Onları izleyen sadece ben değildim ve nedense içimi garip bir huzursuzluk kapladı. Andy'i daha önce bir kızı öperken hiç görmemiştim, daha doğrusu bir kızla böylesi bir yakınlık kurduğuna şahit olmamıştım ve evet bu kız Megan olunca biraz daha garip hissettim.
Sanırım biraz da korkuyorum. Megan kısa bir süre sonra gidecek ve eğer şüphe ettiğim gibi aralarında bir şeyler olmaya başlamışsa, hiç farkına varmadan bir aşka yelken açmışlarsa sonrasını düşünmek bile istemiyorum.
Oğlumun onun ardından acı çekebileceğini düşünmek canımı sıkıyor ve bu düşünce hemen yeni bir düşünceyi doğuruyor, bundan da ödüm kopuyor.
Ya Andy'de onunla gitmek isterse, ya artık çiftlik eskisi gibi onun ilgisini çekmez olursa... gerçi birkaç yıl öncesinde ona özgür olduğunu, isterse buralardan gidebileceğini söylemiştim ama gönlüm aslında tabiiki gitmesini istemiyordu o zamanlar ve şimdi de istemiyor.
O zamanlar Andy tabiiki gitmek istemedi, ait olduğu yerin çiftlik olduğunu, bunun dışında başka bir hayat düşünemediğini söylemişti. O günlerden bu günlere pek bir şey değişmedi ama işte şimdi az önce gördüğüm şeyden sonra oğlumun hala aynı fikirde olup olmadığını ister istemez merak ediyorum.
Tüm bunları düşünürken, fark ediyorum ki aynı anda az önceki o yaptıkları şeyi görmekten de utandım ve gözlerim hızlıca etrafı taradığında babamın, Peggy'ninde onlara baktığını gördüm. Peggy dönüp bana baktığında gözlerimiz buluştu.
Onun, gözlerime takılan o zeytin karası gözlerinde, bu kez başka, değişik bir bakış daha yerini almıştı ve anlayamadığım bir nedenle bir anda gözlerini benden kaçırması çok garipti. Oysa biz yıllardır onunla hep böyle gözlerimizle konuşur, çoğu zaman söyleyeceklerimizi kelimelere dökmezdik, anlaşırdık hep biz, ama şimdi o az önceki bakışlarındaki çözemediğim bir anlam vardı ve gözlerini benden kaçırması aklımda bir soru işaretinin doğmasına neden oldu. Aynı anda düşünüyordum, kimbilir belki de ben yanlış anlamıştım, belki oda benim gibi utanmıştı, bilmiyorum.
Şenlikler tüm hızıyla devam ederken, sıra çiftlerin dans yarışmasına geldi.
Andy ve Megan her ne kadar evde hayatı birbirlerine zehir etselerde, tek iyi anlaştıkları konu günlerce Megan'ın devam ettiği dans eğitimi oldu. Hoş onda da kapışmadılar değil ama gerçekten ondan beklemediğim bir sabır gösterdi ve sonunda tüm hareketleri, nerdeyse tüm dansları öğrendi.Anladım ki bu kız, eğer kafayı bir şeye takmışsa başarana kadar pes etmiyor.
Gerçekten çok hırslı ve azimli, sonunda istediğini elde edecek kadar azimli hemde. Bunu şimdi onu uzaktan izlerken çok daha iyi kavrıyorum. Andy ve ona bakıyorumda, gençlik, tazelik, buram buram hayat kokuyorlar ve ben onlara baktıkça kendimi biraz daha yaşlı hissediyorum.
Öncesinde hiç böyle şeyleri kafama takmazdım. Çiftliğimde işler yolunda gitsin, ailemin sağlığı, huzuru yerinde olsun başka bir şey istemezdim, hala istemiyorum ama son zamanlarda sık sık aynaya bakarken ve incelerken buluyorum kendimi. Son anda ne yaptığımı fark ettiğimde şaşırıyorum. Aslında sebebini az çok biliyorum sanki ama, işte... düşünmek istemiyorum...neyse!
Beni rahatsız eden o düşüncelerden kaçmak, kurtulmak için dikkatimi etrafıma vermeliyim ve gördüğüm kadarıyla şimdi Andy ve Megan, yarışmanın yapılacağı ahşap dans platformunda yerlerini aldılar ve bize de yine onları alkışlayarak destek olmak düştü.
Bakıyorumda o elbisenin içinde gerçekten bir film yıldızı gibi parlıyor bizim çılgın. Ne zaman o saçlarını sarmış, lüle lüle yapmış hiç bilmiyorum. Sanırım o sırma gibi simsiyah, parlak saçlarında yine Peggy'nin dokunuşu var.
Ben bu sabah biraz geç uyanmıştım ve merdivenlerde onunla karşılaştığımızda saçlarında şu bigodimidir nedir onlardan vardı ve bir an bana birazda korkuyla ama daha çok hüzünlü gözlerle bakmış, sadece günaydın, demiş hemen basamakları çıkmaya koyulmuştu. Bir an dönüp yukarıya ona baktığımda onunda başını çevirip bana baktığını ve çekingen bir tebessümle gülümsediğini gördüğümde, ona olan kızgınlığımla kaşlarımı çatmıştım. Aslında kızgınlığım kendimeydi ama ona kızmış olduğumu düşünmesini istemiş olmalıyım. Gözlerinde yine hüzün belirirken, o son kalan basamakları adeta koşar gibi çıkıp gözden kaybolmuştu.
Bir an yanına gidip avazım çıktığı kadar ona bağırmak, kızmak beni zehirlemeye başlayan tüm öfkemi yüzüne kusmak istemiş ve "defol git artık hayatımdan, hayatımızdan," demeyi çok istemiştim ama sonrasında düşününce bunun saçmalıktan başka bir şey olmayacağına karar verip, vazgeçmiştim. Şimdi düşünüyorum da iyiki vazgeçmişim. Durduk yere kızında canını sıkacaktım.
Aslında bugün hiç iyi değilim. Bir anlığına kendini toparlanmış gibi hissetsemde aklım, ruhum, benliğim sanki bir fırtınaya kapılmış gibi karmakarışık.
O unuttuğumu, bir yerlere gömdüğümü sandığım o duyguların durduk yere gün ışığına çıkmasına deli oluyorum ve buna bir anlam vermekte çok zorlanıyorum.
Ben yine kasvet çökmüş kendi ruhumla cebelleşirken, dans yarışması da bitti ve bizimkiler ikinciliği kaptılar.
Yanımıza yaklaşmaya başlayan Andy buna seviniyor olsada Megan öyle hissetmiyor galiba ve gelir gelmez babama sarıldı. Nedense içimde bir his bana sarılmış olmasını istiyor ve bir an kollarımı açmış ona bakarken buldum kendimi. Bunu gördüğü an gülümsedi ve hiç bekletmedi beni.
Delirdin mi Roy? Bunu niye yaptın ki? * * *
Bana öyle kollarını açınca çok mutlu oldum. Yarışmayı ikinci olarak bitirmiş olmak çok canımı sıktı.
Günlerce, saatlerce dans eğitimi için Andy'nin bazı saçma kaprislerine, durduk yere yanaklarına öpücük istemelerine, bazen gözlerinde garip bir ifadeyle bana bakmalarına ve sanki bir şey söyleyecekmişte, ama nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş gibi çömez hallerine katlandıktan sonra yarışmada ikinci olmak çok canımı sıktı ya.
Günlerce taban teptim ben be. Canım çıktı ama sonuçta ikinci olduk ve benim bunu kabullenmem çok zor.
Şimdi sürpriz bir şekilde bana açılan o kolların arasında olmak, bana sarıldığını bilmek öyle güzel ki, öyle mutluluk vericiki.
Biliyorum, hissediyorum... bana kızına sarılır gibi sarılıyor. Benim istediğim hiçbir duygu yok aşka kapalı o kalbinde. Buna her ne kadar üzülüyor olsamda bir yanımla mutluyum da. Çünkü biliyorum ki o kalbi yanlızca bana kapalı değil, tüm kadınlara kapalı ve orda sadece eşine duyduğu sevgisi ve aşkı var.
Oysa ben ne çok seviyorum onu. Bir yanım hemen burdan gitmek istiyorken, bir yanım sonsuza kadar burda, onun yanında kalmak istiyor. Her geçen gün ona olsn aşkımı kalbimde bir gül gibi büyütüyorum ve o gülün dikenleri olsada, her ne kadar canımı yakıp, yüreğimi kanatsada ben o gülü besleyip, büyütmekten mutluyum.
Öyleki şu salak Andy bana evlenme teklifi etse hiç düşünmeden kabul ederim ve ona tek şart sürerim, asla burdan gitmemeyi.. az önce de öyle deli gibi dudaklarıma yapışınca çok şaşırdım ve sırf onu zor durumda bırakmamak için ona karşılık verdlm. Oysa beni onun değil, kahrolası yakışıklılığıyla, beni çileden çıkaran o tavırlarıyla aslında kendisinden itmesi gerekirken, daha çok ona çekildiğim, şu an hala bana sarılan bu adamın öpmesini ne çok isterdim.
"Birazda bana bırakın ya, bende sarılayım partnerime,"'dediği an Andy şımarıkça ve o beni yavaşça bıraktığında sanki olağanüstü bir rüyadan uyandım.
Nasılda yüreğim ısınmıştı ve sanki birden ayazda kaldım.
Offf ya! Bu aşk denen şey çok zormuş ya, çok can yakıyormuş... öğrendim sonunda. Ben nerdeyse ağlayacak hale gelmişken, bana sımsıkı sarılan Andy, kulağıma "seninle konuşmak istediğim bir konu var," diye fısıldadı.,
Benimle ne konuşabilir ki ve neden fısıldadı ki?
Elimden tuttuğu gibi beni, bizimkilerden uzaklaşmaya başladık ve ben kısa bir an dönüp bizimkilere baktım, özellikle de ona. Oda bize bakıyordu ve gözlerinde ki o bakış, sanki dün gece bir anlığına bana baktığı bakışla aynı gibiydi.
Endişe, şaşırmışlık var gözlerinde, sanki aklı karışmış gibi ve şimdi birde merak var artık o gözlerde.
Başımı çevirip hala elimi sımsıkı tutan Andy'e baktığımda onun ise çok heyecanlı olduğunu fark ettim ve sanki çokta mutluydu.
Gülümsüyordu ve dönüp bana bakınca, elimi bırakıp, kolunu belime sardı, beni kendisine doğru çekti ve eliyle belimin yanından tuttu.
Durduk yere yaptığı bu harekete çok şaşırdım. Bana, bedenime bu kadar yakın olmamıştı daha önce. Tamam ara sıra birbirimize sarıldığımız olmuştu ama şu anki bana dokunuşu çok başkaydı. Sanki beni sahiplenmiş gibiydi ve bu beni çok şaşırttı.
Bu çocuğa neler oluyor böyle ya? * * *
Babam ve ben yalnız kalırken, Peggy' de uzun bir aradan sona gördüğü, kasabada yaşayan ve her zaman görüşmeye fırsat bulamadığı birkaç yaşıtı arkadaşının yanına gitmiş, onlarla belli ki yine konusu geçmişte kalmış o eski günlerin olduğu koyu bir sohbete dalmıştı.
Babam ve ben, öylece oturduğumuz yerde etrafa bakınırken, yine beni rahatsız eden o bakışların hefedi haline gelmiştim ve ben bundan nefret ediyorum. Zaten biraz gerginim, şimdi iyiden iyiye gerilmeye başladım.
Koyu mavi kot gönleğimin cebinden çıkardığım paketimden hemen bir sigara çıkardım ve beklemeden yaktım. Sigaramdan çektiğim derin nefesi, havaya gri bir duman olarak solurken babamla göz göze geldik ve o, beni çok iyi tanıyan, her halimi, her mimiğimi, her bakışımı çok iyi bilen babam muzipçe gülünce, bende güldüm.
"e sende bu kadar yakışıklı olmasaydın oğlum.. bu bakışlara alış!" derken, gözleri bana kaçamak bakışlar atan kasabanın dul kadınlarını, hatta bazı genç kadınlarını taradı ve başını önine eğip, sağa sola sallarken hafifçe güldü. Bu hareketleriyle sanki bana, 'asla bundan kurtulamayacaksın' mesajı verir gibiydi ve oda çok iyi biliyordu ki ben tüm bunlardan çok rahatsızdım.
Parmaklarımın arasındaki sigarayı, el çabukluğu ile kaptığında birbirmize baktık ve bastık kahkahayı.
Babam, her zaman en büyük destekçim, belki şu hayattaki tek dert ortağım, her konuda yol gösterenim, en güçlü yardımcım, dostum, arkadaşım, kısacası benim her şeyim ve beni çok iyi tanıdığını, çok iyi analiz ettiğini çok iyi biliyorum ve bildiğim bir başka şey de var ki, yıllar sonra beni dün gece öyle sarhoş olmuş, perişan bir durumda görmek onu çok üzmüştü, yüreğini kanatmıştı ve onu o çok acı çektiğimiz günlere geri götürmüştü.
Elanor'u kaybettiğim o ilk zamanlar, hayat benim için durmuştu sanki ve onun özlemine, onsuz kalmanın acısına dayanamadığım zamanlar, tıpkı dün geceki gibi saatlerce içer, bazen salonda sızar kalır, bazen de aynı dün gece olduğu gibi babamın yardımıyla yukarı katlara, odama bizi götürecek olan o basamakları tek tek çıkardık.
Yüreği benim için tedirgin, biliyorum. Bende bir farklılık olduğunuda sezinliyor, o zehir gibi bakan gözleri bana baktığında bunu çok rahat okuyabiliyorum o gözlerde ve bir an sonra çareyi, başka yere yada başka bir şeye bakmakta buluyorum ve bu onun dikkatini daha çok çekiyor, farkındayım ama anlayamadığım, kafamı karıştıran o kadar çok şey varki. Ben kendimi anlayamıyorum, yada anlamaktan korkuyorum, kaçıyorum ve şu an o ikisi ne yapıyorlar, ne konuşuyorlar.. var bu Andy' de bir haller... kesinlikle var... ama ne? * * *
Andy'nin şu biraz heyecanlı, birazda panik halleri beni ürkütmeye başladı. Çenemi daha fazla kapalı tutamadım. Cidden sıkılmaya da başladım.
"Tanrı aşkına Andy senin neyin var bugün, fazla dans ettiğin için beynin sulanmış olabilir mi acaba?" dedim bir anda.
"Hayır Megan, tam aksine, beynim zehir gibi çalışmaya başladı," dediğinde iyice şaşırdım. Bulunduğumuz noktadan, başımı çevirip bizimkilere baktım ve fark ettim ki o da bize bakıyordu. * * *
Çocukları ister istemez göz hapsine aldım. Bizden oldukça uzaktalar ve burdan onları duymam imkansız. Sadece sergiledikleri tavırları izleyebiliyorum ve merak içindeyim.
Gördüğüm kadarıyla Andy, Megan'ın iki elinide avuçlarının arasına almış, sanki aşkını ilan eder gibi.. yoksa gerçekten bizim çılgına aşık oldu da bunu mu söylüyor şu an ona?
Tanrım orda neler oluyor? Megan, bir anda ellerini çekti Andy'nin avuçlarından... Umarım oğlumun kalbini kıraca bir şeyler söylemez o zehir gibi diliyle..
Offff! Ne oluyor bu çocuklara böyle? İşte Andy yine kızın ellerine yapıştı ve hiç bırakmaya niyeti yok ve Megan, sanki... sanki çok şaşkın!
Ulu Tanrım! Lütfen oğlumun kalbini incitmesin... lütfen! * * *