(tanıtıcı bölüm) Yanındaki ile yaşlanırsın aklındaki ile ölürsün
~~~~~~•~~~ bir yıl sonra •~~~~~~•
Son tepsiyi de fırından çıkartıp atarcasına tezgaha bıraktıktan sonra elimin yanan yerlerini üfleyerek mutfaktan çıktım... Her yıl düzenlenen kuzenler buluşmasına geçen yıl davetiye dağıtma bahanesi ile katılmamıştım ama bu yıl hiç bir bahanem yoktu.
Parmaklarım biraz daha yansaydı, su toplasaydı yine gidemeyecek bir bahanem olabilirdi...
Yine de şansımı deneyip parmaklarıma baktım...
Azıcık ucundan kızaran bir iki parmağımdan medet umar gibi bakıyordum.
"Yandın mı?" diye gelen kocama
"Hııııı'?" dedim kendimi acındırarak
"Getir bakayım... O kadar uşraşma diyorum sana. füüffffffffff."
"Ne yapayım kardeşinden özel istek geldi."
"Füffffffffff. Sen ne bakıyorsun ona, aynısını annem de yapmıştır."
"Öyledir tabii."
"Füüüfffffffffff."
"Böyle olmayacak ben bi buz koyayım." deyip elimi çektim,
"O kadar çok mu yandı yaa?" dedi gördüğü hafif kırmızının acısını merak ederek
"Görmüyor musun kıpkırmızı." dedim ten renginden iki ton koyu parmaklarımı göstererek.
"Tamam, gerisini ben hallederim ne yapılacak." deyip tepsiye yöneldi.
"Şu çıkanları da sepete koyarsak her şey hazır aslında." dedim dudak yamultarak.
"Eline sağlık çok güzel görünüyor, ben bir tane gömmeden çıkmam." deyip bir tanesini alınca, "Afiyet olsun..." dedim
İlk ısırığını yutmadan, "Senin neyin var, moralin bozuk gibi." deyince fırsat bu fırsat kızım tam zamanı, ya doksana çakar gol atarsın ya da ofsayta düşersin... diye düşündüm...
"Hasta oluyorum herhalde, bi kırgınlık var gece uyuyamadım." dedim sesleri genzime vermeye çalışarak.
"Ne?..neden uyandırmadın?.. Gel bakayım ateşin var mı?.. Hazırlan hastaneye gidelim çabuk..."
... Hayır hayır hayır olamaz... Suratımın bu kadar kötü göründüğünü bilmiyordum, topla kızım topla...
"Doktorluk bir şeyim yok. Dinlenip bi ıhlamur içersem yarına zımba gibi olurum."
"İyi tamam, sen git yat... Ben ıhlamur kaynatayım."
...Olamaaazzz, bu da mı gol değil...
"Sen hiç zahmet etme, al bu yaptıklarımı pikniğe git... Gerçekten bak...Benim için kalma..."
...Bunu yerimden fırlayıp kovar gibi değil de biraz önce ki gibi kırgın söyleseydim ikna eder miydim acaba...
"Ne oluyor? Sen gelmek istemiyor musun yoksa?"
"Özür dilerim... Neden bilmiyorum hiç içimden gelmiyor... Beni götürmesen olmaz mı?"
"Sen istemiyorsan kalsın. Gitmeyelim. Bende çok istekli değildim zaten."
...Yine sen ne istersen öyle olsun çabası ve sinir bozucu bir şekilde konu kapatma... Bu şekilde yapınca ayrımcılık yapan gelin konumuna düşeceğimi hiç umursamıyor olmasına sinir oluyordum...
"Neden böyle yapıyorsun yaa, bensiz gidemiyor musun?"
Aslında, "Yapışık ikizin miyim be adam, çık git işte" demekle aynı tonda söylememe rağmen o yine sakince, "Sensiz gidersem onlara söyleyecek bir şey bulamam ama ikimiz de gitmezsek rahatsızlandı derim." demişti.
... Orası öyleydi tâbi, bazı şeyleri ondan iyi düşünmüyor olmam, ne düşüneceklerini tahmin edemiyor olmamdandı. O kadar mal değildim, aile onun ailesiydi benim ailem olsaydı düşünürdüm herhalde...
Yaaaniiii, evet...
Hayır yaa...
Kendi ailem de olsa düşünmezdim...
Neden bu kadar safım yaa...
Ooofff...
"İyi de, bu yılda bir yapılıyor ya hani, kuzenlerinle olmak istersin."
"Kısmet olursa seneye gideriz, önemli değil ama sen neden gitmek istemiyorsun?"
"Ya bana saçma geliyor... Sen kuzensin diye kuzeninin karısıyla, yada kocasıyla ben neden akrabaymışım gibi oluyorum ki... Kuzenlerle evli olmamız bizi başkalarıyla neden akraba yapıyor..."
"Doğru aslında, ileride kardeşlerin evlenince bende onların kocalarıyla akraba olmam. Üç kız kardeş takılırsınız artık."
"O kadar da değil."
"Ne farkı var? Kimdir nedir bilmediğim bi adam karımın kardeşi ile evlenince neden benim de akrabammış gibi olsun ki. Haklısın yani."
"Yaa ooff, koy şunları sepete de çıkalım hadi."
"Bunu yapmak zorunda değilsin."
"Biliyorum ama ayrımcı gelin de olmak istemiyorum."
"Şöyle yapalım mı? Gidelim bir saat takılalım, baktın kuzenlerim ve yabancı eşleri seni sıkıyor, bana: hava durumuna bi bakar mısın yağmur mu yağacak, balkonda çamaşırlar vardı de... Ben anlarım sana üfler püflerim sonra geliriz."
"Olur tamam... üf'ü püf'ü abartma ama!.."
"Biraz da abartıya kaçabilirim, sonuçta sen beni canım kuzenlerimden ayırıyorsun. hdjjxgsgxjv"
"Ben giyinmeye gidiyorum, tepsiyi boşalttıktan sonra su koy, gelene kadar yumuşasın."
"Tamaaamm..."
•~~~~~~•
Ormanın insanın içini açtığı kocaman bir yalan mıydı?
Ben neden nefes alamıyordum?
Oksijen kaynağı bu ağaçlar beni boğuyor gibiydi...
Yol kısaldıkça benim başımın ağrısı artıyordu...
Navigasyonda ki kadında adres yerine öleceğimi haber veriyor gibiydi.
..."İki yüz metre sonra sağa dönün"...
İki yüz metre sonra içlerinde olmamasını umduğum bir kuzen ve kocası da olabilirdi.
Bu kuzenin kocası ile en son bir ay önce binalarının girişinde karşılaşmıştık ve bana, beni her gördüğünde bıkmadan usanmadan söylediğini söylemişti.
"Gel de... Bir defacık gel de, dünyayı yakar gelirim..."
Kocamın beni değil de navigasyonda ki kadını dinlemesi yüzünden girişi kaçırmıştık.
Bir yıldır bir kere bile ben demiştim demeyen beni, diyecekmişim gibi zannedip şebekleşmesi, yüzümde tebessüme sebep olmuştu.
"Sen buraya daha önce gelmiş miydin kız navigk."
"Geçen sene nişanlıyken sizinkilerle gelmiştik ama sen yoktun..."
"Bunu daha kaç yıl unutmayıp söyleyeceksin bayan kin?"
"Ne kadar evli kalırsak o kadar..."
"Şu işleri yoluna koyalım da seneye kadar uzamasın... O güzel beynini başıma kakacağın boş şeylerle meşgul etme."
Kuzeninin evliliğinin bana bağlı olduğunu bilseydi böyle söyler miydi acaba?..
Bizim ayrıldığımızı duyar duymaz ayak sürmüş gibi kuzeni de boşanacaktı haberi yoktu...
Onun umursamadığı kuzenini ben neden önemseyecektim kii...
"Buradan mı kız navigk?"
"Evet evet, gir sağdan... Bundan sonra da yüzünü görmediğin karılara değil bana güvenirsin artık."
Yüzümdeki gülmenin boyutunu, birden somurtunca anlamıştım.
iki yıl önce bana nispeten evimin kapısına park edilmiş arabayı ve içinden çiçek çikolata inip yan komşumuzun kapısından giren bu kuzen kocasını görünce gülen yüzüm asılmıştı...
Göz göze gelmemeye çalışıp arabadan indim. İki çocukluk arkadaşının konuşmasını, kağıt üstünde ki kocamın bir adım gerisinde dinledim...
"Selam, naber."
...-"Neredesiniz ya, gelmeyeceksiniz zannettim almaya geliyordum."
"Kadınların hazırlanmasını bilmiyor gibi konuşma."
...-"Hoşgeldin."
"Hoşbulduk."
... -"Sende hoşgeldin..." Bir insan bu kadar pişkin olabilir miydi, kocasının yanında eski sevgiliye el uzatmak kaçıncı leveldi acaba.
"Elim yandı. Tutamıyorum." deyip salladığım el aynı zamanda "hiç hoş gelmedim" işareti de veriyordu.
...-"Öyle mi? geçmiş olsun bakayım."
Havada yakaladığı elimi alttan sıkarak çekmeme izin vermedi...
Kocam kişisi de hoşnut olmamış gibi baksa da, "hazır aile hekimini bulduk bi baksın fena olmaz" der gibi avucumun içine bakıyordu.
Doktor müsvettesi, sol elinin orta parmağı ile sağ elimin altını okşarken, sağ elinin parmaklarıyla da iki kızarık parmağımı göstererek, "Burası mı?" diye sordu.
"Evet orası?" diyen kocama ayak üstü boynuzu takacaktım o olacaktı ama ben yapmadım...
Normalde bu kadar geniş bir yapısı yoktu. Bana yaptığını gerçek karısına yapmayacağına emindim...
...-"Bagajda ki kutuda silverdin var, versene."
Kocam kişisi "emredersin" der gibi bagaja yönelince elimi çekmeye çalıştım... Kocaman eliyle bileğimi sıkıp izin vermezken gözleriyle beni süzdüğünü hissediyordum...
....+"Aaa geldiniz mi?" Benim x'im akşam eve gidince başbaşa kalmayacaklarmış gibi karısına dönüp cevap verecek kadar cesaretlenmişti.
...- "Gelmişler ama bak arkadaşının sakarlığı tutmuş."
Kocasının eli elimi tutmuyormuş gibi gelip "Hoş geldin" diyerek boynuma sarılan bu kıza acıyordum...
Aşık olduğu adamla benim sayemde evlenmiş ve yine evliliği benim ağzımdan çıkacak üç harfli bir kelimeye bakıyordu...
"O kadar önemli değil diyorum ama-"
"Buldum al."
"Lan, al şu eli kurtar beni şundan, bu kadarcık olsun kocalık yap be adam." der gibi bakmama rağmen o anlamayıp asistan gibi ilacın kapağını açıp tüpü sıkmıştı.
...- "Bu ilaç sende kalsın. Akşam yatmadan sürersin."
Çoğul konuşmaması kocamla aynı odada kalmadığımı bildiği içindi...
Kocamla aramdaki bu sırrı, kayınvalidem benden, karşı komşumuzda kocamın ağzından kaçırması ile öğrenmişti...
En bilmemesini istediğim kişi kimden nasıl öğrendiyse öğrenmiş avının kapana girmesini bekleyen avcılar gibiydi...
...Bir yıla yakın mutlu aile rolümü, beni binalarındaki merdiven altına sıkıştırarak sona erdirmişti.
"Aranızda bir şey olmadığını biliyorum, rol yapmayı bırak, sende beni unutamadın biliyorum... Bırak artık bu inadı kır şu lanet gururunu." dediğinde, "Gurur mu? Sence ortada inatlık ve gururdan daha önemli şeyler yok mu? Mesela karın!.. Benim rol yaptığım ama senin gerçek olan evliliğin." demiştim...
... Verdiği cevabı hatırlayıp midem bulanınca kusacak gibi öğürüp elimi çektim ve koca ormanda nefes almaya çalışır gibi yakamı havalandırdım.
...+"Canım, iyi misin?..Yoksa bir şey mi var?"
"Kocanın sana yaptığını kuzenin bana yapmıyor o yüzden ima ettiğin şey yok" diye düşünsemde, sadece "iyiyim." diyerek geçiştirdim...
... Bu kocamla ilk ve belki de son kuzen pikniğiydi. Bende o yüzden tadını çıkartmaya çalıştım...
Geleneksel kuzen pikniğinde en iyi çift oyunu oynayacaktık. Oyun çok kolaydı, kartlarda yazılı kelimeyi yasak kelimeleri söylemeden anlatmak. İlk soruyla başladım.
"Şimdiii, el öpmeye gittiğimiz de annem yapmıştı sende bunlar benim için iki rakip birini diğerine tercih edersem diğeri üzülür, o yüzden aynı anda ağzıma alıyorum demiştin ya, neydi onlar?"
"Mantı!"
"Diğeri?"
"Sarma."
"Evet... Değiştir... Hııımmm tamam. İkinci sinema gecemizde mısırları havaya saçmıştım.
"Korku filmi?"
"Adı?"
"Evdeki Düşman
Orphan..."
"Bildin... Değiştir, çabuk... Yuh yaaa bu kelimeleri söylemeden nasıl anlatayım... neyse bak şimdi. Benim bi elbisem vardı, seninle iddiaya girmiştik hani?"
"Renk?"
"Aynen, hangi renk?"
"Yeşil?"
"Yaaa beni sinir etme diğeri!"
"Turkuaz!"
"Evet gıcık, turkuaz neyin neyiydi."
"Mavinin tonu."
"Ton çok ağır sil."
"Mavi"
"Bildiiiinnn... geç geç geeeçç çabuk... Ooo bu çok kolay, bendee... Biz evliliğimiz boyunca bunu hiç yapmadık..."
... O dakikaya kadar çok iyi giderken birden yüzü asılmıştı, yutkunup sertçe, "Geç... pas" deyince cevabı söyledim...
"Bu akşam ilkini yapacağız sen görürsün" der gibi, "Kavga!" dedim "Biz seninle hiç kavga etmedik..."
Cevabı farklı bekliyormuş gibi yüzü değişmişti, ne ummuştu kim bilir, beni de kendi gibi salak zannetmişti herhalde...
Onun anladığı şeyi söyleyecek kadar geri zekalı değildim... Ama birilerine de iyi bir pirim vermişti... Sinsi sinsi gülen bakışların eşliğinde yer değiştirip yerime geçtim...
... ikinci oyunda bekar kuzenlerin ortasında evli kuzenler olarak en uyumlu çift oyunu oynamaya başladık... Sırtımı dayadığım kocamın bir ayakkabısı ile kendi ayakkabımı tutup heyecanla soruları bekliyordum...(açılacak) •~~~~~~•
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
.... Bir yıllık evli olmamıza rağmen onu ilk defa mangal başında görüyordum...
Ben, bu bir yılda elimden geleni yapmış, onun başını yere eğmemiştim ama o şuan ki yaptığı ile beni yerin dibine gömüyordu.
"Al bak bakalım pişmiş mi?"
Gözlerim... Gözlerim bi kocama, bir görümcemin yanındaki kuzenine bakıyordu...
Ben... Bir yıllık kocamın bakışını hiç bu kadar sıcak görmemiştim...
Ben dahil kimseye böyle bakmamıştı...
Peki ama ben bunu neden şimdi görmüştüm, bu zamana kadar beni kör eden neydi?..
...Görümcemin kolumdan tutup, "Salataya başlayalım yaa, etler soğumasın" diyerek beni çekiştirmesi abisinin ne dolaplar döndürdüğünü bildiğini gösteriyordu.
İki yıllık arkadaşım: kocamın gurmeliğini yapmasını istediği eti alıp, geviş getire getire yerken yanıma geldi...
Ben ayakta salata yapmakla uğraşırken o termostan çay alıp oturdu...
Kocamın tattırdığı et: o yerken, bense yemeden boğazımda düğümlenmişti...
Sabahtan beri bir şey olacak derken olmuştu ve ben bu duruma daha fazla tahammül edemezdimm...
...Elimdeki görevimi bitirip, içimdeki fırtınaları bahane ederek eve gitmek isteyecektim...
Arkamdan gelen şiddetli bir top darbesiyle neye uğradığımı şaşırmıştım...
Nedenini çok sonra acı çekerek anlayacağım bir sebepten dolayı yanımdaki bardağa vurmuş ve kocamın biricik kuzenini haşlamıştım...
...+"Aaaahhh!"
...Elimde ki bıçakla onu yaralamış gibi duruyordum...
Masada sadece ikimiz olduğu için herkes şok olmuştu...
O dakikaya kadar bildiğim şeye bir kere daha emin olmuştum...
Ben bir yabancıydım ve bütün kuzenler onun başına toplanmıştı...
...Mangal başından çığlığı duyup koşan kocam, yüzünde çaresiz bakışlarla çırpınıyor gibiydi...
Bakışlarını birden bana çevirip, "DİKKAT ETSENE BİRAZ." deyince "kim bilir senin hangi kuzeninin hangi çocuğu yüzünden oldu." diyemedim...
"İyi misin?"
Öl istersen kocacığım, bu kadar ayaklarına kapanacak kadar seviyordun neden benimle evlendin kiii?..
"BAKMA ÖYLE..."
"Ne yapayım?"
"BİLEMİYORUM YANİ, İKİ KELİMEYİ DE ÇOK GÖRMESEN DİYORUM... ÖZÜR DİLERİM GİBİ, YANLIŞLIKLA OLDU GİBİ, KUSURA BAKMA GİBİ..."
Sen iste yeterki hayatım ben hepsini söyler kombo yaparım diye düşünüp, "Özür dilerim Kusura bakma yanlışlıkla oldu" deyip kocama "oldu mu?" der gibi baktım. Ama o, zerre kadar umurunda değilmiş gibi kuzenini üflemekle uğraşıyordu.
...Aile hekimi, ilk yardım kutusunu getirip görevini yapacakken, kocama bakıp bana kızmasının ayarını vermişti...
"YETER ARTIK UZATMA! GÖRÜNMEZ KAZA İŞTE."
.... İki yıldır ilk defa o an "gel" demek istedim... "Gel" dememi bekleyen adama, "Al beni buradan götür" demem kalpten gitmesine sebep olurdu herhalde...
...Yutkunarak geri geri yürüyüp, üç dört adım sonra arkamı döndüm.
Arabalara doğru yürürken uyuşmuş gibi hissediyordum...
Sanki kalbim elimin damarlarında atıyormuş gibiydi...
Navigasyonun beni uyarmış gibi yanlış tarif ettiği arabaya gelince bagajdan destek alarak yürümeye başladım...
Kuzenlerin ve eşlerin görüş alanından çıkmak için öne geçip kaputa dayandım...
Çok geçmeden telefonum çaldı, cebimden çıkarttığım telefonda mahallemizin biricik aile hekiminin adı yazıyordu, karısından sıra bana ancak gelebilmişti...
"Ne var?"
"Ağlama!" derken kendisi ağlıyordu
"Sen de!"
"Senin o akıttığın bir damla yaş için her şeyi yaparım."
"Her şeyi mi?"
"Her şeyi."
"Şimdi mi?"
"Evet, hemen şimdi."
"Neredesin?"
"Yanında olmayı çok isterdim ama sağında ki ağaçların arasındayım."
"Ailen ne olacak?"
"Hepsi seni çok seviyor sadece bana kızarlar, iki yıl önce yapmadığım için."
"Benim ailem ne olacak."
"Babam, babanı ikna eder, en geç iki yıla kadar sizinkilerle de barışırız."
"Ama ben o eski ben değilim."
"Benden nefret ediyor musun?"
"Hayır."
"Bana bu da yeter."
"Tamam."
Telefon kapanmıştı ama hâlâ kulağımda tutuyordum...
Ağaçların arasından ağlayan gözleri öyle parlıyordu ki yaşlar sevincini gizleyemiyordu...
Aramızda iki adım kala elini uzatıp gülümseyerek, "Gel" dedi.
Bir yıl önce, kocamın engel olmaya çalıştığı şeyi yapmak için elimi uzattığımda, görümcem araya gelip ikimizin de elini aşağı indirdi.
"Ne o, halay mı çekiyorsunuz, bende geleyim."
...-"Sen karışma, git."
"Ne karışmaması be aptal... Sen ne yaptığının farkında mısın?"
...-"O benim... Bırak..."
"Hadi yaaa!.. Sen git de önce varlığını bile bilmediğin bebeğine sahip çık. Geri zekalı..."
...-"Neee?"
"Abim seni böyle görmeden git buradan. Hadii... Sen de gel benimle yürü. Olur öyle kazalar isteyerek olmadı ya."
Ben bilerek yapmamıştım ama neden yapmıştım ki?
Bir süredir varlığını bile hissetmediğim sol elimi yukarı kaldırıp, "Evet, bilerek yapmadım." dediğimde attığı çığlığı herkes duymuştu...
"Aaaabiiiii!.. Kooooşşş!"
Kocam, biricik kuzenini bırakıp bu sefer bizim yanımıza koşunca oradan uzaklaşmak istedim.
"Bırak... bir şeyim yok."
"Aç avucunu, aç neresi kesildi bakayım."
"istemiyorum bakma."
Görümcem biraz önce mutluluğuma mani olup bizi ayırmamış gibi tekrar onu yanımıza çağırdı.
Sağlamını vermediği eline kanlı olanı isteyerek verdi...
"Abiii, koooşşş eli kanıyor çok kötü."
Üç saat önce parmağımın ucunu bile tutmasını istemediğim adamın kollarına istemsizce bedenimi bırakırken, son olarak kocamın adımı bağırdığını duydum...
•~~~~~~• bir ay sonra •~~~~~~•
Neredeyse üç yıl önce bu mahalleye taşındığımızda temizliği yapmış, eşyaları yerleştirmiş bahçe sefası yapmak için bir şeyler alarak aynı bu şekilde eve dönüyordum...
Yine aynı elimde abur cuburla eve dönüyordum, ama bu sefer poşetim gibi kalbimde ağzına kadar doluydu...
...-"Merhaba nasılsın?"
Karşı kaldırımdan duyduğum sesle başımı kaldırıp o tarafa baktım. Bütün harçlığını oyuncaklara gömmüş çocuklar gibi poşetimi sallayarak karşıya geçtim.
"İyiyim sen?"
...-"Nereden böyle?"
"Fizik tedaviden geliyorduk, canım abur cubur istedi dee."
...-"Nasıl gidiyor peki, zorlanıyor musun?"
"İyiii, parmak güreşi bile yapabilirim."
...-"Öyle mi? Göster o zaman."
"Küçük parmakları pistten alalım lütfen."
...-"Görelim bakalım kim küçükmüş."
"Iıııığhhh...
ııııığhhh!"
...-"Ha gayret!"
"Dalga geçme."
...- "Yoo çok ciddiyim, gayet iyisin. Devam et."
"Olmuyor, çok yoruldum."
...- "Bir dakika bekler misin? Böyle yapınca acıyor mu?"
"Morarığı diyorsun? Bugün doktor da baktı... İğne batırdı ama hissetmedim... İki gün sonra EMG çekilecekmiş... Parmağım kesilmez değil mi?"
...- "Bir şey olmaz inşaallah, Korkma... Neden o kadar bekledin ki? Daha erken müdahale edilseydi böyle olmazdı."
"Karının ciyaklaması, kocamın da azarlaması yüzünden anlamadım ki."
...- "Onun yanıkta kötüydü."
"Uzvu kesilme noktasına gelmedi ama değil mi, onun ki de ayrı salaklık, orada ayran var meyve suyu var, su var... Neden çay, lokum gibi etle çay mı içilir."
...- "Dönmüşsün. Sevindim..."
"Bir aydır buradayım."
...- "Onu kasdetmedim."
"Bu mahallede de haberler ışık hızıyla yayılıyor."
...- "Bana yine geç geldi ama."
"Oda senin sorunun..."
...- "Çok uzatma lütfen, çocuk doğmadan bende davayı açayım."
"Ne kadar basit söylüyorsun... O çocuk benim yüzümden babasız mı büyüyecek?"
...- "Evleri iki sokak ötede, ayrı büyüyecek diye kim söyledi. Anne yaşı dolunca velayeti alacağım."
"Ya ben üvey annelik yaparsam."
...- "Öyle biri olmadığını yedi sokak ötedekiler bile biliyor."
"Onları biliyor muydun?"
...- "Onlar benim çocukluk arkadaşım..."
"Neden olmadı?"
...- "Bir yıldır evlisin hiç aile içine girmedin mi?"
"Yarama tuz basacaksan gideyim."
...- "Gitme gitme. Annesiyle sorun yaşadılar..."
"O da buradan gitti... İş falan da bahane değil mi?"
...- "Öyle..."
"Bana neden söylemedin?"
...- "Söyletmedin ki, ben öğrendiğim de çoktan nişanlanmıştınız."
"Onun sana hislerini biliyor muydun?"
...- "Yaanii, anlamamak için aptal olmak lazımdı."
"Sizin önünüzde ki tek engel ben miydim?"
...- "O günlerde evet."
"O nereden biliyordu peki?"
...- "Bilmiyorum..."
"Ben ne kadar aptalım, yardım etmek istiyor zannettim... Ayrılırsak, birlikte olurlar mı?"
...- "Büyük ihtimalle evet."
"Avukat tanıdığın var mı, tek celsede bitireyim çok uzamasın."
...- "Tanıdığım çok iyi bir boşanma avukatı var."
"Azize teyzenin oğlu Kuzey'i söylemiyorsun değil mi?"
...- "Tam olarak onu söylüyorum."
"Saçmalama, sen nasıl bir şeysin anlamıyorum, arkadaşının yuvasını başka bir arkadaşına mı yıktıracaksın."
...- "Evet."
"Hemde sağdıcına."
...- "Aynen öyle."
Biz iyi hoş sohbet ederken arkadan duyduğumuz fren sesiyle oraya döndük...
Müstakbel eski kocamın arabayı yol ortasına park edip sinirli bir şekilde yanımıza gelmesi kıskandığı için olamazdı çünkü yanımdaki bir doktordu.
"Neredesin sen?"
"Buradayım."
"Telefonun nerede, neden açmıyorsun?"
"Sanane yaa, sen bana hesap mı soruyorsun?"
"Ben annene beni bekleyin dedim, neden beklemediniz?"
"Sence yeteri kadar beklemediler mi?"
"Annenlerden alacaklarını al da gidelim hadi." demesi, ışık hızında yayılan güncel dedikoduyu bilmediğini gösteriyordu...
Yollarımızı ayıracağımız için mi sevinecekti yoksa sevdiği kadınla arasındaki uçurumu kapatacağım için mi bilmiyordum...
Son bir defa yüzüne bakıp ona müjdeli haberi verecektim...
"Biraz konuşabilir miyiz?"