İncir

2127 Words
Kızaran yanaklarından terler boynuna doğru ince ince süzülürken , aşağıdaki adama bakmamaya çalışıyordu Neşe. Hayatında hiç bu kadar utanmamıştı. Kalbini titreten bir utançla, "Özür dilerim." dedi kekeler gibi. Telaşla aşağı inmeye çalışırken, Adam keyifle güldü. "Dur düşeceksin." Hızlı bir şekilde indi ağaçtan. Adama baktı. Kirli sakallı yüzde, hakim olmuş tebessümü görünce daha da utandı. Beyaz tişörtüne bulaşmış incir lekesi gözüne çarptı. Kalbi göğsünü çatlatacakmış gibi çarpıyordu. Adam kızın duru yüzünde gittikçe artan pembeliğe baktı. Dudaklarında ufak bir titreme, iri siyah gözlerinde çekingenlik vardı. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyor, fındık burnunun kanatları yavaşça genişleyip titriyordu. Gerdanında gümüş gibi parlayan ter tomurcukları usulca kıvrılıp göğüslerinin çatalına süzülüyordu. Geniş soluklarla kabaran boynunu hafif bükmüş, elbisesinin yanlarını avuçlarının içinde sıkıca tutmuştu. Kızın bu hali içini soba gibi sıcacık ediyordu. "Eskiden çocuklar bahçeme dalıp meyve çalıyorlardı. Şimdi kızlarda başladı demek ki." dedi adam uzun kolunu ensesine atmış, nizami dudakları kıvrılmıştı. Neşe'nin sivri, dar çenesi titredi. Adama bakmaya cesaret edemedi. "Gerçekten çok özür dilerim." diye heyecanla konuştu. Eğilip Hanım'ı kucağına aldı. Adama bakmadan, koşar gibi çıktı evden. Bütün kanı kulaklarında fokurduyurdu sanki. Sokağın köşesini dönünce rahat bir nefes verdi. Yüreği ilk defa yaprak gibi titriyordu. Küçük ağzını çarpıtarak, "Ne ayıp ne ayıp." diye kendi kendine konuştu. Adamın yüzü gözlerinin önüne gelince benliğini bir utanç dalgası kapladı. Damarlarının kabarıp nabzının hızlandığını fark etti. Yüzü alev alev yandı. Eve geldiğinde banyodan öğürme seslerini işitince kaşları hafifçe çatıldı. "Ne oluyor?" Fidan başını kaldırmadan "Bakma." dedi, "Bak..." konuşmanın sonunu getiremeden tekrardan kustu. Neşe yanına gelip yüzünü örten saçları toplayıp eline aldı. Sırtını okşadı. Tıpkı annesinin kendisine yaptığı gibi merhametle, sabırla, iğrenmeden yanında durdu. "Öldüm resmen." dedi Fidan Neşe'nin uzattığı havluyu yüzüne bastırırken, "Ne iğrenç!" diye yüzünü ekşitip havluyu yerine astı. Neşe'nin zihninde kemoterapi görürken gecenin yarısında mide bulantılarıyla uyandığı geceler canlandı. Sıradan bir mide bulantısı değildi. İnsan gerçekten öleceğini sanıyordu. "Biraz daha iyi misin?" dedi Neşe. "Değilim. Bugün iki defa kustum." Neşe'nin kaşları çatıldı. Gözleri Fidan'ın yüzünde gezindi... Olabilir miydi? "İstersen hastaneye gidelim." "Önemli bir şey değil basit bir mide üşütmesi. İki güne geçer." "Pek mide üşütmesine benzemiyor." "Başka ne olacak ki?" dedi Fidan banyodan çıkarken. "Belki şey olabilirsin..." "Ne olabilirim." Kapı çaldı... "Kapı çalıyor ben bakayım." deyip banyodan çıktı Neşe. Kapıyı açtığında Batu'yu gördü. Bu sefer şeftali çiçekleri vardı ellerinde. Çiçekleri Neşe'ye uzatıp, "Bana bir kahve yaparsın artık." diye göz kırpıp içeri geçti Batu. "Yaparım tabii." dedi Neşe Batu'nun arkasından. Yarım saat boyunca odada sessizce oturuyorlardı. Mezarlık gibi sessizdi ortam. Fidan'ın omuzları önde kamburu çıkmış bir halde koltukta sıkışıp kalmış gibi oturması, masum yüzüne yerleşen suçluluk duygusu hiç silinmeyecekmiş gibiydi. Batu'nun ona kuşkuyla bakması fazlasıyla can sıkıcıydı. Üstüne birde Fidan'ın korkak bakışlı olmasına katlanamıyordu. Onu İlk defa böyle bakarken görüyordu. Savunmasız, ürkek... Vahşi bir hayvanın ağzındaki av gibiydi o. "Hadi gidelim." diye birden ayaklanıp Fidan'ın elinden tutup çekti. "Nereye?" dedi Fidan telaşla. "Gezmeye. Batu bizi gezdirecek." bunu söylerken Batu'ya kalkması için bakış attı. Fidan'ın elinden tutup yatak odasına gittiler. Gardıroptan zümrüt yeşili firfırlı elbiseyi çıkarıp, Fidan'a uzattı . "Sana çok yakışacak." diye ekledi. "Ben gelmesem..." dedi Fidan çekinerek . "Neden?" "Sevgilin benden hoşlanmadı." Neşe şaşkınca Fidan'a baka kaldı. "Batu benim sevgilim değil, arkadaşım." diye düzeltti. "Hem sevgili olduğumuzu da nerden çıkardın?" diye kıkırdadı. "Pek yakınsınız." dedi Fidan,Neşeyle Batu'nun birbirlerine sarılmış fotoğrafını işaret edip. "Sadece sevgili olanlar mı birbirlerine sarılıyor?" dedi Neşe. Fidan sıkılarak gülümsedi. "Ne bilim ben." dedi. Sonra Neşe'nin kızmadığını görünce, "bilirsin bizim toplumda..." "Toplum benim umurumda değil. Kimsenin ne düşündüğüyle ilgilenmiyorum. Ben kendimden sorumluyum. Başkalarının benim hakkımda düşüdüklerinden değil." dedi Neşe. Siyah straplez ve mavi şortunu askıdan çıkarırken. Fidan nefesi göğsünde dinledi Neşe'yi "Çok özgüvenlisin." diye itirafta bulundu. "Anneme çekmişim." "Keşke bende senin gibi olabilsem." Neşe Fidan'ın yanına gelip elini omzunu atıp dostça sıkarak, "Biraz gevşe Fidan." dedi kulağına. Odadan elinde elbiseleriyle çıkıp banyoya gitti. Beraber lunaparka gittiler. Neşe'yle Batu gondolun en ucuna otururlarken, Fidan yükseklik korkusundan dolayı binemeyip aşağıda onları izliyordu. Gondol başta ağır ağır hareket ediyordu. Derken birden hızlanmaya başladı. O kadar kalabalığın içinde Neşe'nin ince uzun kahkahasını ayırt edebiliyordu. 'Ne hayat dolu kız!' diye geçirdi içinden imrenerek. "Senden rica ediyorum, kıza bir suçluymuş gibi bakma lütfen. Gülmeyi bile unutmuş biri o." dedi Neşe Batu'nun kulağından çekilirken. "Hep yanında mı kalacak?" "Benim için bir sakıncası yok." "Senin için bir sakıncası yoksa benimde diyeceğim bir şey yok. Sen rahatsan bende rahatım." dedi Batu. O anda yanakları Neşe tarafından öpüldü. "İyi bir insan. Ve her şeyden önce ruhu kırılmış bi kız. Kimbilir belki benden sonra bile görüşürsünüz onunla." diye gülümsedi Neşe kol kola gondoldan inerlerken. "Onunla neden görüşeyim ki?" diye dudak büzdü Batu. Dakikalık fotoğraf çeken kadını görünce, bankta oturan Fidan'a "Fotoğraf çekeceğiz gel." dedi Neşe. Fidan istemsizce kalkıp yanlarına gitti. Neşe her ikisinin ortasında dururken fotoğrafları çekildi. Lunaparktan sonra arabayla gezdiler. Gecenin ikisine kadar dışarıda kaldılar. Onları merak edecek kimseleri yoktu. "Deniz akşamları ayrı bi güzelmiş." dedi Neşe Batu'yla Fidan'ın ortalarında yürürken. "Öyle değil mi?" "Öyle." dedi Fidan. Uzakta öpüşen bir çifti görünce, öpüşmenin nasıl bir his olduğunu merak etti Neşe. Her şeyi unutturur muydu, Sadece zevk mi verirdi,hangi duyguları aynı anda yaşanırdı, yoksa sadece tek bir duyguyla mı yetinilirdi? Bilmiyordu. "Eve götür beni. Uykum geldi." dedi çok yorulmuştu. Yoldayken gözleri arada bir kapanıyordu. Eve kadar dayanabilecegini sanıyordu ama daha yolu yarılamadan gözleri çoktan kapanmıştı bile. Fidan onun başını dizine koyup okşadı. "Çok yoruldu." dedi Batu dikiz aynasından ona bakarken. Arabayı yolun kenarına çekti. Tişörtünü çıkarıp arka koltuğa dönerek Neşe'nin çıplak omuzlarını örttü. Üzerinde gri atletle kaldı. Yola devam ederken bakışlarını Neşe'den çekip Fidan'a kaydırdı. "Neşe'ye dikkat et olur mu? Yalnız bırakma onu." diye kısık sesle konuştu. Fidan bir şey anlamayıp, "Tamam." dedi. Sabah elinin ayasındaki bir ıslaklığı hissederek uyandı Neşe. Gözlerini yarı açıp baktı. Bir kolu yataktan sarkmıştı. Hanım ise tüylü dilini onun avucuna sürtüyordu. Bazende miyavlayıp duruyordu. Neşe doğrulup, onu kucağına aldı. Gece eve nasıl geldiğini biliyordu. "Gel bakalım küçük hanım." diye kucakladı Hanım'ı. "Özledin mi beni sen?" Hanım'ın başını öpüp, yataktan çıktı. Salona geldiğinde masayı kahvaltıyla donatılmış buldu. Krepler, kızartmalar daha bir sürü şey vardı. "Günaydın." dedi Fidan elinde doldurduğu çayları getirirken. "Niye zahmet ettin ki beraber hazırlardık." "Bunlar benim için zahmet değil. Hele senin yaptıklarının yanında bir değeri yok." Çayları masaya koydu. "Her şey için teşekkür ederim Neşe. Kaderimin seyrini sen değiştirdin." "Deme öyle. Kim olsa.." Fidan dudaklarında yarım bir tebessümle, "Aynı şeyi yapmazdı." diye sözünü kesti Neşe'nin. "İnsanlar bir bombadan daha tehlikeli. Evsiz kalınca bunu daha iyi anladım. O yüzden bırakta sana rahatça teşekkür edeyim." "Bana sarma yapar mısın?" diye kıkırdadı Neşe masaya otururken. "Yaparım tabii. Ben çok güzel yaprak sararım." "Ben yumurta kırmayı bile beceremem." diye gülümsedi Neşe tabaktan bir krep alırken. Fidan masaya otururken, "Şaka yapıyor olmalısın." dedi. Neşe dudaklarını büküp" "Hayır yapmıyorum. Bizim evde yemekleri hizmetçiler yapardı. Annem yalnızca babamla benim sevdiğimiz yemekleri yapmak için girerdi mutfağa." dedi. "Neden bu mahalleye taşındın peki? Ben zengin olsam böyle bir mahallede oturmazdım." "Bazen değişiklik yapmak iyidir." dedi Neşe. "Kimse yok mu?" dedi çocuğun biri kapıyı vurarak. "Bu çocuk kim ki?" dedi Neşe Fidan'a bakarken. "Kapıyı açarsan kim olduğunu öğrenirsin." "Haklısın." deyip ayaklandı Neşe. Fidan'da arkasından seğirtti. Ufak bir kız çocuğu, "Bunları Cihan abi gönderdi sana." dedi derin bir kase dolusu inciri Neşe'ye uzatırken. "Bana mı?" diye şaşırdı Neşe kaseyi alırken. Kız cevap vermeden koşarak indi merdivenleri. "Kim o adam?" dedi Fidan. Neşe 'bilmiyorum' der gibi dudaklarını büzüp, "Dün gece mahallede dolaşırken bir evin bahçesinde incir ağacı gördüm. Dayanamadım daldım incirlere. Sonrada ev sahibine yakalandım." bunu söylerken adamın sureti gözlerinin önüne geliyordu . Sanki adam karşısındaymış gibi utanıyor, gırtlağı şişiyordu. "Hayatımda hiç bu kadar utanmadım Fidan." diye devam etti. Fidan çapkınca gülümseyip, "Adamdan mı yoksa incir çalmaktan mı utandın?" dedi. Neşe'nin utangaç hali onu keyiflendiriyordu. "Senden hoşlanmış olmalı." Neşe'nin yüzü düştü. "Ne alakası var!" diye çemkirdi. Fidan güldü, cevap vermeden salona gitti. Neşe arkasından hızla yürüyüp, onu kolundan kavradı. Fidan "Ahh!" deyip yüzü acıyla dolunca, Neşe hemen kolunu bıraktı. Morarmış koluna dokunduğunu bilmiyordu. "Özür dilerim. Niyetim canını yakmak değildi." Fidan kolunu ovaladı. "Önemli değil özür dileme." deyip masaya geçti. "Beraber hastaneye gidelim. Doktor muayene etsin seni." "İstemem." "Ne demek istemem." "Sen beni bırakta incirlerini ye. Adam o kadar zahmet edip toplamış sana. Neydi adı? Hah buldum. Cihan... ne güzel bir isim! adı gibi güzel mi bari?" diye göz kırptı Neşe'ye. Neşe gözlerinin içine kadar kızardı. "Deme öyle utanıyorum." diye sitem etti. "Niye utanıyorsun ki canım?" Neşe'nin eline hafiften vurarak, "Tabağı boş götürme tamam mı?" diye dişlerini göstererek sırıttı Fidan. Neşe daha fazla onu dinlemedi. İncir kasesini eline aldı. İncirlerden birkaç tanesini masanın üzerine koyup balkona çıktı. Yere bağdaş kurarak oturdu. İncirleri soyup yemeğe başladı. "Niye göndermiş ki bunları?" diye geçirdi içinden. "Cihan..." fısıldarcasına söyledi ismini. Yine söyledi. Üçüncü defa ismini tekrarladığında dudakları seğirdi bu kez. Kaç saat orda öylece oturduğunu bilmiyordu. Kızıl güneşin bulutların arasında yüklesen ışınlarını seyrediyordu. İkindi ezanı okununca gözlerini yumdu. Ölümünü düşündü. Nerede, nasıl bir şekilde ölecekti, yanında kim olacaktı?Bilmiyordu. Ezan bitince gözlerini açtı. Sırtını yasladığı duvarın tavanına kırlangıç kuşları yuva yapmıştı. Bunu yeni görüyordu. Anne kuşun, kanatlarını çırpa çırpa gelip yuvaya yaklaşmasını izledi. O anda yuvadan üç tane yavru kuşların başları göründü. Anne kuş her bir yavrusu için sırasıyla gidip yem arıyordu. Neşe'nin tebessümü başını çevirince soldu. Yerde yatan tüysüz yavru kuşunu görünce emeklereyerek onun yanına gitti. Ölü yavruyu avuçlarının içine alıp işaret parmağının ucuyla hafifçe okşadı başını. Sanki hala yaşıyormuş gibi incitmeden okşadı. Muhtemelen yuvasından düşüp ölmüştü yavru. Yavaşça kalkıp, balkondaki saksıya gömülü reyhan çiçeğini söküp parmağıyla eşeledi kırmızı toprağı. Yavruyu oraya koyup, reyhan çiçeğini üstüne getirip toprağı üstüne atmaya başladı. Birden gözlerinden yaşlar boşandı. Kendisi de böyle ölecekti. Göğsündeki kan kaynıyordu. Kendine gelene kadar orada durmaya devam etti. "Bak sana yaprak sardım. Hemde zeytinyağlı." dedi Fidan servis tabağına doldurduğu sarmaları gösterirken. "Ellerine sağlık. Ama şimdi canım çekmiyor." "Sabah ki sözlerime mi kızdın yoksa?" "Yo kızmadım." dedi Neşe yorgunca gülümserken. Eğilip incir kasesini alıp mutfağa seğirtti. Fidan kapının eşiğinde durup onu izlerken, "Tabak boş yollanmaz değil mi?" dedi. Fidan kıkırdadı. "Yollanmaz tabii." dedi. Gidip Neşe'nin elinden kaseyi alarak tencereye yanaştı. Kaseyi sarmayla doldurduktan sonra üzerlerine kestiği limon halkalarını sıraladı. Peçeteyle üzerini örtüp, Neşe'ye uzattı. "Teşekkür ederim." dedi Neşe tabağı alırken. "Neşe?" "'Hım?" "Üstün toprak olmuş. Değiştir istersen." Az sonra gardıroptan çıkardığı yakalı uzun kollu eteği dizlerinin hizasında olan zemini kırmızı beyaz puantiyeli elbiseyi Neşe'nin üstüne tuttu Fidan. "Böyle bir elbisen var ve sen giymiyorsun ha?Ne diyeyim sana Neşe." Etiketi hızlı bir şekilde koparıp, "Hadi giysene." dedi. "Sana çok yakışacak." Sesini çıkarmadan elbisesini giydi. Saçlarını taradı. Birde, "Saçlarım böyle güzel mi?" dedi. Fidan onun lösemi hastası olduğunu bilmiyordu. Eğer bilseydi ona muhakkak süslü laflar edeceğini düşünüyordu. "Güzel tabii." dedi Fidan doğruyu söyleyerek. "Bende kestirmeyi düşünüyorum. Ama senin gibi bana da yakışır mı bilmiyorum." Neşe'nin tüm vücudu ferahladı. Kuş gibi hafifledi birden. Fidan'a annesine sarıldığı gibi sarıldı. "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." dedi. Odadan koşar gibi çıktı. Beyaz sandaletlerini giyip Fidan'ın uzattığı sarmaları alıp çıktı evden. Yoldayken iki defa geri dönmek istedi. Ayakları geri adım atıyordu sanki. Ama nasıl olduysa kendini evin önünde buldu. Tahta kapıyı yavaşça itip avluya geçti. Çatılı küçük bir evdi. Bahçesi de kocamandı. Yavaş adımlarla ilerlerken, "Kimse yok mu?" diye seslendi heyecandan titreyen sesiyle. Alnında biriken ter tomurcuklarını elinin tersiyle sildi. Bacakları titreye titreye yürüdü. Evin karşısına kurulu masada oturmuş adamı görünce dudakları kıpırdadı. Ama adamın sazı eline aldığını görünce sesini çıkarmadan yürüdü. Avuçları ter içinde kalmıştı. Bir an kasenin ellerinin arasından kayıp düşmesinden korktu. Sıkı sıkı yapıştı kaseye. "Merha..." kelimeleri yutmak zorunda kaldı. Odam kireç tutmuyor Kumunu karmayınca Sevda baştan gitmiyor Sarılıp yatmayınca Pürüzsüz bir sesi vardı. Huzurlu kulaklarından ruhuna kadar uzanıp gidiyordu. Gidip karşısındaki sandalyeye oturdu. Dudaklarının kıpırdayışını izledi. Adamın başıyla verdiği selama tebessüm etti. Baba ben derviş miyem Hırkamı giymiş miyem Ben sevdim eller aldı Niye ben ölmüş müyem Odamı kireç eyle Yüzümü güleç eyle Yandım aşkın elinden Gel bana ilaç eyle Odam kireçtir benim Yüzüm güleçtir benim Soyunda gel yanıma Tenim ilaçtır benim Şarkı bittiğinde, "Hoşgeldin." dedi Cihan sazını masanın ucuna koyarken. "Hoşbuldum. İncirler için sağolun Cihan bey." Adam hafifçe gülümsedi. "Bey değilim Cihan'ım. Adımla seslenmen yeterli. Şimdi sen söyle, ben sana ne diye sesleneyim?" Neşe kıkırdadı "Neşe." dedi. "Sana başka isimde yakışmazdı zaten." dedi Cihan. Neşe utandı. Kızarmamayı diledi. "Bunlar senin için. İncirlere karşılık olarak." dedi Neşe sarmaları Cihan'a uzatırken. Sarmalardan bir tanesini yedi Cihan. "Ellerine sağlık, çok güzel olmuş." "Afiyet olsun ama ben yapmadım. Arkadaşım yaptı." dedi Neşe ayaklanırken. "Artık gideyim." "Yemeğe kalsana." dedi Cihan Neşe'nin kalacağını umut ederek. "Rahatsız etmek istemem." "Etmezsin merak etme." Neşe'nin kararsız kaldığını görünce, "Balık ve mercimek çorbası var." dedi. Neşe'nin gülümsediğini görünce içi ferahladı. Küçük bir mutfakta Cihan'ın dolaptan çıkardığı yeşillikleri yıkıyordu Neşe. Cihan değilde başka bir adam olmuş olsaydı kalmayı ret ederdi. Yabancı erkekler için duyması gereken korku ve endişelerden hiçbirini Cihan'da duymuyordu. Beraber sofraya geçtiler. Karşılıklı oturdular. Bazen surahiye aynı anda uzanıyorlardı. Neşe'nin eli Cihan'ın elinin üstünde duruyordu. İlk temas... Afallatıcı, ani bir heyecandı onunkisi. Kan gibi sıcaktı elleri. Bir erkek bi kadının her şeyi olabilir miydi bilmiyordu Cihan. Ama karşısındaki kız onun nefesi olabilirdi... BÖLÜM SONU...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD