Bölüm 25 TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK..

1555 Words
Bu evden gideceğimi sananlar için bugün son gün artık. Normalde yarın yola çıkıp, eve dönüyor olmam lazım ama şu ana kadar ne beni, ne de hala hiçbir şeyden haberi olmayan benim yakışıklı kovboyumu annem aramadı... buda demek oluyor ki annem hiç istemesede bu evliliği kabul etti, daha doğrusu kabul etmek zorunda kaldı. Kadını öyle bir yerden vurdum ki asla dostu ve benim sahte kocam olan Roy Stewarth'ı aramaya cesaret edemez. Çünki kızının, yani benim ne kadar deli olduğumu o da çok iyi biliyor ve benim yediğim bu halttan hiç haberi olmayan kovboy, bakalım yarın gitmeyeceğimi öğrendiğinde ne yapacak? İşte bunu düşününce uzun bir aradan sonra birlikte kahvaltı yaptığımız ve şu an karşımda oturan kovboya bakmaya korkuyorum. Oda sanki aklımdan geçenleri biliyormuş gibi, bir an başını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. Kahvaltısını bitirmişti. Birazdan verandaya gider, o gıcık olduğum sigarasını tüttürmeye başlar. "Hazırlıklarını tamamladın mı?" diye sordu bir anda ve ben, aynı anda bin türlü şey düşünmeye başladım. Acaba gitmeyeceğimi şimdiden söylese miydim? Hem hazır herkeste mutfaktayken hepsi birden öğrenmiş olurdu ve yüzüme merakla bakan bu kovboyda beni öldürmek için fırsat bulamazdı.. mutlaka evdekilerden biri beni korurdu. Düşündükçe bu fikrin çok iyi olduğuna aklım iyice yatmaya başladı ve aynı anda heyecan duymaya, korkmayada başladım. Kalbimin ritmi değişti bir anda. Ya şimdi yada hiç dedikleri bir anı yaşıyordum ve bu çok emindim ki, gözlerini yüzüme gezintiye çıkarmış olan, aynı anda benden bir yanıt bekleyen kovboya bakan gözlerime de yansımıştı. "Bir sorun mu var Megan?" diye sorduğunda kaçınılmaz sona geldiğimi biliyordum ve bir anda, "hayır! yapmadım... yapmayacağımda, çünkü... çünkü," dedim kaldım ya. O tam karşımda kaşlarını çatarak, gözlerini gözlerime dikti ve, "bu da ne demek şimdi ve çünkü ne?" dediğinde, gerilmeye başladığını ben dahil mutfaktaki herkes fark ettik. Uffff... tahminimden daha zor olacak söylemek! Bacaklarım titremeye başladı.. Tanrım yardım et yine bana. "Çünkü, çünkü ben hiçbir yere gitmiyorum, burda sizinle kalıyorum," dediğimde cidden korkudan mideme kramp girdi ve o çok şaşkındı. "Bir yere gitmiyorum demekte ne oluyor Megan... elbette gidiyorsun, yarın evine dönüyorsun.. uçak biletin alındı ve yarın Andy seni havaalanına bırakacak, bizde seninle burda vedalaşacağız," dedi bana ve kendinden çok emindi. 'Pislik herif! O kadar emin olma istersen! Ne çok meraklısın beni göndermeye ama üzgünüm bayım, benden öyle kolay kolay kurtulamayacaksın! İşte bunun için sana söz veriyorum. Ahh Tanrım... iç sesimle ona söylediklerimi duyda, sanırım beni kovalamaya başlardı bile. Bir anda, en az bana öfkeli ve çok sinirli bakmaya başlayan kovboy bozuntusu kadar gerildim. Kısa bir an gözlerim masa etrafındaki yerlerinde huzursuzca kıpırdayan ve en az bizim kadar gerilen büyükbaba Carl, Andy ve tombuluma takıldı. Üçünün de gözlerinde gördüğüm iki şey vardı... şaşkınlık ve korku.. kesinlikle korkuyorlardı ve bu benim için miydi hiç anlayamadım. Gözlerim yeniden hala benden duyduklarını anlamaya çalışan kovboyu bulduğunda, hemen atladı. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun, tabiki yarın gideceksin!" dedi yine.. "hayır, tabii ki dalga geçmiyorum... burda kalacağım," dedim yine bende ve cesaretim için kendimi kutlayabilirim. Tabii birazdan beni ölsürmezse bu sığır. "Saçmalama Megan! buna tek başına nasıl karar verirsin, bu hakkı kim veriyor sana?" dediğinde o çok sevdiğim sesi yükselmeye de başladı. "Ben ve annem, burda kalmama izin verdi," dedim ve ikinci bombayı da patlattım ama henüz atom bombasını patlatmaya sıra gelmedi. "Neee!.. annen burda kalmana nasıl izin verir, hemde bana hiç sormadan... çıldırdınız mı siz, yoksa beni çıldırtmak mı istiyorsunuz?" diye tüm öfkesiyle öyle bir bağırdıki, resmen tüm sesi evde yankılandı ve ben anlayamadığım bir şekilde hem korkuyorum, hem çok sakinim... "Sana sormasına gerek yoktu ki... yani soramazdı da.. burda kalmama izin vermek zorundaydı!" dedim ve derin bir nefes aldım. O bana inanamayan gözlerle bakarken, çoktan ayağa fırlamıştı ve gerçekten tamamen öfkesinin etkisindeydi. Aramızda şu uzun masa olduğu için minnettardım. "Sen ne saçmalıyorsun Tanrı aşkına Megan! Ne demek burda kalmama izin vermek zorundaydı? Bilmece gibi konuşmayı kes artık ve bana ne olup bittiğini doğru dürüst anlat, bu saçmalığada bir an önce son ver... neler oluyor?" Offf Tanrım! Bu kadar bağırmak zorunda mı bu adam?.. biraz daha böyle bağırmaya devam ederse hepimiz sağır olacağız.. resmen sinirden titriyor ya.. ve ben işte atom bombamı kucağına bırakıyorum biricik aşkım! "Çünkü anneme seninle evlendiğimi söyledim," dediğim sırasa büyükbaba fincanındaki çayından yeni bir yudum almıştı ve sanırım duyduğu şey karşısında öyle çok şaşıdı ki içtiği o çayda boğaz yollarını karıştırdı... ufff adam boğulacaktı az kalsın ve bu durum kovboyun bir anlığına dikkatini dağıttı ve sanırım babasının öksürüğünün dinmesiyle, dikkatini yeniden bana verdi. Kaçmaya başlasam mı acaba? Aman Tanrım! Bakışlarıda, yüzünün rengide değişti.. sanki kıpkırmızı oldu ya? * * * Sen anneme ne dedim dedin az önce... ben yanlış duydum değil mi Megan... yanlış duydum tabiii!" dedim çünkü gerçekten böyle olduğuna inanıyordum... yani öyle olması lazım... yok canım! Öyle bir şey söylemiş olamaz... Karşımda oturduğu yerde huzursuzca oturuyordu ve sanki kaçacak bir yer arıyormuş gibi etrafa bakıyordu. "Cevap veeerr kahrolası... bana cevap veeer! Kesinlikle yanlış duydun de banaaa!" diye öyle çok bağırdım ki oturduğu o sandalyede, resmen yerinde sıçradı. "Ha... hayır yanlış duymadın... duydukların sonuna kadar doğruydu," dediğini duyduğum an, sanki bütün bedenimdeki o kan, alev alıp beynime baskın yaptı. Bir anda yerimden fırladım ve kendi etrafımda aklımı kaçırmış gibi dönüp durdum ve sonra bir an durup ona inanamayan gözlerimle baktım. İçimden deli gibi gülmek geliyordu. Kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum. Bu kız, evet bu kız kesinlikle benim sonum olacak. Mutfakta deyim yerindeyse buz gibi bir hava esiyor ve ben, gözlerimi ondan saniye olsun çekmiyorum. "Ya sen... sen kaçığın tekisin onu anladım, anladık..." dedim ve bir an sustum ama içimdeki çıldırmış Roy daha fazla susamadı. "Senin o kaçık annen bu yalana nasıl inanır ha Tanrı'nın cezasııı! nasıl inanııır?" diye avazım çıktığı kadar bağırdım. "İnandı çünki birbirimizi sevdiğimizi ve aşık olduğumuzu, bu yüzden de evlendiğimizi söyledim," demesin mi bana? O anda şeytan dediki git şunun gırtlağına sarıl, don nefesini ellerinde versin! Şu an şu yaşadığıma inanamıyorum ya? Bu kız gerçekten kafayı sıyırmış, aklını kaçırmış olmalı... böyle bir yalanın ortaya çıkacağının hesabını nasıl yapamaz... ama ya yaptıysa? "Sen anneni bu yalana, dahası beni aramaması için onu nasıl ikna ettin haa? ne halt ettin haa? Sen hiç düşünmedin mi ben anneni ararımda bu pis yalanı ortaya çıkarırım.. o üç kuruşluk aklınla bunu düşünemedin mi başımın belası ha?" diye bedenimi, benliğimi ele geçiren tüm öfkemle bağırdım yine. "Düşündüm tabii... ve sen annemi asla arayamazsın... eğer arayacak olursan bedeline de ödemek zorunda kalırsın!" dedi bana ya? Resmen beni tehtid ediyor ya! Ne bedeli, ne saçmalıyor bu kız? Tanrım aklımı koru!! * * * İşte tünelin sonu göründü ama ben o ışıkla mutluluğa mı ereceğim yoksa o ışık, bütün varlığımı emerek beni yok mu edecek, bu kovboyun gözünde beni hangi duruma sokacak, bana karşı bundan sonra ne gibi duygular hissettirecek onda, hiç bilmiyorum ama şu an emin olduğum tek bir şey varsa oda beni her an bir kaşık suda boğabilir. Öyle kötü, öyle öfke dolu bakıyor bana.. Ah Tanrım!! Az önce onu da tehtid ettim ve aynısını anneme de yapmıştım. Annemi arayamazdı çünkü, anneme her ne söylediysem, onun gözünü korkutup, geri püskürtmeyi başarbildiğim tüm o cümleleri bir kezde karşımda artık nerdeyse nefesini kızgın bir boğ gibi burnundan soluyan bu adama hatta birazda abartarak söyledim. Porno yıldızı olabileceğimi de ekledikten sonra, "eğer annemi arar ve brnim bu yalanımı ortaya çıkarscak olursan burdan kaçarım ve brn istemediğim sürece hiçbiriniz beni bulamazsınız.. emin ol bunun için gerekli bağlantılarımda var," dediğimde o yüzünün rengi kıpkırmızı oldu ve o an işte benim hemen ordan tüymem gereken o andı.. "hepiniz burayı terk edin ve sen! olduğun yerde kal!" diye bildiğin askere emir verir gibi kesin talimat verdi hepimize. Büyükbaba Carl,"Roy, evlat... biraz sakin olsan..." dediği an, dönüp babasına öyle bir bakış attı ki ben o anda resmen yerimde taş kestim. Sıktığı dişlerinin arasından ve resmen tıslar gibi, "üçünüzde burayı terk edin!" dediğinde artık son duamı etmem gerektiğini düşündüm. "kesin beni öldürecek!" diye düşünmeye başlamıştım ki, büyükbaba Carl, Andy ve Peggy birbirlerine baktılar. Anlıyordum.. kararsızlık yaşıyorlardı ve benim adıma korkuyorlardı ama hiçbiri benim kadar korkamazdı. Nerdeyse tüm evin duvarlarına çarpıp bize dönen "hemeeen!" diye bağırması kulaklarımda patladı bir anda.. ve o üçü hiç istemeselerde mutfağı, hatta evi terk edip verandaya çıktılar ve ben onunla yalnız kalma şansızlığını yaşıyordum. Korkuyor muydum?... evet! Hemde ölesiye korkuyordum ve o bir anda, az öncesine kadar oturduğu sandalyenin bacaklarını tüm öfkesiyle yerden kesti ve en son sandalyeyi havada uçarken gördüm ve hiç durmadı... yoruluncaya, gücü tükeninceye kadar o mutfağı yerle bir etti.. ve ben tüm bunları kapıldığım o dehşetle izledim... titriyordum, ağlıyordum ve bu onun umrunda bile değildi... tamamen öfkesinin etkisi altındaydı.. etrafta yıkacak, kıracak etrafta hiçbir şey kalmayınca dönüp bana baktı ve ben korkudan altıma kaçırabilirdim. "Bana yaptırdığını beğendin mi sevgili küçük karım... benim sahte karım... benim yılın piyangosu çok sevgili karım!!! Seni seveceğimi mi düşündün tüm bu iğrenç oyunu kurarken haa! buna inandırdın mı o aptal aklınla, o bir kuşunki kadar bile çalışmayan o salak, o gerzek beyninle buna inandırdın mı ha kendini benim çok sevgili sahte, üçkağıtçı, yalancı karım!!! Sen tüm bu saçmalığa inanmış olabilirsin ama şunu o kalın kafana iyice sok... şu dünyada kadınsızlıktan, sevgisizlikten, aşksızlıktan öleceğimi bilsem yine de dönüp sana bakmam.... benim için yok hükmündesin... şimdi defol git odana... defol git gözüm görmesin seni... kal burda Tanrı'nın cezası kal burda... ama emin ol... seni öyle bir hale getireceğim ki, sen... kendin defolup gitmek isteyeceksin! Şimdi yıkıl karşımdan!" Bağırarak söylediği tüm o sözlerin her biri sanki kalbime saplanan bir hançer gibiydi... her biri canımı çok yaktı... yıkıldım... bu kadar sevmeye değer miydi ki o? * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD