Asaf ile birlikte konağın önüne ulaştığımızda evden feryat sesleri yükseldi. Ağıtlar yakılıyordu. Konağın avlusuna girdiğimizde Asaf sandalyede bastonuna yaslanarak oturan adamın yanına koştu. “Amca işittiklerim doğrumu? Ne olur yalan de!” dedi. Yaşlı adamın yüzünde en küçük duygu belirtisi yoktu. Eğik başının aksine bedeni kaya kadar dik duruyordu. Başını kaldırıp Asaf’ın yüzüne baktı. “Doğrudur. Sidra kız çıkmadığı için oğlum kendini öldürdü” dedi. Duyduğu sözlerle Asaf sarsıldı. Amcasının yüzüne bakarak geriye iki adım attı. İşittiklerini reddederek böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söyledi. Yönünü kapıya döndü. Peşine düştüm. Dışarıya çıkınca arabanın kapısını açtım “Atla!”
Tereddüt etmeden arabaya bindi. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyordu. “Allah kahretsin! Bu nasıl olur”
Hiçbir şey söyleyemedim. Böyle hassas bir durumda ne denirdi ki. Benim yaşadığım yerde böyle şeyler sorun olmazdı ama onlar için namus meselesiydi. Üniversite dönemimizde Asaf’ın anlattığı töre hikayelerinden bu işin sonunun hiç iyi bitmeyeceğinin farkındaydım.
Beş dakika sonra kendi yaşadığı konağın önünde durduk. Matem havası olan konağın önü kalabalıktı. Diğer evin aksine burada sanki ölüm sessizliği vardı. Arabadan hızla inip koşarak konağın kapısından girdi. Yardımcı olabileceğim bir şey olur diye düşündüm, peşinden gittim. İçeriye girdiğimizde babası öfkeden deliye dönmüştü. Asaf’a bakarak belindeki silahı çıkartıp yanındaki en fazla on beş yaşında olan çocuğu verdi. “Namusumuzu temizlemek sana düşer Jiyan”
Asaf hemen araya girdi. Çocuğun elindeki tabancayı aldı. “Baba delirdin mi!” dedi.
“Evet delirdim! Çünkü orospu bacın bizim yüzümüzü yere yıktı. İtibarımız beş kuruşluk oldu. Midyat’a rezil olduk. Zinar da öldü. Yeğenime mi yanayım rezilliğimize mi, şaşırdım”
Asaf babasını yatıştırmaya çalıştı. İşin aslını astarını öğrenmeden karar vermemesini istedi. “Sidrayla konuşmak istiyorum. Kardeşimle konuşmadan sakın o silahı bir daha şu çocuğun eline tutuşturma. Karşında beni bulursun. Şayet, dediğiniz gibi Sidra bizim yüzümüzü yere eğecek bir şey yapmışsa, onun cezasını kendi ellerimle ben veririm. İzin ver onunla konuşayım”
Tanık olduklarımla şoktan şoka giriyordum. Bir insanın canı bu kadar değersiz olmamalıydı. Tamam, kız bir hata yapmış evlenmeden başkasıyla ilişkiye girmişti ama bunun bedeli ölüm olmamalıydı. Asaf’ın yıllar önce namus konusundaki söylediklerini bir kez daha anlamış oldum. İntihar eden damat babasının yeğeni olmasına rağmen onun ölümünden çok kızlarının bakire olmaması gündemleriydi.
SİDRA
Yatağımda oturmuş ağlayarak patlayan dudağımdaki kanı siliyordum. Yengem Havin yanı başımda elindeki temiz peçeteyi uzatıp pencereye gitti. Perdeyi aralayarak konağın avlusuna baktı. “Asaf gelmiş. Babamla bir şeyler konuşuyor.” Dedi.
Abimin adını duyunca gözlerimi yengemden aldığım peçeteye sildim. “Babam abimi beni öldürmesi için ikna ediyor olmalı” diye cevap verdim. Kelimeler hıçkırıkların yükseldiği boğazımdan güçlükle çıkmıştı. Havin yengem çaresizlikten akan gözyaşlarıma dayanamadı. Perdeyi kapatıp yanıma koştu. Sıkıca sarıldı bana. “Asaf abin asla sana kıyamaz. Sen onun gözünün bebeğisin. Mutlaka çıkar bir yol bulur. Ben kocamı tanıyorum” dedi.
Bu sözler beni teselli etmeye yetmedi. Yetmezdi. Başıma gelecekleri biliyordum. “Sanki babamı ve töreleri bilmezmiş gibi konuşma yenge. Tetiği Asaf abim çekmezse babam Jiyan’a çektirir. Biliyorsun.” Dedim. Jiyan küçük kardeşimdi. Babam ne isterse onu yapardı.
,
“Allah korusun deme öyle”
İkimiz konuşurken odaya Asaf abim girdi. Düşünceli görünüyordu. Sakallarını sıvazlayarak karısına başıyla dışarı çıkmasını işaret etti. Havin yengem kocasının gözlerinin içine “Sakın!” der gibi baktı. Hiçbir şey söylemeden bizi yalnız bıraktı.
Abim yalnız kaldığımızda yanıma yaklaştı. Önce kederle gözlerimin içine baktı. Sonra dayaktan patlayan dudağıma, yanağımdaki morluğa. Babamın bıraktığı hasara bakarken kaşları çatıldı. Bunu genelde öfkelendiği zamanlarda yapardı. Yanıma oturdu. “Anlat!” dedi. “Gece ne oldu”
Annemin, babamın, amcamın aksine beni suçlamamıştı. Ne olduğunu sorması bana cesaret verdi. “Abi ben günahsızım. Yemin ederim sizi utandıracak bir şey yapmadım.” Diyerek kendimi savunmaya çalıştım.
Elimdeki peçeteyi aldı. Dudağımın kanadığını söyleyerek kanayan bölgeye tampon yaptı. Yaparken gözlerinin kızardığını gördüm. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Duygusal adamdı benim abim. Ailemdeki kimseye benzemez, yufka yüreği bana kıyamazdı. Elindeki peçeteyi indirip sıkıca sarıldı, alnımı öptü. “Biliyorum. Sana inanıyorum”
Duyduklarımdan sonra saatler sonra ilk defa gülümsedim. Islak gözlerimi sildim. “Gerçekten mi abi? Gerçekten bana inanıyor musun?” dedim.
Alnımı bir kere daha öptü. İnandığını tekrarladı. “Seni tanıyorum. Kabahatli olsan o başını yerden kaldırmaz, yüzüme bakamazdın. Seni koruya bilmem için şimdi bana o konakta neler olduğunu anlatacaksın. Aksi halde töreyi biliyorsun.”
Sustum. Aklıma Zinar’ın gözümün içine bakarak kurşunu kalbine sıktığı an geldi. Bastırdığım gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. Onun kanının bulaştığı ellerime baktım. Ellerim sanki hala kırmızıydı, her yer hala kan kokuyordu. Abim “Seni dinliyorum” dediğinde yüzüne baktım. “Onu sevmediğimi, istemediğimi söyledim”
Avuçlarıyla kendi yüzünü kapattı. Zinarla evlenmemize ben daha bebekken karar verilmişti. Amcamın oğluydu. Kuzenimin karısı olmak için yetiştirilmiştim. Çocuklumuzdan beri aşıktı bana ve bu aşk yüzünden çok kıskanırdı beni. Kıskançlığı yüzünden daha çocuk yaşlarda çarşaf giydirilmeye başlamıştım. Benden yedi yaş büyük olan Zinar beni bir başkasının görüp aşık olmasından hep korkmuştu. Ama gönül… Ailelerimizin verdiği kararı dinlemiyordu. Hiçbir zaman nişanlımı sevmemiştim. Abim benimle bu konuyu konuşmamış olmasına rağmen aklımdan geçeni, hissettiklerimi gözlerimden anlardı. Şu anda suçsuz olduğumu anladığı gibi.
Kısa bir an düşünen abim “Onun için senin onu sevmemen zaten ölmek demekti” dedi. “Bunda senin bir suçun yok.”
Abime sarılarak ağladım. “Abi onu sevmeyi denedim. Yapabilirim sandım ama ben onu onun beni gördüğü gözle hiç göremedim. Benim için ha o ha sen. Böyle olmasını istemezdim.” Dedim.
ALPER
Asaf konağa girdikten yarım saat sonra dışarıya çıktı. Mevzu ailevi ve özel bir konu olduğu için konağın dışına çıktım. Kapının hemen yanında duruyordum. Yanlarında bulunmasamda sesleri duyuluyordu. Babasına, kardeşinin kusurlu olmadığına inandığını anlatıyordu. Gerekirse doktor kontrolüne götürmeyi önerdi. Babası aşiretin buna sıcak bakmayacağını söyledi. “Doktorlar kan dökülmesin diye yalan söyleyecek. Bunu hepimiz biliyoruz. Aşiret kabul etmez”
Adamın sözleri sinirimi bozarken Asaf’ın sözlerini işittim. “Cenazeden sonra aşiret toplanacak. Hükmü sen tek başına veremezsin. Bu sadece senin değil artık amcamların da davası, unutma. O zamana kadar duracaksın baba! Yapılması gereken ne varsa ben halledeceğim.”
Bir an sesler kısıldı. Önce babasının homurtusunu, hemen sonra Asaf’ın ayak seslerini duydum. Bana doğru yaklaşıyordu. Kapıdan uzaklaştım. Kapı dinliyormuş gibi görünmek istemedim.
Asaf dışarıya çıkınca yanında olduğum için teşekkür etti. “Alper, bu akşamda burada kalsan senden çok mu şey isterim. Etrafımda konuşacak tek bir aklı selim adam yok. ”
Arkadaşımı böyle bir zamanda yalnız bırakmayacağım için kabul ettim.
****
Cenaze otopsi nedeniyle öğleden sonra defnedildi. Akşam oğlan tarafının yaşadığı konakta yemekler yendi, dualar okundu. Saatler ilerledikçe Asaf’ın korkuları artıyordu. Tavırlarından anlayabiliyordum. Bana cenaze için gelenler dağıldıktan sonra aşiretin büyüklerinin toplanıp kız kardeşi için karar vereceklerini söyledi. Çok üzgün görünüyordu. “Belki de verilecek karar korktuğun gibi olmaz” dedim.
“Sen buraları bilmiyorsun” dedi. Başka bir şey
söylemedi.
Nihayet iki saat sonra misafirler gitmiş, ileriki yaş grubu kalmıştı. Yaşlı adamlar bir odaya girdi. Asaf, babası ve amcası da onların arasındaydı. Kapı kapandı. Ben dışarıda kaldım. İçeriden arada sesler yükseliyordu. Ama ne dedikleri tam olarak anlaşılmıyordu. Birden konuşma sesleri birbirine karıştı, içeriden uğultuya benzer bir ses yükselirken kapı açıldı. Asaf kapı eşiğinde beni içeriye çağırdı. “Alper gelir misin kardeşim”
Dediğini yaptım. Kapıdan girdiğimde karşımda yedi adam vardı. Beni görünce sustular. Onlar susunca Asaf konuştu. “İşte Sidra’nın evleneceği kişi”