ERTESİ GÜN
~ Peggy ~
Ev halkı birazdan yine her sabah mutfağımda buluştuğumuz gibi uzun ve geniş, açık renk cevizden, el işçiliği ile yapılma emektar masamızda yerini alacak ama tek bir farkla.Artık fazladan bir konuğumuz var.
Dün Roy, gittikten sonra benim bir güzel haşladığım konuk.
Roy'un evden nasıl fırtına gibi çekip, gittiğini gördükten sonra bu kıza karşı içimde ciddi ciddi öfke birikti.
Mutfağın kapısının kenarında, kendimi gizlemeyi nasıl olduysa başararak, onların konuşmalarına kulak şahidi olmuştum. Biliyorum, Roy bunu bilse bana içten içe çok kızar ama ne yapayım dayanamadım işte.
Kızın ses tonu, dalga geçer gibi konuşuyor olması, gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı ve en son söylediği o sözler, benim için bardağı taşıran son damla olmuştu.
"Heey!.. bana baksana sen!" diye seslendiğimde, mutfak kapısında bitmiştim ve o merdivenlerdeydi. Bir basamak çıkmıştı ki dönüp, bana baktı. Şaşırmıştı. Çünkü bu onunla ilk karşılaşmamızdı. "Amacını anladım kendini çok akıllı sanan aptal kız! şimdi o kulaklarını aç ve beni çok iyi dinle! Birincisi; kimse seni buraya davet etmedi, zorla da getirilmedin...ikincisi, bu evde kimsenin seninle kaybedecek zamanı yok, şımarıklıklarına katlanmak zorunda da değiliz ve katlanmayız da, üçüncüsü haddini bil! Roy, özellikle de Roy'a karşı saygılı ol! Hoş kime ne anlatıyorsam, sen saygıdan habersizsin... ukalalığı, saygısızlığı, özgüven sanıyorsun çocuk! Gitmek istiyorsan bunca oyuna gerek yok. Kapı orda! Bilet işini halledecek yaştasın, işte telefon salonda! basar gidersin... bu evin huzurunu kaçırma! Şimdi gidebilirsin," dedim ve o, hiç sesini çıkarmadan dinledi beni.
Sonrasında o şeytanlık akan gözlerini kısıp, numarasına devam edecekti ki, "sakın bana oynama kızım! çünkü oyununu bozarım!" dedim.
Sesimin sert,kendinden emin tonu ve yüzümdeki kızgınlığımın, onu ürküttüğünü görebiliyordum. Açıkçası bundan da büyük zevk aldım. İnsanı zorla kötü yapıyorlar ve ben bunu unutalı uzun zaman olmuştu. Ama bu kız bana yeniden hatırlatmayı başarmıştı.
Daha fazla yüzünü görmeye dayanamadığım için mutfağıma girdim ve onu o basamaklarda piç gibi bıraktım. Lanet olası küçük şeytan!
Yaptığımdan asla pişman değilim. Yine olsun, yine yaparım. Hak etmişti bunu. Kimsenin bu evin huzurunu, mutluluğunu bozmasına izin veremem. Bugün mezardakiler bile çıkıp gelseler, onlara bile izin vermem.
Bakalım bugün küçük hanım nasıl davranacak diye düşünüyordum ki Carl ve Andy, peşpeşe sarayıma, merdivenlere açılan ikinci kapımdan giriş yaptılar.
Andy, her zamanki gibi güler yüzlü ve gelip her sabah yaptığı gibi yanağımdan öpüyor beni. "Günaydın küçük hanım," diyor yine bana..göz süzmemi beklediği gibi yapıyorum hemen, şımarıyorum. Biliyorum bu halimi sever. Evin büyükbabası Carl, sandalyesini çekerek masadaki yerini alırken, "günaydın Peg, bugün nasılsın?" diye soruyor her sabah sorduğu gibi. "İyiyim efendim," dediğimde o puslu gözlerini deviriyor, "yapma şunu her sabah," diyor ve başını iki yanına sallıyor.
Sabah sabah ona takılmak hoşuma gidiyor, muzipçe gülümsüyorum ve hemen ekliyorum, "lafın gelişi efendim."
Yüzüme bakıyor ve tatlı tatlı gülümsüyor, 'öyle olsun Peg,' der gibi.
Birazdan Roy gelir, kolunu omuzuma sarar, beni hafif kendine çeker ve beyazları çoğalmış saçlarımdan öper, tıpkı her sabah yaptığı gibi ama bugün yapar mı bilmem.
Dün kötüydü, çok kötüydü hemde. Bekliyorum oğlumu ve evet, merdivenlerden yükselen o her zamanki tempolu, güçlü adım seslerinden tanıyorum onu. İşte o da aynı kapıdan giriş yapıyor diğer Stewarth'lar gibi.
Yüzüne bakıyorum, solgun ve gözleri kan çanağı. Göz teması kurmuyor benimle ama yine de gelip başımdan, kıvırcık, ağarmış saçlarıma alışık olduğu öpücüğü bırakıyor. "Herkese günaydın," derken babasının uzun zaman önce oda zorla, ona bıraktığı masa başındaki yerini alıyor.
Carl ve Andy, bu günaydına birlikte cevap veriyorlar. Carl başını Roy'dan yana çevirip bakıyor ve ardından saniyeler içinde bakışlarımız buluşuyor.
Andy,farkında bile değil. Gençlik işte! Her sabah olduğu gibi açlıktan öten midesine bir şeyleri indirmenin derdinde ve belli yine son anda hatırladı. Büyükler daha bir şeylere el atmadı. Hoş zamanımızda bunlara artık kimsenin dikkat ettiği yok ya, işte ancak bizim gibi üç beş gelenekçi aile hala böylesi davranışların derdinde..çok sürmez, bir kaç yıla oda biter. Zaman değişiyor, dönüşüyor, dönüştürüyor ve artık hiçbir şeyin tadı eskisi gibi değil. Ahh, yine kaptırdım kendimi bizim nesilin güzelliklerine.
Gözlerim Andy'de. Bunların üç nesli de yeşil gözlü ve aslında sanki birbirlerinin yıllara evrilmiş halleri gibiler. Üçünüde çok seviyorum, onlar benim ailem ve bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez.
~ Roy ~
Sabah uyandığımda başıma balyoz yemiş gibiydim. Çok erken uyandım ve soluğu duşta aldım. İyi miyim değil miyim bilmiyorum, açıkçası bilmekte istemiyorum. Neyse, geçer gider elbette, tıpkı bundan önce olduğu gibi.
Şimdi ana odaklanma zamanı, başka türlü bu hayata devam etmek hiç ama hiç kolay değil. Biriciğimin sevgisi hep benimle ve ben birazda ondan aldığım güçle dayanabildim, geldim bugünlere ama bazen işte...neyse.
Mutfakta hepimiz yerimizi aldık almasına da ama küçük hanım hala varlıklarıyla bizi onurlandırmadılar.
"Bizim çok sevgili, saygı değer konuğumuz nerdeler?" diye sorduğumda üçüde yaptığım ironiyi anlamış durumdalar ve bıyık altından gülüyorlar.
Babam, "onu hiç kimse görmedi ki evlat. Andy az önce odasına çıkmış, kapısını çalmış ama bir ses vermemiş. Herhalde hala uyuyor, dün akşam yemeğe de inmedi," dediğinde, gözleriyle 'sende yoktun,' diyor bana ve ister istemez gözlerimi kaçırıyorum.
Evet yoktum. Saatlerce kimi zaman at sırtında, kimi zaman atımın yanında onunla birlikte yürüdüm, onunla dertleştim. O da beni anlıyormuş gibi sakince dinledi beni.
Geç saatte eve döndüğümde herkes uyuyordu artık ve ben çok bitkindim. Hem bedenim, hem ruhum yine çok yorulmuştuk. Neyse...
"Kaç saattir uyuyor bu kız?" "Ona zaman tanımak lazım oğlum. Biliyorsun, bizden çok farklı alışkanlıkları var, yaşamıda öyle," diyor babam ve yüreğinden, gözlerine akan tüm sevgisiyle yüzüme bakıyor, 'ne yapalım' mimiğinin ardından bana göz kırpıyor. Çok seviyorum onun bu hallerini ya! İçimi ısıtıyor. Gülümsüyorum. Omletlerimizi tabaklarımıza dağıtmanın telaşında olan Peggy'e dönüyorum ve, "hadi Peg! iş başa düştü. Yürü, gidip kaldıralım uyuyan prensesi. Bu evin kuralları var ve onun için esnetecek değilim," diyorum ve çok ciddiyim.
Aslında birazda kızgınım ona. Hem dünkü davranışları, hemde bilmeden beni mazime yolculuğa çıkarttığı için ve bir an önce defolup gitmesi için saatleri sayıyorum artık.
"Roy, bu yaşlı kadını çıkartma şimdi üçüncü kata. Andy gidip tekrar baksa ya, haa ne dersin?" Anlaşıldı, Peggy itiraz ve naz nakamında ama olmaz. "tatlım, haklısın da o da sonuçta genç bir kız, yani senin yanımda olman daha yakışır bir durum... hadi bakalım, düş önüme!" "Pekala," diyor ama biliyorum isteksiz.
Ağır ağır çıktığımız merdivenlerden sola dönen koridorun en başındaki oda konuk odası, evin ön kısmına bakıyor ve oldukça geniş, rahat, sevimli... keşke konuğumuzda biraz sevimli olabilseydi ama işte..
Odasının önüne geldiğimizde Peggy gerçekten çok yorulmuştu ve bunun için çok üzgündüm ama başka çarem yoktu. Odanın kapısını bir kez kıvırdığım işaret parmağımla tıklattım ve beklemeye koyulduk ama en ufak bir ses yoktu.
Lanet olsun! Nasıl da acıkmıştım. Dün evden çıkarken Peg'in hazırladığı sandviçi telefonun yanında unutmuştum ve dün sabahki kahvaltıyla duruyorum.
Bekliyorduk hala ve sabrım gittikçe azalıyor. Peggy'e baktım ve bir daha kapıyı çaldım ama yok, tek bir çıtırtı bile yok. Peggy ile göz göze geldiğimizde, bakışlarımızla sessiz bir anlaşma yaptık ve elim kapının tokmağına gitti, yavaşça çevirdiğim tokmak, kapının kilitli olmadığının habercisiydi. Biraz tedirgin oldum ama yanımda Peggy'nin olması içimi rahatlatıyordu.
Kapıyı geriye doğru ittiğimde Peggy'e "önden buyur," dedim ve onun içeri girip bana "gelebilirsin," dediğinde ve içeri girdiğimde, gördüğümüz manzara karşısında Peggy ile ikimizde şaşkındık artık. Bakışlarımız birbirini bulduğunda "bu nasıl uyuma?" diye soruyorduk adeta birbirimize. Yatağının yanına kadar gittik ve o, İçerde birilerinin olduğunun farkında bile değildi. Sanırım çok derin uyuyordu.
"Megan, uyan hadi... kahvaltı vakti!" dediğimde hiç tepki vermedi. Gerilmeye başlamıştım yine.
Peggy'e, "birde sen dene," derken, Peggy yüzünü buruşturdu. Belli ki oda da olmaktan hiç mutlu değildi. Aralarında bilmediğim bir şey mi olmuştu?
~Peggy~
Bu odada olmaktan, bu kızı uyandırma görevini üstlenmiş olmaktan nefret ettim. Hem bu nasıl bir uyuma böyle ya?
İnsanlar, normalde başı yastıkta, bedeni yatağın üstünde uyurlar ama söz konusu bu kız olunca "normal" kelimesi anlamını yitiriyor. Aslında çokta şaşırmamak lazım. Neyi normal ki bu kızın yatma, uyuma şekli normal olsun? Başı yastığın altında, dizlerinin üstünde öylece uyuyor ya! Ayyhh! Hiçte nazlayamam bu şımarık kızı ve Tanrı yarattı demedim, kocaman elimin avucuyla o havaya diktiği kıçına sağlam ama bayağı bir sağlam tokat patlattım.
Wuhhhuu!
Biraz fazla mı kaçtı bu sağlam tokat? çıkan sesten ben bile ürktüm yav ve Roy! Tanrım, onu bile korkuttum ya! Adam olduğu yerde sıçradı resmen ve inanamayan gözlerle bana bakıyor. Çok komik bir hali var ve ben gülmemek için zor tutuyorum kendimi.
~Roy~
Ne olduğunu anlayamadan odanın içinde çınlayan o ses nasıl bir sesti öyle? Tanrıım! O nasıl bir tokattı öyle? Çıkan sesten kulaklarımı kapatacak hale geldim ve aman Tanrıım, işte beklediğim tepki! "Lanet olsun!
~Megan~
Buda ne ya? Kıçımda hissettiğim bu acı da ne? Resmen beni yerimde sıçrattı. Hızla doğruldum ve etrafıma baktığımda o ikisini gördüm. Sinirlerim tepeme toplandı bir anda. Kovboy, başını kaşımakla meşgul, kaçamak bakışlarını yakaladığımda iyice delirdim ve bıyık altından gülüyor mu ne? Ya bu tombul kadın, ona dünden takmış durumdayım...o açıktan gülüyor ya? 'açta kıçına gül!' diyesim var ve kim tutar beni?"
~Roy~
Sabahın mahmurluğuyla rengi daha da koyulaşan o mavileriyle ateşler saçarak bakıyor ikimize de ve evvet işte saniyelet içinde beklediğim ikinci tepkisi geliyor... bas bas bağırıyor. Kulaklarımı kapasam mı acaba? "Lanet olsuun! Saatlerdir uyumaya çalışıyorum ve tam dalmayı başarmışken, beni ne hakla kıçımda o boktan tokatla uyandırırsınız ya? Bütün gün ve gece o kahrolası sığırların, atların, koyunların ve ordan oraya kaçışan tavuklarınızla o gagasına sıçtığım horozunuzun o boktan seslerini duymak zorunda kalmaktan bir damla olsun gözüme uyku girmedi ve ben uyumak istiyorum bu içine sıçtığımın lanet çiftliğindeee!..rahat bırakın beniiii!"
Ve tüm bu isyanın ardından hiç beklemediğim şekilde gözyaşlarına boğuluyor. Küçük bir kız çocuğu gibi bildiğin sarsıla sarsıla ağlıyor. Elleriyle kapadığı yüzünü göremiyorum ama boğuk çıkan sesiyle söylediklerini zorda olsa anlıyorum. "Evime, odama gitmek istiyorum ya.. benim burda ne işim var anne ya?"
Peggy halinden memnun,dönüp bana bakıyor ve "bundan sonrası sende evlat, ben kaçar!" diyip bildiğim topukluyor. Kaldık mı başbaşa bu deli kızla?
O hala ağlıyor ve ben ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Hayır yani anlayamıyorum, burası bir çiftlik sonuçta ve az önce ettiği her küfürle yüzümü buruşturan ben, o küfürleri duymuş olmaktan nefret eden ben, o kahrolası küfürlerin muhatabı benim gözüm gibi baktığım biricik hayvanlarımın, ağızlarına ses kesici bant yada başka bir şey takacak değildim ya!
Bunu biliyor olması lazımdı. Cynthia bu kıza nasıl bir yere gideceğine dair bilgi vermedi mi ya? Olur şey değil ama işte şu an o ağlamakla meşgul ve ben onu nasıl sakinleştireceğimi bilemiyorum bile.
Ah Peggy! Nasılda beni bu kızla yalnız bırakıp gitti hem o nasıl bir uyandırma şekliydi? Yuhh yani yuhh!
İyi de ben ne yapacağım bu kızla şimdi? Hala ağlamaya devam ediyor ve ben onu nasıl sakinleştireceğimi hiç bilmiyorum. Üstelik buna gerek var mı bu konuda bile bir fikrim yok.
Şaşkınlık denizine düştüm, çık çıkabilirsen şimdi! Hayır, çocukta değil ki kucağına alıp sevesin, gözyaşını silesin, şişşt, tamam geçti diyesin!
Offf ya offf... nasıl davranacağımı kestiremiyorum ki! Gitsem bir dert, kalsam başka bir dert. Cynthia'nın kızı o. En yakın dostumun ve onun çaresizliği şimdi beni çaresiz bırakıyor. "Megan!" dediğimde, hala elleriyle yüzünü kapamaya, biraz sakinleşmiş olsada ağlamaya ve artık anlayamadığım şekilde kendi kendine bir şeyler söylenmeye devam ediyor.
Bana iç dünyamda tam bir kaos yaşatıyor. Oldum bittim bir kadının ağlamasına da hiç dayanamam. İçten içe onun adına üzülüyor muyum ne? Hadii ama Rooy, saçmalama ya?
Yatağının ayak ucuna otururken buldum kendimi ve öylece ona bakıyorum. Aklımı karıştırmakta ve beni çaresiz bırakmakta son zamanlarda bu kızın üstüne yok. Yine "Megan?" dediğimde sesim, benden beklenilmeyecek kadar şevkatli çıkıyor ve beni de şok ediyor, ama o sanki duymuyor bile. Öylece sessiz, ikimizde oturuyoruz. O aklından neler geçiyor, tamamını bilmeyi ne çok isterdim.
Yatağının ortasında bağdaş kurmuş, başı önünde, yüzünden indirdiği elleri artık kucağında ve tıpkı küçük bir kız çocuğu gibi sağ elinin tersiyle, için için çektiği burnunu siliyor. Bu haline gülümsüyorum. Çok sevimli göründü gözlerime.
Bir an başını hafif yan çevirdiğinde kaçamak bakışlarını yakalıyorum. "İyi misin?" diye sorduğumda omuzlarını çekip bırakıyor önce, sonrasında başını iki yanına sallıyor ve yine ağlamaya başlıyor. Tanrıım! Yine mi ya, şimdi ne oldu peki?
"Tamam, bak uyumak istiyorsan, devam edebilirsin," dedim. Bunu ben mi dedim? Hani küçük hanım için kuralları esnetmek yoktu? Kendimle çeliştiğime inanamıyorum.
"Uyuyamam artık!!.. niye uyandırdınız ki beni siz?" "kahvaltı için," dedim saf saf. Derin bir nefes alıyor. Daha mı kızgın yoksa ve sakinleşmek adına mı alıyor o nefesi? "İyide ben kahvaltı yapmam ki! Hiç öyle alışkanlıklarım yoktur ve annemle de bu yüzden çok tartışırız," demez mi? Ne garip yav? Kahvaltısız güne başlanılır mı hiç? Düşünüyorum, en azından hakkında bir şey öğrenmiş oldum. Bakalım ilerleyen zamanlarda daha neler öğreneceğiz hep birlikte?
Anlaşılan bu konuda esneklik göstermem gerekecek. "İyi madem, o zaman ben gidiyorum, acıktığında mutfakta bir şeyler atıştırırsın," dediğimde beni izleyen gözlerinden bir karartı geçtiğini görüyorum. İçimden bir ses, 'kesin Peggy ile bir şey olmuş,' diye bana fısıldıyordu.
Daha fazla odada kalmanın bir anlamı yoktu ve yavaşça ayağa kalktım, kapıya doğru ilerlemeye başladım."Teşekkür ederim yinede." Duyduğum bu cümle karşısında dönüp ona baktım. Ne diye teşekkür etmişti ki? Uykusunu bölmüştük. "Niye bu teşekkür?" "annem yada babam gibi diretmediğin için Roy Baba," dedi ve nasıl bir çeviklikse ok gibi fırladı yatağından, burnumun dibinde bitti bir anda.
Ellerini arkasında birleştirirken, küçük bir kız gibi bedenini sağa sola döndürüyor ve gülümsüyordu. Az önce iki gözü şarıl şarıl ağlayan kız bu muydu? İnanamadım. Ruh hali ne çabuk değişiyordu? "Düşündümde, bende hemen hazırlanıp kahvaltıya gelicem, belki sayenizde bende severim şu kahvaltı denen gereksiz şeyi," diyiverdi.
Şaşkındım ama aynı anda sevinmiştim de. Biliyordum ki Peggy, öyle olur olmaz mutfağına girilmesinden, Megan'ın ona sürpriz ziyaretler yapmasından hoşlanmayacaktı ve bir süre sonra mutlaka bana gelip dert yanacak, çözüm bul diye başıma ekşiyecekti. Bundan adımın Roy olduğu kadar emindim.
"Pekala, aşağıda, mutfakta görüşürüz o halde," dedim ve artık gitmek için adım atacağım sırada ben daha ne olduğunu anlayamadan onu resmen bedenime yapışmış buldum. Deli midir nedir bu kız, ne oluyor ya?
~Megan~
Ona neden sarıldım hiç bilmiyorum ama bir anda içimden geldi işte ve eh ben kafasına göre takılan biri olarak bunda bir gariplik görmüyorum.
Bu adamda bir şey var gibi, henüz çözemedim ama sanırım güven duygusu. İnsanın ona güvenesi geliyo ya.
Üstelik düne göre baya sakin ve sanki birazda durgun. Dün, ben ona o son sözleri söylediğimde bilmeden bir şeyleri tetikledim sanki. O orman yeşillerine, sisler nasılda çöktü bir anda ve o çekip gitmesi cidden aklımı karıştırdı.
Hem istediğinde gayet anlayışlı olabiliyomuş ve o sesi sanki ninni yav! Ninni gibi geldi kulaklarıma, acık daha konuşsa uyurdum belki de.
İçim ısınmaya başladı bu adama. Ama o hala bana sarılmadı. Kollarına bak ya! Resmen boşlukta asılı kaldı. Fazla mı ileri gittim acaba? Amaan, yok canım ya! Bedenini serbest bıraktım işte ve yüzüne bakıyorum. Ahhaha! Nasılda şaşkın yav?
~Roy~
"annem senin gibi yakışıklı bir adam dururken ne diye gitmiş, o çirkin ördek yavrusu babamı bulmuş hiç anlamıyorum. Çok zevksizmiş doğrusu."
Megan'ın damdan düşercesine söylediği o sözlerle iyice afalladım..Durduk yere sarılması yetmiyormuş gibi, birde şu söyledikleri akıl alır gibi değil. 'Çirkin ördek yavrusu' aman Tanrım! Bu nasıl bir saygısızlık, sevgisizlik!
Sabah sabah, üstelikte deli gibi acıkmışken ve ben çok acıktığımda aşırı gergin olurken, şu an katlanmak zorunda olduğum şeylere gerçekten inanamıyorum. Yine beni sinir etmeyi başardı ya! "bana bak Megan! Bir daha böyle saçma sapan hareketlerde bulunup, az önceki gibi zırvalarsan külahları değişiriz. Ağzından çıkanları o kulakların duysun biraz. Benim canımı sıkma, yoksa dostumun kızı demem seni geldiğin yere gerisin geri postalarım. Haddini bil! Ailene karşı biraz saygılı olmayı öğren bir an önce, tabii bizlerede. Burası Ali Baba'nın çiftliği değil, bende Ali Baba hiç değilim. Bunu o kafana iyice sok!"
Bir saniye daha orda duracak halim kalmamıştı. Bu kızla üç ay nasıl geçecek hiç bilmiyorum. Cidden beni çok zorlayacağa benziyor.
Odanın kapısından çıktığım an, "Heey! Roy Baba, kızınca daha çok yakışıklı oluyomuşun sen be!" dedi bana ya! Bana dedi ya bunu bana! lanet olası. Çıldırmama ramak kaldı.
Duymazdan gelirken, kaskatı kesilen bedenim ve kızgın benliğimle, merdivenlere giden koridorda, hızlanan adımlarımı adeta birbiriyle yarıştırarak ilerlemeye başladım. Ellerimi sıkmış, yumruk yapmıştım ve duvarları yumruklamamak için kendimi zor tuttum. Şeytan görsün yüzünü! * * * * *