim" diyen annemin sesini duyunca burnumun direkleri sızladı. Sanki çok uzun zamandır sesini duymamış gibi hissettim. Bu nasıl bir histiki göz yaşlarım sesini duyar duymaz akmaya başladı. Sadece "Anne" diyebildim. Anne!!! devamını getiremedim bir şey söyleyemedim. Sanki konuşursam burada olan her şeyi anlayacak gibi geldi. Hem ger şeyi bilsin gelip beni buradan alsın istiyordum. Hemde hiç bir şey bilmesin, üzülmesin istiyordum. Annem bir kaç kez "Kızım iyi misin?" diye endişeli bir şekilde konuşmaya başlayınca zorda olsa sesimi toparlayıp "İyiyim anne " diyebildim. Dilim iyiyim desede içimde ki ses avaz, avaz hiç iyi değilim diye bağırıyordu. "İyiyim annem, ben sadece sesini duymak istedim, siz nasılsın?" "Sen olmayınca nasıl iyi olayım kızım ben. Aklım, fikrim sende, ama arayamadım. Sabahtan beri telefon elimde aramanı bekliyor. O adam kötü davranmadı sana değil mi?" sorusuna ne diyeceğimi bilemedim. Kötü davranmamıştı ama iyi de davranmıştı. "Kötü bir şey yok annem, merak etme." dediğimde dışarıdan gelen seslerle "Anne benim kapatmam lazım, sonra yine ararım." diyerek kapattım. Sesler gittikçe sanki yakınlaşıyordu. Yatağın üzerini kapatıp kanepeye oturdum. Aslında aşağıda neler olduğunu çok merak ediyordum, ama tabiki de gidip bakmayacaktım. Elimde telefonla abimin yazdığı mesajları okurken yine ağlamaya başladım. Ağlamaktan başka yaptığım başka hiç bir şey yoktu. "Çok özür dilerim kardeşim, seni koruyamadım. Ben kendimi asla affetmeyeceğim ama sen beni affet olur mu?" Ben sana kurban olurum abim, sen affedilecek hiç bir şey yapmadın ki. Ama bunu bize yapanları asla affetmeyecektim. Kapı bir anda açılmış ve içeri bağırtılarla bir kaç kadın girmişti. "Seni orospu hepsi sizin yüzünüzden oldu" diyerek yanıma gelmiş, ve ben daha ne olduğunu anlamadan yüzüme tokat atıp saçımı çekmeye başlamıştı. Canımın acısıyla "Ahh!!!" diye inlerken Ayşe ve daha doğru, düzgün tanımadığım kaynanam kadını benden uzaklaştırmaya çalışıyordu. "Sevim yaptığın çok ayıp, bırak kızı defol git evimden" desede kadın hala saçımı çekip bir taraftan da vurmaya çalışıyordu. Kendimi kurtarmaya çalışsamda nafileydi. Saçlarım uzun olduğu için resmen eline dolamış ve kurtulmamı engellemişti. Hayatım boyunca öpmeye kıyılamayan ben evlendiğim günün sabahı dayak yiyordum. Hemde hiç tanımadığım, hayatımda ilk kez gördüğüm bir kadın tarafından. "Fırat abimi aradım geliyor şimdi." diyen Ayşe beni Sevim denilen kadının elinden kurtarmaya çalışsada yapamıyordu. Kadın saçlarımı eline doladığı için kurtaramıyor, fakat tekme atmasına mani oluyordu. Canımın acısı ile iki büklüm olmuş "Bırak!!" diye bağırmaya devam ettim. "Ben kimseye bir şey yapmadım bırakın beni" dedikçe "Hala konuşuyor utanmadan. Şerefsiz abinin yaptıklarını ne çabuk unuttun?" dediğin de sanki deli gücü gelmiş gibi bileğinden tutup önce saçlarımı kurtarıp sonrada ayağa kalktım. "Ne abim, nede ben kimseye bir şey yapmadık." diye sesim çıktığı kadar bağırdım. "Ne oluyor lan yine burada?" diye içeri giren Fırat'a sinirle baktım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun hala? Çabuk çıkın odadan" diyerek hepsini odadan çıkarmıştı. Annesi çıkmadan bir şeyler söylemeye çalışsada kimseyi dinlemeyip kapıyı sertçe kapatmıştı. Pislik kadın saçlarımı o kadar çok çekmiştiki hala saç diplerim acıyordu. İstemsizce ellerim kafama gidince Fırat yanıma gelerek "İyi misin?" diye sorunca bütün suç onun olduğu için ona patladım. "Görmüyor musun? Bak çok iyiyim, hayatımın ilk dayağını yedim senin sayende, mutlumusun? Bak ne güzel alıyorsun intikamını da eserinle övünebilirsin." diyerek halimi gösterdim. "Bunların tek suçlusu kardeşin ve sensin. Abime iftira atarak her şeyin sebebi o." dediğim de karşımda sinirden kararmış gözleriyle bana baktı. "Kapa çeneni ve kardeşimin adını ağzına alma." dediğinde elini kaldırmış yumruk yapıp sıkıyordu. "Vursana hadi, sende döv beni, korkmuyorum hiç birinizden." diye bağırsam da aslında çok korkuyordum. "Yasemin sus zorlama beni" diyerek sıktığı yumruğunu aşağı indirerek odanın içinde bir sağa, bir sola gidip gelmeye başladı. "Sikiyim böyle işi.. Neresinden tutsam elimde kalıyor." diyerek kendi, kendine konuşup küfürler ediyordu. Bana yapılan hiç bir şey umrumda değildi, ama abime şerefsiz denilmesine tahammül edemiyorum. Onun melek gibi kalbi varken asla bu sözleri hak etmiyordu. "Ben odada yokken kapıyı kitle. Zaten akşama kimse kalmaz herkes evine gider. Ama yinede çıkma odadan." dediğin de cevap bile vermedim. Zaten kimseyi görmek istemiyordum ki. Oysaki annem tüm akrabalara sakin gelmeyin diye tembihlemişti. Bunların hiç aklına gelmedi mi acaba? Sonuçda herkes biliyor ki normal bir evlilik değildi. Her şey tammış gibi bu adette eksik kalsa olmaz mıydı? Oturduğum kanepeden saatlerce kalkmadım Fırat belki bir, belki iki saat yatağın üzerinde uyumuş, sonrada odadan çıkıp gitmişti. Tabi kapıyı kitle diye tembihlemeyi unutmamıştı. Kapıyı kitledikten sonra bu kezde yatağa ben uzandım. Belki uyursam, uyandığım da her şey düzelirdi. Annem uyan kızım kötü bir kabus gördün. Bak sınav sonuçların açıklanmış, istediğin bölümü kazanmışsın der. Abim saçlarımı öpüp, aferin kız başardın bak, ben sana demiştim der. Babam ulan ömrümü yediniz, bir kurtulamadım bu okullardan diye sitem ederdi. Ahh Yasemin ahh, keşke tüm bunlar rüya olsaydı. Ama değildi işte karabasan gibi üstüme çökmüş ve nefessiz bırakmak için uğraşıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD