Bölüm 30 ÇEKİL BEE!

2650 Words
Şaşkınım ve gerçekten onun böyle sessiz sedasız, bir vedayı bile bana, bize çok görüp gitmesine inanılmaz şaşırdım ve benim bu halim tabiki Andy'nin dikkatinden kaçmadı. Tüm öfkesiyle resmen yüzüme hırladı. "Sana niye veda etmek istesin ki? Ne zaman ona gerçekten değer verdiğini gösterdin ki, ne zaman biraz olsun onu anlamaya çalıştın ki? varsa yoksa senin kuralların, varsa yoksa dostumun kızısın, sen bana nasıl aşık olursun, yok şu yok bu... aşkın zamanı yok baba, aşkın yaşıda yok baba... gel dediğinde gelmiyor ama anladım ki, şu yaşımda bana şunu öğrettin ki aşk git dediğinde gidebiliyormuş, gitmemek için ne kadar dirensede gidebiliyormuş.. onu istemeyen sahibini daha ne kadar bekleyebilirdi ki? Aşkın adı senin için Megan'dı ama sen istemedin, gözünün yaşına bakmadan elinin tersiyle sildin, ittin, attın onu ve aynı anda onun bir insan olduğunu unuttun, duygularını hiçe saydın... sana niye veda etsin baba, onu sevmeyene, istemeyene, gitmesi için elinden gelen her şeyi yapana, gün sayana niye veda etsin.. son günlerde kendisini her şey eskisiymiş gibi davranmaya, sanki eski Megan'mış gibi davranmaya ne kadar zorladığını sen hariç hepimiz biliyorduk. Peggy ve benim, onun gözyaşlarını silmekten parmak uçlarımızın izi silindi.. şimdi bu koca çiftliğinde o boktan kurallarınla, o boktan yanlızlığınla istediğin kadar yaşlanabilirsin.. çok mutlu ol baba!" Bir an bile nefes almadan, git gide sesi yükselerek, artık hakim olamadığı kızgınlığıyla ve bu güne kadar içinde bitiktirdiği ne varsa, bir çığ gibi büyüyen o öfkesiyle hepsini ama hepsini yüzüme kustu bir anda ve beni adeta doğduğuma pişman edecek hale getirerek, delicesine bir şaşkınlığa uğratarak yanımdan çekip gitti oğlum. İlk kez bana karşı bu kadar öfkeli, kızgın ve her söylediği cümlenin her bir kelimesini hak ettiğimi düşünerek, bile isteye canımı yakmak için hiç kendinden, düşüncelerinden, duygularından ödün vermeyerek bağırarak konuştu benimle ve dişlerini un ufak etmek ister gibi sıkarken, bir an sustu, gözlerimin içine "ah baba... sen ne yaptın?" dercesine, hüznüyle, kızgınlığıyla, öfkesiyle baktı ve beni olduğum yerde öylece yalnız bırakıp gitti. Arkasından dönüp baktım ve ne hissettiğimi hiç bilmiyorum. Kızgınım ama neye yada kime kızgın olduğumu hiç bilmiyorum. Öfkeliyim ama bu öfkenin hedefi kim, en ufak bir fikrim yok ve çokta şaşkınım. Nasıl böyle hiç haber vermeden, bir hoşça kal bile demeden gidersin sen ya? son günlerin hatrına bile bana bir veda edemez miydin ya? Hiç mi değerim kalmadı senin gözünde, seni kırmamak, incitmemek için ne kadar çabaladığımın hiç mi farkında değildin Megan delisi? Nasıl yaptın bunu bana ya, nasıl? Gerçekten çok şaşkınım ve şaşkınlığım, artık kızgınlığa dönüşmeye başladı. Hâlâ onun gittiğine inanamıyorum ve bunu bilmek beni deli ediyor. Niye böyle nefes alamıyormuş gibi hissediyorum ki ben? Yook! duramayacağım, giremem ben şimdi o eve... Kızgınlığım git gide artarken, kendimi ahırlara doğru giderken buldum. Aklım, duygularım karmakarışık.. rahatlamam lazım ve bunun içinde hep yaptığım şeyi yapacağım. Ahırlara girdiğimde ve benim deli kısrağa yaklaşmaya başladığımda bir anı tüm acımasızlığıyla çarptı yüzüme. "Sen ne halt ediyorsun burda, şimdi de o atı mı çıldırtacaksın! beni delirttiğin yetmedi Tanrı'nın cezası!" "Ne bağırıyorsun be! yemedik atını... al müsait bir yerine sok... dağ ayısı!" Kendimi gülerken buldum.. beni yine delirtmek için yaramazlıklarına yaramazlık kattığı o ilk aylarda, kafayı at binmeye takmıştı ve gözüne Sabah Yıldızı'nı, bu en az kendisi kadar vahşi kısrağı kestirmişti. Ağır adımlarla onun yanına yaklaştım. Bu simsiyah, yeleleri tıpkı çok güzel, dalgalı, kıvrımlı gür saçlar gibi boynunun yanından güçlü, iri bedenine süzülen atımla göz göze geldik.. saçma biliyorum ama sanki oda üzgündü ve gözlerini gözlerimden kaçırdı. Yanağını okşamak istediğimde, o güzel yüzünü benden çekti. "Sende mi bana kızgınsın ha kızım, sende mi beni suçluyorsun o gitti diye?" dediğimde, başını havaya kaldırdı ve kendisine has o sesiyle sanki bana cevap verdi ve başını indirdi, çenesini kendi bölmesinin kapısına dayadı, öylece durdu.. Yelelerini severken o güne gittim yine.. onu kendi odasında hırpaladığım, bir anda kapıya yapıştırdığım, başını önüne eğerken, "tamam giderim," dediği ve sonrasında beni çok korkuttuğu o güne savruldum bir anda. * * * ~~YEMEKTEN İKİ HAFTA ÖNCE~~ Bu kız nereye gitti öyle ya? O gidişi hiç te iyi bir gidiş değil. Tam bir aptal gibi hâlâ onun odasında duruyordum ve bir snda aklım başıma gelince hemen onun ardından adeta koşturarak odasından çıktım. İçimde kötü bir his var... kesin yine beni deli edecek bir şeyler yapacak bu kız! Biliyorum, bana çok kırıldı, çok kızdı. Çok tedirgin oldum şimdi. Bir anlık öfkeme hakim engel olamadım ya, umarım acısını benden çok kötü çıkartmaz. Aşağı kata indiğimde, telaşlı ayaklarım beni mutfağa götürdü. Peggy, ocağın altındaki fırında yine bir şeyler pişiriyordu ve benim, "Megan nerede, onu gördün mü?" diye korkumun ve heyecanımın da etkisiyle biraz yüksek çıkan sesimi duyduğunda, kadın yerinde korkuyla sıçradı ya. Yaptığı işe öyle dalmış ki mutfaktaki varlığımdan haberdar bile değildi. Tüm öfkesiyle dönüp bana baktı ve, "senin derdin ne be! Ödümü kopardın.. ne bileyim Megan nerde?" diye bağırdı bana ve yağlı ellerini yıkamak için mutfak camının önündeki lavabosunun başında aldı soluğu. Başını kaldırıp camdan dışarı dikkatle baktığını gördüm ve tüm mutfağı bir anda dolduran korku dolu sesini duydum. "Ammaan Tanrııım! Roy bu kıza ne yaptın yine sen ya? delirmiş olmalı! senin vahşi kısrakla fırtına gibi çıktı ahırlardan." diye bağırırken, dönüp bana baktı ve tüm öfkesiyle bağırdı bir anda. "O kıza ne yaptın sen yaa?" Neye uğradığımı şaşırdım ve Peggy'i ardımda hala bana söylenirken bıraktım ve mutfağı koşarak terk ettim. Kendimi evden dışarı attığımda Megan'ın epey bir yol aldığını gördüm. Yüreğim ağzıma geldi bir anda ve aksi gibi delice bir yağmur yağmaya başladı. "Lanet olsun ya! Ahh Megan.. anladım ya anladım baş belası! Durdun durdun yaptın yine yapacağını kahrolası inatçı kız! Anladım ya sen beni o kahrolası evine dönmeden kalpten götüreceksin!" Kendi kendime söylenirken, çoktan ahırların yolunu tutmuştum. Ahıra girdiğimde En az Megan'ın bindiği Sabah Yıldızı kadar, hızlı hatta ondan daha hızlı olan Fırtına'yı çabucak hazırladım ve daha fazla zamsn kaybetmeden peşine düştüm. Ah Tanrım! Yağmurda öyle hızlı yağıyor ki saniyeler içinde sırılsıklam oldum. Bunun olduğuna inanamıyorum ya.. nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyor bu kız ya... ya o attan düşerse, ona bir şey olursa ben ne yaparım ya?.. annesine ne derim? Deli gibi onun ardından atımla koşuyorduk.. Fırtına, git gide aradaki mesafeyi kapatırken tüm gücümle, "Megan duuur!" diye bağırdım ama beni duymuyor ki.. deli gibi atı koşturuyor.. Fırtına, kendisinden daha hızlı koşan başka bir ata asla tahammül edemez ve birazda onun bu hırsının sayesinde nihayet arayı kapatmaya başladık ve ahh Tanrım! çok şükür sonunda beni duyabildi yada Fırtına'nın koşturan ayak seslerini duydu, bilmiyorum ve dönüp arkasına baktı az önce. Aman Tanrıım! hiç durmaya niyeti yok! atı deli gibi koşturmaya devam ediyor.. bu kızın deli olduğunu biliyordum ama sanırım şu son günlerde unutmuştum ve işte yine benimle arayı açarken bana bunu hatırlatıyor. * * * Kapıya sırtımı yapıştırdığında canım çok acıdı ama asla şu an kalbimin acıdığı kadar olamaz ve eğer biraz daha o odada kalsaydım, ölebilirdim.. aslında zaten bana yaptığı tek şey, söyledikleriyle, davranışlarıyla hergün biraz daha beni öldürmek... kurtulmak istedim her şeyden, tüm bu acıdan... hayal kırıklığından, hatta... hatta ona duyduğum şu lanet olası aşkımdan da kurtulmak istiyorum artık.. çok canım yanıyor ve o evden dışarı fırladığımda aklıma gelen ilk şey kaçmak oldu.. ama nereye kadar gidebilirdim ki ve bir anda aklıma at binmek geldi.. Ahırlara doğru koşmaya başladım ve hep binmek istediğim bu vahşi kısrak, gözlerimin içine öyle bir baktıki o ahıra girdiğimde, sanki "ben seni anlıyorum... al beni," dedi bana ve şimdi onunla böyle hiç anlayamadığım bir şekilde muhteşem bir uyum içinde koşuyoruz. Bana seslendiğini duyunca dönüp arkama baktım. Laanet olsun! Offf ya offf! Peşime düşmüş yine.. Eyvah ya! Şimdi atını aldım diye de kızacak, yine bağıracak bana ya! Pislik herif! Bok yakalarsın beni. "Hadi kızım daha hızlı, daha hızlı koş kızıım!" diye bağırdım atıma ve sanki oda beni anlıyormuş gibi hızını arttırdı. Aksi gibi yağmurda hız konusunda sanki bize eşlik etmek ister gibi şiddetini iyiden iyiye arttırırken, şimdiye kadar karşımıza çıkan en büyük engeli, yere devrilip kalmış ve artık tamamen ölmüş kalın bir ağaç gövdesinin üzerinden resmen atım ile birlikte uçtuk. Bunu yaşamak, son zamanlarda başıma gelen en güzel şeydi. "Wuuuhhhuuuuu!" Keyifle öyle bir bağırdım ki, ardım sıra gelmekte olan o kovboy bozuntusu da bu neşe dolu çığlığımı duymuş olmalı... oysa o kütüğü gördüğümde ödüm koptu ama bu vahşi kısrak saniye bile tereddüt etmeden, onun üzerinden kanatlanmış ve bir kuş gibi uçmuştu sanki. Nehire vardığımızda, aktığı yol boyunca ona paralel atımı koşturmaya devam ettim.. arada dönüp ona bakıyorum ve her hızla dönüp arkama baktığımda, açık bıraktığım, ıslanmış saçlarımdan kopan damlalar yüzüme çarpıyor. "Megaaan duuurrr.... bekle beni!" diye hâlâ bağırıyor ardımdan ya! Ben seni hep bekledim ama sen benden kurtulmak için elinden geleni yaptın... yoook! Artık hiçbir türlü beklemem ben seni... bıktım canımı yakmandan, kalbimi kırmandan... bıktım, usandım! Dön git evine ve beni rahat bırak kovboy bozuntusu! Aklımı ele geçiren düşüncelerin etkisindeydim ve üzerindeki atımın huzursuzlandığının hiç farkında değildim ve bir anda, sebebini anlayamadığım bir şekilde Sabah Yıldızı bir anda şahlandı ve onu kontrol ettiğim dizginler elimden boşaldı... ellerim boşlukta kalırken daha ne olduğunu anlayamazken kendimi önce havada, sonra yerde buldum. Bildiğim uçtum ya ve ah Tanrıım! Bu, bu harika bir duygu... deli gibi çığlık atarken hem çok korktum hemde mutluyum ya ve fark ettim ki ilk kez ölmek istedim... onun yüzünden ölmek istedim. Bedenim ıslak çayırlarla buluşurken, bir an bütün kemiklerim kırıldı sandım ve sırtım.. ah sırtım inanılmaz acıdı... hızımı alamayıp, kendi etrafımda ıslak zeminde kaç kere döndüm, yuvarlandım bilmiyorum ve tüm bu dönüşlerle sanki dünyada, delirmiş gibi üzerime yağmur boşaltan bu gri, kapkara bulutlarda benimle birlikte ve hatta etrafımda dönüyordu. Son kez yuvarlandığımda, sırt üstü kaldım ve sanki nefesim kesildi... sanki kalbim durdu ve zamanda durdu sanki... hızla bir yere, bir şeye çekilir gibiyim... nefes almak istiyorum ama, yook... mümkün değil... offff... çok tatlı bir uyku aldı beni... yoksa ölüyor muyum ya? İstediğim o şey gerçekleşiyor mu ya? * * * Onu takip ederken, o kısrağın bir şeyden ürktüğünü hemen anladım ve ödüm koptu. Sonrasında olacaklardan daha çok korkmaya başlarken, o vahşi kısrağın bir anda üstünde Megan ile birlikte şahlandığını, deli gibi çığlık attığını duydum ya, nefesimi tuttum.. ve ben "Megaaan, sıkı tutuuun!" diye boş yere bağırıp durdum. Onun arkaya doğru havaya savrulduğunu gördüğümde, Fırtına'ya "kooş oğlum koooş!" diye deli gibi bağırdım. Ah Tanrıım! Bu kız benim sonum olacak... öldürecek sonunda korkudan beni. Yere son hızla çakıldığını gördüğümde kalbim durdu sanki... ve o dönüşlerini, yerde yuvarlandığını görmek, hiçbir şey yapamamak, yapacak zamanı bulamamak, o an yanında olamamak... çaresizliğin derin kuyusunda boğulmaya mahkum etti beni. Nihayet yanına vardığımda atımdan nasıl yere indim hiç bilmiyorum. Yerde öylece hareketsiz yatıyor.. kalbim durmak üzere.. korkuyla yanına oturdum... dokunmaya da korkuyorum ve o kalbimi yakan, kavuran korkumla istesemde bağıramadım.. dikkatlice başını kucağıma alırken resmen can çekişir gibi "Megan! Nolur aç gözlerini!" dedim, diyebildim... deli gibi ağlıyorum ya! Korkuyorum, çok ama çok korkuyorum. Niye böyle sessiz ki, hareketsiz ki... bayılmıştır ya bayılmıştır tabii ki! Çok, çok kötü düştü ya.. yerde öyle hareketsiz yatıyor ve ıslanmış o kömür karası saçları yüzüne savrulmuş, yapışmış kalmış.. parmak uçlarımla saçlarını korkarak yüzünden çekerken gözlerimin önünde evde, onun odasında ona yaptığım şey var ve ona yaşattığım o hüzün, ağlayışı ve son kez yüzüme yaşadığı, hissettiği o acıyla bakarak, odasını terk edip gidişi bir hayal, kötü bir hayal gibi düştü gözlerime... bizi izliyorum sanki uzaktan ve "ahh Roy! sen ne yaptın?" diyor tüm acı çeken hücrelerim bana. Yok yaa! O inatçıdır, delidir... şimdi gözlerini açacak ve beni görünce "çekil kazma!" diyip ayağa kalkacak ve hiçbir şey olmamış gibi üstünü düzeltip, yanımdan çekip gidecek! Biliyorum, tanıyorum ben onu... inatçının, baş belasının önde gidenidir o.. biliyorum ben onu. Kendi kendime cesaret vermeye çalışırken, ona seslenen acı dolu, hissettiğim korkuya esir düşmüş kendi sesimi duydum. "Megan tatlım nolur aç gözlerini küçüğüm ya aç noluurr!" diye bağırıyordu o sesim ve kahrolası çığlığım gökyüzüne yükselirken, gökyüzünde kıyamet koptu sanki... Megan'ın duyduğunda ödünü koparan o gök gürültüleri birbirini izlerken, o hala çok sessizdi, hareketsizdi, en ufak bir yaşam belirtisi yoktu... ıpıslak yanaklarına dokundum, sarsıyorum artık onu... "uyaan bee uyaan! Bak gök gürültüsü var yine... korkarsın küçüğüm sen ya... uyanda evimize gidelim yaaa... uyaaan! Bırakma beni böyle çaresiz yaaa! Benimle kal Tanrı'nın cezası benimle kal... sende terk etme Elanor gibi ya, annem gibi ya... yaşatma bana bu acıyı lütfen uyan yaa! Uyaaan Megaaan... bak ben yanındayım, burdayım baş belaam uyan nolur... bana geri dööön!" Konuşuyorum onunla, yetmiyor bağırıyorum ona yine ama beni duymuyor ki! Küstümü bana, çok mu kırıldı bana yaa ve geri dönmek istemiyor mu bana, hayata ya! "Ahh Tanrıım! Lütfen onu geri ver bana!" Çaresizim... ne yapacağımı hiç bilmiyorum.. eğildim, burnuna yanağımı dayadım... yok! hiç nefes alıyormuş belirtisi yok ki... inanamıyorum ya... öldü mü yani, gitti mi yani... "Tanrı'nın cezası uyaaaan! İzin vermiyorum işte ölmene... böyle gitmene izin vermiyorum... pis oyun bozan... uyaaaan!" Ne kadar bağırdıysam da duyuramadım ona sesimi ya ve o hala çok hareketsiz... sanki nefes almıyor ya almıyor... bırakıp gitti beni ya... "Tanrım aklımı koru ya!! Megaaan geri döön!" * * * Kendimi çok hafiflemiş hissediyorum ya... sanki bulutların üstündeyim ama birde şu kıçım acımasa ya.. ben nerdeyim ya... yuuuuhhh! Çok pis yere düştüm o bulutların üstünden şimdi ya! İyiydik öyle yaa! Biri bana bağırıyor... geri dön diyor ya! Aman Tanrıım! Pis sığır... o bağırıyor geri dön diye ve "ya bir sus! Bağırma be adam tepemde!" diyecektim ki yokluğunu henüz hissettiğim ciğerlerimden nefesimi bıraktım ve öksürmeğe başladım bir anda.. Ne diye bağırıyor bu herif ya... gözlerimi açtım ama ne açmak! Ah Tanrım! Gördüğüm ilk şey onun yüzü... ve ağlıyor mu gülüyor mu anlamadım ki ben... Kahretsin! Hatırladım ya hatırladım.. onun atını alıp kaçmıştım ya ben ve attan düşmüştüm... offff! Kemiklerim çok ağrıyor ya! Bu salakta açmış o gözlerini korkuyla bana bakıyor! "İyi misin ha iyi misin Megan... var mı bir ağrın ha.. ya bir şey söyle!" diye sarsıyor beni ya! Deli mi ne.. attan düştüm ben ya! Ne sarsıp duruyor beni! Doğrulmak istediğimde yardım etti.. Uffff Tanrım! Kafam savaş alanı gibi! Ya bi rahat bırak beni ya! Hala sarsıyor ya! "Ya dursana bee! Çekil şurdan! Farkında mısın attan düştüm ben ya!" diye tüm öfkemle bağırdım. Ölmeyeni öldürür bu ya.. delirmiş ya! "Bağırma bana! Delirdin mi sen.. ata binmekte ne oluyor, nasıl düştün farkında değil misin? Ölebilirdin baş belası!" diye bağırdığında deli oldum ya. "Sanane ya sanane... bırakmadın ki! Keyifle ölemedim bile ya! Her şeye karış sen bay kazma... her şeye o lanet olası burnunu sok.. bırak dokunma bana... iyiyim işte.. çekil bee!! Eve gidiyorum ben!" diye bağırdım yine.. Offfff... kıçım çok acıyor ya! Ben onu ne kadar itsemde, o kolumdan tutmaya ve bemi bırakmamaya yemin etmiş ya ve aman Tanrım! Deli gibi bir gök gürültüsü tam tepemizde koptu.. tüm korkumla bu defa sarıldım ona... "Sen benim başıma gelebilecek en büyük belasın Megan! tamam korkma... yanındayım, bırakmam seni!" dedi ve sımsıkı sarıldı bana... böylede olsa ne güzelmiş ona sarılmak ya... niye sevmedin ki sen beni? * * * İki hafta önce nasılda korkutmuş, çaresizliğe mahkum etmişti beni... bırakıp gitmişti diye çok korkmuş, çok acı çekmiştim.. sonrasında çok hastalanmıştı. Eve gittiğimizde ikimizde sırıl sıklam ıslanmıştık ve o sanki birazda aksayarak hemen odasına koşmuştu. Onkızgınlığımla yanına çıkmış, bas bas bağırmış, "üstünü değiştir, doktora gideceğiz," demiştim ama yine o sinir bozucu aksiliği ile beni dinlememiş, delirtmeyi başarmıştı ve çıkıp gitmiştim odasından. Sonrasında tüm gün ortada görünmemiş, onu merak ederken, sonunda dayanamayıp yanına çıkmıştım. Amacım tüm kızgınlığımla onu yine azarlamaktı aslında ve ikna edebilirsem doktora götürmekti ama odasına girdiğimde kulağıma ilk çarpan şey, o hırıltılı nefesi olduğunda korktuğumun, hep korktuğum şeyin gerçekleştiğini anlamıştım. O kadar ıslanırsa olacağı buydu... hastalanmıştı.. yatağında uyuyor gibiydi ve yanına sessizce yaklaşıp, elimle yanağına dokunduğumda ateş gibi yandığını fark etmiştim. Kızarmış gözlerini açıp, bir an bana bakmış, gülümsemiş, yanağındaki elimi tutup öpmüştü ve bunu yaparken aslında hiç kendinde değildi ve sonra bırakmıştı elimi... sırtını dönmüştü bana.. ve sonrası deli gibi koşup, kasabaya gitmiş, doktoru alıp gelmiştim... düzelmişti birkaç gün sonra ve yine temizlik hastalığı nüksetmişti... ah deli kız! Öldü diye ne korkutmuştu o gün beni, gerçekten beni bırakıp gitti sanmıştım ve şimdi öyle olmasa da yine bırakıp gitti beni ama bana bir vedayı çok görerek gitti... Neden böyle gittin ki? Çok mu zordu bir veda etmek... hoşça kal demek... çok mu zordu? * * * * *

Read on the App

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD