Çok üzgünüm, çok kırgınım ve de çok kızgınım.. tam üç gündür benim olduğum hiçbir yerde o olmuyor. Vebalıymışım gibi, cüzzamlıymışım gibi kaçıyor benden. Yüzünü, sesini, kendisini yasakladı bana. Üç gün önceki o bağırışmalar sayesinde, evdeki herkes benim kalbimde kendi kendine biten gül kokulu aşkımı, o gizlemeye çalıştığım aşkımı öğrendiler sonunda ve hayatında utanmak, çekinmek nedir bilmeyen ben, o günden sonra bu iki duyguyla sarmaş dolaş oldum.
Andy'e, "yine gitmesi gereken tarihte gidecek... annesine neden belirlenmiş tarihten önce gönderdim diye açıklama yapmakla uğraşamam birde," demiş. Bunu ilk duyduğumda sevindim aslında ama hemen sonrasında kendimi artık bu evde vakti geldiğinde postalanması gereken bir mektup, gönderilmesi gereken bir eşya gibi hissetmeye başladım. Bir an önce kurtulunması gerekilen bir varlık işte.
Bende bugün onu protesto etmeye başladım. Madem ki beni görmek, benimle konuşmak istemiyor, bende odamdan çıkmaz oldum. Sabahta inmedim kahvaltıya.
Andy anlattı.. sabah önce mutfağa bir göz ucuyla bakmış, beni görmeyince bir rahatlamış ve yerine oturmuş, bir güzel kahvaltısını yapmış ve sonrada keyifle sigarasını veranda da tüttürmüş. Birkaç saat sonra bir şeyler atıştırmak için mutfağa gelmiş, tombulumdan bir şeyler istemiş, oda yapmış vermiş ama onunla hiç konuşmamış, birde ters ters bakmış.
Bizim kovboyda, "noluyor böyle?" diye sormuş.. tombulumda, "o kadından hoşlanmıyorum, bu evin tadını kaçırdı.. git nerde görüşeceksen görüş.. hatta bana kalırsa hiç görüşme ama sana karışamam... ama bu eve karışırım ve o kadın bir daha evime gelmeyecek," diye resti çekmiş... bizim ki de önce şaşırmış, sonra çok bozulmuş.. tombulumda tam o kapıdan çıkacakken, "gülü bırak, kaktüs kokla seni salak şey," diye söylenmiş... bizim ki yine bir hışımla dönmüş.. " Peg! Sözlerine dikkat et!" diyince, Peggy'de "asıl sen gözlerine dikkat et. Gerçekten körmüşsün!" demiş ve mutfağını hiç alışkanlığı olmadığı halde terk etmiş ve kovboy, Andy'e ters ters bakınca benim yakışıklımda hemen toz olmuş mutfaktan.
Anladığım kadarıyla tombulumda benim aşkımdan yana. Az önce o merdivenleri çıkmak onun için çok yorucu olduğu halde, yine üşenmemiş ve odama geldi. Odama yaklaşan ayak seslerini duyunca odamın kapalı kapısının ardında beni ele geçiren heyecanımla soluksuz öylece beklmeye başladım. Belki o gelmiştir ve benimle barışmak istemiştir diye düşünüp, umut etmiştim. "Kim o?" diye sorduğumda tombulumun sesini duydum. "Tombulun!" dedi bana ve gözlerim doldu en. Açtım kapıyı ama yüzüne bakamadım. Kaç gündür hiçbirinin yüzüne bakamıyor, gözlerimi kaçırıyordum zaten. Aslında utanılacak bir şey yapmıyordum ama işte, yine de utanıyordum ve kendime de kızmaya başlamıştım. "Aptalsın işte aptal... ola ola annenin dostuna aşık oldun ve o da sana şimdi bir pislikmişsin gibi davranıyor, ve şimdi herkes bunu biliyor artık... offf Megan! Kendini nasıl bir pozisyona soktun böyle?" diye günlerdir kendimle çebelleşip durdum... iç dünyamda kendimle olan hesaplaşmam hiç bitmedi ve hep sonunda yine o kaçmak, kurtulmak istediğim yollar ona çıktı. İstemiyordum artık ona aşık olmayı ama bu öyle gel değince gel, git değince de giden, insanı terk eden bir duygu değilmişki! Öğrendim sonunda ve çok acı çekiyorum şimdi.
"Meg, kızım yüzüme bak," diyince başımı kaldırıp baktım ve onun bana yüzünde kocaman bir tebessümle gülümsediğini gördüm. Sevgi doluydu, şevkatliydi bu tebessüm ve kollarını açıp, bana "gel buraya aptal kız!" dedi ve bedenimi kollarının arasına bıraktım bir anda. Deli gibi ağlıyordum.
"Beni asla affetmeyecek, vazgeçtim sevmesinden asla affetmeyecek," dediğimde Peggy, "sen affedilmesi gereken bir şey yapmadın.. sadece ahh sanırım yanlış kişiye aşık oldun.. üzülme desemde biliyorum, üzüleceksin.. oda tam bir salakmış... başka ne diyebilirim ki tatlım?" dediğinde, iyice emin oldum ki tombulumda benden, benim aşkımdan yanaydı ama bunun bir önemi olmadığını ikimizde biliyorduk ve bu benim birkaç gün sonra burdan gidecek olma gerçeğimi değiştirmiyordu. * * *
Günlerdir evde ciddi bir sessizlik var. Benim Megan'a tavır almamdan sonra oda bana tavır aldı. Bu durumdan her ne kadar şikayetçi değilsem bile, bir yanım onu merak ediyor. Resmen odasına kapattı kendisini ve gitmesine şurda üç dört gün kaldı.
O gün bana aşık olduğunu ağzından kaçırdığı an beynimden vurulmuşa döndüm. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi böyle bir şey ama sonrasında düşünmeye başlayınca, hemde kafa patlatırcasına düşünmeye başlayınca her şey, tüm taşlar yerli yerine oturdu. Bazen onu, bana kaçamak bakarken yakalıyordum ve hemen, hatta telaşla o koyu mavilerini benden kaçırıyordu. Buna bir anlam veremiyordum. Aklımın köşesinin ucundan geçmezdiki böyle bir şey.
Bazen deli gibi benimle hiç yok yere tartışmaya başlaması, bazense bir kedi gibi uysal olup, gelip veranda da yanımda oturması bana kendi hayatından kısa hikayeler anlatması ki bunlar çoğunlukla komik şeylerdi, güüyorduk birlikte ve bir an susup, öylece yüzüme bakardı ve aniden uykum geldi diyip, adeta yanımdan kaçar gibi giderdi. Beni her nerdeysek hep yalnız bırakıp resmen kaçıyordu ama ben hiç şüphelenmedim ki. Karşımda yarı kaçık bir kız vardı. Anı, anına uymayan, bazen tatlı, uslu uslu akan bir nehir gibi olurken, bazende tam bir kasırga olup tozu dumana katıyor, beni de arada delirtmeyi ihmal etmiyordu ve Tanrıım! Sarah'a davranışları... nasılda anlayamadım... aslında beni ondan kıskanıyormuş.. aşık ya bana deli kız!
Güldüm her nedense... offf Tanrım! Kaç gündür ne yüzünü gördüm, ne de sesini duydum. Ne kahvaltıya iniyor, ne de akşam yemeğine... evin neşesi gitti sanki.. hiç ses yok! Arada babam yada ben televizyon izlemeye gidersek salona, ancak o zaman biraz ses oluyor.
Babamda, Peggy'de, Andy'de çok şaşırttı beni. Üçüde Sarah'ı hiç sevmedi ve hep ona mesafeliydiler. Babamın kadına attığı o bakışlarından ondan gerçekten hiç hoşlanmadığının farkındaydım ve bunun için huzursuz olsamda pek oralı olmadım.
Uzun zamandır ilk kez... yoo aslında ilk kez değil, her ne kadar kendime itiraf etmeye korksamda, utansamda ve yok saymaya çalışsamda aslında uzun zamandır ilk kez bana, o çok eskide kalan duyguları her nasıl becerdiyse Megan hatırlattı, hissettirdi ve ben bundan ölesiye nefret ettim. İç dünyamda çok çatıştım kendimle. "O senin kızın yaşında, nasıl olurda bunları hissedersin... saçmalıyorsun," diye diye o duyguların üstünü örtmeyi başardım ve zaten o zamanlar Megan ve Andy'nin birbirine aşık olduğunu düşünmüş, hatta buna inanmıştım... ve bir süre sonra çok şükür ki tüm o geçmişin tozlanmış duyguları, tekrar o raflara, olması, saklanması gereken yerlerine geri döndüler ve çok büyük rahatlama yaşadım ve kader midir, bir tesadüf müdür bilmiyorum Sarah girdi bir anda hayatıma... onunla bir süre her şey çok güzel gitti ama, ama işte Peggy yanılmamış... kadın bir anda ortadan kayboldu.. oysa ki acaba hayatıma bundan sonra onunla devam edebilir miyim diye düşünmeye, hatta ciddi ciddi bunu istemeye başladım ama, o yokluğunun ardından duyulan haberle hayatımın şokunu yaşadım.
Andy'nin müstakbel nişanlısının babasına ait dükkanına uğradığımda ayak üstü lafladık ve bana Sarah'ın tutuklandığını söylediğinde neye uğradığımı şaşırdım. Kadın, aslında resmen seri katilmiş ve daha önce üç evlilik yapmış... genelde mali durumu erkekleri kovalıyor, bir süre sonra onlarla evleniyormuş. Birkaç yıl evli kaldıktan sonra o adamlar ölüyorlarmış.. ve tabikii üçününde hayat sigortaları mevcut ve ölümleri halinde o paralar bu kadına kalıyormuş. Cinayet aletide çoğumuzun bildiği arsenik ve her nasıl beceriyorsa, yapılan otopsilerde bu çıkmıyormuş.. ve ben, onunla daha çok şehire indiğim için, kasabaya da uğramayı kestiğim için bu olaydan dün haberim oldu. Bu kadın, çok kısa sürede hayatıma girdiği gibi yine çok kısa zamanda hayatımdan çıkıp gitti ve düşünüyorum da, kimbilir belki bir sonraki kurbanı brn olacaktım. Bunu babama ve Peggy'e söylediğimde onlarda çok şaşırdılar ve Peggy yine bana, "sen az daha böyle kim olduğunu bilmediğimiz bir kadına kalbini ve hayatını açmaya hazırlanıyordun Roy Stewarth... ucuz yırtın.. artık gözlerin başkasını görsün," dediğinde utancımdan kıpkırmızı oldum. Böyle bir saçmalığa evet diyebileceğimi nasıl düşünüyor hiç bilmiyorum, anlayamıyorumda. Kimsede anlamamı beklemesin. Ben eski sakin günlerimi çok özlüyorum ve sanırım birkaç gün sonra o eski günlerimize döneceğiz. Asla fazlasını istemiyorum artık! * * *
"Andy gitmek istemiyorum ya, anlamıyor musun? Bir çözüm yolu bulmalıyız hemde hemen! Yoksa baban beni kıçımda artık kaç numara çizme giyiyorsa, işte onun resmiyle evime postalayacak! Çalıştır yakışıklım kafayı ya?" dedim ve Andy bana umutsuz vakaymışım gibi baktı ve tam o an, o anda beynimde bir şimşek patladı. "Buldum ya buldum," dedim tüm sevincimle. Bu sevinç öyle tatlı bir duyguydu ki, dalga dalga tüm benliğimi, ruhumu kapladı bir anda.
"Evet ne buldun bayan Nevton!" dediğinde şımarıklık yaptım ve kıkırdarken ona dil çıkardım. Heyecandan yerimde duramıyordum. Yatağımın üstünde Andy ile otururken, bir anda bir top gibi yere zıpladım. "Ayağımı kıracağız... hatta gerekirse tüm bacağımı kıracağız," dediğimde heyecanla, Andy'nin gözlerinde saf korku vardı.
"Tamam, anlaşıldı.. sen iyice delirdin," dedi bana ve buna gerçekten inanmaya başladığını bana bakan gözlerinde görebiliyordum ama bu benim umrumda bile değildi. Onun benim hakkımda ne düşündüğü hiç umrumda değildi.. Tanrım, ihtiyacım olsn şeyi sonunda bulmuştum. İstediğim tek şey, bu çiftlikle öyle yada böyle sonsuza kadar kalmaktı ve bunu mümkün kılmak için her yolu deneyebilirdim.
Eğilip kot pantalonumun sımsıkı sardığı bacaklarıma baktığımda, başımın iki yanından süzülen siyah saçlarım bir an yüzüme çarptı. Bu halimle adım gibi emindim ki, yaramaz bir kız çocuğuna benziyordum. Başımı kaldırıp Andy'e baktım ve göz kırptım. Gülümsüyordum.
"sence hangisini kıralım Andy?" diye sorduğumda çocuğun gözleri fal taşı gibi açıldı ve yataktan bir sıçrayışta yere indi.
"Sen gerçekten kaçıksın ve üzgünüm Meg... asla bu konuda sana yardım edemem... tam bir çılgınmışsın, görüşürüz," dedi ve benim şaşkın bakışlarım onu takip ederken, odamın kapısını saniye beklemeksizin açıp, çıktı gitti.
Onun ardından yalnız kaldığım odam da deli gibi tur atmaya başladım. İkide bir ayaklarıma, bacaklarıma bakıyordum. Eğer aklıma gelen bu fikri uygulayacak olursam, en fazla birkaç ay daha kalabilirdim ve hatta bu kovboy bozuntusu sırf benden kurtulmak için, ya yine beni uçakla, yada o kahrolası sığırlardan sonra en çok sevdiği o kahrolası kamyonetinin arkasına beni attığı gibi kara yoluyla bile götürebilirdi.
Offf Tanrıım! Onun gözünde şu kamyonet yada sığırları kadar bile kıymeyim yok, onları bile benden daha çok seviyor ya!
Uffff! Düşünüp duruyordum. Hayır, hayır bu fikir hiç iyi değil Megan! Düşün, düşün be kızım! Başka ne olabilir ki? Ah Tanrım! Lütfen bana yardım et.. öyle bir şey olmalı ki her iki tarafıda ikna edebilmeliyim burda kalmak için. Sevgili annemde dün en son telefonda konuştuğumuzda beni çok özlediğini ve şu son üç günün saymakla geçmeyeceğini söylemişti. "Ah Tanrım! İkna etmem gereken, iki baş belam var ve lütfen bana yardım et! Delireceğim ya!"
Gerçekten ruh halim içler acısıydı ve onu çok özlemiştim. Tam bir haftadır onu görmüyorum. Pislik, çitlere bile gitmiyor. Gecenin karanlığında onu arkadan görmeyi bile çok görüyor bana.
Lanet olası kovboy! Bende burda kalmak için bir sebep bulmazsam Megan değilim. Ucunda ölüm olsa bile gitmeyeceğim işte. Ne olurdu sanki benim seni sevdiğim gibi biraz olsun sende sevebilseydin beni!
Kuralcı pislik! Bunak! Kazmaaa! Kızıymışım, kızı yaşındaymışım.... pislik herif!! Duyanda onu altmış yaşında zanneder! Pis fosiill!
Beni sevmediğin için nefret ediyorum senden!
Uffff ya! Ne yapacağım ben ya? Gönderecek beni! Domuuuz! Sığıııır! Patates kafasın iştee! * * *
Buldum ya sonunda gerçekten tam bir çözüm buldum. Kaç saattir çok sancılı bir süreç geçirdim ve artık uygulamak zorundayım ve çok dikkatli olmalıyım, çokta sessiz... Andy'e bulduğum çözümü söylediğim sırada çocuk odama henüz gelmişti ve tamda su içmek üzereydi... ve müthiş fikrimi ona söylediğimde içtiği su nefes borusuna kaçtı.. az daha boğulacaktı.
Artık kesinlikle deli olduğuma inanıyor, kimbilir belki de gerçekten deliyim? Hıh! Kimin umrunda!
Savaşta her yol mübahmış ve buda benim savaşım, kesinlikle bu savaşı bedeli ne olursa olsun kazanacağım. Buna yemin ettim işte.
Ahh Tanrım! Korkudan, heyecandan mideme kramplar giriyor ve saatler gece yarısını çoktan iki saat geride bıraktı. Artık bu lanet odadan çıkmalıyım. Harekete geçmeden önce derin derin nefesler alıp verdim ve çok sessiz olmaya çalışarak yavaşça kapısını açtığım odamdan çıktım ve yine yavaşça kapımı kapadım.
Ah Tanrım, heyecandan, korkudan ölebilirim. Kalbim göğsümü parçalayıp çıkmak ister gibi... resmen yoruyor beni. Çıplak ayaklarımın parmak uçlarında çok yavaş koridoru geçtim ve merdivenleri inmeye başladım. Lanet olası basamaklardan yine de ses çıkıyor ya. Her indiğim basamakta hala görüş açımda olan o sığırın kapısına bakıyorum. Hiç sağı solu belli olmuyor ve aniden ona yakalanmakta var kaderde... sanırım o an ruhumu teslim eder, korkudan ölürüm.
Nihayet ya nihyet bitti basamaklar ve yine parmak uçlarımda adeta koşturarak salona geçtim. Kapalı olan kapısını yavaşça açıp içeri kafamı uzatıp baktım. Olur ya burda da çıkabilir karşıma ve ben ona bu saatte burda ne yaptığımla ilgili ne söyleyebilirim ki? Ben bunları düşünürken ardımdan bir "şiişşt" sesi geldi ve başım, salonun içinde, bedenim dışarda öylece kaldım.
Tanrııım! Hayıır yaa! * * * * *