O günden sonra anlayamadığım bir şekilde, bakışları, ilgisi hep üzerimde ve asla odamda yalnız kalmama izin vermiyor... vermiyorda bana tüm bu yaptıkları, benimle ilgileniyor olması çok yapmacık ve zorlama geliyor.
Eskiden olsa belki çok ama çok sevinirdim ama şimdi sadece bu ani değişiminden, saçma sapan ilgisinden rahatsız oluyorum. Huzursuzum, hemde çok huzursuzum. Onu hala çok ama çok seviyorum.. kalbimi ele geçiren o aşkta, o delice sevgide zerre azalma yok ama, onu görmeye, onunla konuşmaya, onun yanında, yakınında olmaya tahammülüm yok...bu acı veriyor çünkü. Eskiden göremediğimde çok üzülürdüm, oysa şimdi varlığı canımı yakıyor ve sırf onunla aynı ortamda olmamak için, kendimi hep evin dışına atıyorum.. eğer o dışarda ise bu kez de evde olmak için bahaneler üretiyorum ve o, sanırım bu duruma bir yanıyla şaşırırken, bir yanıyla da bunu yaşamaktan son derece memnun... varsın olsun! Benden uzak dursunda, artık başka bir şey istemiyorum. Anladım sonunda ve kabul ettim, teslim oldum. Asla bana karşı, beni sevmesini istediğim gibi bir sevgi olmayacak o taş kesmiş kalbinde, asla sevmeyecek... beklemekten, umut etmekten yoruldum, vazgeçtim sonunda ve bu ayın sonunda burdan gitmeye karar verdim. Bu kadar kalmam, beklemem bile saçmalıktı aslında.
Aynada rengi iyice uçmuş yüzüme bakarken, gözlerimdeki hüzün dikkatimi çekti ve şaşırdım.. o eskiden canlı bakan gözlerimin maviliği solmuş, ışığı yok olmuş sanki.
Aşağıya inmek ölüm gibi ama inmek zorundayım. Hiç istemesemde odamdan çıktım. Bir iki ay önce deli gibi heyecanla, coşkuyla indiğim o merdivenleri, şimdilerde ayaklarım geri geri giderek iniyorum. Umarım aşağıda değildir, umarım çiftlikte değildir ve umarım ki çok geç gelir.
Aşağıya büyük bir isteksizlikle indim ve gördüğüm kadarıyla mutfakta yok ve ben resmen yokluğuna sevindim. Buna mutlu oldum ya ve kendime inanamadım.
"Tatlım, bugün nasılsın?" diye soran tombuluma öpücük gönderdim ve göz kırptım. Sahte bir neşe gösterisinde bulundum. Bunu benim adıma iyi hissetmesi için yaptım, çünkü biliyorum ki o kovboy hariç, tıpkı diğerleri gibi bu mutfağın ve hatta bu koca evin demirbaşı bu kadında benim için çok üzülüyor ve benim adıma yüreği acı duyuyor. Ben onun böyle hissetmesini hiç istemiyorum.
"yeni haberi duydun mu?" diye sorunca, kocaman açtığım gözlerimle, o zeytin karası gözlerine baktım.
"yooo ne oldu ki?" diye sorusuna soruyla cevap verdim. "Pamela ve ailesi haftaya akşam yemeğine gelecekler. Bizim sığır çobanımız, kasabaya indiğinde Pamela'nın babasının dükkanına gitmiş ve onu ailesiyle birlikte yemeğe çağırmış... düşünebiliyor musun, uzun zamandır bu evde misafir ağırlamadık ve Roy, bana bunu söylediğinde, senin için uygun mudur diye sorduğunda ben, senin tombulun ve bu ev kadar yaşlı olan ben, hayatımda ilk kez misafir ağırlamaktan korktum be Meg! Bu işin altından kalkabilir miyim hiç bilmiyorum," diye dert yandı bana. "niye ki Peg... sen her şeyin üstesinden gelirsin.. inan bana, senin altından kalkamayacağın hiç bir şey yok bu dünyada... o kadar güveniyorum ben sana.. kendine haksızlık yapma," dediğimde, bana hortlak görmüş gibi baktı ve bu bakışından korktum sanki.
Eliyle hemen alnıma dokundu.. yetmedi, yanağıma elinin tersini yapıştırdı.
"hasta falan mısın kızım sen ya?" dediğinde çok şaşırdım ve hiç farkında değildim ama kaşlarım çatmışım.
"Çatma şu kaşlarını be!" dediğinde fark ettim ve hiç istemiyor olsamda güldüm. O çok şaşkındı.
"Kızım senin şimdiye kadar Roy'a, Andy'e saydırman gerekiyordu... o zehir gibi dilin nereye kaçtı ya? Megaan! kendine gel artık tatlım ya! Bu halin beni korkutuyor.. eski deli kızı çok özledim. Ben eski Megan'ı istiyorum," dediğinde gözleri dolu dolu bakar oldu bana ve kalbimi başka türlü bir hüzün bastı.
Benimde gözlerim yaşardı bir anda ve o meşhur eski ocağının yanında sımsıkı sarıldım ona. Ağlıyordum yine, ama bu kez onu üzdüğüm için ağlıyordum.
"Aptalsın işte aptal... bir daha yirmi yaşında olmayacaksın.. ve hayatın boyunca seni istemeyen bir adamı sevemez, bekleyemezsin. Bırak artık ve özüne dön be kızım." dediğinde, burnumu çekerek ağlamaya devam ettim ve, "bende öyle düşünüyorum Peg... neyse... bırakalım şimdi bunlarıda, madem haftaya misafirleriniz var, bende sana yardım ederim. Öncelikle bu boka bulanmış evi şöyle bir güzel temizlemek lazım dimi ama?" diye sordum onun deyimiyle eski Megan gibi ve o hemen atladı. "Misafirleriniz ne demek Megan! Hepimizin misafiri onlar.. böyle kendini dışlayarak konuşman kalbimi kırıyor... yapma be çocuk şunu!" dediğinde hala ağlıyorken, güldürdü beni. "tamam, kızma tombulum.. misafirlerimizi tertemiz bir evde ağırlamalıyız.. anlaştık mı?" dedim ve göz kırptım. "Ha şöyle ya... yola gel tatlım ya!"
Sonra ikimizde aynı anda başımızı eğip, yere baktık ve bakışlarımız birbirini bulduğunda bastık kahkahayı. * * *
"Bana bak Andy! her yerini boka buladığınız bu evi eğer ben temizliyorsam, bundan sonra her yanı sığır boklu o çizmelerinizi kapının dışında çıkarıp içeri öyle gireceksiniz.. sizin hizmetçiniz yok burdaaa! duydun mu beni bok kafalıı!"
Ahh! Nihayet özüne döndü bu kız ve yeniden evde deli gibi bağırışlarını duyar olduk.
"Megan benim çizmelerimden vazgeç ya... ikide bir çizmemi neden çıkarayım ya... hem kim sana zemini fırçala dedi ki?" diye cevap veren Andy, Megan'ın öfkeli bakışlarının ve ona fırlatıp attığı tahta fırçasının bir numaralı hedefi oldu ve ben, onun tombulu, kocaman göbeğimi hoplata hoplata kahkahalarla gülüyorum bu iki çocuğa.. ahh çok mutluyum ya! Nihayet yavaş yavaş eski neşemize, daha doğrusu Megan'ın bu sessiz, sedasız eve kendisiyle birlikte getirdiği neşemize geri dönüyoruz ve ben buna bayılıyorum. * * *
Bu evde gerçekten çıldırmamak mümkün değil. Başka zaman olsa bu kadar sık eve giriş çıkış yapmayan üç herifte sanki birbirleriyle anlaşmış gibi, sürekli eve girip çıkıyorlar ve beni adeta delirtmek için birbirleriyle yarışıyorlar ya. Nefret ettim bundan, nefret ettim gerçekten.
Ne zaman yemek odasına yada salona girip bir şeyler yapmak istesem, etrafta dolanmaya başlıyorlar ve ben artık delirmek üzereyim.
Bıktım ya bıktım... biri geliyor, öteki çıkıyor.
Çığlık basmamak için kendimi çok zor tutuyorum. Uzun zamandır el değmemiş konsolu, yemek takımlarının sergilendiği klasik vitrini, ıvır zıvırı her şeyi temizlemeye niyet ettiğim bugün, inanamıyorum ya o sığır herif, koca evde sanki başka yer yokmuş gibi hesap kitap işlerini gelip yemek masasının üstünde yapıyor ve ben o masaya büyük babanın verdiği cila ile parlatacaktım ve iki saattir onun masayı terk etmesini bekliyorum. Onu beklerken de odanın camlarını sildim.. iki de bir oturduğu yerden müdahale ediyor ya bana, deli oluyorum.
"Megan.. o sandalyeye çok güvenme. Benden yaşlı o.. düşüpte bir yerini kırma.. uğraştırma beni sonra!"
"Megan o halıyı bu kadar süpürmek zorunda mısın? Halının tüyü kalmadı, yeter artık!"
"Ne gerek var Megan tüm o yemek takımlarını yıkadın. Kullanılacak olanı yıkasaydın yeterliydi!"
Ve ben sabırla onun susmasını, hatta defolup evden gitmesini bekledim, durdum.. ama yok, belli oldu hiç mi hiç gitmeye niyeti yok.
Çıktım ya yemek odasından.. çıktım sonunda. Gerçekten çok sinirliyim ve soluğu tombulumun yanında aldım.
"Tanrı aşkına bunun nesi var, niye beni o odayla yalnız bırakmıyor, niye salona geçmiyor Peeg? Delirmeme az kaldı ya!"
Sanırım, tombulumla konuşurken kendimi fazla kaptırmışım ki bir anda mutfağın kapısında bitti çakma kovboy!
"Sen kimi kime şikâyet ediyorsun ya?" diye çıkıştı bana ve ben bildiğim şok oldum.
"Sen şikâyeti boşver de orda işin bitti mi? Beni gerçekten engelliyorsun!" dedim ve her nasıl olduysa sakinliğimi koruyabildim.
"Hayır bitmedi ve öyle kolay kolay bitecek gibi de görünmüyor.. hem nedir bu temizlik sevdası böyle? Ev sayende deterjan kokuyor ve ben nerdeyse kusacağım.. yeter artık!" dediğinde beynimde şalterler attı.
"öyle mi Roy Stewarth! Tabii bok çukurunda, sığır bokunda yaşamaya öyle alışmışsın ki mis gibi deterjan kokusu sana alerji yapıyor... pisliğin içinde yüzmekten, temizliği unutmuşsunuz bayım. Öyle günde birkaç kez duş almakla temiz olunmuyor... bu evinde duş almaya ihtiyacı var tamam mı? Ve git o içine sıçtığım hesaplarını kendi odanda yap, yemek odasını da bana bırak!"
Avazım çıktığı kadar bağırarak söylediğim bu sözler karşısında neye uğradığını şaşırdı.. gerçi bende kendime şaşırdım. Uzun zamandır onunla tartışmıyordum, tam tersi ondan kaçıyordum ama yolunu kaybetmiş kelaynak gibi yemek odasından çıkmıyor olması iyice sinir etti beni.
Tutamadım çenemi işte tutamadım. * * *
Bana öyle bağırınca şaşırdım ama aynı anda bundan hoşlandım da. Hatta diyebilirimki küfür etmesi bile çok hoşuma gitti. Onun yeniden hayata döndüğünü görmek, eski Megan gibi bana saldırdığına şahit olmak inanılmaz mutluluk verici.
Nihayet ya nihayet, etrafına sardığı o duvarı yıkıp, eskisi gibi kızıyor olduğunu gördüğümde, içimde onun adına her gün biraz daha büyüyen o hüzün, yerini rahatlamaya bıraktı. Onu biraz daha zorlarsam ne yapacak çok merak ediyorum.
"O diline dikkat et! yine başladın küfür etmeye.. kurallarımı unutma küçük hanım!"
"Ben temizlik yaparken benim kurallarım geçerli bayım. Senin o içine sıçılası kurallarından nefret ediyorum ve sırf sen istiyorsun diye küfür etme özgürlüğümden vazgeçmem... şimdi o yemek odasını derhal boşalt ve ikinci bir emre kadar da oraya gelme. Rahat bırak benim yemek odamı.. anlaşıldı mı?"
"Sen bana nasıl emir verirsin ya? kendine gel! ağzından çıkanı kulağın duysun Megan Ficsher! karşında senin çocuğun yok!" diye bağırdım ve bakalım ne diyecek diye düşünürken, bir sonraki sözlerini beklemeye başladım.
Bana çok sinir olduğunu görebiliyorum. İki elini de bedeninin yanında yumruk haline getirmiş ve deli gibi sıkıyor. Eline geçsem beni öldürebilir. O kadar kızgın bakıyor bana ve öyle duygularının esiri olmuş ki onunla oynadığımı fark etmiyor.
"İyi madem... benden buraya kadar! davet etmeyi akıl ettiğin o misafirlerini pislik içindeki yemek odanda kendin ağırlarsın artık!" dedi ve merdivenlere yakın ikinci çıkıştan çıktı, dış kapıya doğru yürüdü ve açtığı o kapıyı ardından hızla çarparak gözden kayboldu ve beni yine şaşkınlığa uğrattı. Oysa benimle daha çok tartışmasını bekliyordum. Bir an Peggy ile göz göze geldik ve onun başını ah Roy ah der gibi başını sağa sola salladığını gördüm.
"Nee!...ne var?" diye uğradığım hayal kırıklığımla, bu kez de ona çıkıştım. "yanlış strateji izliyorsun... fark ettin değil mi ondaki değişikliği?.. günlerdir nasıl kabuğuna çekildiğini gördün, şimdi de o kabuğu kırmaya çalışıyorsun... sen ne istiyorsun Roy?.. önce bunu anla dostum...önce kendini anlamaya çalış evlat... yoksa onu tamamen kaybedeceksin!" dedi bana ve ben yüzüme yumruk yemiş gibi hissettim o anda. Yinede ona, "saçmalıyorsun Peg!" diyebildim ve Megan'ın ardından mutfağı terk ettim.
Geniş holün ortasına geldiğimde durdum bir an ve aramızda bariyer görevi yapan, Peggy'i görmeme engel olan duvara dönüp baktım.
Aklımda ve kulaklarımda Peggy'nin söyledikleri asılı kalmıştı ve ben çok şaşkındım. Düşündükçe şaşkınlığım hem o deli kıza, hemde kendime karşı tuhaf bir kızgınlığa dönüştü. Aynı anda garip bir çaresizlik hissi benliğime sahip olmaya başladı ve bundan nefret ettim.
Yavaş yavaş fark ediyordum ve fark ettikçe şaşırıyordum. Ona, Megan'a şu aşk saçmalığı ve bu yüzden sırf bu evde kalabilmek adına uydurduğu o saçma sapan evlilik hikayesi için çok ama çok kızgındım ama yine öte yandan ona ulaşmaya çabalıyordum. Fark ettiğim başka bir şeyde onu, onun o deli dolu eski hallerini çok özlemişim... buna inanamadım ve bu defa da bana böyle hissettirdiği için ona kızmaya başladım.
Kendimi bir anda verandada buldum. Onu orda bulacağımı düşünmüştüm ama veranda da yoktu. Etrafa bakınmaya başladım ve ilerde artık içinde birkaç hayvanın olduğu çitlerin yakınında gördüm onu ama yalnız değildi. Dikkatle baktığımda, çiftlikteki tadilat, yenileme işiyle uğraşan takımın başındaki adam ile konuştuğunu gördüm ve buna deli oldum.
Ne diye yabancılarla konuşuyor bu kız ve o adamla ne konuşuyor?
Firari ayaklarımın beni onun yanına götürmeye başladığını fark ettiğimde yeni bir adım atacakken durdum ve o anda dönüp bana baktı. Onlara doğru gitmekte olduğumu görmüştü ve ben kısa bir kararsızlığın ardından yeniden adımlamaya, hemde hızlı hızlı adımlamaya başladım. O adamla konuşuyor olmasından nefret ettim ve böyle hissettiğim için ona daha çok kızmaya başladım.
İkisinin yanına vardığımda, "merhaba bay Stewarth!" diyen adama, Megan'a takılıp kalan kızgın bakışlarım kaydı kısa bir süre sonra ve ister istemez, "merhaba," dedim. Megan, sanırım ona daha çok kızdığımı fark etmiş olacak ki adama, "hoşçakalın bay Widmark," dedi ve bana da küçük bir baş selamı verip, yanımızdan çekip gitti. Bir an onun ardından bakıp, döndüm adamın yüzünü, gözlerini incelemeye başladım. Herifte Megan'ın ardından bakıyordu hemde beğeni dolu gözlerle bakıyordu. Bunu fark ettiğimde suratının ortasına yumruğumu geçirmek istedim o an ve aynı anda bunu istemiş olmama şaşırdım.
"Nasıl gidiyor işler, daha kaç gün sürer... şu yağmurlar bastırmadan biter umarım," dedim ama aslında o anda umrumda olan tek şey, Megan'ın hangi ara bu adamla tanıştığı ve onunla konuşmaya başladığı konusuydu.
Düşünüyordum aynı anda.
Ben bunu nasıl gözden kaçırdım ki?
"Birkaç günlük işimiz kaldı, az önce bayan Ficsher'de aynı şeyi sordu. Haklı olarak çıkardığımız seslerden bıkmış artık... bizde fazla ses çıksın istemiyoruz ama tadilat işi de sessiz olmuyor maalesef," dediğini duyduğumda aklımdaki sorular da bir yerde cevabını bulmuş oldu ve rahatladığımı hissettim.
Ahh Roy! Sana neler oluyor böyle?
Aklım karmakarışıktı. Kendimde hissettiğim bu tuhaflık, canımı sıkıyordu ve bu tuhaflığın sebebi kesinlikle Megan'dı. Bundan ölesiye nefret ettim. Böyle hissetmeme neden olduğu için ona daha çok kızmaya başladım ve soluğu evde aldım. Hemen mutfağa baktım. Mekanına fırtına gibi girdiğimi gören Peg, şaşkındı... sadece o mu şaşkındı? Ben ondan daha çok şaşkındım ve artık dizginleyemediğim merakıma da, dolayısıyla kendime de kızmaya başlamıştım. "nerde o deli?" diye sorduğumda Peggy, daha da şaşırarak, "odasına çıktı, kıza bir rahat vermedin ki!" dedi bana ama bu benim umrumda bile değildi.
Engel olamadığım kızgınlığımla o eskimiş, her yanından sesler gelen ahşap basamakları yirmili yaşlarında bir delikanlı gibi ikişer ikişer, adeta koşarak çıktım ve soluğu Megan'ın odasının kapalı kapısında aldım.
O kapının ardında Megan, şu an durduğum yerde ise ben vardım. Derin derin nefes alıp veriyordum ve bu kesinlikle merdivenleri hızlı çıktığım için değildi. Garip bir heyecan vardı çoğu zaman yavaş atan kalbimde ve sanki göğsümü yarıp çıkmak ister gibiydi. Böyle çarpıyor olmasına deli oldum. İçeri girip o kızı pataklamak istiyordum. Bir an ben burda ne yapıyorum, ne işim olur onunla? diye düşünsemde, onunla kavga etmek isteğime gem vuramıyordum ve böyle hissettiğim, bana bunu hissettirdiği için ona da kendime de daha çok kızar oldum.
Yabancılarla konuşmakta neyin nesi ya ve o herifin kendisine nasıl baktığının farkında değil mi bu ya? Niye yapıyor ki bunu?
Kızgın düşünceleriminde etkisiyle kapıyı resmen yumruklayarak çaldım ve içerden onun girin diyen sesini duydum. Kapıyı hızla açtım ve onu cam kenarında oturmuş, kapıya dolayısıyla bana bakarken buldum. Şaşırdı ve ağır ağır oturduğu o cam çıkıntısından doğruldu, ayağa kalktı. Gözlerime takılan gözlerinde, beni beklemediğinin her türlü işareti vardı.
Bir iki adım attım ve olduğum yerde kalakaldım. İkimizde adeta donup kaldık. Ne diyecektim ki ona ve beni buraya getiren o kızgınlık kar gibi eridi gitti bir anda... bunun sebebi yine ağlıyor olmasıydı ve ben bunu hemen elinin tersiyle yanaklarını sildiğini gördüğümde anladım.
"Ne var kazma! niye geldin ki?" diye öfkeyle sorduğunda, tuttuğumu fark ettiğim nefesimi bıraktım.
Sahi! niye gelmiştim ki ben? * * *