Yüzüme patlayan flaş ışıklarını es geçip gülümseyerek elini tuttuğum kapanış mankenimle birlikte yürümeye devam ettim.
Ben Anka Uluhan, genç bir tasarımcı olarak kendimi, tasarımlarımı dünyaya tanıtıyordum şimdi. Annem ve babamın gurur dolu bakışlarıyla omuzlarım daha dik yürüdüm.
Çok çalışmıştım, gecelerce uğraşmıştım ama değmişti. İnsanların alkışlarıyla inleyen mekan tüm mankenlerimin etrafıma doluşup onlara katılmasıyla coşarken selam verdim.
Kollarımı beni heyecanla bekleyen iki arkadaşıma sararken "Seninle gurur duyuyoruz." diyen Derinle gözlerim doldu.
"Hep birlikte başardık. Çok teşekkür ederim."
"Anka hanım, kokteyle geçiyoruz." yardımcımın uyarısıyla onu onayladım. Ezgi ve Derin iki yanımda ilerlerken annemle babamı arıyordu gözlerim.
Bugün hepsi burada bana destek olmak için gelmişti.
"Anne!"
"Bebeğim tebrik ederim çok güzeldi." onlara sarılıp teşekkür ederken babamın elindeki kadehlerden birini anneme diğerini bana vermesiyle gülümsedim.
Barkın Uluhan her zaman çok tatlıydı.
"Hiç göstermediğin o tasarımlarına şimdiden çok büyük istek var. Destek olmak için gerekli işlemleri başlattım beni bile etkilediysen insanları düşünemiyorum Anka'm."
"Teşekkür ederim sizin sayenizde." babamın kolları arasında arkadaşlarıma döndüğümde Ege amcamın Derin'i kolunun altına aldığını fark ettim. Deniz teyzem ve Ege amcam teorik olarak ikisi de annem ve babamın arkadaşıydı ama kardeş gibilerdi.
"Bayan Anka." İngiliz aksanını anında fark ettiğim kadına döndüğümde yüzünde büyük bir gülümsemeyle bana yaklaşıyordu.
"Victoria mı o Beckham olan?"
"Ay cidden o."
Kızlar hemen arkamda gülüşürken heyecanla gelen kadına baktım.
"Merhaba, nasılsınız?"
"İyiyim, tasarımlarına hayran kaldığımı söylemek istedim. Acil bir işim çıktı o yüzden erken ayrılacağım ama seninle mutlaka görüşmeliyiz." diyerek altın işlemeli bir kartvizit uzattı bana.
Aman Allah'ım!
Cidden mi? Bu bir teklif mi?
Mutluluktan delirebilir miyim?
"Tabi ki. En kısa zamanda teşekkür ederim." gülümseyerek onu yolcu ettim. Şansım baya baya dönmüştü. Şuraya bakın dünyaca ünlü isimlerle görüşüyordum.
"Kraliyet ailesinden gelenlerde var. Gördün mü?" Ezgi koluma girdiğinde ekranlardan verilen defile görüntülerini izliyordum.
Cidden büyük bir iş başarmıştık. İlk defilemizi Londra Moda Haftasında yapmış olmak kolay bir iş değildi sonuçta.
"Görmedim ama yardımcılarıyla görüştüm. Koleksiyondan istedikleri parçaları mail atacakmış. Göndeririz. "
Üstümdeki siyah hafif ceketin tek düğmesini ilikleyip fotoğraf çekimi ve röportaj için yanımda Ezgiyle birlikte kameraların karşısına geçtim.
Derin de aramıza katıldığında gülümseyerek soruları cevapladık. Üçümüzde kreasyon fazlasıyla renkli olduğu için siyah ve beyaz kombin yapmıştık. Mankenlerin renkliliği yetmişti zaten.
"Serendipity'i fikri nereden çıktı?"
Gülümseyerek Derin'den aldım sözü. Bizim için üstünde çok düşündüğümüz bir şeydi bu isim. Çok anlam ifade ediyordu.
"Serendipity kelime anlamı olarak güzeli ararken şans eseri daha güzelini bulmak demek. Biz bu şirketi kurarken kadınların hep güzeli aradığını bilerek yola çıktık. Kadınların mutlu bir tesadüf yaşamasını istiyoruz. Bunu da tasarımlarımızla dünya çapında gösterebilmeyi umuyoruz tabi ki."
"Kış kreasyonunu nerede tanıtmayı planlıyorsunuz?"
Bahar koleksiyonunu daha yeni çıkarmıştık. Kışa daha üç ay vardı ama onun hazırlıkları da başlamıştı tabi ki.
"Arkadaşlar bunları konuşmak için erken." diyen Ezgi gülerek röportajı sonlandırırken birkaç poz daha fotoğrafımızı çekmelerine izin verdik.
Derin kahverengi saçlarını omuzlarına sallandırıp Deniz teyzenin yanına yürürken yanıma gelen yardımcıma baktım.
"Uçak biletlerinizi aldım Anka. Bir saat sonra."
"Tamam annemlerin?"
"Onlar iş seyahatleri için Milano'ya geçeceklermiş ama o biletlerini de hallettim."
"Süpersin Ece. Teşekkürler."
Kalacağımız otele babamın ayarladığı arabayla gidip eşyalarımızı topladık. Ezgi dans ederek mutluluğunu gösterirken Derin de bağıra bağıra şarkı söylüyordu.
Biz bizeyken hep böyleydik. Dışarda ne kadar ağır başlı olsak da bu yan yanayken de geçerli olacak değildi.
Üstümü değişip askıdaki kıyafetlerimden birini seçtim. Havalar sonbahara uygun olarak yağışlıydı İstanbul'da.
"Anka, Barkın amca mesaj atmış Elis teyzenin yardım kuruluşu için bir fikir düşünün diyor."
"Tamam da yardım kuruluşunun gecesi üç hafta sonra." Derin omzunu yukarı aşağı kaldırıp dudağını büzdü.
Benden 2 yaş büyük olsa da ruhu üç buçuk yaşındaydı. Gerçi kim sorsa aynı şeyi söylüyorduk.
Ruhum genç benim ruhum.
"Tamam halletmeye çalışırız."
Beyaz boğazlı yumuşacık kazağımla siyah yüksek bel bir pantolon giydim. Üzerime gri tüylü kabanımı alıp daha koyu bir gri şal taktığımda kutusundan çıkardığım siyah deri kısa botlarımı da giyerek hazırdım. Sivri uçlu ayakkabılardan hoşlanmıyordum ama Türkiye'deki eleştirmenlerin diline de düşemezdim daha ilk günden.
Siyah gözlüğümü saçlarıma tutuşturup valizimi çekeleyerek kızların yanına ilerledim.
"Tamamdır ben hemen hallediyorum." Derin telefonu kapatıp bize döndüğünde hiç beklemeden verdi cevabı.
"Üç hafta içinde bir çocuk defilesi çıkarmalıyız. Bizim açımızdan büyük reklam olacak. Barkın amca siz sadece tasarlayın dedi. Anka yetiştirebilir miyiz?"
Odanın çıkışına yönelirken cevap verdim arkadaşıma.
"Umut etmek başarmanın yarısıdır Derinim. Gidip bakalım ne yapabilirmişiz."
Havaalanında çektiğim fotoğrafı hesabımdan paylaşırken çalışanlarımızla birlikte büyük bir kalabalık oluşturmuştuk.
Daha önce çocuk kıyafeti çizmemiştim ki ben. Çok düşünmem gerekiyordu şimdi. İlham meleklerim neredesiniz? Hiç değilse gözümün önünde canlandırabilirdim.
Ece'den aldığım çizim defterim ve kalemlerimle uçağa bindiğim an çizmeye başladım. Derin ve Ezgi de beni izlerken beğenmedikçe sayfa değiştiriyordum.
"Of olmuyor!"
"Kuzum acele etme bir İstanbul'a gidelim. Bakarız çaresine."
İki saatlik kalan sürede bittiğinde İstanbul'a, memleketimize, evimize dönmüştük.
Gürültülü de olsan seviyorum seni İstanbul.
Ayrı yaşadığım evime gitmek için kızlardan ayrılırken havaalanına getirilen arabama geçtim hızlıca. Eve gidip rahatlamam sonra da çizim yapmam gerekiyordu.
Ah baba ah. Üç hafta neydi ya? Madem aklında vardı böyle bir fikir neden daha önce bahsetmemişti sanki?
İngiltere'de çektiğimiz fotoğrafları düzenleyip atarken fotoğraflara gelen yorumlara gülümsedim. Sosyal medyada birçok insana hitap etmek güzeldi.
Duşa girip kısa sürede çıktığımda Ece'nin sesiyle gülümsedim. Yardımcı arıyorum dediğimde her şeyimle ilgilenecek biri aramıştım hep.
Bazen öyle yoğun oluyorduk ki yemek yemeye bile vakit bulamıyordum işte o sırada Ece devreye giriyordu.
Şimdi de aşağıda kızlara yemeğimi hazırlatmıştı büyük ihtimal. Anneme bana onu gönderdiği için teşekkür etmeliydim.
Evin içi sıcacık olduğu için şort ve kısa kollu tişört giyip kuruttuğum saçlarımı topuz yaptım.
"Ece sana eve gidip dinlenmeni söylemiştim."
"Aslında dinleniyordum ama kızlar aradı. Hep birlikte yemeğe gidiyoruz hadi hazırlan." Elindeki çikolatanın paketinde bile çikolata bırakmazken itiraz etmek için açtığım ağzımı kapadım.
"İtiraz yok. Derinin kesin emri yeni bir mekana gidecekmişiz.
"Of tamam bekle."
Odama tekrar çıkıp dolabın karşısına geçtim . Sadece akşam yemeği yiyip döneceğimiz için daha sade giyinmeyi seçtim.
Her tarafında yırtıklar olan bir bol paça pantolon ve kül rengi kısa kollu bir tişört aldım elime.
Ayakkabılarımla odaya giren arkadaşıma baktım.
"Spor ayakkabı giymeyeceğim."
"Bunları dolaba koymak için getirdim zaten. Şu üstündekilerle nereye gideceksin hem? Elbise giysene."
Dudağımı büzüp aynada kendime baktım. "Kot pantolonla şık olamaz mıyım?"
"Tamam tasarımcısın tamam çokta güzelsin sana karışamam benimki tavsiye sadece. Kulübe geçeriz belki eğlenmeyi hak ettik patron."
Annemin çalışanları gibi oda bana patron diyordu. Gözlerimi devirdim.
Çok çalışmıştık cidden eğlenmeyi hak ediyorlardı.
"Tamam dolaba geçiyoruz o zaman." Tişörtümü çıkarıp yatağın üstüne attım.
Birkaç elbise arasında seçim yapmaya çalışırken "Allah aşkına kendi tasarladığım ürünleri şimdi beğenmiyorum normal mi?" Diyerek isyan ettim sonunda.
Ece gülerek pembe tek tek iğne oyasıyla yapılmış elbisemi çıkardı.
"Bunu giy daha önce hiç giymedin. Hem insanlara senin üstünde sunmuş oluruz."
"Koleksiyona koymadık ki bunu."
"Çünkü anneannenle babaannen tek tek uğraştı bir zahmet koymayalım aynısını yaptıramayız."
Elbiseyi aldım elinden. Straplez kesimle birleşip aşağıya geldikçe bollaşan kolları vardı.
"Siyah mı?"
Onu onayladım. Saçlarımı da elimle kabartıp ayakkabılarımı giyerken " Yarın için SPA merkezini ayarladım. Derinle Ezgi senin çakralarının açılması gerektiğini düşünüyor." Dedi Ece.
Kahkaha attım.
"Çakralar ne alaka çizim yapabilmem için ilhama ihtiyacım var basit olsun istemiyorum."
Küçük el çantamı da aldıktan sonra evden çıktık hızlıca.
İkimizde benim arabama geçerken Ece yarınki programın üstünden geçiyordu.
"Ece maaşına zam yapmalıyım 7/24 yanımdasın resmen."
"Eğleniyorum ama ekstra ücrete ihtiyacım yok."
Ona da dolaptan siyah bir tulum ve topuklu ayakkabı vermiştim.
Zaten çok vardı.
"Hangi restorana gidiyoruz?"
"GPS'e girdim bilgileri. Restoranın ismi de Aden ."
Bir müzik açtığında nefesimi üfleyip önümüzdeki trafiğe baktım.
"Derin öldürecek yine geç kalırsam."
Güldü. Ona katıldım ben de resmen ağlanacak halime gülüyordum.
Sonunda geldiğimizde valeye teslim ettim arabamı.
Üstümdeki deri ceketi çıkartıp görevliye teslim ederken kibarca gülümsedim.
"Anka hanım hoş geldiniz masanız ayırtıldı. Arkadaşlarınız bekliyor." Yanımıza gelen adama gülümseyerek Ece'ye döndüm.
"Rezervasyon benim adıma mı yapıldı?"
"Ezgi böyle şeylerde ayrıcalığını kullanmayı seviyor." Gözlerimi devirip etrafta gezdirdim gözlerimi.
Çok hoş bir ortamdı. Çok kalabalık olmasına rağmen masalar birbirinden bağımsız insanlar kendi özel alanlarındaydı.
Sanırım üç bölüme ayrılmıştı ortadaki bar bölümü herkesi birbirinden ayırıyordu.
Boğaz manzarasının önündeki beyaz masalardan birinde oturuyordu kızlar.
Etrafı incelemekten vazgeçemiyordum. Ne güzel bir yerdi burası ya.
"En güzel tasarımcımız da gelmiş." Derin kollarını boynuma sardığında gülümseyerek sarıldım arkadaşıma.
"Tasarımcı ekibiyle görüşmelere başladığımı biliyorsun."
"Evet ama hala en güzel sensin."
Minik bir gülümseme gönderdim sandalyeme otururken. Ezgi önündeki menüden kafasını kaldırıp "Buradan tatlı yemeden kalkmayı düşünmeyin çok ünlüymüş mutlaka deneyeceğim." Dedi tehdit eden bir bakışla.
"Tamam ballı çöreğim yeriz. Gece uzun sonuçta." Diyen Derin'e döndüm.
"Derin kumaşlar için Akif amcayla konuştun mu?"
"Ay Anka hiç açma o konuyu. Gidip özür dileyemem adamdan. Konuşmadım yani." Sabır çekerek gelen garsona döndüm.
"Siparişlerinizi alabilir miyim?"
Şirin ufak tefek bir kızdı. Yaka kartındaki ismi okudum.
Sıla.
"İlk defa geliyoruz bize önerebileceğin bir şey var mı Sıla?"
İsmiyle hitap edince şaşırarak gülümsedi. Yüksek ihtimal kızlar karar vermişti ama cidden o kadar seçenek arasında ben karar veremezdim.
"Öncelikle ne yemek istersiniz diye sorayım. Pizza, hamburger, makarna ya da et, salata yoksa tatlı mı tercih edersiniz?"
"Tatlıyı sonra mutlaka yiyeceğiz." Diyerek atıldı Ezgi. Gülümseyerek "Evet tatlı yiyeceğiz ama şu an çok açım. Alfredo Fettucine* mi yesem?" Dedim.
"Şefin spesiyalini de önerebilirim. Biftek yanında beşamel soslu ıspanak ve patates kızartması."
Kulağa güzel geliyordu itiraf etmem gerekirse.
"A evet ben de ondan alacağım." Ece de kızı onaylayınca onu sipariş ettik.
"Ben salata istiyorum. Bu ara diyete girmeyi düşünüyorum da bir denemiş olayım."
Derin her hafta başı diyete girip iki gün içinde bozup neyse pazartesi yine başlarım diyenlerdendi.
Her diyeti hüsranla sonuçlanıyordu çünkü zaten ince olan bedenini daha da inceltemezdi.
"Ben makarna istiyorum. Penne Arabiata sanırım." Ezgi de karar verdiğinde içeceklerimizi de söyleyip kızı gönderdik.
Ağzımı açtığım an Ezgi "Anka lütfen bu akşam iş konuşmayalım. Bak lütfen dedim." İtiraz etti.
"Gece kulübüne mi geçeceğiz diye soracaktım ya o nereden çıktı şimdi?"
"İki lafından biri iş kızım gayet normal." Derin de onu destekleyince kollarımı göğsümde kavuşturup bakışlarımı etrafa çevirdim.
"Babamlardan bağımsız bir şeyler başarıyoruz çok dikkat gerektiriyor ayrıca yeni koleksiyon için çalışmalara başladık. Stres yapıyorum işte."
"Güzelim sen bu işlerin altından gayet iyi kalkıyorsun. Cidden bak mükemmel bir defile yaptık. Her şey çok daha iyi olacak. Gerçekten inan buna."
Masanın ortasında hep birlikte ellerini elimin üstüne bıraktılar.
"Teşekkür ederim."
Derin kurduğumuz şirketin en önemli yapı taşıydı. Finans bölümü tamamen ona bakıyordu. Tanıtım ve reklam kısmı ise Ezgi'deydi.
Hep birlikte başarıyorduk bir şeyleri.
Kırmızı şarabımdan bir yudum alıp yemeğimden ufak bir çatal aldım.
Cidden lezizdi. Şef her kimse spesiyal olarak neyi seçeceğini gerçekten biliyordu yani.
Bir yemek insanda nasıl duygular uyandırabilirdi ki?
Hafif müzik eşliğinde yemeklerimizi yedikten sonra tatlı sipariş ettik. Magnolialarımız servis edildiğinde küçük kaşığımı keyifle daldırdım kaseye.
Cidden çilek ve çikolatanın uyumuna bayılıyordum.
Kafamı kaldırdığım an karşıda duvarların arkasında ufak bir kız fark ettim. Üstünde kırmızı pötikareli elbisesiyle etrafa meraklı bakışlar atıyordu. Göz göze gelince minicik gülümsedi bana. Sanki yakalanmış gibi.
Üzerindeki elbiseyi hayalimde değiştirdim. Sarı kolları karpuz kesim diz üstü bir elbise çok yakışırdı bu ufaklığa.
Hem de ne yakışırdı. Böyle etekleri uçuş uçuş da olabilirdi düz de. Galiba düz daha çok yakışırdı.
Sonra yeni bir elbise giydirdim ona.
Şeker pembesi kalın askılı üzerinde renk renk düğmeler olan bir elbise. Ayağına da kahverengi sandalet giydirsek. Sandaletleri yapmaları için ekibimle konuşabilirdim.
"Ece defterim yanında mı?"
"Evet de ne oldu? Kız gözden kaybolunca yerimden kalktım.
"Ben lavaboya gidiyorum siz de kahve söyleyin diğer taraftaki koltuklara geçin. Geliyorum hemen."
Topuklu ayakkabılarım üstünde hızlı adımlarla kızın az önce olduğu yere yürüdüm.
Cidden lavabo bu taraftaymış onu da öğrenmiş oldum.
"Aden sana odadan çıkma dedi baban neden dinlemiyorsun ablacım?"
"Ama çok sıkıldım kimse benimle oynamıyor." Kırılgan bir ses duydum. Çocuk sesi..
Kafamı duvardan uzatıp o küçük kız etrafta mı diye bakındım.
Az ileride bir garsonun kucağında duruyordu işte.
Gülümseyerek baktım ona.
Ne güzel şeysin sen Aden.