bc

Yürek ateşi

book_age18+
8
FOLLOW
1K
READ
city
like
intro-logo
Blurb

Ardil Mirza Şahmaran & Lavin Demirxan

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Hayatı hep bir resim tuvaline benzetmişimdir. Anne karnından çıkıp dünyaya gözümü açtığım an, sanki bir sanatçının ilk fırça darbesi gibiydi. O an, hayatın temel çizgileri atıldı. İlk nefesim, ilk ışık, ilk sıcaklık... Her biri, tuvalin üzerine işlenen renkler gibi benim renklerim oldu. Zamanla, bu temel çizgiler üzerine daha fazla detay eklendi: İlk adımlarım, ilk kelimelerim... Annemin vefatı... Ben gözlerimi dünyaya açarken annem kapadı. Hayat benim için daha yeni başlarken annem için bitmişti. Babam hep beni sorumlu tutmuştu, bu da zamanla kendimi suçlamama neden olmuştu. Eğer ben doğmasaydım annem yaşardı..! “Yeter artık ağlama.” Diyen Lalin ablamı dinlemedim. Ellerimle yüzümü kapatmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Canım çok yanıyordu. Bugün annemin ölüm yıldönümü için Van’dan Mardin’e gelmiştik. Annem 21 yıl önce bugün vefat etmişti, beni dünyaya getirirken... “Ama abla...” dedim, devamını getirmedim. Nefesim kesiliyor, annemin mezarını her gördüğümde kendimden nefret ediyordum. “Hadi Lavin!” deyip omzuma dokunan Adar abimle ayağa kalktım. Anneme şu an veda etmek istemiyordum ama maalesef abim ve ablam izin vermiyorlardı kalmama. Neymiş burda durup kendimi heba ediyor muşum. “Ağlamaktan gözleri nasıl şişmiş.” Dedi Adar abim kızarak. Kolumdan tutup arabaya doğru sürükledi. Hem ağlıyor hem de abime yalvarıyordum beni burda bırakması için ama maalesef onda etki yapmıyordu. “Abi-“ sözümü kesen Lalin ablam oldu. “Yeter Lavin! Ağlama artık lütfen. Buraya her gelişimizde kendini neden bu kadar yıpratıyorsun? Annemizin ölümü senin yüzünden değildi, kendini suçlamayı kes!” “Lalin doğru söylüyor güzelim. Böyle yaparak kendine acıdan başka bir şey vermiyorsun.” Dedi Adar abim. O sırada arabanın önüne gelmiştik. Omzumu kaldırıp indirdikten sonra arabaya geçtim. Gözyaşlarımı ellerimle güzelce silmeye çalıştım ama silmem bir işe yaramıyordu. Maalesef bir kere musluğu açıldı mı zor kapanıyordu. Başımı cama yaslayıp annemin mezarına baktım. Çok zordu, annesizlik gerçekten çok zordu. Her ne kadar çevremdekilerin sevgisini hissetsem de, abilerim ve ablamın sevgisini hissetsem de yetmiyordu. Annemin sevgisini de hissetmek istiyordum. Araba harekete geçince gözlerimi yumdum. Hiçbir şey görmek istemiyordum, hiçbir şey duymak istemiyordum. Sadece bağıra çağıra ağlamak istiyordum. “Lavin...” Adar abimin konuşmasıyla kapattığım gözlerimi açtım. Yaşlı gözlerle arabayı süren abime bakıp “efendim?” dedim. Sesim ağlamaktan pürüzlü çıkmıştı. “Babam...” dedi ve duraksadı. Derin bir nefes alıp dikiz aynasından bana baktı ama hemen bakışlarını yola çevirdi. Konuşmadığını görünce “Babama ne oldu abi?” dedim dayanamayarak. Onun bana söylediği şeyler her ne kadar canımı acıtsa da kendisi benim babamdı ve ona bir şey olmasını asla istemezdim. “Yarın Mardin’de düğün varmış, babamın yakın bir dostunun çocuğu evleniyormuş. Bu yüzden yarın Van’a dönmüyoruz.” Diyen ablama döndüm kaşlarımı çatarak. “Annemin ölüm yıl dönümünden hemen sonraki gün düğün var ve babam düğüne katılacak öyle mi?” dedim sertçe. “Hemen sinirlenme. Babam da başta kabul etmemiş ama evlenen yakın dostunun oğlu. Israr edince de babam mecbur kabul etmiş.” Dedi abim araya girerek. “Babam annem için yıllarca beni suçladı abi. Annemin ölüm yıl dönümünde sabah erkenden kalkıp beni azarlayan babam nasıl düğüne gitmeyi kabul eder ya! Bir de isterse kalkıp halay da çeksin.” Gözlerime giren saçlarımı kulağımın arkasına koydum. “Babamın sevgisine inanmamaya başlıyorum artık abi.” “Babanın yanında da sakın böyle konuşma Lavin!” dedi abim beni sertçe uyayarak. Boşuna uyarıyordu, ben babama hiçbir zaman hesap sormadım. Ona sesimi yükseltemezdim çünkü biliyordum yükseltirsem dayak yerdim. “Babamın yanında böyle konuşmuyorum zaten abi.” Dedim başımı cama çevirerek. “Aynen, o gün babaya sesini yükselten de bendim zaten.” Diyen abimle gözlerimi devirdim. Evet babama bağırmıştım ama hak etmişti. Beni zorla şirkette çalıştırmaya başladığında bir şey dememiştim ama zorla evlendirmesine göz yumamazdım. Kimse benim geleceğime karar veremezdi, bu babam dahi olsa.. “Yalnız abi, orda Lavin haklıydı.” Dedi ablam beni desteklercesine. Çünkü ablam da bir kadındı ve bu şehirde kadınlar hor görülürdü. Kadınların sözü hiçbir yerde geçmezdi. Adam ne dese kadın hayır diyemezdi yoksa dayak bile yiyebilirdi. Tabii bu herkes için geçerli değildi. Aralarında eşlerin, çocuklarına iyi davranan erkekler de vardır. “Ne kadar haklı olsa da karşısındaki babamız.” Dedi abim, bir yandan da arabayı dikkatlice sürüyordu. “Tamam abi, senden beni anlamanı isteyen yok. Sadece arabayı biraz daha hızlı sür çünkü başım ağrıyor.” Dedim kollarımı birbirine dolayarak. Sırtımı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım. Kısa bir süre daha geçtikten sonra araba durdu. Geldiğimizi anlayıp gözlerimi açtım, kendimi arabadan dışarı attım. Abim ve ablamı beklemeden konaktan içeri girdim. Buraya amcamların konağına gelmiştik. Ferman Demirxan, burda çok saygı duyulan biriydi. Kimseye karşı bir hatası olmamış, kendi işinde gücünde biriydi. Babam çok ısrar etti şirkette çalışması için ama amcam kabul etmedi. Kimsenin emri altında çalışmayı seven biri değildi. Babam şirketin başına geç deyince de amcam ‘ben kimsenin hakkına girmem, o şirketi Behram kendi çabasıyla kurdu.’ deyip tekrar reddetti babamı. Babam da artık ısrar etmekten vazgeçti. Çünkü biliyordu, amcam bir şey derse sen ne kadar çabalasan da dediği şeyden vazgeçmezdi. “Sevgili yeğenim, hoşgeldin.” Diyen amcamı görmemle üzerimdeki o kötü havayı dağıtıp gülümsedim. Amcamı babamdan çok severdim çünkü amcamın sevgisini babamdan daha çok gördüm. “Amca.” Deyip sıkıca sarıldım, özlemiştim. Uzun süredir görüşmemiştik. Amcamın son Van’a gelişinde ben İstanbul’daydım. Diğer şirkette sorun çıktığı için acil gitmem gerekmişti. “İyi misin?” diye sordu salona geçerken. Tam amcama cevap verecekken gözlerim babamım gözleriyle kesişti ve o gözlerde sadece nefret görebiliyordum. Bu kalbimin ağrımasına neden oluyordu ama eskisi gibi bir ağrı yoktu çünkü yavaş yavaş alışıyordum. Babamın nefretine yavaş yavaş alışıyordum... Bakışlarımı sonunda babamdan çekip amcama çevirdim. Yüzümdeki tebessümü eksik etmeden “iyiyim amca merak etme.” dedim. Gözlerim Behram abimi ararken içeri Adar abim ve ablam girdi. Amcam benden ayrılıp onlara da sarılırken ordan uzaklaştım. Şu an tek ihtiyacım olan Behram abimdi. Ona sarılıp içimi dökmek istiyordum. Yürümem birine çarpmamla son buldu. Ellerimle alnımı ovuştururken sinirle başımı kaldırıp bana çarpan kişiye baktım. Amcamın oğlu Miran Demirxan’dı. O da bana sinirle bakıyordu. İkimiz de birbirimizi sevmedik. Gerçi kardeşiyle de pek anlaşamazdık. Hepsi birbirinden beterdi. “Kör müsün?” dedim sinirle. “Yürürken önüne bakmayı öğretemedi mi amcam?” “Sen bana çarptın, ben sana değil.” “Senin yüzünden ikimiz de birbirimize çarptık beyinsiz. Suçluyorsan düzgün suçla, atıp tutma.” Deyince kaşlarını çattı, beyefendi sinirlenmişti. “Bana bak!” Deyip parmağını doğrulttu. “kuzen falan dinlemem, alırım ayağımın altına.” Dedikten sonra üzerime yürüdü. Söylediği cümle damarıma basınca yumruk yaptığım ellerimi kaldırıp yüzüne yapıstırdım. Attığım tokatın etkisiyle yüzü yana düştü. “Haddini bil de konuş Miran Demirxan!” dedim içimdeki tüm sinirle. “Ayağının altına alırmış..” deyip kahkaha attım. “Sen kimsin be! Sırf erkeksin diye beni dövebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun Miran. Benim nasıl dersler aldığımı görsen önümde eğilip diz çökersin be!” “Güzelim?” duyduğum sesle hızla başımı çevirdim. Abim gözlerini kısmış merakla bize bakıyordu. Yumruklarını sıkmış sertçe bana bakan Miran’ı boşverip abimin yanına ilerledim. “Abi, siz nerdeydiniz?” diye sordum etrafa bakarken. “Yengem ve Dara nerde?” “Onları yengenin ailesinin evine bıraktım. Hazır gelmişken annesini görsün diye.” Dudaklarımı büzdüm. Dara bana çok iyi gelecekti ama o da gitmişti. Dara, Behram abimin oğluydu. Daha 6 yaşında dili pabuç kadar olan bir çocuktu. Ailenin neşesiydi. “Yarın düğünde görüşürsünüz.” Dedi başımdan öperken. Kollarımı birbirime dolayıp “yarın düğüne gelmeyeceğim abi.” Dedim. “Benim annem 21 yıl önce bugün vefat etmişken ve hele ki sebebi bensem kusura bakmayın da öyle hiçbir şey yokmuş gibi davranıp düğüne gelemem. En azından bu hafta eğlenemem.” “Güzelim, biz bu konuyu konuşmuştuk hani.” Dedi abim saçlarımı okşarken. Babamın bugün bana dedikleri aklıma gelince gözlerim doldu. Başımı yana çevirdim abim anlamasın diye. Etrafta kimse yoktu ve bu benim açımdan iyiydi. Kimsenin bu hallerimi görmesini istemem, özellikle de Miran bozuntusu ve kardeşi. “Abi..” deyip abime sarıldım daha fazla dayanamayarak. Ona sarılırken tüm acılarım ortadan kayboluyormuş gibi rahatlıyordum. “Babam bir şey mi dedi?” diye sordu, sesindeki sinir kendini belli ettirmeye başlamıştı bile. “Evet ya da hayır, bilmiyorum. Sadece canım acıyor. Eğer ben doğmasaydım belki annem hayatta olurdu.” Dedim abimin gömleğini sıkarken. Ağlamak istemiyordum çünkü ağlarsam duramazdım artık. Zaten kimse sesimi duymak istemiyordu, iyice sinirlerini bozmak istemem. Benim ağlamamdan nefret ediyorlardı ama bu kıyamadıklarından değil, benim sesimden nefret ettikleri için. Özellikle babam nefret ediyordu sesimden. Neden mi? Çünkü benim sesimin duyulduğu sabah annemin sesi kesilmişti. “Bir daha senden böyle bir şey duyarsam seninle konuşmam.” Dedi abim sertçe. Benden ayrılıp yüzümü avuçladı. “Sen böyle konuşarak benim de canımı acıtıyorsun Lavin.” “Abi..” dedim, gözlerimi kırparken bir damla yaş süzüldü yanağıma. Abim hemen eliyle sildi. “Bir daha bu gözlerden de yaşlar akmayacak.” Deyip tekrar sarıldı. Bir süre öyle durduk ve bu beni çok rahatlatmıştı. “Düğüne gelmek istemediğini biliyorum ama en azından babam sinirlenmesin diye kısa bir görünebilirsin sonra istediğin zaman çıkarsın dışarı.” Dedi abim benden ayrılıp gözlerimin içine bakarken. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Abim istediği için gidecektim o düğüne. “Seni bir yere götürmek istiyorum. Hem götüreceğim yer sana iyi gelir." deyince tebessüm edip “tamam” dedim kısık sesimle. Birlikte dışarı çıkıp abimin arabasına bindim. Abim arabayı çalıştırıp sürmeye başlayınca arkada iki araba daha bizi takip etti. Bizim güvenliğimiz için takip ediyorlardı ama ben bundan nefret ediyordum. Asla tek başıma bir yere gidemiyordum. Abime deyince de ‘sevenimiz olduğu kadar düşmanımız da var’ deyip tek gitmeme izin vermiyordu. “Abi, en azından bugün baş başa dolaşsaydık.” Dedim yan aynadan arkaya bakarken. “Sen ilk önce şu kemeri tak.” Dedi sertçe abim. Kemer takmayı her defasında unutuyordum ve bir keresinde bu sebepten ötürü yaralanmıştım. Abim de benim için endişelendiği için bu konuda hep kızıyordu bana. “Özür dilerim abi, unutuyorum.” Dedim kemerimi takarken. “Ama söz bir daha unutmayacağım.” “Sen deyince emin olamıyorum.” Dedi abim, arada bakışları ben de olsa da araba sürerken genelde yola odaklanıyordu. Araba durunca etrafı incelemeye başladım. Bir çay bahçesinin önünde durmuştuk. Baya kalabalıktı burası ve ben kalabalıktan nefret ederim. Abim bunu bildiği hâlde beni neden buraya getirmişti? “Hadi inelim.” Deyip kapıyı açan abimi kolundan tutarak durdurdum. Anlamaz gözlerle bana bakınca “benim kalabalıktan nefret ettiğimi en iyi sen biliyorsun abi.” Dedim. “Kalabalıkta durmayacağız güzelim. Benim buraya her gelişimde oturduğum yerde oturacağız. Orası sessiz sakin bir yer.” Deyince başımı aşağı yukarı salladım. Birlikte arabadan inip içeri girdik. Etraf o kadar kalabalıktı ki. Hepsi aynı anda konuşunca aşırı derecede bir gürültü çıkıyordu ortaya. “Ooo hoş gelmişsiniz Behram Ağa.” Duyduğum tok sesle başımı çevirdim. Abimin dediği sessiz yere geçmiştik ama bir adam tek başına oturmuş çayını içiyordu. Hafif kirli sakallı, kara gözlü yakışıklı bir adamdı. Üzerinde dirseğine kadar katlanmış, öndeki iki düğmesi açık beyaz bir gömlek giymişti. Altına ise kumaş pantolon giymişti. Yüz hatları belirgin, sert çehreli biriydi. İfadesi insanı korkutabilecek kadar da sertti. Benim onu incelediğim gibi o da beni incelemeye başlayınca yerimde kıpırdadım. Bakışlarını üzerimde hissedince rahatsız olmuştum. “Senin burda ne işin var?” dedi sertçe abim. Adam bir süre daha bana baktıktan sonra bakışlarını abime çevirdi. “Neden? Burası senin tapulu malın mı?” dedi rahatça. “Uzun zamandır buraya gelmiyordun.” Dedi abim ilerlerken. Ben de onu takip ediyordum. “Bir an seni burda görünce şaşırdım.” “Daha çok şaşıracaksın Behram Demirxan.” Deyip bardaktaki son yudumu da içince ayağa kalktı. Bakışlarını bana çevirip bir süre bana baktıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Onun yanımızdan gitmesiyle başımı abime çevirdim. Gözlerimi kısarak “abi, bu kim?” diye sordum. “Şahmaran aşiretinin ağası Ardil Mirza Şahmaran.” Dedi başını akan suya çevirirken. “Mirza benim çok yakın bir dostumdu Lavin. İkimiz de birbirimize sırtımızı yaslardık. Gün içinde ne yaşadıysak gün sonunda buluşup birbirimize anlatırdık.” “Sanki biraz soğuk gibiydi abi.” Dedim. Aralarındaki soğukluğun nedenini merak ediyordum ama sormaya da korkuyordum. “Evet çünkü artık düşman iki aşiretiz Lavin.” Dedi bana dönerken. Kaşlarımı çattım, merakla devamını bekledim. “Aramızda kan davası olduğunu bilmen şimdilik yeterli.” deyince çatık olan kaşlarım daha çok çatıldı. “Abi, tam olarak ne olduğunu anlatır mısın?” dedim merakla. “Bu kadar bilmen yeterli Lavin! Zorlama.” Dedi sinirle. Ben tam araya girip ısrar edecekken orta yaşlarda bir adam, yanında genç bir adamla içeri girince durdurdum kendimi. “Hoş geldin oğlum.” Deyip yanındaki adama döndü. Yanındaki adam gelip elindekileri masaya dizmeye başladı. “Her zamanki masayı hazırladım.” “Eyvallah usta.” dedi abim başını sallayarak. Adam beni işaret edip “bu hanım kızımız kimdir?” diye sordu. Abim bana bakıp tebessüm etti. “Kendisi benim kardeşim Nasuh ustam.” Tebessüm ettim. “Merhaba.” Tanımadığım insanların yanında çekingen oluyordum genellikle. “Maşallah, Allah sahibine bağışlasın.” Deyince teşekkür edip başımı öne eğdim. Onları boşverip önümdeki masaya odaklandım. Masada her çeşit yemek vardı. Karnımın acıktığını hissedince daha fazla dayanamayıp yemeğe başladım. “Kız yavaş ye boğulacaksın.” Abimin sesiyle başımı kaldırdım. Ağzım doluyken “yok yok boğulmam” dedim ama anlaşılmamıştı ne dediğim. Neyseki abim tek vardı yoksa rezil olmuştum. Kendime o kadar kızıyordum ‘ağzında yemek varken konuşma’ diye ama işte konu ben olunca ne kadar kızsam da her defasında aynı şeyi yapıyordum. “Abi, biz tam olarak ne zaman Van’a döneceğiz?” dedim, amacım sohbet başlatmaktı. Aslında her kahvaltı ya da yemek yiyişimde dedikodu yapıyordum. Dedikodusuz boğazımdan hiçbir şey gitmiyor, hemen sıkılıp sofradan kalkardım ama şu an abimle oturup dedikodu yapamayacağıma göre ben de Van konusunun açarak sohbeti başlatmak istedim. “Belli değil güzelim. Derbas Ağa’nın keyfi ne zaman isterse.” Dedi ağzındaki lokmayı çiğnerken. Başımı aşağı yukarı salladım. Yarın düğünden sonra onlar gelmese bile çıkıp Van’a dönerdim artık. Bir süre daha geçtikten sonra ikimiz de yemeğimizi bitirmiş, çayımızı da içtikten sonra ordan ayrılmıştık. Mükemmel bir yerdi. Havası, akan suyu, yemekleri... Her şeyiyle harikaydı. “Abi, eve geçelim mi?” diye sordum. Eve geçmek istiyordum. Biraz uzanıp uyumak istiyordum. “Tamam güzelim.” Dedi abim, bana kısa bir bakış atıp yola baktı. Gözlerimi kapatıp yolun bitmesini bekledim. Uzun sürmemişti, birkaç dakika sonra abim arabayı konağın önünde durdurdu. Arabadan inip kimseyle konuşmadan direk odama geçtim. ♦♦♦ “Hadi artık, geç kaldık Lavin.” Diye bağıran Adar abimle bıkkın bir nefes verdim. Tüm aile, abimin dün bahsettiği düğüne gitmişlerdi. Hepsinin yüzünde gülücükler eksik olmamıştı. Ben ise abimin bağırmasıyla üzerimdeki pijamamla aşağı indim. “Kız bu halin ne böyle? Sakın böyle geleceğim deme bana yoksa kalpten giderim.” Diye konuşan abimle gözlerimi devirdim. Abim benim hazırlandığımı sandığı için böyle bir tepki vermişti ama ben belki bir ümit izin verir diye onunla konuşmak için aşağı inmiştim. “Abi, ben gelmek istemiyorum.” dedim dudak büzerek. Ben Adar abimin konuşmasını beklerken içeri girip yanımıza gelen Behram abim konuştu. “Sen dün kabul etmiştin Lavin, kaytarma. Hadi biraz hızlı hazırlan, daha fazla geç kalmayalım.” Derin bir nefes alıp abimi onayladım. “Ama biraz durduktan sonra döneceğim.” dedim emin olmak için. Abim bir süre yüzüme baktıktan sonra “tamam tamam, hadi.” deyince hızla yukarı çıktım. Ablamın yatağın üzerine bıraktığı elbiseyi inceledim. Vücudu komple saran; uzun, düz yakaya sahip, askılı siyah bir elbiseydi. Muhtemelen bunu giysem tüm vücut hatlarımı ortaya çıkarırdı bu yüzden giymek istemedim ama aklıma yanıma bir şey getirmediğim gelince mecbur elbiseyi alıp banyoya ilerledim. Üzerimdeki pijama takımını çıkarıp elbiseyi yavaşça giydim. Tam üzerime oturmuştu ve duruşu mükemmeldi. Banyodan çıkıp makyaj masasının önüne geçtim. Hafif bir göz makyajı ve hafif bordoya kaçan ıslak bir ruj sürdükten sonra saçlarımı da yapıp hızla odadan çıktım. Merdivenlerden dikkatle inerken Adar abimin ıslık sesiyle başımı kaldırdım. İki abim de beni dikkatle incelemişlerdi. “Lavin, bildiğim kadarıyla gideceğimiz düğün senin düğünün değil.” dedi Behram abi. Gülümseyip karşısına geçtim. “Abi, hangi gelin düğününe siyah elbiseyle gider söyler misin?” “O zaman neden bu kadar süslenmişsin?” dedi sinirle. Gözlerimi devirip yanından geçtim. “Off abi, canımı sıkacaksan ben tekrar yukarı çıkayım.” dedim. Ben dışarı çıkarken onlar da peşimden geliyorlardı. “Peki, bir şey demeyeceğim ama yanımdan kesinlikle ayrılmıyorsun.” Dedi kesin bir tavırla. Arabanın önüne gelmiştik. Kapıyı açıp içeri girerken “Düşünürüz.” dedim onu sinirlendirmek için. Behram abim sinirlenirken baya komik oluyordu. “Te Allah’ım ya! Sen bana sabır ver Yarabbim.” deyip şoför kısmına geçti. Adar abim ise “düğüne gitmek istemediği hâlde bu kadar hazırlanmış, isteseydi kim bilir nasıl olacaktı.” deyip kendi arabasına geçti. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Benim abilerim dünyanın en kıskanç erkekleriydiler. Allah evlenecekleri kadınların yardımcıları olsun. Gerçi Behram abim evliydi zaten ve yengeme de kıyafet konusunda çok karışıyordu. Yengem bundan hiç rahatsız olmuyordu, tam tersi hoşuna bile gidiyordu. Yani ben olsam kıyameti koparırdım heralde. Behram abim arabayı çalıştırıp düğün salonuna doğru sürmeye başladı. “Lavin..” abimin uyarıcı sesini duymamla başımı eğdim. Kemerimi takmadığımı görünce dilimi ısırıp “özür dilerim abi.” dedikten sonra hemen kemerimi taktım. Her defasında nasıl unutabiliyorum aklım almıyor. Bir insan bu kadar mı dengesiz olur? “Başka elbise yok muydu?” Abime döndüğümde kaşlarını çatmış yola odaklanmıştı. Elbise açık değildi ama bedenimle bütünleştiği için ve vücut hatlarımı ortaya çıkardığı için abim sinirlenmişti. “Suç sizde abi. Ben pijamayla gelecektim ama siz zorla git üstünü değiş düğüne geç kalacağız deyince mecbur bunu giydim. Hızlı olmam gerekiyordu, biliyorsun.” dedim rahat bir tavırla. Ağzından bir şeyler mırıldandığını duydum ama anlamadım, yüksek ihtimalle küfür etmişti. Araba durunca etrafıma baktım. Etrafında bir sürü koruma olan büyük bir düğün salonuydu. Arabalara bakınca da o salonun tıka basa dolu olduğunu anlamak zor değildi ve ben böyle kalabalıklardan nefret ediyordum. Bıkkın bir nefes verince elimin üzerinde abimin elini hissettim. “Merak etme güzelim, biraz durduktan sonra çıkarsın dışarı. Hem sen bu kadar kalabalık olduğuna bakma, içerisi geniş olduğu için o kalabalık insanı rahatsız etmiyor.” Dedi beni yatıştırmak için. Başımı sallayınca ikimiz de arabadan indik. Elbisemi düzeltip derin bir nefes aldım. Müzik sesi o kadar yüksekti ki, kulak zarlarım patlayacak diye korkmadım değil. “Hadi gel güzelim.” Dedi abim kolunu bükerek. Gülümseyip yanına gittim ve koluna girdim, ikimiz de içeri girdik. Baya kalabalıktı ve kalabalık olduğundan dolayı sesler hep birbirine karışıyordu. Etrafa dikkatle bakmaya başladım. Oturmuş dedikodu yapan teyzeler, halay çeken gençler, birbirlerine aşkla bakan gelin ve damat... Ortam iyiydi ama tek sıkıntısı fazla kalabalık olmasıydı. Neyseki üstü kapalı değil de rahat nefes alabiliyordum. “Hadi, ilk başta gelin ve damatla selamlaşalım.” Dedi abim, cevabımı beklemeden beni kendisiyle birlikte sürükledi. Sesli bir nefes alıp verince abim bana döndü ve bakışlarıyla güzelce uyardı beni. Maalesef bir düğüne gittin mi söylenmemen gerekiyor yoksa bu mükemmel akrabalar konuşur da konuşur. Abim damada sarılınce ben de güler yüzümle geline sarıldım. İkisini de tanımıyordum ama çok da tatlılardı ve birbirlerine çok yakışıyorlardı. “Tebrikler canım.” deyip ayrıldım ondan. Damada dönüp elini sıktım. “Tebrikler.” “Teşekkür ederiz canım, darısı senin başına.” dedi kadın. Yalandan gülümseyip “Yok ben almayayım teşekkür ederim.” dedikten sonra abime döndüm ama abime bakarken gözüm başka birine takıldı. Üzerinde siyah bir takım, ayak ayak üstüne atıp oturmuş, bir kolu ayağının üstüne koymuş bir şekilde bize daha doğrusu bana bakan adam dün gittiğimiz yerde karşılaştığımız adamdı. Ve bakışları da dünkü gibi hâlâ sertti. Adama fazla baktığımı fark edince hemen başımı çevirdim ama onun bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum. Boğazımı temizledim, “tekrardan memnun oldum.” deyip yanlarından ayrıldım. Bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum ve bu aşırı rahatsız ediyordu beni. Yengemi sandalyede oturmuş, kucağında ise Dara’yla görünce hemen onlara taraf yürüdüm. Tüm aile üyeleri ordaydı ama ablam yanlarında değildi. Başımı çevirip ablamı arayınca yine bir çift siyah gözle kesişti gözlerim. Bu adamı hayatımda ilk defa görüyordum ama o sanki beni daha önce görmüş gibi bakıyordu. Ve o bakışlardaki nefreti çok net görüyordum. “Nereye bakıyorsun?” diyen yengemle hemen boğazımı temizleyip başımı çevirdim. Gülümsememi yüzüme ekleyip “ablama bakıyordum yenge..” dedim. Gözlerini kısarak bakmaya başladı bana. “Yengem, ablama deyip neden Mirza Ağa’ya bakıyorsun.” deyince afalladım. “O da sen geldiğinden beri sana bakıyor. Hayırdır, aranızda bir şey mi var?” Ağzım açık yengemi dinledim. Yengem, her şeyi gereğinden fazla abartır; gereksiz ekleme de yapıp dedikodu adı altında anlatmaya başlardı. “Ne saçmalıyorsun sen yenge?!” dedim sinirle. “Adamı daha yeni görüyorum.” “Ama belli ki adam sana fena tutulmuş.” deyince tekrar başımı çevirdim ve yine göz göze geldik. Bu adam ne zaman başını diğer tarafa çevirecek? Başımı çevirip yengeme baktım. “Tutulmamış yenge, sen yanlış anlamışsın. Ben gözlerinde nefretten başka bir şey görmüyorum.” dedim. Yengemi orda bırakıp gidecekken çarptığım kişiyle elim alnıma gitti. Küfürler savurup başımı kaldırınca Baran Ağa’yı gördüm. Dilimi ısırıp “özür dilerim.” deyip hepsinin yanlarından ayrılmak istedim ama Ferman amcamın karısı Beritan yengenin konuşmasıyla adımlarım durdu. “Üzerine daha edepli bir şeyler giyseydin keşke.” Derin bir nefes alıp Beritan yengeme döndüm. “Sanane yenge! Canım bunu giymek istedi, bende giydim.” dedim sertçe. “Mümkünse bir daha bu konu hakkında yorum falan yapma, ben kızın değilim.” “Kızım olamazsın zaten. Senin gibi uğursuz bir kızı kimse de istemez.” demesiyle yumruklarımı sıktım. Avbanu yengem Beritan yengemi uyarsa da işe yaramıyordu. “Annenin katilisin be sen!” demesiyle “Yeter!” diye bağırmam bir oldu. Sesim yüksek çıktığından dolayı hepsinin bakışlarını üzerime çektim ama üzerimdeki bakışları umursamadan “Sakın yenge!” dedim parmağımı ona doğrulturken. “Sakın bir daha bu konu hakkında konuşmaya cüret etme!” deyip kimseyi dinlemeden ordan uzaklaştım. Maalesef beni sevmeyen insanlar beni burdan vuruyorlardı. Çünkü canımın acıdığı tek şey oydu. Biraz daha ilerleyip dış kapıya gelince kenarda ablamı ağlarken gördüm. Elleriyle yüzünü kapatmış, hem kendi kendine konuşuyor hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Dudaklarımı büzüp hemen ablamın yanına gittim ve sıkıca sarıldım ama o beni anında itti. Kaşlarımı çatıp “abla, iyi misin?” diye sordum. İyi olmadığını bildiğim hâlde bu soruyu sormam da saçmaydı. “İyi değilim Lavin, anlıyor musun beni iyi değilim!” diye bağırınca irkildim. “Bu halimin tek sebebi sensin!” deyince kaşlarımı çattım. Gözlerim dolunca kendimi sıktım. “Ne saçmaladığının farkında mısın abla?!” dedim sertçe. Üzgün olabilirdi ama bu beni suçlayacak hakkı ona vermiyordu. Ablam dahi olsa kimse bana böyle bağıramazdı. “Ne mi saçmalıyorum?!”deyip kahkaha attı. “Baran benden ayrıldı!” Sesi sonda kısık çıkmıştı. “Senden ayrıldı diye suçlu ben mi oluyorum?” dedim sakin bir şekilde. Söylediği saçma şeyle benim de sinirim artık bozuluyordu. “Seni seviyormuş.” deyince bu iki kelime beynimde yankı yapmaya başladı. Başımı hızla iki yana salladım. “Sen iyice saçmalamaya başladın, yeter!” dedim ayağa kalkarken. “Ben doğruyu söylüyorum Lavin, hatta yarın Van’a gelip seni babamdan isteyecekmiş.” deyince sanki üzerime kaynar sular döküldü. Olduğum yerde buz kestim. “Tüm aile üyeleri gibi o da seni seviyor.” dedi bağırarak. “Senden nefret ediyorum!” Yumruklarımı sıktım sinirden. “Keşke annem yerine sen ölseydin o ameliyathanede.” diye bağırınca nefesim kesildi. Daha fazla sıkamadım kendimi, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Boğazım düğümlendi, ablama cevap veremedim. “Biliyor musun bir gün annemin katili olduğun gibi benim de katilim olacaksın.” deyince daha fazla orda duramadım. Koşar adımlarla düğün salonundan çıktım. “Senden nefret ediyorum!” “Annemin katili olduğun gibi benim de katilim olacaksın.” “Keşke annemin yerine sen ölseydin.” Beynimde binlerce kez yankılanan sesler ağlamamı daha da şiddetlendiriyordu. Kalbim sıkışıyor, nefesim kesiliyordu ama büyük adımlarla koşmaya devam ediyordum. Adımlarımın beni nereye götüreceğini bilmeden koşuyordum, tek isteğim bir an önce o salondan uzaklaşmaktı. Sertçe çarptıştığım bedenle canım acıdı. Başımı kaldırıp yaşlı gözlerle bana çarpan kişiye bakmak istedim ama gözlerim bulanık gördüğü için göremedim. "İyi misin?" diyen adamı sesinden tanımıştım. Ardil Mirza Şahmaran... Beni bu hâlde görmesini istemediğim için hemen başımı çevirdim. "İyiyim! deyip ordan uzaklaştım. Tekrar koşmaya başladım. Beynimdeki sesler durmuyor, canımı acıtıyordu. “Katilsin sen, katil! Annen senin yüzünden öldü!” “Keşke o gün annenin yerinde sen ölseydin.” “Uğursuzun tekisin!” “Annenin katilisin!” Duyduğum bu sesler adımlarımın durmasına neden oldu. Gözlerim sıkıca kapatıp, elimle kulağıma üst üste sertçe vurmaya başladım. Sanki böyle vursam kafamdaki sesler susacakmış gibi. “Sus! Sus yalvarıyorum sus! Ben katil falan değilim!” diye bağırdım ağlayarak. “Yemin ederim ben katil değilim!” dedim, bu sefer sesim kısık çıkmıştı. Elimi kulağımdan çekip gözlerimi açtım. Etrafa baktığımda bir uçurumun dibinde durduğumu gördüm. “Ayaklarım bile benim ölmemi istiyor.” dedim gülerek. “Ablam da ölmemi istiyor, ailem de.. Buraya gelmem ise belki de bir işarettir.” Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. “Belki de gerçekten benim zamanım gelmiştir ve zamanımın son bulduğu yer ise burasıdır.” dedim gülümseyerek. “Bana güzel günler yaşattığın için teşekkür ederim, böyle güzel bir ailede doğdum için minnettarım ama artık veda zamanı geldi... Sizi çok seviyorum, hepiniz benim için çok değerlisiniz.” dedim kimse beni duymasa bile, ağlamalarım ise daha çok şiddetleniyordu. Ellerimi iki yana açıp gözlerimi sıkıca kapattım. “Senin yanına geleceğim anne, sen beni kabul edersin değil mi? Lütfen bana kızma, bunu yapmaktan başka çarem yok. Ben artık dayanamıyorum anne...” Cesaretimi toplamak için derin bir nefes aldım. Ayağımı kaldırdım, adımımı atacakken belimden tutulup çekilmemle ağzımdan bir çığlık koptu. İrkilip hemen gözlerimi açınca gördüğüm kişiyle kaşlarımı çattım. Ardil Mirza Şahmaran...

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook