Firdevs
Sabah kahvaltıdan sonra Firuzeyi annemin yanında bırakarak odamdaki çarşafları değiştirmeye çıkmıştım. İşim bitdiğinde aşağı mutfağa annemlerin yanına indim. Annem ve Kısmet öğlen yemeği için hazırlık yapıyorlardı. Fakat ablamı göremedim.
"Ana, ablam nerede ?" diyerek sordum.
"Kıymet onu ahıra Çıtırın yanına götürmüştü, oradadır her hal. Başka nereye gider zaten" demişti.
Dışarı çıkıp avluya indiğimde Kıymet ablanı babaannemin yanında görünce her halde artık gelmişlerdir diye düşündüm. Ama yanına vardığımda babaannemin onu çağırdığı için ahırda yalnız bırakıp geldiğini söyledi. O zaman da içim konak içindedir diyerek rahatdı. Ama ahıra gitdiğimde ne ablam, ne de Çıtırı göremedim. İşte o an başımdan aşağı kaynar su dökülmüştü. Daha 1 aydır hastaneden çıktığı, dışarı hiç bir zaman yalnız çıkmamıştır. Hangi akla hizmet böyle bir şey yapardı. Aklım almıyordu.
Bir süre daha sakin kalmaya çalıştım ve konağın her tarafını kolaçan etdim. Ama ne ablamı, ne de Çıtırı gören olmuştu. Kuş olup uçmuşlardı, ya da yer yarılıp içine girmişlerdi. Koskoca kızla kocaman atı kimse görmemişti. Delirecek gibiydim. Benmiydim büyük, yoksa ablammı şu sıralar hiç anlamıyordum.
Koşarak salona gidip masaya bıraktığım telefonu hızla götürüp ablamı aramaya başladım. Ama telefon çağırsa da cevaplayan yoktu. Kaç kere aradım bilmiyorum sonunda annem elinde bir telefonla yanıma geldi ve
"Kızım neden ablanı ararıp duruyorsun. Telefonu mutfakta kalmış. Sen ablanın yanında değilmiydin?" dediği an başımdan aşağı kaynar su boca olmuştu zaten. Küçük bir çocuktan farksız olan ablam şu an dışarıda nerede haberimiz de yoktu. Bizse hiç bir şey olmamış gibi yemek pişiriyorduk.
Annemin sözünden sonra sadece yutkuna bildim. Annem sessizliğmi görüp
"Ablan nerede? Hadi onu da çağır sevdiği tatlıdan yaptım ona. Belki unutduğu hafızası bir şeyler hatırlar" diyerek yüzünde umut belirmişdi. Ama bilmiyordu ki umudu şu an dışarıdaydı. Başına ne geleceğinden habersizdik.
"Ana... Ana ablam dışarı çıkmış. Çıtırla hem de " dediğim an annemin elindeki telefon yere düşerek kırıldı. Zaten eski telefondu. Şimdiyse parçapinçik olmuştu.
"Hayır. Nasıl yapar bunu. Bilmiyormu Çıtır dışarıda insan görünce korkuyor. Kaç kere yere düştü yine akıllanmadı" diyerek ellerini bacaklarına vurmaya başladı.
"Ablam hiç bir şey hatırlamıyor anne. Sen de biliyorsun. Sakin ol lütfen" dediğimde annem daha fazla ağıt yakmaya başladı. Çünkü az önce söz dinlemediği için kızmıştı, şimdiyse başına ne geleceğini bilmediği için ağlıyordu.
"Ana sakin ol. Gel otur koltukta ben abime, babama haber vereyim de hemen ablamı bulsunlar" diyerek annemi sakinleştirmeye çalıştım. Ama nafileydi. Çünkü annemin sesi konağı bürümüştü. Sesine evdeki tüm kadınlar çıkıp gelmiş ve Kıymet abla da onunla birlikte hayıflanmaya başlamıştı. Kıymet abla annemden daha fazla ağlıyordu da diye bilirdim. Ablamı atın yanına o götürmüştü çünkü. O da ablamın hafızasının gitdiğini unutmuş ve bilmeden de olsa bir yalnış yapmıştı. Fazla iyi yürüyemen dedem bile odasından çıkıp gelmişti. Duyduklarından sonra koltuğunda oturmuş iyi bir haber beklemişti.
Onları sakinleştirip babamla abimi arayıp haber vermiştim. Hemen her kese haber uçurmuşlardı. Şimdiyse yapa bileceğimiz şey sadece ablamdan gelecek iyi bir haberdi.
*****
Boran
Günler geçmiş ve ben hala Firuzeden bir haber alamamıştım. Aslında arayabilir ya da mesaj göndere bilirdim. Ama yapmıyordum. Fazla sıkboğaz etmek te istememiştim. Fazla diretirsem ters köşe olur benden uzaklaşır diye ödüm kopuyordu. Aşkımın ilmek ilmek onun kalbine yol almasını ve ebediyen orada yaşamasını istiyordum. O yüzden sabırlı olmak konusunda kendime bir söz vermiştim. Bazen kendim de sabır kotamı aşıyordum. Ama gelecek güzel günler adına sabrediyordum.
Yine Firuzeni özlediğim bir güne gözlerimi açmıştım. Elini tutduğum an hala gözlerimin önünden geçmiyordu. Bana bakan gözlerinde gördüğüm masum güzellik beni baştan çıkarmaya, onunla ilgili farklı hayaller kurmaya zorluyordu beni. Zaten o bacakları, o dudakları gördükten sonra bir kaç kere rüyalarımı yatakta geçirdiğimiz ihtiraslı anılar süslemişti. Hepsinde de rüyadan uyandığım, rüyam yarım kaldığı için kendime lanet okumuştum. Aslında bu kadar hızlı birine gönül veren biri değildim. Fakat Firuzeyle işler öyle yürümüyordu. İstanbuldayken hep kızlar bana yanaşmıştı. Ama Firuzenin benden kaçar gibi davranması, ürkek ceylan tavırları, bana bir kere mesaj bile çekmemesi beni ona fazla yaklaştırıyordu. O ürkek ceylanı fazla ürkütmek en son isteyeceğim şeydi. Kaçan kovalanır değildi yaptığım. Bunun farkındaydım. Evet o kaçıyordu, bense kovalıyordum. Fakat onu tutmuş olsam bile içimde hep onun kalbine sahip olmak arzusu vardı. Ona sarılıp onun kokusunu kendiminki yapmak, hiç kopmamak istiyordum.
Sabah uyandıktan sonra şirkete abimin yanına gitmiş ve bir kaç işlere yardım etmiş sonra Mardin sokaklarını gezmeye başlamıştım. Bu sokaklar geceler bana daha güzel gözükürdü hep. Ama bu gün içimde bir huzursuzluk vardı. Biri kötü bir haber verecekmiş hissiyatı yaşıyordum. O yüzden arabaya binmek istememiş, yürümeye başlamıştım.
Aniden hızla yanımdan geçen Harunu görünce durdurmak istedim. Çünkü beni her gördüğünde güleryüzle karşılayan adam şimdi yanından geçerek beni görmemişti bile.
Ama ondan olanları öğrendikten sonra duyduğum sözlerle dumura uğramıştım. Çünkü sevdiğim kadın şu an nerededir, başına bir iş gelmişmidir hiç kimsenin haberi yoktu. Bense ondan habersiz sokak sokak gezip tozmaktaydım.
Öğrendiğim kadarıyla Firuzeden haber almayalı 3 saat olmuştu. Ne kadar telefonunu aramış olsam da " bu numaraya ulaşılamıyor" diye söylenen ses hiç bıkmadan aynı kelimeleri söylüyordu. Sanki bana cevap verecekmiş gibi her defa aradığımda otomatik konuşulan sözlere bildiğim bilmediğim tüm küfürleri yağdırıyordum. Çünkü yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
Acaba eskiden nereye giderdi en çok? Hafızasını kaybetmiş biri nereye gider en fazla? Aklıma gelen bir fikirle hemen Firdevsi aradım. Ona araba kazasından önce, yani hafızası yerindeyken atıyla en çok nereye gitdiğini sormuştum. Ama bana söylediğine göre atıyla bir süredir dışarı çıkmıyormuş. Bir kaç kere atı dışarıda kalabalık grup olunca korkmuş o yüzden bir yıla aşkın süredir at hep avludaymış. Dışarı bile sadece yanında biri yürüyerek çıkıyormuş. Zaten bu duyduklarım hepten endişlenmeme sebep olmuştu. Umuyordum ki, atla yürüyerek dışarı çıkmıştır. Ata binmek gibi bir şey yapmamıştır. Ama ben sonrasında ondan alacağım cevabı almıştım. Çünkü en çok gitdiği yeri öğrenmiştim. Alipaşa Köyü tarafta olan tepelere çıkıyorlarmış. Bir ihtimal bile olsa bunu kullanıp arabama binerek yola koyuldum. Zaten bir süre sonra oraya varmıştım. Ama tepeye doğru kalktığımda kimsecikler yoktu.
Elim boş tepeden aşağı indiğimde bir taşın yanına sıkışmış şalı gördüm. Geldiğimde hızla çıktığım için görmediğim şal şimdi gözümün önünde kabak gibi duruyordu. Firuzemin göz rengi gibi mavi renkli bir şal taşa takılmıştı. Kenarlarında kırmızı, sarı, yeşil renkli motivler vardı. Elime alıp kokladım. Tam emin olmasam da onun gibi kokuyordu. Onun olup olmadığını anlamak için fotoğrafını çekip Firdevse gönderdim.
Hemen "Evet ablamın. Nereden buldun?" diye gelen cevap beni hem sevindirmiş, hem de fazlasıyla tedirgin etmişti. Çünkü şalı buradaydı. Demek ki buraya gelmişti, ama kendisi yoktu. O yüzden Firdevse cevap vermek aklımdan bile geçmemişti. Kara kara oturmuş nerede bulabilirim diye düşünmekteydim.
*****
Firuze
En son hatırladığım atın karşısına çıkan yılanı görmesinden sonra hızlandığımızdı. Sonrasında zaten bir süre sonra yeri boylamıştım. Aslında gözlerimi kapadığım o an öldüğümü düşünmüştüm. Ama 9 canlı kedi olduğumu unutmuştum. 5 canım daha kalmış 4 cü canımı kullanmıştım. Ağlanacak halime gülüyordum resmen. Çünkü anladığım oydu ki, tanrı beni yanına almak istemiyordu.
Neyse kısa geçeyim. Gözlerimi açtığımda küçük bir odada uzandığımı gördüm. Eski bir oda olduğu her halinden aşikardı. Başım, kollarım sarılmıştı. Ha birde ayak bileğim de sarılmıştı. Ama tüm bunlar bir işe yaramamış hala her yerim sızım sızım sızlıyordu. Başımın zonklamasını demiyorum hiç.
Peki kim yaralarımı sarımıştı ki ? Ve beni buraya kim getirmişti?
Ama fazla kendimle düşüncelere dalamadım, çünkü aniden eski püskü durumda olan tahta kapı açıldı ve içeri başını eğerek kapıdan daha uzun olan bir adam girdi. Bu adamı ne önceki hayatımda, ne de şimdiki hayatımda hiç görmemiştim. Gayet emindim. Peki kimdi bu adam ? Beni buraya bu adammı getirmişti? Neden bana yardım etmişti?
Tanımadığım adam "Nasılsın? Bir yerin ağrıyormu?" diyerek yanımda sandalye koyup oturmuştu.