Bölüm 13 HEMEN CIVIMA!

1798 Words
Çılgınlıkta sınır tanımayan bu kıza bir haller oldu son bir haftadır. Tamam, yine arada beni deli etmek için elinden geleni yapıyor ama eskisi gibi değil, yani sanki birazda buna kendisini zorluyor gibi. Bu arada dikkatimden kaçmayan başka bir şeyde Andy'nin canına yapışmış olması. Sürekli beraberler ve artık her ikisininde o saçma sapan, çocuksu ısrarlarına dayanamadığım ve tıpkı yenik bir boksörün rinkte yere yapışmak üzereyken antrönörünün havlu atması gibi bende pes ettim... pes etmek zorunda bıraktılar beni.. Artık hemen hemen her sabah kahvaltıdan sonra küçükbaş hayvanlarımızı Andy ile birlikte otlatmaya gidiyorlar.. küçük hanımın o bitmek tükenmek bilmeyen ısrarı üzerine ama tabiiki onun istediği atla değil, uysal başka bir at ile at binmeyide öğretti babam ona. "Ben öğreteyim sana," dediğimde delirmiş gibi bağırdı yine. Kesin aklından zoru var bu kızın. Bir anı bir anına uymuyor. Bazen bana tatlı tatlı bakarken, bazen de sebebini bilemediğim bir şekilde kızgın bakarken yakalıyorum onu ve hemen alıp başını gidiyor. Anlamış değilim, anlayacağımıda sanmıyorum. Gelinen şu iki ayın sonunda gitmesine bir ay kaldı ve biraz olsun bana nefes aldırmasından hiç şikayetçi değiilim. Saat akşamın yedisine yaklaşıyor ve artık gelmek üzeredirler. Bir yanım onun için üzülüyor, farkındayım çok yoruluyor.. akşam yemeğini yediği gibi odasına çekiliyor ve ertesi sabaha kadar yüzünü gören olmuyor. Doğal olarak evimiz tam bir sessizliğe gömülüyor.. Dün Pegy bana, "Roy bu kızın bir şeyi var ama anlayamıyorum... bazen verandada öylece oturmuş, uzaklara dalmış bakarken buluyorum onu. Evlat, sakın bu kız Andy'e aşık olmasın.. eğer öyle bir durum varsa hapı yuttuk! Ne yapar, eder gitmez burdan.. kalır başımıza, hoş aslında eve neşede getirdi, gitmesini de istemiyorum ama.." demiş ve susmuştu. Aklımın bir köşesini meşgul eden bu düşünceyle, aslında epey bir tedirginim. Mecburen artık ikisini yakın markaja alacağım. Eğer böyle bir şey varsa cidden hapı yuttuk. Neyse, şimdi bunları düşünmek istemiyorum. Çitlerin içindeki hayvanlarımız, bugünün aşırı sıcak olması nedeniyle kendilerinden geçmiş gibiler. Hepsinin son kontrollerini yapmıştım. Gözlerim, otlakların olduğu bölümü tararken, önlerine kattıkları hayvanlarla çocuklar ufukta göründüler. "Nihayet Roy, nihayet!" Bu kızın sayesinde kendi kendime konuşur oldum. Çok şükür bugünde o atın üstünde sapa sağlam görünüyor ve içime serin sular serpildi. Oğlum büyürken, bir şeyleri öğrenirken bile bu kadar gerilmedim ben. Söz konusu en yakın dostum ve onun kıymetlisi olunca her şeye daha farklı bakar oldum. İşte iyice çiftliğe yaklaştılar. Kesin kurt gibi de acıkmışlardır. Peggy'e söyleyeyimde, akşam yemeği için masayla ilgilensin. Yemek sonrası babamla yine veranda da bir bira içeriz, bunu çoktan hak ettik. * * * Tombulumun yine marifetli ellerinden çıkmış yemeği sonsuz bir hazla kurt gibi acıkmış mideme indirdikten sonra gözlerim hiç istemesemde Roy babaya takıldı. Anladığım kadarıyla yemeğini bitirdiği için birazdan her akşam yaptığı gibi o boktan sigarasını tüttürmek için ya verandaya yada kıçıyla bir bütünlük sağlamış çitlere gidecekti. Bu fırsatı kesinlikle kaçıramam. Kapıldığım heyecanımla, masanın altından Andy'nin bacağına bastım tekmeyi ve aynı anda da çaktırmamaya çalışarak babasını işaret ederken fısıltıyla, "hadi söyle artık," dedim. Andy'nin yüzünde gördüğüm acı ve kızgınlık dolu ifade, tekmeyi biraz fazla kaçırdığımın işaretiydi Çocuğun yüzü resmen şekilden şekile girdi. "Tanrı aşkına Megan! Bacağımla derdin ne senin?" derken, oda fısıldayarak konuştu benimle ve aynı anda bacağını ovmakla meşguldü. Sözde hiçbir şey belli etmeyecektim ama attığım tekme sayesinde Andy'nin kıvranması ve fısıldaşarak konuşmamız Roy babanın dikkatini çekti. O şüphe dolu bakışlarının Andy ile ikimizin arasında gidip geldiğini bir anlığına ona baktığımda gördüm. Ona bakmak acı veriyordu artık bana ve hemen bakışlarımı kaçırdım. Ayrıca ona kızgındım.. aslında kendime kızgındım. Çünkü ona aşık olmuştum ve bu onun yüzünden olmuştu. Ne diye bu kadar yakışıklıydı ki pis herif ve niye benden çok büyüktü? Haksızlıktı bu! Ben yine düşünce denizine dalış yapmışken, onun sinirli sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Hey! siz ikiniz neyin peşindesiniz yine, derdiniz ne? diye sorduğunda, içimden, 'boku yedik,' diyordum. Andy bana attığı ters bakışlarından sonra, dönüp babasına, "derdi olan ben değilim baba... küçük hanım, Peggy'i de alıp, yarın alışveriş için şehire inmek istiyor, hani şu kutlama için elbise dikilecek ya lady hazretlerine... arabayı isteyecektim senden.. bunu hatırlatıyordu," derken kızgın bakışları yeniden beni buldu ve hiç bana acımadan, "masa altı tekmesiyle," dedi. Bunu duyduğum an ellerimle, pençelerini çıkarmış kedi pozisyonuna geçtim ve resmen bir kedi gibi tısladım ona. Beni böylesine ele verdiği için çok kızmıştım ona. "Bir boku da becerebilsen Andy!" "Hah! O zaman sen isteseydin izin.. bunun için bacağımı parçalamana gerek yoktu çita?" diye yine çıkıştı bana Andy gerzeği. "Kimden isteyeceğim o kazmadan mı?" derken, babasını işaret ettim elimle. "Megaaan! Benim adım Roy, sana bin defa bana saçma sapan isimler takma dedim...kazma gibi mesela!" derken sesi tüm kızgınlığıyla yükselmişti yine ve bir an sakinleşmek istercesine derin bir nefes aldı. Yeniden konuşmaya başladığında sesinin tonu biraz olsun yumuşamıştı. "ve Andy haklı... neden benden izin istemek yada bana sormayı, istemeyi akıl etmiyorsunda araya Andy'i katıyorsun?" diye devam etti o kızgın bakan gözlerini bana sabitlemişken lanet olası. "Çünkü çok iyi biliyorum ki eğer senden izin istemiş olsam, her zaman yaptığın gibi bana karşı çıkacaktın!" dediğimde o işaret parmağını bana doğru salladı. "Orda dur bakalım küçük hanım... şimdiye kadar istediğin her şeyin saçma sapan istekler olduğunu önce bir kabul et ama bu öyle bir şey değil. Sapla samanı karıştırma lütfen!" dedi bilmiş bilmiş. Al işte! Niye şaşırıyorum ki! Yine beni azarlamak için bir şey buldu baş belası. "İyi, peki o zaman.. arabayı bize verecek misin , gidebilir miyiz şehire?" diye sordum. Pes ettim sonunda ve yüzünde gördüğüm o düşünceli ifade sinirimi bozmaya yeterliydi. 'Neyi düşünüyorsun bu kadar be adam? Alt tarafı şehire gidip geleceğiz! Pufff!' "Pekala! Gidin yarın. Ama fazla oyalanmak yok Andy!," dediğinde bakışları Andy'i buldu. "Yarın sen gelene kadar koyunlarla ilgilenirim. Biliyorsun, yarın birkaç müşteri gelecek, onlarlada ilgilenmek gerekecek. Başka zaman olsa istediğinizi yapın derdim, ama yarın işim başımdan aşkın olacak. Kahvaltı sonrası hemen yola çıkarsınız ve en geç yol hariç iki saat sonra burda olun!" diye emretti resmen ve keskin bakışları yeniden beni buldu. Sanki biraz tehtid vardı o yeşillerinde. İçimden ona dil çıkarmak geldi ama tabii ki yapmadım, yapamazdım. Asla bu saatten sonra onu kızdırmayı göze alamazdım. Yoksa benim elbise işi yatardı ve son zamanlarda beni bu kovboydan sonra en çok heyecanlandıran şu kutlamalar ve üstüme, ölçülerime göre dikilecek olan şu elbiseydi. Günler öncesinde biz yine kovboy bozuntusuyla birbirimizi yemekle meşgulken ve seslerimiz iyice yükselmişken, Peggy bir anda şu kutlama konusunu açmıştı ve benim kızgın bakışlarım bu heriften anında Peg'e dönmüştü. Yakında kasabanın kuruluş yıldönümü dolayısıyla panayır meydanında kutlamalar yapılacağını ve tüm kasaba halkının o kutlamalara katılacağını söylemişti. Ayrıca o gün herkesin o ilk kurulduğu yıllara ait giyisiler giydiğini belirtmeden de geçmemişti ve çok heyecanlanan ben bunu duyduğumda hayal kırıklığı yaşamıştım. "ama benim öyle bir elbisem yok ki!" dediğimde niyesyse cidden çok üzülmüştüm. "Dert ettiğin şeye bak be çocuk, bu eller sana o elbiseyi diker... gider istediğin renkte kumaşı alırız, istediğin modelde dikerim ben.. yeter ki lütfen ama lütfen siz tartışmayında şu kahvaltıyı huzurla yapalım," demişti Peggy ve şimdi o elbisenin hayat bulması için gerekli alışverişe izin çıkmıştı. Bunun için çok mutluyum ama Andy'nin bu tip şeyler için babasından arabayı almak konusunda her seferinde izin alması gerekmesi de garip geliyordu bana. Roy Stewarth, bize bakıp başını hafif hafif sağa sola salladı. Sanırım bizi iki yaramaz çocuğa benzetiyordu. Zaten beni tam bir çocuk gibi gördüğünü defalarca yüzüme söylemişti. O zamanlar bunu çokta kafama takmıyordum ama şimdi, bunun için üzülüyordum. Benimle ilgili düşünceleri, hisleri gün ışığı gibi ortada ve asla değişmeyeceğini çok iyi biliyorum. Ben sadece onun en yakın dostunun kızı ve bir ay daha katlanması gereken baş belası bir tipten fazlası değilim onun için, hiçbir zamanda olamayacağımın farkındayım. Eski kafa ve hala karısına deli gibi aşık bir adam o ve kalbi tüm kadınlara, yeni bir aşka kapalı, sonuna kadar da kapatmış tüm o kapıları... bana hiç yer yok ve üstelik ona aşık olduğumu bilse, çok çok eminimki beni kolumdan tuttuğu gibi ilk uçakla evime postalar ama ben gitmek istemiyorum ki. Hemde hiç istemiyorum gitmeyi. Ahh Tanrım! Bu konuda da bir şeyler yapmam lazım, ama ne yapacağıma dair henüz en ufak bir fikrim yok. Sadece sabırla annemin aramasını bekliyorum. O zaman burda biraz daha kalmak için izin koparmaya çalışacağım ve annemin şimdiden neler söyleyeceğini çok iyi biliyorum. "Dengesizdin işte dengesiz! Daha önce anne eve dönmek istiyorum, sizi çok özledim demiştin, şimdi de burda çok mutluyum biraz daha kalayım diyorsun. Şımarıksın işte.. şımarık, ne istediğini bilmeyen bir çocuk gibisin!" Öyle miyim gerçekten bilmiyorum ama, bildiğimden emin olduğum tek şey asla burdan gitmek istemediğim... evet, farkındayım asla benim bu kalbimi ele geçiren, saran sarmalayan aşkım hiç bir zaman karşılık bulmayacak ama ben onu görmeden duramam ki artık, böyle kendi kendime onu uzaktan sevmek belki acı veriyor ama yinede şikayetçi değilim ve asla olmayacağımı da biliyorum. Yeter ki burdan gitmeyeyim, hep kalabileyim. * * * "Rooy! Yukarda ne oluyor böyle, üçüncü dünya savaşı çıktı da haberimiz mi yok?" Yukardan gelen tartışma seslerini bende duyuyordum ama açıkçası çokta üstünde durmadım. Yine boktan... ahh Megan! benim de ağzımı bozmayı nasıl başardı! Kendime şaşırıyorum.. "Dert etme babaa! Yine takılmışlardır küçük bir şeye.. gençleri biliyorsun, saçma sapan şeyleri abartmakta üstlerine yok," dediğimde sigaramdan son nefesi çektim ve dönüp kapıya baktığımda, babam ve Peggy'nin bana hortlakmışım gibi baktıklarını gördüm. 'Ne diye bana böyle bakıyorlar ki? Haa sanırım, delirmemi bekliyorlardı.. yooo hiç niyetim yok! O kız bana bulaşmasında kimle uğraşırsa uğraşsın.. ben böyle çok iyiyim," diye düşünüyordum ki, o yukardan gelen sesler aşağıdaydı artık ve cidden kıyamet kopuyor gibiydi. "O suratındaki bir ton boyayla seni hiçbir yere götürmem Megan! git o suratını temizle, öyle gel karşıma...hemeen!" Avazı çıktığı kadar bağıran, oğlum Andy'den başkası değildi ve ben az daha küçük dilimi yutacaktım. Benim sakin çocuğum delirmiş gibiydi ve babam, Peggy ile ben son derece şaşkındık. Kızgınlıkta en az Andy'le yarışacak olan Megan ise kollarını göğsünde birleştirmiş, o ayağındaki kovboy çizmeleriyle durmadan yere pat pat vuruyordu ve Andy'e bakarken yüzündeki tek ifade, çok beklersindi. "Sağır mısın git yukarıya yada burda şu banyoda iğrenç makyajını sil!" diye kükredi benimkisi yine. "Heeyy! Sabahın köründe nedir bu tartışma.. Andy! kendine gel oğlum.. sanane kızın makyajından," dediğimde, Megan o dudaklarını bana doğru uzatıp sesli mi sesli bir öpücük gönderdi. Sinir oldum. "Cıvıma sende hemen!" diye tersledim Megan'ı da. O koyu mavilerini kırıldığına dair bir gölge kapladı ve bakışlarını benden kaçırdı. Alt tarafı cıvıma demiştim. Bu kırgınlıkta neyin nesiydi? "Sen bana karışamazsın Andy!" dediğinde gözleri oğlumu buldu. "Emin misin Megan?" Andy'nin o ses tonu ve bakışları karşısında Peggy ve ben birbirimize baktık. İkimizde aynı şeyi düşünüyorduk. Kesin bunların arasında bir şeyler olmaya başlamıştı ve anladığım kadarıyla Andy, Megan'ı kıskanıyordu. Uzayıp giden sessizlikte, Megan ile bakışmaları ve sonunda Megan'ın pes etmesi karşısında şok oldum. "Pekala! Beş kakikaya dönüyorum," dedi ve merdivenlere yöneldi. Basamakları koşarcasına çıktı ve gözden kayboldu. Dönüp oğluma baktım. Son derece şaşkındım ve Andy çok mutlu görünüyordu.Tutamadım kendimi. "Andy, ne oluyor oğlum sana, o nasıl bir tavır öyle?" diye sorduğumda bana, "eğer benimleyse sözümü dinlemeyi de öğrenecek baba!" dedi bir anda. O kendinden emin tavrı ve bir savaşı kazanmış olmanın verdiği güvenle gülümsemesi beni dumura uğrattı. 'Bu da ne demekti şimdi?' * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD