Zelal
Ben Zelal Kalender. Adımı babaannem koymuş. Beni tek seven kişi. Bir kar tanesinin düşmesiyle doğumum başlamış. Karın duruluğu, berraklığı ve güzelliğinden adımı alayım istemiş. Adımın anlamı da o kar tanelerinin duruluğundan gelmiş. Öyle söyledi hep. Yıllar önce kar tanesiyle dünyaya gelmişim.
Babaannem, her zaman hayatta her şeyin bir anlamı var demişti. O yüzden ismim de doğduğum günle anlamlıydı. Ya da kaderle bağlantılı.
Akıllı ve iyi kalpli bir kadındı. Zaten o bu dünyadan göç ettikten sonra hiç tatmadım ya merhamet duygusunu.
- Mehmet'im. Oğlum. Anası kurban olsun, dedi, annem aşkla. Oğluna aşıktı. Şimdi de sarılıp öperek gönderiyordu. Beni hiç böyle sarıp öpmemişti. Doğduğum da bile bir köşeye atmıştı. Abime baktım. Annemin öpmesi umrunda bile değildi. Çünkü alışmıştı. Herkes zaten onu sevmeliydi. O sevgiden boğulmuştu. Bense sevgisizlikten. Yine bıkkın bir şekilde ayrıldı annemden.
Sözde işe gidiyordu. Gerçi bu saatte gitmezdi. Aceleciydi.Kesin yine arkadaşlarıyla içecekti. Çokta umursamadım.Bir gün başına bir şey gelecekti ama çok geç olacaktı. Annem ve Babam söylememe rağmen oğlunun arkasındaydı. Zaten ses edemezdik. Kıymetliydi. Bu yüzden artık ne yaptığını umursamıyordum. Hayatıma mal olacağını bilsem kesinlikle onu durdururdum. O ne kadar kıymetliyse bende o kadar uğursuzdum. Benden sonra annemin bir daha çocuğu olmamıştı. İlk çocuk erkek olmasa babam tekrar evlenecekti. Annem o yüzden abimi kurtarıcı olarak görüyordu. Beni de uğursuz. Alıştım artık. Bir köşede susup abime verilen ilgiyi izliyordum. Kaderim buydu. Uzaktan izlemek. Bir şiir söylemişti hocam.
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Bende her ailemin bana verilmeyen ilgi ve sevgiyi abime vermesiyle bu şiiri yaşıyordum. Gözlerimden yaş akmıyordu. Ama ağlıyordum. İçim kan ağlıyordu. Gülerek ağlıyordum. Her şeye rağmen suratımı asmıyordum. Neşeli olursam severler diye hep neşeliydim. Bir gün sevilirim diye umudum vardı. Umudum beni ayakta tutan yegâne şeydi.
- Zelal, diye bağıran annemin yanına koştum. Heyecanlıydım. Uğursuz demediği için olabilirdi.
- Efendim anne, dedim heyecanla. Ondan aldığım gözlere baktım. Onun gözlerinin aksine benim gözlerim koyu maviydi.
- Al şunu koş abine götür, dedi sert ifadesiyle. Bende yine içten içe kırıldım. Yine de elinden cüzdanı alıp gülümseyerek abimin peşinden koştum. Sonuçta getir götür benim işimdi.
- Uğursuz. Bir de utanmadan gülüyor, diyen annemin sesiyle içime kor bir ateş düştü. O kelimeyi kullanmadın diye sevindim diyemedim. Koştum. İçimdeki yangını koşmaya verdim. Abimi görünce hızlıca koşarak üzerine gidince ürkerek geri çekildi. Cidden korkusuz diye ortalıkta dolaşıyordu. Gülmemek için zor tuttum. Korktuğunu gizlemek için kızdı. Korkmasının sebebi ben değildim. Lakin o umursamadı ve beni suçlayarak kızdı.
- Koşup oranı buranı ne sallıyorsun? diye bağırdı. Yüzüm düştü. Yavaş olsam sıkıntı. Hızlı olsam sıkıntı. Cidden artık ne yapacağımı şaşırdım. Kardeşiydim. Ama o umursamadan bu pis lafı bana etmişti. Kendimi göstermek için koşmadığımı bildiği halde bu kelimeleri söyledi. İnsan koşarak kendini nasıl gösterebilirdi. Bizim pis nefsimiz var demiyordu. Koşma diyordu. Onlar değil biz kendimizi kısıtlamalıydık. Sinirlensem de yine de sustum.
- Özür dilerim abi , dedim ürkek bir şekilde. Ters çıkarsam dayak yerdim. Dayak yemek istemiyordum. Cüzdanı uzattım. Sertçe elimden aldı. Sonra yine ipsiz sapsız bir arkadaşı gelip onu aldı. Arkadaşının bana bakışları iğrençti. Hemen arkamı döndüm. Daha fazla kötülüğe maruz kalmamak için hızlıca eve doğru yürümeye başladım. Midem bulanmıştı. Abime söylesem de boştu. Sen kuyruk salladın derdi. Adımı çıkarmamak için sustum. Feryat etsem de boştu. Susmak zorundaydım. Başım eğik dalgın bir şekilde yürürken korna sesiyle sıçrayarak geri çekildim. Araba durunca şaşkın bir şekilde arabaya bakıyordum. İçindeki kişiyi görmesem de Miroğlu Aşiretinden birinin olduğu plakadan belliydi. Ben kenarıya iyice çekilince arabada devam etti. Çıkıp bir şey söylemediği için şanslıydım. Korkmuştum. Dalgınlığımdan araba çarpacaktı. Ölsem sorun olmazdı. Yine de içimdeki okuma umudundan dolayı çabalıyordum. Babaanneme bir söz vermiştim. Okuyacaktım. Bu yüzden yaşıyordum. Bir sebebim vardı. Dalgın dalgın eve geldim. Ortalıkta kimse yoktu. Bunu fırsat bilip gizlice abimin odasına gittim. Bilgisayarın başına geçtim. Tercihler bugün açıklanacaktı. Abim gitmişken bakmalıydım. Yoksa daha bakamazdım.
Heyecanla sınav sonuçlarının açıklanmasını bekliyordum. O kadar mutluydum ki sonunda kurtulacaktım bu evden ve hayallerimin peşinden gidecektim. Keşke ailem arkamda olsaydı da onlarla birlikte sonuçlarıma baksaydık ama onlar okuduğumu bile bilmiyorlardı. Buralarda kız çocuğunu okutmazlardı. Erkekleri okutuyorlardı. Halbuki nice cevherler vardı burda ama kız diye değersiz kabul ediliyorlardı. Yeteneklerini görmezden gelip sadece evlendiriyorlardı. Ben onlar gibi olmak istemiyordum. Evlenmek değil öğretmen olmak ve kendim gibi okumalarına müsade edilmeyen kız çocuklarına yardım etmek istiyordum. İlkokulda karar vermiştim. Babaannemin desteğiyle umut etmiştim.
Kaderim diğer kız çocukları gibi olmasın diye korkmadan açık öğretime yazılmış hocamla gizli gizli çalışmıştım. Bugün ise emeğimin karşılığı alacağıma inanıyordum. Puanlar açıklanmış tercih yapmıştım. Öğretmenlikleri en başa yazmıştım. İstanbul ilk tercihimdi. Dua ettim o çıkarsa evden kaçıp gidecektim. Heyecanla beklerken sonunda sistem açıldı ve tıklayıp gözlerimi kapattım. Ellerimi açıp semaya kaldırdım.
- Allah'ım sen bana hayırlı bir kapı aç dedim heyecanla. Bismillah deyip gözlerimi açtım. İlk tercihim gelmişti. İstanbul.
- Allah'ım şükürler olsun diye çığlık atıp yerimde zıpladım. Kurtuldum. Kurtuldum bu evden. Bir bağırış sesi gelince durdum. Hemen ağzımı kapattım. Beni mi duymuşlardı? Hemen siteden çıkıp geçmişi sildim ve bilgisayarı kapattım. Abim gelmişse öldürürdü bilgisayarına bakıyorum diye. Avluya yakındı odası. O yüzden sesler net anlaşılıyordu. Lakin abim gelmemişti. Zaten içmekten gelemezdi.Babam gelmişti. Erkenciydi.
- Hoş geldin beyim diyen annemle babam telaşla konuşmaya başladı.
- Nimet, Miroğlu aşiretinin kızı intihar etmiş. Arkasında mektup bırakmış kız hamileymiş diye endişeyle konuşan babama dikkat kesildim. Miroğlu aşireti deyince aklıma tek kızları Rojda geldi. İlkokulda aynı sınıftaydık. Nasıl intihar etmişti? Çok üzüldüm. Hayat dolu bir kızdı.
- Ne diyorsun bey, Mehmet'imi yaşatmazlar dedi annem feryat figan. Kaşlarım çatıldı. Abimle ne alakası vardı ki Rojda'nın . Rojda'yı düşünürken konuşmanın öncesini kaçırmıştım.
- Kızı hamile bırakmış ve şehir dışına kaçmış. Kız söyleyince kaçmış , kız da utancından kendini öldürmüş hanım dedi babam gergin bir şekilde.
Abim adına o kadar utandım ki. Rojda için içim yandı. Yazık değil miydi? Gencecik kızdı. Kim bilir ne hayalleri vardı da abim yüzden solmuştu.
- Bey ne olacak? Oğlumuzu öldürmelerine göz mü yumacağız? dedi annem. Tabi ya biricik oğlu kıymetliydi. İnsan ölen kıza üzülür. Oğlum cezasını çeksin derdi ama nerede adalet. Kız çocuğuna verilmeyen kıymetle bir kez daha buradan kaçacak olmamın mutluluğunu yaşadım. Onlar tek kendi kızlarını değil başka kızları da sevmiyorlardı. Onlar adına sadece üzülüyordum. Kendim kurtulacaktım.
- Ağalar toplanacak Nimet , sen Zelal'i hazırla berdel için teklif götürücem diyen babamla kan beynime sıçradı. Gözlerim doldu. İlk fırsatta yine abimin işlediği suçun bedelini ödemem için beni düşünmüşlerdi. Abim küçükken bir şey kırsa Zelal yaptı der dayağı ben yerdim. Yine aynısı olmuştu. Abim bir hata yapmıştı. Karşılığında beni öne sürüyorlardı.
- Doğru düşünmüşsün Ağam. Zelal evlenirse kan davası düşer. Zaten evlilik yaşı geldi. Evde oturacağına abisini kurtarsın diyen annemin sesinden sevinç akıyordu. Kızına hiç sormuş muydu kızım ne istersin diye. Yok umrumda bile değildi. Kalbimi kırdığının farkında bile değildi. Kızları en çok anneleri anlardı sözü benim için yalandı. Beni en çok annem yıkmıştı.
Babam zaten kahramanım değildi. Hiç olmamıştı. Ben bu ailenin istenmeyen üyesiydim. Kız oldum diye hep hor görüldüm. Halbuki annem hamileyken erkek olduğumu söylemiş ebe, babam kurbanlar kesmiş benim haberimi alınca. Doğduğum da anlaşılmış kız olduğum. Annem kucağına alıp emzirmemiş bile. Kızsa ölsün diye. Yas tutulmuş resmen doğduğumda. Şimdi ise yine abimin hatasına kurban edeceklerdi. Gözlerimden boşalan yaşlar ailemden yediğim son kazıktan dolayıydı. Kaçacaktım bu gece. Beni düşünmeyen bir ailenin yanında yerim yoktu.
Abimin bir hatasını daha üstlenmeyecektim. Cezasını ödesin. Göz yaşlarımı silip çıktım odadan. Annem ve babam beni görünce sustu. Annem bana dönüp hiç acımadan sevinçle konuştu.
- Zelal hazırlan. Ahmet Ağa'nın oğlu Ateş Ağayla evleneceksin dedi. Beni paramparça ettiğini bilmeden. Yine de dedim ki belki acırlar konuşayım. Kızlarını bile bile ateşe atmazlar.
- Ağa oğlundan mı bahsediyorsun Anne? O zalim adamla mı? Ne için evlenicem? Oğlunun hatasının bedelini ödemek için mi? Hayatta evlenmem dedim öfke ve kırgınlıkla. Dedikleri adamı sadece duymuştum. Zalimdi. Ateş olup her yeri yakacak gibiydi. Evlenemezdim. Babam ve annemin gülen yüzü hemen soldu.
- Şu kıza edep göster. Ben gösterirsem fena olur diyen babama baktım. Fena olur dediği de döverdi. Utanmadan yirmi yaşına gelmiş kızını döverdi. Alışmıştım halbuki, dayak yemekten korkmuyordum artık. Dik dik gözlerine baktım.
- Kaldırma o gözlerini dedi öfkeyle. Elini kaldırmıştı ki annemden beklemediğim bir şekilde önüme geçti. İçim umutla doldu. Bir ihtimal dedim korur da istemediğim bir evliliğe mahkum etmez beni. Konuşuncaya kadar.
- Ağam vurma iz kalmasın yüzünde. Evlenecek sonuçta diyen annemle gözlerimi sımsıkı yumdum. Ben ne sanmıştım ki? Kimden medet umuyordum?
- Vurma tabi, vurma beğenmezler sonra dedim sinirle. Annem kolumu tutup çimdikledi.
- Sus, babanı kızdırma dedi. Görmüyordu tükendiğimi. Hala oğlu ve kocasını savunuyordu.
- Götür şunu karşımdan dedi babam öfkeyle.
- Bir beni sığdıramadınız hayatınıza dedim kırgınlıkla. Annem kolumu iyice sıkıp odama doğru götürdü. Babam arkamdan söyleniyordu. Utanmaz, arlanmaz diye. Kendi öz kızlarına acımıyorlardı. Başkasına mı acıyacaklar Zelal? Kızı hamile bırakıp kaçmış, kendi torunları ölmüş zerre umurlarında değildi. Ben ağlarken annem odaya götürüyordu beni.
- Neye ağlıyorsun Zelal? En büyük aşiretin ağasının oğluyla evleneceksin. Ne şanslısın bir de ağlıyorsun. Ağlama gözlerin kızarır...
- Beğenmezler mi yoksa Anne. Hem çok beğendiysen sen evlen Ağa oğluyla deyince Annem gözlerini devirdi.
- Nankör, besleyip büyüttük seni o kadar. Bu mu gösterdiğin saygı? Sütümü helal etmem sana deyince güldüm. Hem ağlayıp hem gülüyordum.
- Emzirmemişsin bile beni ne saçmalıyorsun Anne, babaannem olmasa ölmüştüm şimdiye dedim acıyla. Ölüme terk ettiği yetmezmiş gibi duyar kasıyordu birde. Annem yüzünü buruşturdu hemen. Babaannemden bahsedince. Kadın bir gün kaynanalık yapmamıştı bir de utanmadan nefret ediyordu. Sırf beni büyüttüğü içindi. Ah babaannem burda olsan bırakmazdın dedim içimden üzüntüyle.
- Senin dilin çok uzamış evlen de gör gününü deyip, odaya itti beni. Sendeleyip düşecekken dengemi sağladım. Öfkeyle anneme bakıyordum. Annem kapıyı üstüme kapatıp çıkmadan konuştu.
- Hazırlan, yıkan güzelce giyin. Böyle paspal çıkma ağaların karşısına dedi . Bende sinirle baktım.
- Çok beklersin deyince tiksinip kapıyı kapattı. Bir insanın annesi kendinden nefret eder miydi? Benim ki ediyordu. Çünkü kız olmamla babam ondan uzaklaşmıştı. Sanki benim suçumdu. Babam da erkek geni verseydi. Bunu söyleyince cahil diyorlardı. Ben anlamıyordum bu ülkede ne olursa suç yine kadının başına patlıyordu.
Öğretmenim İstanbul'a atanmıştı. Herkesten gizli sakladığım telefonu çıkarıp ona kısa bir mesajla durumu bildirdim. İstanbul'a bilet kesmesini söyledim. Benim kartım yoktu. Ona nakit verirdim. Çok mutlu olduğunu söyledi. Beni bekliyordu. Hızlıca çantamı hazırladım. Bir an önce kaçmalıydım. Yoksa zorla evlendirilecektim. Çantamı hazırlarken içine babaannemin fotoğrafını koydum. Hep bana oku derdi. Onun sayesinde gizli okumaya cesaret etmiştim. O her zaman arkamdaydı. Okumamıştı ama dünyanın en bilgili ve akıllı kişisiydi. Bana hep kız çocuklarının okuması gerektiğini söylerdi. Yanlış yapıyorlar derdi. Ama engel olamazdı. Çünkü o da bir kadındı. Ne acı, büyük olması da önemli değildi. Kadın ve erkek ikiye ayrılmıştı. Her yerde bu böyle değildi. Rojda okumuştu mesela. İsteyen kızını okutuyordu. Ama bizde yoktu. Yine de salak abime gönlünü vermişti, yazık. Abim tam bir maldı çünkü. Babam ve abim kız okuyup orospu mu olsun demiş okuldan almışlardı. Ne kadar ağlasam da göndermediler okula. Şimdi kendim gidecektim. Artık dünya yansa umrumda olmazdı. Asla baş kaldıran bir yapım yoktu. Dayak yerdim susardım. Hor görülürdüm susardım. Artık olmazdı. Her seferinde ölüme atıyorlarsa gerek yoktu. Benim gibi evlatları zaten yoktu. Gerçek anlamda artık yok olacaktım.
Çantamı alıp etrafa baktım. Kimse görünmüyordu . Arka taraftan kaçacaktım. Avluda sesler gelmeye başlamıştı. Bağırışlar kıyametler kopuyordu . Anlaşılan Rojda'nın ailesi gelmişti.
- Kız kardeşim öldü lan benim. Hepsi sizin yüzünüzden. Kana kan. Öldüreceğim onu. Oğlunuz nerede dedim, dedi öfkeyle bağıran biri . Ses tanıdık geliyordu. Yavaşça oradan uzaklaşırken aniden bir şey oldu ve ben adamla göz göze geldim. Gördüğüm kahve gözlerle anlık durdum . Ses ve gözler kalbimi hızlandırdı. Kalbim tanıyor gibiydi. Sonra gözlerinde gördüğüm öfkeyle korkup bir adım geriledim. Korkuyla hızlıca oradan kaçtım. Yakalanırsam kötü olurdu. Adamda beni çeken bir şeyler vardı. Çok yakışıklı olsa da sinirlenince canavara dönüşmüştü . Yakışıklı diye heyecanlanmıştım. Tökezledim.
- Allah çarptı kızım. Ne yapacaksın yakışıklı olmasını kaç git . Yoksa kötü şeyler olacak dedim içimden. Kariyer mi erkek mi peşindesin Zelal? O yüzden hızlan.
Gizlice konaktan çıktım. Son kez arkama bile bakmadım . İnsan mutsuz olduğu yeri yuvası gibi hissetmezdi. Hep ağlamıştım. Tek mutlu günlerim babaannemleydi. O da zaten yanımızdan erken ayrılmıştı . Şimdi beni buraya ait kılan kimse yoktu. Önceden ayarladığım taksiye binip otogara dedim. Arayıp öğretmeni haber vereyim derken gözlerimi sımsıkı yumdum . Aptal Zelal. Telefonu konakta unutmuştum. Geri dönemezdim artık. Neyse otogarda ararım diye düşündüm. Taksi gelince hızlıca indim. Geç kalacaktım . Taksiciye ücreti ödeyip hızlıca Can Diyarbakır turizmi aramaya koyuldum. Bulunca sevinçle gülümsedim. Çok şükür geç kalmamıştım. Otogar biraz uzaktı eve o yüzden yetişemem diye korkmuştum. Muavinden telefonunu istedim . Çok şükür verdi. Hemen öğretmenin telefonunu çevirip aradım . Çalar çalmaz açılınca şaşırdım. Telefonun başında bekliyordu sanki.
- Hocam...
- Zelal kaç ordan geliyorlar diye, endişeyle konuşan hocamla şaşkınca telefona baktım. Beni mi bekliyordu?
- Hocam kim geliyor dedim , korkuyla.
- Zelal. Berdel dedi bir şey dedi. Yalvarırım kaç yerini biliyorlar, deyince korkuyla titreme tuttu.
- Tamam hocam dedim, korkuyla. Arkamı dönüp muavine telefonu verecektim ki sert bir bedene çarptım . Öfkeli bir nefes sesi duydum.
- Pardon deyip çekilecek iken bileğimi tutan ele baktım.
- Bırakın kolumu beyefendi , dedim şaşkın bir şekilde. Sımsıkı tutmuştu. Hiç bırakmayacak gibi tutuyordu. Kaşlarım çatıldı.
- Demek kaçacaktın dedi sinirle . Şaşkın bir şekilde adama baktım . Sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bu o adamdı, avluda gördüğüm . Rojdadan kardeşim diye bahseden adam. Korkuyla elimi çekmeye çalıştım. Lakin kurtaramadım . Onun gücü karşısında benim çırpınışım yetersizdi.
- Benden kaçamazsın artık benimsin diyen, dudakları kıvrılmış zevkle gülen adama baktım. Gözlerinde ki ateş tüm cihanı yıkacak kadar güçlüydü.
- Ne saçmalıyorsun bırak kolumu dedim öfkeyle. O güçlü olsa da benim de umudum vardı. Şuan gitmeliydim.
- Aaa unuttum . Kaçtığın için duymadın demek . Evleniyoruz, abin olacak o şerefsizin bedelini sen ödeyeceksin . Karar verildi. Berdel olacak dedi, acımasızca. Kaynar sular başıma döküldü.
- Bırak beni! Ben bir şey yapmadım dedim, korkuyla . Bırak gideyim . Okumak istiyorum dedim ağlayarak . Berdel yapmak istemiyordum, dedim çaresiz ve ürkek çıkan sesimle. Zorla kaçmıştım . Şimdi yakalanmanın sırası değildi.
- Kardeşimin hayatını çalıp hayatınıza bakamazsınız . Artık benimsin. Bundan sonra ben ne istersem o dedi zalimce.
- İmdat diye bağırdım. Belki biri yardım eder diye. O gülerek beni izliyordu . Kimse yardım etmeyince şaşkınca etrafıma baktım . Herkes onu tanıyordu. Bu yüzden kimse yaklaşamıyordu . Bu kadar güçlü müydü?
- Kimsin sen bırak beni dedim sinirle . Sinir olmuştum . Ağlamam da yalvarmam da zorlukta fayda etmiyordu.
- Ecelinim, Kalender ve sen inan bana kim olduğumu öğreneceksin! Gerekirse zorla öğreneceksin dedi sert ve intikam dolu sesiyle.
Yutkundum derince bu adam beni öldürecekti. Gözlerinde gördüğüm intikam hırsı bundan sonra göreceğim tek gözler olacaktı .Kaşlarım çatıldı. Bu koku... Ses... O gözler... Kimdi bu adam?