4.Bölüm "SEN!"

1430 Words
Ilgaz’la otelden ayrıldık. Yolda mecbur bırakıldığım evliliğin nedenlerini anlattım. Beni inanamayarak dinliyordu. Yüzü şekilden şekle giriyordu. “Abi bu nasıl iş. Böyle saçmalık mı olur! Hangi çağda yaşıyoruz.” Dedi. Sinirle güdüm. “Burası bambaşka bir dünya Ilgazcığım. İyi ki geldin. Yanımda güvendiğim birinin olmasına çok ihtiyacım vardı.” “Eyvallah dostum da, Faruk amca ve Bahar teyze bu durumu biliyorlar mı?” Yanımda oturan Ilgaz’a gözlerimi kısarak baktım. “Sence?” On beş yirmi dakika sonra konağın önünde arabadan indik. Bizi kapıda Asaf karşıladı. Ilgaz’la üniversite yıllarımızda iki kere aynı ortamda bulunduklarından onu hemen tanıdı. Selamlaşmak için elini uzattı. “Hoş geldin Ilgaz.” Selamlaşarak avluya girdik. Ilgaz ve Asaf konuşurken konağa baktım. Nefesim sıkışıyordu. Takım elbisemin kravatını gevşettim. Boğuluyordum. “Hadi bizi bekliyorlar” diyen Asaf’ın sesiyle silkelendim. İçeriye girdik. Salonda genç ve güzel bir kız, onun yanında Asaf’ın annesi, küçük bir çocuk ve çocuğun hemen arkasında kara çarşaflı bir kadın vardı. Genç ve güzel olan kızda durdu gözlerim. Karımın o olacağını düşünürken Asaf yanına gitti. “Eşim Havin” dedi. Bir an utandım. Asaf sosyal medyada ailesindeki kadınların fotoğraflarını hiç paylaşmazdı. Düğünü dedemin vefatının ertesi günü yapıldığı için gelememiştim. Dolayısıyla eşiyle tanışma fırsatım hiç olmamıştı. “Memnun oldum” deyince devam etti. “Annem Azade’yi zaten tanıyorsun. Bu küçük canavar da oğlum Behram. Düğün telaşesinden sizi tanıştıramamıştım.” Sıra çarşaflı kadına geldiğinde nefesimi tuttum. Tabii nefesimi tutmam korktuğum şeyi söylemesine engel olamadı “Bu da kız kardeşim” Ilgazla göz göze geldik. Annesi imama bakarak Asaf’a bir şeyler söylerken Ilgaz kulağıma eğildi. “Abi o çarşafın içinde ne olduğunu bilmeden gerçekten evlenecek misin? Oğlum bak pis bir oyunun içindesin, vazgeç” Susması için ayağına bastım. “Biri duyacak” Evlenme gerekçemi anlatmamışım gibi sanki gerçek ve ciddi bir evlilikmiş gibi konuşmuştu. Asaf kardeşiyle birlikte yanıma yaklaştı. Yan yana durunca Ilgaz benim, Asaf’ın eşi ise evleneceğim kişinin şahidi oldu. Kızın adı neydi hatırlamıyordum. Şahitler saflarını aldı. İmam sorular sordu. Tüm sorular cevaplarını bulurken kızın yumuşak çıkan sesi hoşuma gitti. Ses tonu çok güzeldi. Bu, onu merak etmeme neden oldu ama meraklı yanımı susturdum. Nasıl olsa en fazla bir yıl sürecek bir evlilikti. Gerekmedikçe yüz yüze gelmeyeceğim kızın neyini merak ediyordum. Nikah bittiğinde evden dışarıya çıktık. Konağın avlusu kalabalıktı. İsminin Sidra olduğunu imam sayesinde hatırladığım eşim babasının yanına gitti. Elini öpmek için eğildi. Adam elini vermedi. Sidra bozulmuş olmalıydı. Yüzünü göremediğim için ne hissettiğinden emin değildim. Ben olsam zoruma giderdi ama babası da haksız sayılmazdı. Madem töre, namus davası sizin için bu kadar önemli, ne diye evlenmeden gidip başkasıyla yatarsın. Aptal kız başına bunların geleceğini bilmiyor muydu. Yazık, gencecik damat canına kıymıştı. Bunları düşündükçe Sidra’ya olan kinim daha çok büyüyordu. Kadınlar tehlikeliydi. Kendi zevkleri için erkeklerin hayatını mahvetmekten geri kalmıyorlardı. Olan hep bizim gibi aptallara oluyordu. Kadınların elinde oyuncak oluyorduk. Kayınpederimin, kayınvalidemin elini öptüm, vedalaştık. Suratları kırk karştı. Sanki evden cenaze çıkıyordu. Birkaç dakika sonra Sidra’nın küçük el bavulunu bagaja yerleştirdim. Asaf yanıma sokuldu. Benden son bir ricası olduğunu söyledi. “Sidraya herhangi bir bankadan hesap açtırır mısın? Burada öyle şeylere ihtiyaç olmadığından gerekli görülmüyordu. Büyükşehirde paraya ihtiyacı olacak, ben gönderirim.” “Olur mu öyle şey. Bir ihtiyacı olursa ben hallederim” dedim. Sonuçta arkadaşımın kardeşi, emanetiydi. O kadarda değildi. Bir kadının ihtiyacını karşılayacak mal varlığım fazlasıyla vardı çok şükür. “Olsun” dedi. “Seni zaten yeteri kadar zor duruma soktuk. Düğün sabahı kıyafetleri gelin gittiği konakta kalmış. Bizde istemedik. Yengesi birkaç parça bir şey ayarladı ama aralarındaki kilo farkından dolayı yanında götürdüklerinin ona uyacaklarını sanmıyorum.” Demek şişmandı. Sidra çarşafının etek ucunu toplayarak arabanın arka koltuğuna binerken Asaf’a “Hallederim” deyip anahtarı Ilgaz’a uzattım. “Sen kullanırsın. Ben biraz kestireceğim” Yola çıktığımızda üçümüzde konuşmuyorduk. Başımı cama yasladım. Gözlerimi kapattım. Tekrar açtığımda saate baktım. Öğleden sonra 13.55 olmuştu. İki saattir yoldaydık. Ilgaz yol üzerinde bir benzinlikte durdu. “Ben kendime içecek bir şeyler alacağım. Siz bir şeyler istiyor musunuz” diye sordu. Sidra cevap vermedi. Yolumuz uzun olduğu için Ilgaz’a “Arkaya bir su, bana da içecek soğuk bir şeyler al” dedim. Sidra yine cevap vermedi. Kızın sessizliği sinir bozucuydu. İnsan en azından teşekkür ederdi. Bir ara arabanın klimasını kapatmak geçti içimden. O kara çarşafın içinde sıcaktan ter dökerse aklı başına gelirdi belki. Ama onunla birlikte mayıs sıcağında kendimi de cezalandırmaya hiç niyetim yoktu. On beş saat süren yolculuğumuz nihayet sona yaklaşmıştı. Ilgazla dönüşümlü olarak araç kullanmıştık. Yemek için verdiğimiz molalarda Sidra arabadan inmemişti. Sadece ihtiyaç gidermek için durduğumuz bir benzin istasyonunda lavaboyu kullanmıştı. Konaktaki nikahtan itibaren tek kelime etmemişti. Sabah altıda Ilgaz’ı evine bıraktım. Kendi evime doğru yola çıktım. Arka koltuktaki Sidra başını cama yaslamış kıpırtısız duruyordu. Yüzünü göremesemde uyuduğunu tahmin etmek zor değildi. Yorulmuş olmalıydı. Yol boyunca bana yabancı olan bu kadınla aynı evin içinde nasıl yaşayacağımı düşünmeye başladım. O çarşafın altından nasıl bir tip nasıl bir yüz çıkacaktı hiçbir tahminim yoktu. Asaf normal yakışıklılıkta bir adamdı. Annesi, yaşına rağmen hala güzel bir kadındı. Eğer Sidra annesine benziyorsa güzel bir kadın olmalıydı. Ya babasına benziyorsa? Aman Allah’ım! Bunu düşünmek bile korkunçtu çünkü Behram amca çirkin bir adamdı. O an aklıma Sidra’nın babasına benzeyebileceği geldi. Yüzü kıllı, kara kaşlı kara gözlü, bıyıklı bir kadın hayatımda görmek isteyeceğim son şeydi. Bu olasılık çok yüksekti. Bir kadın çevresine güzel görünmek zorunda değilse kendini salıverirdi. Belki aynaya bile bakmazdı. Hele vücudu, bacakları kıllı birinin evimin içinde dolaşmasını katiyen istemezdim. Gerçi evde mini şortlarla gezeceğini sanmıyordum. En iyisi ona odama en uzak olan misafir odalarından birini vermekti. Kurallarda koymalıydım. Mesela benim evde olduğum saatlerde mecbur kalmadıkça odasından çıkmamalıydı. Bahane olarak iş dışında evde de çalıştığımı, yalnız yaşamaya alışık olduğum için dikkatimin dağıldığını söylerdim. Bir sene böyle geçer giderdi. Süre dolduğunda Asaf’a yapamadığımı söyler boşanırdık. Kafamdaki planlarla yaşadığım sokağa girdiğimde aklıma bir şey geldi. Sidra hala uyuyordu ve uyanma vakti gelmişti. Dikiz aynasından ona bakarak evin önünde ani frenle durdum. Ön koltuğa çarparak irkildi. “Geldik” dedim. Ses çıkartmadı. Otomatik olan bahçe kapısını açtım içeriye girdim. Kulübesinde olan Kurt arabayı görünce koşarak geldi. Aracı park ederken Sidra’yı uyardım. “Köpeğim Kurt, misafirlerden pek haz etmez. Korkma tamam mı?” dedim. Uysal bir şekilde tamam anlamında başını salladı. Arabadan indim. Kurt beni özlemişti. Etrafımda dönüp kendini sevdirmek için şirinlik yapıyordu. Eğilip başını okşadım “Beni özledin mi oğlum?” Sidra korkmuş olmalıydı. Dışarıya çıkmadı. Arka koltuğun kapısını açtım. “Hadi in?” Çekinerek dışarıya çıkınca fark ettim. Boyu oldukça uzundu. Rahat bir yetmiş beş vardı. Kurt, Sidra’yı görünce havlamaya başladı. Dişlerini çarşafına geçirip çekti. Eteği aşağı inmesin diye zavallı kız belini tuttu, kendini geriye çekti. Yine konuşmadı. Yüzünü göremediğimden korkup korkmadığını anlamadım. Tek anladığım Kurt onu sevmemişti. “Hayır oğlum! Misafir o!” Uyarıyı alan köpeğim geri çekilip suçlu gibi oturdu. Yüzünü uzattığı ön patilerine yasladı. Alınmıştı. Bizimle ilgilenmiyormuş gibi bakışlarını çevirmesinden belliydi. Yıllardır hep aynı duygu sömürüsünü yapardı. Ne zaman kızsam vicdan azabı çekmem için her şeyi yapardı ama ne yazık ki şu an onun duygusal manipülasyonuna gelemeyecektim. Bagajdan bavullarımızı çıkarttım. Birlikte eve yürüdük. Kurt önümüzden gidiyordu. Arada Sidraya bakarak hırlasada yaklaşmıyordu. Kapıdan girince bavulları antreye bıraktım. Sidra elindeki küçük bavuluyla bekliyordu. Korkmaması için Kurt’u kapı dışarı edip beni takip etmesini söyledim. Yatak odaları üst kattaydı. Birlikte merdivenlerin basamaklarını çıktık. Planladığım gibi odama en uzak olan odayı ona gösterdim. “Senin odan burası. Benimki koridorun ucundaki oda. Üzerimi değiştirip uyuyacağım. Mutfak aşağıda. Acıkırsan dolapta her zaman hazırda yemek bulunur. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin.” Başını salladı. Konuşmadı. Odadan çıkarken “İmam nikahımız kıyıldığına göre evde böyle dolaşmak zorunda değilsin” deyip kapıyı çektim. İlk defa bile olsa eşi olduğumu belirtmek kendimi tuhaf hissettirdi. Aşağıdan bavulumu alır almaz odama geçtim. Duşumu aldım, üzerimi giyindim. Sırt çantamda bulunan fotoğraf makinamda çektiğim fotoğraflara bakarak kendimi yatağa bıraktım. Fotoğrafların arasında çocukların arkasında gölün kenarında oturan kız karşıma çıktı. Uzun uzun yüzüne baktım. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın olduğuna karar verdim. SİDRA Alper odadan çıktıktan sonra çevreme bakındım. Gözüme ilk çarpan bahçeye bakan pencere oldu. Ağaç dalları neredeyse cama değiyordu. Bahçe ve ağaçları, yeşilin her rengini oldum olası çok sevmiştim. Üzerimdeki çarşafı çıkarttım, camı açtım. Havayı soludum. Dışarısı çok güzel kokuyordu. Gülümsedim. Fakat gülümsemem saniyeler içinde silindi. Zinar’ın ölümüne, sonrasında başıma gelenlere üzülecek zaman bile bulamamıştım. İstemediğim bir hayattan başka bir hayata sürüklenmiştim. Üstelik kendimi zorla Alper’in hayatının içine dahil etmiştim. Abimin söylediğine göre beni kurtarmak için evlenmeyi kabul etmişti. Yani merhametinden. Ne olacaktı bize nasıl olacaktık bir fikir yürütmesi zordu. Artık hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Düşünmekten yorulmuştum, tükenmiştim. Toplu olan saçlarımı açtım, duş aldım. Bavuldan yengeme ait elbiselerden birini giydim. Çok susamıştım. Hazır Alper uyumuşken aşağı inip su alabilirdim. Çekinerek sessizce kapıyı açtım. Dışarıya çıktığımda Alper elindeki fotoğraf makinasıyla karşımda duruyordu. Önce makinaya sonra bana baktı. “Sen!” dedi
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD