Ne olmuştu, nerem acıyordu veya ağır bir yaram var mıydı bilmiyordum. Artık sınava giremezdim, edilen bütün kavgalar boşa çıkmıştı. Ne geç ne de erken, biz belki de bir dakika ile bütün her şeyi yitirmiştik. Annemi dinlemeliydik, belki de babamı dinlemeliydik ama hayır, beni dinlememeliydik. Yanlıştı, dakika yanlıştı.
Kaç dakika oldu, kaç dakikadır zemine ters yığılmış arabanın içinde tepetaklak duruyorduk?
Annem iyi miydi, ne zaman babamla bu kaza yüzünden tartışmaya başlayacaktı?
Annemin sesine, kavga etmesine ihtiyacım vardı.
Babam, o nasıldı, ne zaman anneme dikkatini dağıttığı için nutuk atmaya başlayacaktı?
Babamın nutuk atmasına ihtiyacım vardı.
Sıcak sıvının burnumdan ve hafif aralık dudaklarımın arasından akıp, ters döndüğüm için turuncu saçlarıma doğru aktığını hissettim. Burun kemerimi sıyıran kanlar alnıma doğru süzülüyor, saç diplerimi ıslatıyordu. İlk hissettiğim kanın akışı oldu, sıcak bir su misali ulaşabildiği her yere bulandı.
Nefes almayı denedim, göğsümün üzerine binen ağrı ve acı bunu yarıda kesti. Göğsümün üzerinde göremediğim ve somut olmayan bir ağırlık vardı. Sanki bir yere çarpmıştım ya da bir şey bana çarpmıştı, emin değildim çünkü her şey kesik kesikti. Bir an kararıyor, bir an aydınlanıyor ve bilincimin varlığını hissediyordum.
Gözlerimi aralamak ve olduğum durumu görmek istedim, zihnim şimdi tamamen açılmış gibiydi ve ben kapanmadan önce görmek istiyordum. Hislerim gittikçe yoğunlaşıyordu. Korkunçtu, uçurumun kıyısında gözlerin kapalı dans etmek gibiydi. Gözlerim daha fazla kapalı kalırsa düşüp ölebilirdim, görmeliydim ve kurtarıcı hamleler yapmalıydım.
Sakin olmalıydım.
Sakin olabilirdim.
Bu arabadan çıkabilir, her şeyi düzeltebilirdim.
Göz kapaklarımı zorladım, üzerlerine binen ağrıları yenmeye çalıştım. Birkaç dakika sonunda göz kapaklarım titreyerek aralandığında ilk başta her yer bulanıktı, her şey çözülemeyecek kadar birbirine girmişti.
Gözlerimi kırpmaya, görüşümü düzeltmek için çabalamaya başladım. Kapattım, sıktım ve açtım. Bunu üçüncü sefer tekrarladığım sırada kulağımda patlayan frenlerin yankıları yeni olmuş gibi arka planda kalan sesleri işitmeye başladım. Çığlıklar yükseliyor, nereden geldiğini bilmediğim patlamaların gür ve yakıcı sesleri kulaklarımda yankılanıyordu.
İnsanlar haykırıyor, yardım istiyor ve bazılarının acı dolu çığlıkları ağlamalarına karışıyordu. Cehennem gibi hissettirdi, bana hiç görmediğim bir yeri hissettirecek kadar kuvvetliydi.
Ne annemden, ne babamdan ses çıkmıyordu. Ben de ses çıkaramıyordum, dudaklarım aralanıyordu ama ses tellerim işlevini kaybetmiş gibiydi.
Gözlerimi altıncı sefer sıkıp açtığımda görüşüm düzelmeye başladı. İlk gördüğüm tuzla buz olmuş ön camdı. Arabanın ön kısmında küçük bir yangın başlamıştı. Alevler kontrol altına alınabilir gibi görünüyordu ama yine de bu arabadan hemen çıkmamız gerekiyordu.
Anneme doğru bakacağım sırada göğsümden yükselen öksürük dalgasıyla sarsıldım. Gözlerim birkaç saniyeliğine kapandı, kendimi kontrol etmeye çalıştım ama sanki kanımda boğuluyordum. Ağzımdan ve burnumdan oluk oluk akan kanlar ters dönmüş olduğum için nefesimi kesiyorlardı. Arabanın içine sızan dumanın da nefes alamam da büyük payı vardı.
Emniyet kemeri beni sıkıca sarmış, asılı kalmama neden olmuştı. Bedenimi sıkıyor, başımı uyuşturuyordu. Kendimi göremiyordum, ne halde olduğumu bilmiyordum. Göğsümdeki acı ve yangın, kollarımdaki ve yüzümdeki yerlerini saptayamadığım acılar dışında bir şeyim var mı bilmiyordum.
Göz kapaklarımı yeniden araladım, göz bebeklerim direkt anneme döndü. Kafası sola doğru düşmüştü ve yüzü görünmüyordu. Bayılmış mıydı?
Babama doğru döndüm, akan kan cama bulanmıştı. hareket etmiyordu, hayati bir belirti göstermiyordu. Sadece babamın tarafındaki cam patlamamıştı.
Gözlerim ön tarafa doğru kaydı ve camın ilerisini fark edebildim. Görüşüm hala tam olarak net olmadığı için insanları ve olanı kestiremiyordum.
İnsanlar koşturuyordu.
İnsanlar haykırıyorlardı.
İnsanlar belki de ölüyordu.
Tavana sarkan elimi kemere doğru götürmeye çalıştım fakat omzumdan keskin bir ağrı yayıldığında dudaklarımın arasından acı dolu bir inleme firar etti.
Sesim çıktı, sesimi kullanabiliyordum. İster istemez mutlu olmuştum çünkü bir anlığına hiç konuşamayacakmış gibi hissetmiştim.
"Anne..." diye zoraki mırıldandım. İnleme gibiydi, heceler dudaklarımın arasından tam olarak çıkmıyordu. Kesik kesik ve belirsizdi.
"Baba..."
Ses verin, bana yaşadığınıza dair bir belirti gösterin...
"A-"
Devamını getiremedim, arabanın ön kısmındaki küçük yangın bir anda çatırdayarak yükseldi ve büyüdü, ilerisini göremeyeceğim bir hal aldı.
Arabadan çıkmam, annem ve babamı da çıkarmam gerekiyordu. Baygınlardı, arabanın önünden yükselen alevler onlara çok yakındı. Alevler içeri sızarsa kaçamazlardı, onları kurtarmalıydım.
Kemere yeniden uzandım, dudaklarımın arasından yükselen acı dolu çığlığa rağmen durmadım. Kemeri tuttum, uyuşan parmaklarımı zoraki doladım ve sıktım. Parmaklarım geri çekilmek, bırakmak için an kolluyordu. Güçsüzdüm, nefes almak bile zulümken çok yetersizdim.
Elimi kemerin aşağısına doğru kaydırarak düğmeye ulaşmaya çalıştım. Kemerin sonuna geldiğimde baş parmağımı lastiğe sabitleyerek diğer parmaklarımla düğmeye uzanmayı denedim. Parmağımın ucu kemerin düğmesine değdiğinde basmak için uzanabildiğim kadar uzandım. Eğer baş parmağımı kemerden çekersem elimi kontrol edemezdim ve geri uzanamamaktan korkuyordum.
Düğmeye basabileceğime inandığım saniyelerde sağ tarafımdan bir erkek sesi yükseldi, kalın ve soğuk diyebileceğim bir ses tonu vardı ama bütün sesleri boğuk duyduğum için emin değildim.
"Yaşıyorsun." dedi, bu onu şaşırtmış gibi duruyordu. "Nasıl olur."
Kendi kendine konuşuyordu ve bu durumdan pek hoşnut gibi değildi. Derin ve bıkkın bir nefes bıraktığını işittim ama tam emin değildim, sesler çözemeyeceğim kadar boğuktu.
Saçlarımın arasından dalan parmaklarının soğuk dokunuşunu tenimde hissettim. Birkaç saniye sürdü, soğuk dokunuşu tenimi sıyırdı ve hemen ardından sesli küfür mırıldandığını duydum. Yağmur damlalarının arşınladığı zeminde kayan ayakların seslerini işittim, sesler uzaklaştı. Çok kısa bir süre içinde ayak sesleri yeniden yaklaştı.
"Yaşıyorsun." dedi ses ama bu kez daha şiirsel bir tonda konuşmuştu ya da ben kulaklarımdaki yankılar yüzünden her seferine farklı olduğunu sanıyordum. "Seni çıkaracağım, dayan."
"Annem... " dedim, ağladığım ve ters durduğum için sesim çok boğuk çıkıyordu ve ben anlayabildiğinden emin değildim. "Onlar yaşıyor mu?"
Ona dönmeye ve bakmaya çalıştım ama yapamadım. Acıdan kasılmıştım, düşünme kabiliyetimi zaman geçtikçe kaybediyordum. Acılar hafifler gibi oluyordu ama hayır, birkaç saniye içinde yeniden nüksediyordu. Nefes almak gibiydi, her nefeste katlanıyordu ve durdurulamıyordu.
"Araba patlayacak." dedi, sesi o kadar net ve keskindi ki aksi olamaz gibi hissettim. "Önce seni çıkaracağım." Koluma dokunduğunu hissettim ama başka bir şey hissedemedim. Buz kesen tenime değen sıcak parmakları acı dışında hissedebildiğim tek histi. "Kemer sıkışmış."
Sıcak parmakları, kemerin üzerindeki soğuk parmaklarıma çarptığında elimdeki gücü kaybettim ve kemeri daha fazla tutamadım. Elim arabanın tavanına doğru savrularak çarptığında hisseder gibi oldum ama çok kısa sürdü. Diğer acılarımın yanında çok küçüktü.
"Annemler, onlar yaşıyor mu?" diye sorduğumda bana yanıt vermesi için içten içe deliriyordum ama yansıtamıyordum. Nefes almanın bile zor olduğu dakikalarda ifadelerimi kontrol edemezdim.
"Önce seni çıkaracağım." Kendimi ona bakmaya zorladım, birkaç saniye yüzünü görebildim ama çok kısa sürdü. Net değildi, o da her şey gibi bulanıktı ama bir şeyler çıkarabilmiştim. Siyaha dönük kahverengi gözleri ıslaktı, keskin bir çenesi ve kana bulanmış biçimli bir burnu vardı. Yüzü is içinde, kaşı patlamış ve teninde sayamayacağım kadar çok kesik izi vardı. Kazazedelerden biriydi.
"Yaşadıklarını..." dedim ama burnumun tamamını tıkayan kanlar yüzünden nefesim yarıda kesildi, konuşamadım. Ağzımdan nefes alarak devam ettim. "...öğrenmem gerek."
Derin bir nefes aldığını duydum, hafif aralık gözlerimden görmeye çalışıyordum ama hiçbir şeyi seçemiyordum. Çok uzun süre ters durmuştum ve her şey birbirine girmeye devam ediyordu.
"Tamam. " dedi, zorunda kaldığı için huzursuz bir biçimde söylemişti. "Bakacağım."
Bir hareketlenme oldu, bulanık görüşümün ardından babamın yanına geçtiğini görebildim. Babamın tarafındaki cam kırılmamıştı, bu yüzden ona ulaşamıyordu ve ön taraftan alevler yükseldiği için geçemiyordu. Kapısını açmaya çalıştı ama yapamadı, araba ters döndüğü için sıkışmış olmalıydı.
Pes eder gibi baktığını görür gibi oldum ama emin değildim, benim kuruntum bile olabilirdi. Bir anlığına gözden kayboldu, annemin yanında belirdi. İçeriye bakarken gözlerini büyülttü, gözlerimi sıkıp açarak daha net görmeye çalıştım. İrileşen gözleriyle elini tuzla buz olmuş camdan içeriye uzattı. Bekledi, derin bir nefes alırken gözlerini bana çevirdi. Baktı, gözlerini kırpmadan sadece baktı. Dişlerini sıkarken gözlerini kaçırdı ve annemin camından uzanarak babama ulaştı. Elini uzattı, bekledi ve yine aynı ifadeyle geri çekildi.
"Yaşıyorlar mı?" diye sorduğumda kaçırdığı gözleri bir anlığına yeniden gözlerimi buldu. Durdu, arabanın ön kısmından yükselen çatırdamaya kadar gözlerini ayırmadı. Ses onu harekete geçirdi, hızlıca yanımda belirdi.
"Kemeri keseceğim." dedi, sesi önceki seferden çok daha soğuktu. "Bir saniye."
Uzaklaştığını hissettim, onu arabanın yan tarafından geçerken gördüm ama gerisini göremedim. Kısa bir süre sonra yanında başka bir erkekle geri döndü. Kemere uzandı, mavi gözlü bir erkeğin annemin yanında durduğunu gördüm. Yanımdaki kemere uzandı, kestiğine dair sesler duydum ama o tarafa dönemediğim için göremedim.
"Yaşıyorlar mı?"diye tekrar sorduğumda sık nefeslerinin arasından, "Nabzım çok hızlı atıyor, anlayamadım." diye yanıtladı. Ön taraftaki erkek, mavi gözlerini bir hışımla üzerime doğru çevirdi. Göz göze geldiğimizde bıraktığı nefesle birlikte annemin yanından geri çekildi.
"Yaşıyorlar ama değil mi?" diye sordum, bir cevap istiyordum. İyi olduklarına, yaşadıklarına dair bir cevap istiyordum. Buna ihtiyacım vardı, buna her şeyden çok ihtiyacım vardı.
Kemerden kurtulduğumu fark ettiğim kısa anda kolları beni sarmaladı ve tuzla buz olmuş camdan dışarıya çekti. Acılarım nüksetti, hafif aralık gözlerim kapandı ve iyice sıktım. Birkaç saniye içinde asfalt zemine yığıldık, beni kollarının arasına alarak yüzüme düşen saçlarımı geri itti. Ayaklarımın bir kısmı hala arabanın camından içeriye uzanıyordu.
Derin bir nefes aldım, kan artık boynuma doğru süzülüyordu. Arada öksürüyordum, nefes almak imkansız bir hal alıyordu ama yine de dayanıyordum. Dayanabilirdim.
"Ailem, onları çıkaralım." diyerek öne doğru ilerlemeye çalıştığımda vücudumdaki bütün güç çekilmiş gibiydi. İlerleyemiyordum, hareket dahi edemiyordum. "Çıkaralım..."
Kendimi zorladım, kollarının arasından sıyrılıp gitmeye çalıştım ama olmuyordu. Başım dönmeye başlamıştı, görüşüm yok denecek kadar azdı. Öne doğru bir kez daha atılmaya çalıştığımda bacağımdan, omzumdan ve göğsümden yayılan acıyla geri göğsüne yığıldım.
Beni tuttu, sık nefesleriyle birlikte kucağına aldı ve kaldırmaya çalıştı. Arabadan bir çatırtı daha koptu ve çökme sesi kulaklarıma doldu.
"Gitmeliyiz, hemen uzaklaşın." dedi yabancı bir ses, mavi gözlü çocuk olmalıydı.
Siren sesleri yükseldi, acı dolu haykırışlara karıştı. Yardım geliyordu, onları kurtaracaklardı.
"Hayır," dedim, bir öksürük dalgasına kapıldığım için cümleyi hemen tamamlayamadım. "Çıkarın onları, yardım edin."
Beni tutan bir an yere yığıldı, dizlerinin üstüne düştü ve ben de onunla birlikte düştüm. Arabanın ön tarafına yakındık ve ben annemlere az çok seçebiliyordum. Gözlerimi kırptım, sıktım ve biraz daha iyi görmeye çalıştım. Bu sırada diğer çocuk yanımıza geldi ve bizi çekiştirmeye, uzaklaştırmaya çalıştı. Koluma uzandığını hissettiğimde ittirdim ve var gücümle kendimi öne doğru attım. Elim babamın camına çarptı ve avucumu bastırarak güç almaya çalıştım. İçeriye baktım, onları görmeye çalıştım.
Annemin kalbinin üzerine saplanan bütük cam parçasını görebiliyordum.
Açık gözlerini, ağzından oluk oluk akan kanı ve nefes alamadığını görebiliyordum.
"Hayır!" dedim, ses yakıcı çığlığıma karıştı. Diğer elimi kaldırdım ve cama vurdum. Babamın kafasından akan kanın yayıldığı cama sanki kırabilecekmiş gibi vurdum. "Hayır!"
Kollarımda baskı hissettim, kısa sürede hızlıca geri çekildim. Beni tutan kollardan kurtulmak, arabaya doğru ilerlemek istedim. Acılarım, ağrılarım ya da akan kanlar umurumda değildi.
Ailemi bu arabadan çıkarmalıydım.
"Onlar için yapabileceğin bir şey yok." dedi, bunu söyleyen mavi gözlü çocuktu. "Uzaklaşmamız gerek, araba patlayacak."
Hemen ardından bir gürültü daha koptu, ön taraftan yükselen alevler içeri doğru harekete geçtiler. Alevler, annem ve babamın arasına doğru daldığında öne doğru atıldım.
"Hayır!" diye haykırdım, sesimin bütün bu olanları durdurabilmesini dileyerek. "Anne!"
Yakıcı çığlığım olduğumuz alanda yankılandı, üzerime düşen yağmur damlaları hızlandı ve sesim sanki yağmur tarafından yutuldu. Çığlıklarım bedenime hapsoldu, gök içimdeki gürültüyü yansıtır gibi gürledi.
"Baba!" diye haykırdım, gök bir kez daha gürledi, tiz ve yakıcı çığlığımı içine hapsetti.
Sert yağmur damlalarının arabayı saran alevleri söndürebilmesini istedim ama hayır, içeri sızan alevler yağmurdan korunuyordu. Arabadan bir gürültü koptu, kollarımdan tutanlar hızlıca geri çektiler ama birinden kurtularak öne atıldım. Diğeri hızlıca geri çekti, belime bacaklarıma sardığı kollarıyla beni kaldırdı ve kucağına aldı. Arkasına döndü, bakışlarım hızlıca omzunun üzerinden arkaya, arabaya kaydı. Arabanın tavanı içeri doğru göçtü, alevler yükseldi ve saliseler içinde büyük bir patlama gerçekleşti. Arabadan savrulan demir parçalar etrafa savrulurken, alevler ve yükselen duman gökyüzüne doğru harekete geçtiler. Bir şimşek daha çaktı, son çığlığıma karıştı. Etraf, ateşin turuncu tonuna büründü, beni tutan genç adam dizlerinin üzerine yığıldığında ben de onunla birlikte yığıldım.
Acı dolu nefeslerim beni boğmaya, yok etmeye başladığında zangır zangır titreyen bedenimin bütün hakimiyetini kaybettim. Saniyelerdir kırpmadığım gözlerim hızla karardı, başım geriye doğru düşerken en son beni kurtaran çocuğun koyu gözlerini ve üzerime düşen sert yağmur damlalarını görebildim. Hızla karanlığa çekildim, çığlıklarımın arasına hapsoldum.
Ailemi kurtaramamıştım.
Ailem ölmüştü.
Bir daha yağmuru hiç sevmeyecektim. Hayatım, yağmur ilk damlasını bıraktığı an yokuşa sürüklenmişti. Yağmur, felaketi beraberinde getirmişti. Bu felaket, kalbimi paramparça etmişti ve beni yok olmaya sürükleyecek kadar acı vericiydi. Bir saniye hayatımı değiştirmişti ve gün hiç de başladığı gibi bitmeyecekti.