İhanetin Bedeli

2263 Words
Ufaklığın dediklerine de bakın hele! Ablasına yaranmak için, abisini bir kenara atıyordu. Kardeş kardeş değil, baş düşmandı. Tabi bu lafları duyan Ae Cha'nın gözleri ışık vurmuş gibi parlamaya başladı. Kardeşinin onun yanında olması çok hoşuna gitmiş gibiydi. Bakıyorum da bu olayda babam dışında yanımda olan kimse yoktu. "Aferin benim yakışıklı kardeşime! Konuş arkandayım." Tabi arkasında olursun, kıçını kolluyor sonuçta! "Biliyor musun oğlum annem seni yanlış doğurmuş. Senin kız olman gerekiyormuş. Erkek adam böyle mi olur?" Suratımı buruşturdum. Bir erkek olarak ablasını başka erkeklerden koruması gerekiyordu. "Oğlumla uğraşma! Doğru söylüyor tabi ki!" "Anne! Sen bari yapma ya. Baba sende bir şey söylesene ne susuyorsun." "Ne diyeyim evlat! Bu baştan kaybedilmiş bir maç! Ne de olsa annen orada! Miya hanıma karşı ne zaman zafer kazanabildim ki!" Tanrım bu aile beni öldürecek! Hep bir gruplaşma, hep bir komplo! Annem bile sattı bugün beni ya! Beni nasıl satar ya? Biricik ilk oğlunu nasıl köşeye atar? Babamın telefonunun çalmasıyla konu kapanmış oldu. Fakat babam anneme çok tuhaf bakıyor, yine neler oluyor acaba? Telefonu kapatması ile anneme döndü. "Miya hanım sekreter istifa etmiş. Acaba bunun için nasıl bir oyun yaptın çok merak ediyorum." Sekreter mi? Hani şu uzun boylu, Amerikalı sarışın afet! Hani ince ve uzun bacakları olan, insanı dünyadan koparıp hayallere sürükleyen muhteşem kalçaları olan kadın! Of anne ya! "Ne o buzlar lordu çok mu üzüldün? Üzüldüysen gidebilirsin seni tutan yok! Bak kolların iki yanında özgürce sallanıyor. Kapıda işte orada! ..." Annem hala konuşmaya devam edecekti ama babam onu susturmasaydı. "Bir sus be kadın! Kapının yerini biliyorum tarife ihtiyacım yok. Ama sen de biliyorsun ki ben seni seviyorum." Kendimi ildim bileli babam, anneme düşkünlüğüyle tanınırdı ama annem nedense babamın etrafında dişi sinek görse bir panter gibi tırnaklarını çıkarırdı. Bir kadın bir erkeğe aşıksa hep böyle mi olurdu acaba? Bir gün herhangi bir kadın da annemin babamı sevdiği gibi beni sever miydi merak ediyordum. Aslında merak etmeme gerek yoktu çünkü böyle aşkların kalmadığına emindim. Babamın sözleriyle annemin yüzü çiçek bahçesi gibi açarken romantik anı saniyesinde bozdum. "Of anne ya! Daha ben o kadınla harita inceleyecektim,” diye isyan ettim. Annem anlamaz bir şekilde kaşlarını çattı. "Ne haritası oğlum?" Babam bir kahkaha patlatıp benim yerime cevap verdi. Sanki ben konuşamıyorum. Anneme bende cevap verebilirdim. Babamın karışmasına hiç gerek yoktu. Fakat babam, beni annemden kıskandığı için araya girme ihtiyacı hissetti. Bir insan karısını oğlundan kıskanır mıydı? Babam kıskanıyordu işte. "Emin ol dünya haritası değildir karıcığım." Eee herhalde yani, vücut haritası incelemek varken dünya haritasını ne yapayım? Annem, babamın sözleriyle ne kast ettiğimi anlamış olacak ki hışımla bana dönüp elime vurdu. "Seni arsız velet! Burada küçük kardeşin var düzgün konuş!" Annem, babamla kendisi sanki çok normal davranıyormuş gibi beni uyarıyordu. Kaç kez yakalamıştım onları! Şimdi ne diye bana ahlak dersi veriyordu ki! "Küçük mü? Sang Ryung mu? Tanrı aşkına anne, ben onun yaşında komşu kızlarına kuytu köşelerde öpüşmeyi öğretiyordum." Annemin suratı kıpkırmızı olurken Ae Cha'da sinirle bana bakıyordu. Ne var be? Doğruyu söylemekte mi kabahat! Kimse cahil kalmamalı bence! Cahillik kadar kötü bir şey olamaz. Babam ve Sang Ryung kahkahayı patlatmıştı tabi annem onlara dönene kadar! "Görüyorsun değil mi öküz herif! Bu çocuk senin eserin! Kim bilir o yaşlarda ne haltlar yiyordun ki bu çocukta senin gibi oldu. Tanrım! Beni öldüreceksiniz. Bana bak Ryung, sende bunlara benzersen hepinizi enik yavruları gibi kapının önüne atarım. Duydunuz mu beni!" Bu konu bambaşka yerlere gidiyor en iyisi bir an önce toz olayım. Tam masadan kalkarken annem bana döndü. "Nereye yalnız kovboy?" Annemin yanağına bir öpücük kondurup odama yöneldim. Merdivenlerden çıkarken de cevap vermeyi ihmal etmedim. "Arkadaşlarla takılacağız anne! Ben beş yaşında değilim lütfen!" “Beş yaşından beter davranıyorsun ama,” diyerek arkamdan bağırdı. Annemi duymazdan gelerek merdivenleri tırmanmaya devam ettim. Odama girdiğim gibi kendimi duşa attım. Bir erkek, güzel kızları tavlamak istiyorsa öz bakımına dikkat etmeliydi. Kimse leş kokan bir erkekle sarmaş dolaş olmak istemezdi. Tanrım, iğrenç! Şahsen bende hoş kokmayan bir kadının boynunda soluklanmak istemezdim. Temizlik her şeydi. Kadın veya erkek her zaman temiz olmalıydı. Çünkü ne zaman, nerede birine yaklaşacağınızı kestiremezdiniz. Birine yaklaşmayı geçtim, temiz olmak kendimize duyduğumuz saygıyı gösterirdi. Yarım saat sonra banyodan çıktığım gibi üstümü giymeye başladım. Genelde spor takılmayı sevdiğim için bir jean ve tişört giydim. Saçlarıma da şekil vererek parfümümden sıktım. Merdivenlerden aceleyle indiğim gibi dış kapıya yöneldim. Portmantoda asılı olan arabamın anahtarlarını alarak içeriye seslendim. "Ben çıkıyorum anne!" Kapıyı açtığım anda birine çarptım. Bakışlarım çarptığım kişinin yüzüne kayarken bütün kanım çekilmişti. Yıllar sonra? Burada ne işi var? Neden döndü? Hangi cesaretle kapımıza dikildi? Kafamda sorular dönerken rüyada olmadığıma emin olmuştum. Eh Lanet Olsun! Tanrım! Yüzsüzlük böyle bir şey olmalı. Gözlerimde herhangi miyop, astigmat ve renk körlüğü olmadığına göre kesinlikle yanlış görmüyordum. "Hye!" "Ah evet sonunda tanıdın! Biraz daha susmaya devam etseydin kendimi öküzün bakakaldığı tren olduğumu düşünecektim. Ah Kyung nasılsın?" Woahh! Bu kız saniyede kaç cümle kuruyordu cidden unutmuşum. Hye burada ise lanet kocası nerede? Hani daha çocuk yaşta bana tercih ettiği gözlüklü, ipsiz adam? Yediğim kazığın acısı hala dün gibi hafızamdaydı. "Hye bir sus! Kapıda kamp kurduk sayende! Yıllar sonra ne diyeyim, eh hoş geldin. İçeri geç ben çıkıyorum," diyerek yanından transit bir hızla geçip o lanet güzel gözlerinden kurtulmayı düşündüm ama ben ve şans aynı cümlede yan yana gelemeyeceğiz için tabi ki kurtulamadım. Kollarıma dolanan ellerle olduğum yerde durmak zorunda kalmakla birlikte bir zamanlar arkasından ağladığım kızla tekrar göz göze geldim.  Ne çocukça ama! Ben ve aşk? Hatta ve hatta bir kız için ağlamak! Yaşananların çok çok geçmişte üç yıl öncesinde kaldığını bilsem de hala bir yerlerimi iğrenç bir şekilde rahatsız ediyor. Yahu ben o ipsiz adama tercih edilecek biri miyim? Herifin her yerinden güvensizlik akıyordu. Çok anlatmaya çalışmıştım ama kimse umursamamıştı. Belki de böylesi benim için iyi bile olmuştu. Ama yine de… Yediğim o kazık yok mu, beni hala sinir bozacak derecede rahatsız ediyordu. Şimdi şöyle düşünün, birini sevdiğinizi düşünüyorsunuz ve bir ilişkiniz var ya da siz öyle sanıyorsunuz. Her neyse. Sevdiğiniz kişinin, bir başkasını size tercih ettiğini düşünün. Siz ne hissedersiniz? Emin olun ki hislerim yeri oynatacak kadar coşmuştu ama ben dağıtmamaya dikkat etmiştim. Çünkü bir başkasını, bana tercih eden bir kadın için kendimi kaybedecek değilim. Klişe bir sonuç ama yine de söylemek istiyorum. Ben değil, o kaybetti! "Nam Sung sana diyorum." "Ne var Hye, ne var? Yıllar sonra beni özleyip de gelmedin herhalde!" "Tabi ki özledim Nam Sung ne saçmalıyorsun," demesiyle derin bir nefes aldım. Yok mu beni kalbime oturan ayıdan kurtaracak biri? Tamam dağıtmadım, delirmedim, vazgeçtim ama işte içimde devrilip giden, yok olan birçok şey oldu. Güvenmek gibi, aşık olmak gibi… "Ah Hye canım hoş geldin. Bende, Nam Sung kimle konuşuyor diyordum. İçeri geç tatlım kapıda dikilme, Nam Sung'da gidiyordu zaten!" Bu kadın! Ah anne seni cidden çok seviyorum. "Evet geç kaldım zaten, sonra görüşürüz Hye!" Umarım görüşmeyiz diye düşündüm. Umarım karşıma çıkmaz gibi hatalar yapmaz. Benden uzak, o ipe sapa gelmez kocasına yakın olsundu. Hye bana anlamayan bakışlar atarken tenimi ateşe veren ellerinden kurtularak soluğu arabamda aldım. Son hız gaza yüklenirken Hye'den oldukça uzağa gitmek için can atmaya başladım. Lanet olsun! Tüm kadınlardan nefret ediyorum.  Ah Hye ah! Neden döndü acaba? Hem kocası da yoktu yanında. Eve geri mi dönsem? Kahretsin! Aklım yine eskilere takılı kaldı. Bir zamanlar bu kız benim suyum, ekmeğim, nefesimken şimdi bir yabancı gibi canımı sıkmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Bir de onu görünce kalbime oturan ayı var tabi ki! Nasıl bir acı inanın tarif edemiyorum. Öyle bir oturuyor ki o ayı kalbimin üstüne nefes bile alamıyorum. Sağlığım açısından bu kızı görmesem iyi olacak. Onun yüzünden Kang dayımların sokağına dahi uğramaz oldum. Jung'larla anlaştığımız barın kapısına gelmemle düşünceleri bir kenara bıraktım. Bu gece güzel bir afet bulup eğlenmem lazım! Çivi çiviyi söker dedikleri gibi bir kadını kafadan başka bir kadın söker. "Geç kaldın Nam Sung!" Won Chul'un yanında yerimi alırken etrafa bir göz atıp cevap verdim. "Hye geldi! Hanımefendinin yüzünden geç kaldım!" Won Chul ve Jung şaşkın tavuk yavrusu gibi bana bakmaya başladılar. Bu gece bana yüksek dozda sabır lazım! Onlar da benim kadar şaşkındı. "Hye geldi ve sen böyle sakin misin? Ne oldu gelirken kafanı mı vurdun bir yerlere?" "Ne yapmamı bekliyorsun Won Chul! O derenin altından çok sular aktı. Ve eğer ağzınla burnunun yer değiştirmesini istemiyorsan konuyu kapat!" diyerek önümdeki içkiyi ağzıma diktim. Bu gece neden her şey benim kontrolüm dışında gelişiyor? Bizimkilerle sohbet ederken kızıl bir afet görüş alanıma girdi. Gözlerim vücudunu baştan ayağa tararken içim ürperdi. Taş gibi hatun dedikleri bu olsa gerek! Dolgun dudakları, uzun ve ince boynu beni günaha davet ediyor, bende bu yolda gönüllü olmaya can atıyorum. Keskin ve ne istediğini bilen bakışları insanı kendine çekiyor resmen! Öldüm de cennete mi geldim acaba? Daha önce hiç böylesini görmemiştim. Uzun yüzünü çevreleyen kızıl saçları onu çok ateşli gösteriyordu. Genç kadın elindeki kadehi hafifçe kaldırınca bende aynı hareketi yaptım. İçimden bir ses bu gece senin miladın olacak diyor. ****** Seok Young kendine gösterilen resimdeki adamı girdiği barda bulmaya çalıştı. Etrafını kolaçan ederken barmenden bir içki istedi. Kadehi eline aldığı anda aradığı adamla göz göze geldi. Kaderine bir kez daha derin teşekkürler ederken genç adama kadehini kaldırdı. Ne de olsa bu gece yıllardır hafızasına kazınan intikam oyununun startı verilmişti. İçi huzurlu değildi ama abisi ve kendisi için bu intikam oyununa oynamaya mecburdu. Genç adamı baştan ayağa süzerken bu kadar yakışıklı olması canını sıktı. Won Chul ile göz göze geldiğinde abisine tebessüm etti. *** Hye ağlayarak teyzesine sarıldı. Miya ve Song anlatılanları dinledikten sonra birbirlerine bir bakış attılar. "İşte böyle teyze o adi herif beni aldattı. Hem de en yakın arkadaşımla! Nam Sung zamanında beni uyarmıştı. O heriften en kısa zamanda boşanacağım." Miya bilmem kaçıncı kez derin bir nefes aldı. Saatlerdir aynı olayı dinliyordu. Zamanında Hye’yi kendi çocuklarından ayırmaz, onlarla eşit derecede severdi ama oğluyla yaşadıklarından sonra içindeki sevgi tükenmiş, Hye’ye kızgınlığı artmıştı. Miya oğluna yapılanı affetmezdi. Nam Sung ne kadar iyi olduğunu iddia etmişse de şuan ki vurdumduymaz, çapkın hallerinin sebebi Hye’ydi. "Tatlım tamam ağlama artık! Ben konuşurum babanla merak etme sen!"  Hye burnunu çekerek teyzesini onaylarken Nam Sung'un bu saatte ne işi olduğunu merak ediyordu. Nam Sung ise bu sırada kızıl afet ile baş başa kalmış, hayatının hatasını yapmaya hazırlanıyordu. Kızıl adeta gözlerini kör etmişti. O kızı istiyordu. Hye aklından çoktan uçup gitmişti. Seok Young genç adamın dudaklarına yönelirken bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişti. Gece onlar için yeni başlarken Nam Sung nasıl bir belaya bulaştığının farkına çok geç varacaktı. *** > Beynimin içindeki davul sesleriyle gözlerimi zorlukla açarken içkinin şişede durduğu gibi durmadığını bir kez daha tescilleyip onayladım. İçerken iyi hoş da sabah uyanırken verdiği etkiler hiç hoş değil! Tanrım! Burası da neresi? Woahh ben ve iflah olmaz çapkınlığım yine iş başında sanırım! Bakalım bu gece nasıl bir pilici yatağa atmışım? Yanımda yatan ve kollarını bana kaçacakmışım gibi dolayan kızıl afete yandan bir bakış attım. Hmm... Gayet seksi ve güzel bir hatun olması onu bu yatakta terk etmeyeceğim anlamına gelmiyor. Güzelse güzel ne olmuş yani!  Hoş geceye dair bir şey hatırlamıyorum ama eminim ki güzel bir gece olmuştur. Hatunun beni mengene gibi sıkmasından belli zaten! Kızılın kollarından kurtulmaya çalışırken dolgun göğüsleri aklımı başımdan almadı değil! Ama lanet olsun bu kadın öyle bir yapışmış ki bana kurtulmak mümkün bile değil! Şimdi annem burada olsa eminim bu duruma uygun bir deyim bulurdu. Ah Lanet olsun! "Günaydın Sevgilim!" Tanrım! Bu kızların sevgili merakını bir türlü çözemiyorum. Her yattıkları erkekleri kocaları zannetmekten resmen zevk alıyorlar.  "Günaydın da çeksen şu ellerini vücudumdan!" Ayağa kalkmamla birlikte şoka girdim. Ne yani bu pilicin ilk erkeği ben miyim? Lanet lanet lanet olsun! Kızıl bana gülen gözlerle bakarken benim aklım tamamen bir yerlere gitmiş, geceye dair ufak da olsa bir şeyler hatırlamaya çalışmıştım. Gece benim için kör karanlık bir kuyu gibi derinlere gömülmüşken sinirle yatakta keyifle yatan kızıla yöneldim. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımaya başladı. Kızı kolundan tuttuğum gibi ayağa kaldırdım. "Kızım madem solmayan gül yaprağıydın neden kollarıma atıldın? Bana bak, ben seni zorlamadım. Sen özgür ve hür iradenle koynuma girdin. Ben şimdi bu lanet evden çıkıp gidiyorum, sende bir daha karşıma çıkmıyorsun!" Kızılın gözlerinin dolması kendime olan öfkemin tavan yapmasına sebep oldu. Şuan bulduğum en dahice çözüm bu evden bir an önce defolup gitmek. Gerisini sonra düşürünüz! **** Seok Young karşısında türlü surat ifadeleriyle şekilden şekile giren adamı zevkle izledi. Rolüne o kadar çok çalışmıştı ki hata yapma payı, kutuplarda güneş açması kadar imkansızdı. "Bak kızıl! Sen bana telefon numaranı ver. Ben aklımı nerede bıraktıysam gidip alayım, sonra seni ararım." Seok Young biraz daha en sahtesinden gözyaşı dökmek için çabaladı. Bulunduğu bu durum içten içe karakterine ters düşse de, hem abisi için hem kendi için yapmak zorundaydı. "Peki!" diyerek uysal kız moduna girdi. Numarasını söylemesi ile genç adam üstünü giyerek arkasına bile bakmadan evden çıktı. Kapının sesini duymasıyla gözlerini buz gibi bakışlar kapladı. Üstünü giyerek abisinin odasına yöneldi. "Gitti mi?" Won Chul kapı sesini duymuş olsa da emin olmak istedi. "Gitti gitti. Bu adamı zeki bir şey sanıyordum. Çok salak çıktı." Won Chul bir kahkaha patlatırken Seok Young abisinin yanına oturdu. “Aslında böyle olmazdı ama eskiden sevdiği kız dün akşam dönmüş. Onun etkisiyle haddinden fazla içti. Ne kadar umursamıyorum dese de biliyorum ki umursuyor.” "Her neyse! Birinci aşama tamam! Şimdi okulda gelecek olan yeni öğrencinin dedikodusunu yayma zamanı! Bu arada sen Ae Cha denen kızla yakınlaşabildin mi?" Won Chul duyduğu isimle istemsiz olarak gerildi. Surat ifadesini kontrol altında tutmaya çalışıp kız kardeşine gözlerini dikti. Seok Young’u huzursuz etmenin anlamı yoktu. "Tamam, ben senin kadar başarılı değilim. Fakat Nam Sung'un dizinin dibinde olup kız kardeşini avlamak kolay iş değil! Zaten kızın erkek sürüsü ile de bir işi yok." Seok Young sinirle ayağa kalktı. "Yah sen ne saçmalıyorsun? Kızın erkeklerle işi olmaması senin yararına! Eminim fazla tecrübesizdir ve iki güzel söze kolaylıkla kanabilir." Won Chul derin bir nefes alırken susmakla yetindi. Düşmanına aşık olmayı elbette kendisi istememişti.  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD