Aile İle Veda

1343 Words
Musatafa abim kolumdan tutup beni yatak odalarına çekti. Ardil abimin yaptığına hiç bir tepki vermedi sadece bakmakla yetindi. Odaya girdiğimizde arkamızdan kapıyı kapattı. Önce bana baktı uzun uzun sonra yanıma gelip yanaklarımı avuçlarının arasına aldı. Güven vermek istercesine bakıp " Bu evliliği Ahmet'e bir şey olmasın diye yaptığını biliyorum. Elvin adamın ne kadar güçlü olduğu veya Ahmet'i öldürebileceği gerçeğinin bir önemi yok. İstersen seni burdan kaçıralım. En azından deneyelim. Ahmet yaptıysa bir hata bedelini ödeyen o olmalı sen değil bacım." dedi. Sarıldım. Sadece sarıldım. Kokusunu içime çeke çeke sarıldım. Abim erkek kardeşinin ölme ihtimaline rağmen beni yakmak istemiyordu ve beni ikna etmek için böylesine savaşıyordu ya, ben dünyanın en şanslı kadınıydım. Bu topraklarda batısından, doğusuna, kuzeyinden, güneyine kaç kadın böyle bir abiye ve babaya sahiptir ki ? Ben sahiptim ve bu yüzden şanslıydım. Çok şükür... Arkamda yıkımaz üç dağım vardı. Ahmet abimi de katıyordum çünkü bence o da bu kadar keskin sonuçları tahmin etmemiş olmalıydı. Abilerimden bugüne kadar hiç incinmemiştim. Zaten Ahmet abimden kaç gündür yüzüme bakamıyordu. Benimle konuşamıyordu bile. Karşımda böyle durması beni üzüyordu. Evet başta bende kızmıştım ve abime öfkeliydim ama artık öfkem dinmişti. Yanaklarımda ki ellerinin üzerine ellerimi koydum " Abicim beni korumak için elinden gelenin fazlasını yapacağını biliyorum. Sana olan güvenim sonsuz. Ama sende bana inan ve güven. Ben bu evliliğe razıyım. Gözün arka da kalsın, aklın bende kalsın, huzursuz ol istemiyorum. Evliliğe onay verdim ve sizlerin yanımda olmasından başka derdim de yok. " dedim. Elimden geldiğince endişesiz ve tasasız konuşmaya çabalıyordum. Biliyordum ne dersem ne yaparsam abim asla inanmayacaktı ama ben de Ardil denen adamdan ailemi korumaya kararlıydım. Üstelik daha Devran ile konuşup ayrılacaktım. Eminim oda peşime düşecek, ani ayrılığımın sebebini araştıracaktı. En sonunda da evlendiğimi öğrnecekti. Aşık olduğum adamın karşısına çıkmaya yüzüm olmayacaktı. Bana sorarsa ne cavap verirdim bir fikrim yoktu. Şimdilik onu telefonda ikna etmek için çabalayacaktım. Ama Devran'ı biraz olsun tanıdıysam peşimi bırakmayacaktı. Devran ve Ardil'in karşı karşıya gelmesi benim felaketim olurdu. O yüzden nikahtan sonra Ardil ile konuşmak ve ona gerçekleri anlatmak ilk işim olacaktı. Abim ellerini yanaklarımdan çektiğinde kabullenişini sözsüz dile getirmiş oldu. Oda biliyordu aslında çaresizliğimi. Hatta iliklerine kadar hissediyordu ama beni korumak için can hıraş çabalıyordu. Abime bir kez daha sıkıca sarılıp yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Kapıyı açtım ve salona girdim. Ardil konuşmamızı bölmemiş sabırla bizi beklemişti. Oysa ki ben iki dakikaya kapıya dayanır sanmıştım. Bu adamı çözmek imkansız gibiydi. Abim kapının pervazına dayanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Babam desen yıkılmış bir halde bana bakıyordu. Annem sessiz gözyaşlarını akıtıyordu. Ahmet abimle karısı da benimle göz göze gelmekten çekiniyordu. Ardil " Artık nikahı kıyalım." dedi babama bakarak. Babam Ardil'in yüzüne bakmadan başını salladı ve biz imamın önüne dizlerimizin üzerinde oturduk. Yengemin bana getirdiği şalı başıma aldım. Ellerimi dizlerimin üzerine yerleştirdim. Şahitlerde yanımıza oturdu. Mehmet amca ve Ardil'in yangemi alması için emir verdiği adam. Şahit olduğuna göre yakın olmalılardı. İmam nikahı kıymadan önce bana " Kıyılacak olan nikaha rızan var mıdır kızım ? " diye sordu. Sorduğu soruya şaşırmıştım doğrusu. Ardil'in getirdiği imamın da onun emrinde olduğunu ve rızamı önemsemediğini düşünmüştüm. Belki de göz boyamak için soruyordu bilemezdim. Derince bir nefes çektim içime ve " E vet rızam var " dedim. Ardından Ardil'e döndü ve " Senin rızan var mı evlat " dedi. Ardil'de onayladı. İmam önce bir besmele çekti ardından Allahü tealanın sıfatlarını sayıp, imanın ve islamın şartlarını da söyledikten sonra ikimize de kabul ettin mi diye sordu. İkimizde onayladık. Ardında hemen yanında olan kağıda isimlerimizi teyit edip yazdı. Ardından şahitlerin isimlerini yazdı. Ardından bana bakıp " Mehir olarak ne istersin kızım " diye sordu. Aslında mehiri hiç düşünmemiştim. O an aklıma talak hakkımı istemek geldi. " Talak hakkı istiyorum " dedim imama bakarken.Ardil hemen itiraz etti. " Talak hakkını kabul etmiyorum." Çaresizlikle başımı öne eğdim. Bu kadarına hakkım yoktu tabi. Ne de olsa ikimizde gönüllü değildi aslen bu evliliğe. Ve zannımca bu adam beni kölesi falan sanıyordu. Zaten onun rızası olmadan talak hakkı da alamazdım. Ne kadar boktan bir durumun içerisindeydim ama. " Başka bir isteğin var mı kızım mehir için." diye sordu. Başımı sağa sola salladım. " Mehirsiz olmaz kızım " dedi imam efendi. " Kilosu ağırlığınca altın. Elli bilezik, şirket hisselerimin yarısı, bir çiftlik ve İstanbulda bir villa " dedi. Bu kadar abartmaya ne gerek vardı ki. Cidden ama benim bunlar da gözüm mü vardı ? Hayatım ellerimden kayıp giderken para pul neye yarardı ? İmam mehri de kağıdına yazdıktan sonra soruları ile beraber nikahımızı kıydı. Yanımda ki adamı kocalığa kabul ettiğimin onayını verirken aklımda Devran vardı. Şuan yanımda olması gereken Devran'dı. Öyle olsaydı şuan cenzemde hissetmek yerine kalbim deli gibi atar heyecandan dizlerim titrerdi. Yanımda beni karılığına kabul ettiğinin onayını veren Ardil'di. Allah'ım bu nasıl bir sınavdı. En zoru ise bu sınavı geçebileceğime dair kendime güvenmememdi. Ben sevmediğim bir adamla nasıl evlilik hayatımı yürütecektim. Aklımda bir ton soru vardı, cevabı olmayan. Yaşayarak tecrübe edecektim. Nikahımız bittiğinde hazır olan valizimi almak için odama gittim. Bizi kimse odada tek bırakmamıştı ki buna lüzum da yoktu. Herkes biliyordu bu nikahın hangi şartlar altında kıyıldığını. Valizimi odamdan .ıkartıp kaoının önüne koyduğumda Ardil valizi aldı ve adamlarına uzattı. Ben son bir kez odama baktım. Hayatımın en güzel yılları bu evde ve odada geçti. Ailem her zaman sevildiğimi iliklerime kadar hissettirdi. Benim için evimden, yuvamdan ayrılmak ölüm gibi olacaktı. Devran'la evlenmiş olsam yine üzülürdüm ama azrail boğazıma çökmüş de canımı almak istiyormuş gibi de hissetmezdim. Gözlerim ne kadar incilerini akıtmak için hazırda beklese de ağlamayacaktım. Dün gece bir söz vermiştim kendime. Ailemi bir de ağlayarak üzmeyecektim. Odamın kapısını kapatıp ailemin yanına adımladım. Önce babamın elini öptüm. Hayalim bu değildi elbette. Babamın evinden çıkarken örf adetlerimize uygun çıkmaktı. Babam bana sıkıca sarıldı. Ağlamamak için babamda kendini kasıyordu. Ama kollarının arasında hep aynı çocuktum ben. Benim babam dağ gibiydi, kimse yıkamazdı. Kendini aciz hissettiğini farkındaydım ama buna izin vermek istemiyordum. Kulağına " Kısmet babam. Kaderimizde yazılı olan neyse onu yaşamayacak mı her kul ? Ben kaderimi kabullendim. Senin varlığın bana yeter. Aldığın her nefeste ben daha da güçleniyorum. Hem düğüne geleceksiniz değil mi ? " diye fısıldadım. Ardil ne de olsa düğüne gelmelerine izin vermişti. " Tabi ki yanında olacağım güzel kızım. Seni sahipsiz bırakır mıyım " sesi titriyordu babamın. Babamın sesi titredi benim kalbim... Babamdan ayrılıp annemle sarıldım. Annem ağlamaktan konuşamadı. Benim yüzümden babamla aralarının bozulduğunu hissediyordum. Bu konuya da başımda ki belayı atlatır atlatmaz el atacaktım. Anneme daha fazla sarılmaya devam edersem ağlayacaktım. Annemden ayrılıp yengem ve abimlerle sarıldım. Ahmet abim hala yüzüme bakamıyordu. Roza zaten sesini çıkarmaya cesaretr edemiyordu. Onunda günlerdir ağlamaktan gözleri balon gibi olmuştu. Roza'yı incelerken aklıma daha önce düşünemediğim bir gerçek geldi. Benim düğünüm olacaktı neden Roza'nın ve abimin düğünü konuşulmuyordu. Ardil'e döndüm ve yanına yürüdüm. İlgiyle beni izlemesi şaşırtsa görmezden gelmeyi seçtim. " Abim ve Roza'nın düğünü olmayacak mı ?" gözlerinden anlık geçen şaşkınlığı yakaladım, hemen silinmiş olsa da. " Neden olsun ki ? " Ne diyor bu adam ya. Ne demek neden olsun ki? " Onlar da evleniyorlar ya hani düğünlerinin olması hakları değil mi ?" diye sordum bir aptala sorar gibi. Alayla bana baktı ve " Onlar yüzünden evleniyoruz ve sen birde onların düğününü mü dert ediyorsun kendine " diye sordu. Neydi bu kinin sebebi. Roza onun canı değil miydi ? Nasıl böyle gaddar olabiliyordu anlayamıyorum. Bu saatten sonra bu kinin kime ne faydası vardı ki ? " Oğlum ve gelinimde düğünleri olacak. Bunun için senden izin alacak değilim. Sizin düğünü atlatalım Ahmet ve Roza'nın düğün hazırlığına başlayacağım." dedi babam. Aslan babam benim. Ardil ağzını açtı kapattı. Her ne söyleyecekse vazgeçti. Sonra ne düşündüyse " O zaman düğünlerimiz eş zamanlı Urfa'da olsun." dedi. Ne dediği belli değildi adamın, bir öyleydi bir böyle. Babam ve annem bakıştılar bir süre. Gözleriyle konuşuyorlardı sanırsam. " Tamam biz hazırlıklarımızı yapıp iki gün önceden geliriz " dedi babam. Çok şükür tamamen pasif kalacak diye çok korkmuştum. Sandığım gibi olmadı. Babam kendini çabucak toparlayabildi. Ailemle vedalaşmam bittikten sonra valizlerim arabaya yerleştirilmişti. Zor da olsa ben de arabaya binmiştim. Ardil'de yanıma yerleştiğide araç hareket etti. Camdan arkama bakarken ailemin gidişimi izleyişi nasıl da koyuyordu bana. Biliyordum çünkü babam ve abilerim ellerinden bir şey gelmediği için utanıyorlardı. Ama ben onlar için gönüllü fedakarlık etmiştim. Şikayetlenmeyecektim...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD