3.BÖLÜM

3151 Words
Yaz mevsiminin en güzel rengi yeşildi şüphesiz. Ağaçlar, çimenler, tepeler yeşilin her tonuna bürünmüş insana huzur bahşediyordu. Amanda kışı sevmezdi. Kış demek insanlar ve hayvanlar için açlık demekti. Özellikle de son yıllarda bitmeyen savaşlar yüzünden İngiliz halkı fazlasıyla sefalet yaşamıştı. Savaşın olmadığı bir yıl bile hatırlamıyordu aslında. Toprak ve para hırsı yüzünden masum insanların ölmesi işin en acı tarafıydı. Dünyanın her yerinde savaşlar vardı. Oysa dünya ne kadar büyüktü. Kaşiflerin yeni yerler keşfettiğini kitaplarda okumuştu. Okumayı öğrendiği için şanslıydı elbette. Çocukluğundan bu yaşına kadar, Grace ile büyümüştü. Onun özel hizmetçisi olsa da, herşeyden önce dosttular. Hiç bir asil hanım, yanında çalışan hizmetçisine, arkadaşı gibi davranmazdı. Asillerle köleler arasında aşılması zor mesafeler varken, kendini bu konuda şanslı hissetmişti her zaman. Greca i eğiten bakıcılarınından çok fazla şey öğrenmişti. Genç kızın hayatının çok sıkıcı olduğunu düşünmeden de edememişti çoğu zaman. Herşeyden önce özgür değildi. Etrafında nasıl davranması, nasıl bir kadın olması gerektiğini söyleyen onlarca insan vardı. Grace dünyaya asil olmak ve güçlü bir lordun karısı olmak için gelmişti. İşin en acı yönü, evleneceği adamı seçme şansı yoktu. Onun gibi bir çok İngiliz leydisi barış için düşmanlarının topraklarına gönderilmiş, yine de savaş bitmemişti. Sırada Grace vardı. Onun için seçilen adam acımasızlığı ile ün salmış zalim bir İskoçtu. Genç kız babasından bunu ilk duyduğunda ölmek istemişti. Amanda o günü hatırlayınca derin bir iç çekti. Ve bakışları gökyüzünde süzülen kuşlara kaydı. Özgürlük ne güzel şeydi... Hayatının sorumluluğunun sadece kendi olması... Kimseye boyun eğmeden yaşamak... Sadece bir kaç saat önce Grace ile hüzünlü bir şekilde vedalaşmışlardı. Yollarını ayırmışlardı... Grace kendi kaderini yaşamaya ve gerçekten aşık olduğu adamla mutlu olmaya gitmişti. "Benim için yaptığın iyiliği asla unutmayacağım Amanda..." Amanda genç kızın mutluluktan parlayan gözlerine baktı. "Asıl en büyük iyiliği sen yaptın Grace.."derken kesinlikle ciddiydi. "Babamı kurtardın. İnan bana benim yaptığım şey bunun yanında hiç önemli değil." "Baban için kendini feda ediyorsun... Senin yaptığını ben asla yapmazdım." "Babanı gerçekten seviyorsan yapardın." "Ben babamı sevdim. Ama o beni sevmedi." "Bu kaderi yaşayan sadece sen değilsin. Evlenmek üzere bilmedikleri ülkelere giden onlarca kadın var." "Amanda..." Genç kıza bir kez daha sarıldı Grace. "Tanrı yardımcın olsun. Benim yerime geçerek ne kadar cesur olduğunu kanıtladın. İnan bana bu kez sana daha çok hayran kaldım. Zaten her zaman farklıydın... Ne istediğini, ne yapacağını, nasıl ayakta durabileceğini çok iyi biliyorsun." "Bizler pamuktan yataklarda yetişmedik Leydim. Açlığı, savaşmayı, cesur olmayı mecburen öğrendik. " "Kim ne derse desin senin baban bir kahraman Amanda... Babamın onun hakkında ne düşündüğü hiç önemli değil. Ya da insanların... " Amanda bir gece önce zindandan kaçırılan babasına veda etmek için fırsat bulamamıştı. Komutan Barry onun güvende olduğunu, iyiliği için yerini söyleyemeceğini belirtmiş, genç kız derin bir nefes almıştı. "Babamın iyi olduğunu bilmek bana yeter Grace..."diyerek içtenlikle gülümsedi. " Ve inan teklifini kabul ettiğim için pişman değilim. " "Ya o adam dedikleri gibi acımasız... " "Ah tatlım... Sen bunları düşünme." Amanda gerçekten rahattı. Karşısındaki genç kıza içtenlikle cevap veriyordu. "Ondan korkmuş olsaydım teklifini kabul etmezdim." "Senin için endişe duyuyorum. Benim kaderimi yaşamak için İskoçya ya gidiyorsun." "Yeni bir yer göreceğim fena mı? Hem üzülmesi gerek kişi, benimle evlenecek olan adam Grace... Zavallı asil bir hanım beklerken, sıradan bir hizmetçi ile evleneceğini bilmiyor." İçinde bulunduğu durum berbat olsa da, komikti işte... "Kim olduğunu öğrenirse..." Grace in en çok korktuğu şey buydu. "Benimle evlenmiş olacak ne yazık ki... İnan bana kendi isteği ile beni ülkeme geri göndermek için elinden geleni yapacak." "Amanda... Ona ne yapmayı düşünüyorsun?" "Elbetteki kendim olmayı canım. Ne kadar çabalasam da, asla asil bir hanım gibi davranamam. Ben senin gibi değilim. Köyde küçük bir kulübede yaşadım. Kaleye sana hizmet etmek için geldim sadece. Evet senden bir çok şeyi öğrendim ama benim mayamda asalet yok. Koca Jack insanın asla değişmeyeceğini söyler... " "Barryn işleri yoluna koyunca seni oradan kurtarmak için birşeyler yapacak." "Beni düşünmeyi keser misin? Şimdi git ve bebeğini doğur. İyi olduğunu bilmek bana yeter." Grace genç kızın tavrı karşında derin bir iç çekti. "Lilly senden çok daha endişeli görünüyor." diyerek at arabasının orada bekleyen genç hizmetçiyi gösterdi." Ulu Tanrım... Görende evlenmeye sen değilde, o gidiyor sanır." İki kadın sesli bir kahkaha attılar. "Lilly ürkek bir kız biliyorsun. "dedi Amanda "Ama ağzı sıkıdır. Benim yanımda gelmeyi başta kabul etmedi ancak sonra bu oyunun parçası olacağını söyledi." "Neden?" "Çünkü babanın yanında çalışmak hiç kolay değil. " "Kesinlikle haklı... " Barryn yola çıkmanın zamanı geldiğini söyleyince, yine birbirlerine sarılarak vedalaştılar... "Birgün tekrar karşılaşacağız." dedi Grace... "Umarım Grace... Umarım." Amanda o anları gülümseyerek hatırladı. Grace e korkmadığını ve rahat olduğunu söylerken kesinlikle ciddiydi. Babasının hayatı kurtulduğu için mutluluğuna diyecek yoktu. İskoçya ya gidince başına ne geleceği hakkında fikri olmasa da, bunları o zaman düşünecekti. Şimdiden endişe etmenin sırası değildi. Üç asker eşliğinde yolcuklukları devam ederken, askerlerden biri kendisine doğru baktı. "Sadece birgün Leydim... Bir gün sonra İskoçya da olacağız. " Ama ne iyi... Demek bir gün sonra küçük ve masum oyunu başlayacaktı. Masum! Rayn köyden ayrılalı çok olmamıştı. Güney sınırına akşama doğru ulaşacak, orada yarın gelecek olan genç kadını bekleyecekti. Müstakbel karısını karşılamaya giden bir koca gibi değildi elbette. Hatta atını öyle yavaş sürüyordu ki, onu gören biri idam edilmeye götürülen bir mahkum olduğuna yemin edebilirdi. Evlilik de şuan kendisi için idamdan farksızdı elbette. Hangi aklı başında İskoç, İngiliz bir kadınla evlenirdi ki? Jordan bu evlilikten kaçmak için kolay bir yol bulmuştu işte! Altı ay için demişti. Verdiği sözü tutmasını diledi Rayn. Altı ayın sonunda kalesini ve topraklarını geri kazanacaktı. Şuan kralın denetimi altında olan yerler, yine kendisine geçecekti. Beş yıl önce olduğu gibi... Küçük bir köyde yaşıyordu şimdi... Oturduğu ev çok da kötü değildi. Ama ne hizmetinde onlarca askeri ne de hizmetçileri vardı. Bu durumdan şikayet eden annesi dışında, durumu iyi sayılırdı. Zavallı Maggie... Asil bir kadının hayatını sıradan insanlar gibi geçirmesi onu çok üzüyor hatta öfkelendiriyordu. Tüm bunların sebebi babasıydı. Krala tüm varlığını kaptıran babası! Geçmişi düşünmek biraz olsun geleceğini düşünmeyi unuttursa da, yine aynı konuya dönüverdi. Henüz adını dahi bilmediği karısını ister istemez merak ediyordu. Genç kız hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi. Tek bildiği şey babasının İngiltere kralına yakın olduğu ve bu yüzden kızını İskoçlara barış için teklif ettiğiydi. Son yıllarda bu tür evlilikler çok fazla oluyordu. Sadece İngiliz leydiler değil, İskoç genç kızlarda evlenerek İngiltere ye gidiyordu. On dört yaşına girmiş bir kız evlenmek için yeterliydi... Hayır! Küçük hanımın bu yaşta olmamasını diledi umutsuzca. Zaten evde küçük bir kızı vardı. Bir tanesi ile daha uğraşacak durumda değildi. Babası onu kendi teklif ettiğine göre belki de başından atıyordu. Ya çok çirkindi, ya da çok çekilmez. Belki de aklı başında olmayan bir deli... Her koşulda bu evlilik hayatının altı ayında canını epey sıkacağa benziyordu. Geçen sene İngiliz bir kızla evlenen dostunu düşündü. Kadın hayatında gördüğü en şişman ve çirkin kadındı işte... Zavallı Fear. Kral ın emrine karşı koyamamış, o kızla evlenmişti. İnsanları görünüşü ile yargılamak elbetteki doğru değildi ancak leydi davranışları ile de gerçekten çekilmezdi. Bir oturuşta koca bir geyiği yediğini söyleyenler bile olmuştu... Fear onun için özel bir yatak yaptırmış, muhtemelen bu evliliği yüklü çeyizi yüzünden sürdürüyordu. Tüm bu kötü senaryoları düşünürken canı fena halde sıkılmaya başladı. Dertsiz başına dert alıyordu pek ala. Herşeyden önemlisi henüz kızına ve annesine evleneceğini söylememişti. Nikahtan sonra öğrenmelerini istemişti. Annesinin bu evliliğe karşı çıkacağından adı gibi emindi. Ya kızı Margaret... Annesi umurunda değildi ancak Margaret ın ne düşüneceğini kesinlikle önemsiyordu. "Çok yavaş gitmiyor muyuz?"diyerek kendisine seslenen arkadaşına baktı. "Henüz vaktimiz var Bowen." "Ya leydi bizden önce orada olursa..." "Umarım asla gelmez."diyerek derin ve sıkıntılı bir iç çekti Rayn. Fikrinin değiştiğini umut etti. "Evlenmek zorunda değilsin Rayn. Hem ne oldu sana? Benim tanıdığım adam asla istemediği bir şeyi yapmazdı. " "Mecbur kaldım diyelim." "Sen ne dersen de Jordan aşağılık bir adam. Onun hakkında hiç iyi şeyler düşünmüyorum." "Jordan a hayatımı borçluyum. " "Gerçekten sana kaybettiğin toprakları vereceğini mi sanıyorsun?" "Kral ı ikna edecek." "Eğer kral ı ikna edebilseydi kendisini bu evlilikten kurtarırdı Rayn... " "Kral barış için yapılan evliliklerde geri adım atmıyor." "Peki o kızla onun değil de senin evlendiğini duyarsa...O zaman neler olacak hiç hesaba kattın mı?" "Sonuçta bende bir klan lideriyim. Ergeç bana ait olan herşeye tekrar sahip olacağım. Yani Leydinin kiminle evlendiğini umursamaz. " "Umarım alırsın. Ertesi gün öğle saatleri... İskoçya- İngiltere güney sınırı... "Sınırı geçtik!"diyen askerin sesi ıssız vadide yankılandı. Hava gerçekten çok sıcaktı ve iki gün süren yolculuk gerçekten yorucu geçmişti. At arabasının küçük taş parçalarını ezerek geçen tekerleklerinin çıkardığı ses dışında başka ses yoktu. Üç asker İskoçya topraklarına girdiklerinden temkinli davranıyorlar, kötü bir sürprizle karşılaşmamak için gözlerini dört açmışlar etrafı izliyorlardı. Nihayetinde düşman topraklarında olmanın huzursuzluğu vardı. İki kadını İskoçlara teslim ettikten sonra hiç oyalanmadan ülkelerine geri döneceklerdi. Onları bekleyen adamları henüz göremiyorlardı. Vadiyi çıktıktan sonra, düz bir yola girdiler. Barryn köyün çok uzakta olmadığını söylemişti. Ama görünürler de bir tek ev bile yoktu. Ya da onları bekleyen bir adam... Sadece küçük bir tepe.... Rayn ve Bowen atlarının üzerinde o küçük tepeden oldukça uzak mesafeden yol alan misafirleri izliyorlardı. Bir at arabası, at üzerinde yolculuk yapan üç adam... Rayn Leydinin arabanın içinde olduğunu tahmin etti. Ancak bu kadar önemli bir kadını sadece üç askerle İskoçya ya göndermek oldukça garip geldi doğrusu. Babasının onun güvende olmasını umursamadığını düşünmeden edemedi. Arabanın önünde iki atlı gidiyordu. Bir tanesi de hemen arkada. Yolcular yaklaşınca, Rayn ve Bowen atlarını tepeden aşağı sürmeye başladılar. Buluşma noktasına çok az kalmıştı. At arabası iki atlı askerle bir kaç mil ötelerinde yol alırken, iki adam oldukları yerde durdular. Rayn kapalı olan arabanın üzerine bakışlarını dikmiş, sert ve memnuniyetsiz bir yüz ifadesi ile onları izliyordu. "Sonunda..."diyen Bowen da onun kadar sıkıntılı görünüyordu. Rayn genç adama cevap vermedi. İki atlı asker, arabayı süren bir asker daha... Arabanın arkasından gelen atlı asker ise epey geride kalmıştı anlaşılan. İskoçlara fark eden İngiliz asker onlara çok yakın bir mesafeye ulaşınca sağ elini kaldırarak "Durun!"diye bağırdı. Rayn atını üzerine doğru süren genç adama baktı hemen sonra. İngiliz bir kaç adım ötesinde durunca, onu başıyla belli belirsiz selamladı. "İyi günler Lordum..."dedi asker ve zoraki bir şekilde gülümsedi. "İyi günler İngiliz."diyerek cevap verdi Rayn. "Neden burada olduğumuzu biliyorsunuz." "Evet biliyorum." İngiliz derin bir nefes aldı. Başlarına birşey gelmeden emanetleri İskoçya ya getirmenin huzurunu yaşıyordu. "Leydimiz..."diyerek başını geriye doğru çevirdi ve etrafa bakındı..." Burada..." Bir an yüzünde endişe dolu bir ifade belirdi adamın. "Yani... Şey..." Rayn da arabaya doğru baktı. Ve o anda arabanın kapısı açıldı. İçeriden ağır adımlarla inen kadını fark etti. Lanet olsun! ** Lanet olsun! Arabadan inen kadın yere ayak basar basmaz dengesini kaybederek, saniyeler içinde yüzüstü toprağın üzerine düşü verdi. Düşerken çıkardığı ses onu izleyen adamların kulaklarını tırmaladı resmen. Kuyruğuna basılmış bir kedi gibiydi. Bir insandan böyle bir sesi nasıl çıkarabiliyordu? Rayn henüz yüzünü görme şerefine ulaşamadığı kadının, yerde boylu boyunca uzanan gövdesini bir kaç adım ötesinden rahatça görebiliyordu. Üzerindeki elbisenin etekleri içine giydiği kasnak yüzünden havaya kalkınca genç kızın oldukça şişkin olan kısa bacakları; (işte tahmin ettiği şey, kız inanılmaz kısa boyluydu ve şişman. ) gözler önüne serildi. Sadece bu değil, öyle yuvarlak ve şişkin bir göbeği vardı ki, yuvarlanmadığı için Tanrı ya şükretmesi gerekiyordu. Gördüğü kadarıyla saçları kendi saçından bile kısaydı. Kendi saçı ensesinde bitiyorken, gerisini izah etmeye gerek yoktu. Genç kızın homurtu şeklinde mırıldandığını duyunca peltek ya da dilsiz olduğuna karar verdi Rayn... Lord Fear a evlenmek zorunda olduğu İngiliz kadın için acırken kendi durumunun ondan daha vahim olduğuna karar kıldı. En azından onun karısı konuşabiliyordu? Oysa bu kız... Kahrolası Jordan! Şimdi yanında olsa kılıcı ile kafasını uçurmadan önce, bunu özellikle mi planladın aşağılık diye sorardı. Bakışlarını yerden kalkmaya çalışan kızdan ayıramıyordu. Askerlerden biri ona kalkması için yardım edince, kızın yüzünü nihayet görebildi. Yuvarlak ve şişkin yanaklarının üzerinde oldukça küçük kalmış iki göz, yüzünün ortasında bir kuleyi andıran uzun bir burun ve fazlasıyla küçük bir ağız... Yaşının on yedi den büyük olmadığını anlamak güç değildi. Bowen da Rayn gibi şaşkındı. Hatta kadının haline gülmemek için kendisi ile savaşıyordu. "Gelinin sanırım çok sakar." diyerek Rayn a doğru baktı. " Ve aynı zamanda iştahlı dostum..." Rayn bu sözleri duyunca genç adama inanılmaz öfke dolu bir bakış attı. Bakışlarından çeneni kapatmazsan seni öldürebilirim mesajını verdi aslında. Bowen buna rağmen, genç adama belli belirsiz gülümsedi. "Bu taşları buraya kim koydu?"diyerek sitem eden genç kız, elini tutan askerin yardımı ile ayağa kalktı ve toprak içinde kalan eteklerini çırpmaya başladı. Bir yandan çırpıyor, bir yandan da söyleniyordu. Ne güzel... Leydi konuşabiliyordu en azından. Yani birazdan papaza evlilik yemini edebilecekti. Rayn güzel bir kadın beklemiyordu ama bu kadarını ise hiç beklemiyordu. Biraz olsun ilgi çekici olmasını isterdi aslında. Ya da biraz daha güzel. Yaşının da kendi yaşına yakın olmasını... Genç kızla göz göze gelince ister istemez yutkundu. Aslında kızın nereye baktığını görmeye çalıştı. Leydi şaşıydı. Bir gözü yüzüne odaklanmış, diğer gözü boşluğa bakıyordu. Rayn Andersson şuan ölmez ise, sonsuza kadar yaşayacağı kesindi. Yıllar boyunca onca güzel kadına evlilik için yaklaşmamışken, şimdi güzellik yoksunu bir kızla evlenecekti. Tamam güzel olmaması onun suçu değildi ancak her erkeğin seçme şansı varken, bu şansı elinden alan Jordan a içinden okkalı bir küfür savurdu. "Sonunda İskoçya ya geldik galiba?"diyerek gülümsedi genç kız. "Ulu Tanrım... Ne kadar yoruldum anlatamam. Ve inanılmaz acıktım." Rayn onu yanında götürüp götürmemek arasında kalırken, atını hızla sürerek oradan kaçmayı bile düşündü. Ama yapamazdı. Verdiği sözü yerine getirmek zorundaydı. "Nikahtan sonra yersiniz." dedi genç kıza. "Bir saat daha dayanabileceğinizi düşünüyorum." "Ah... "Kız tek elini sallayarak gülümsedi. "Elbette dayanırım. Gördüğünüz üzere vücudum açlığa en az üç gün dayanabilecek kadar güçlü." Genç kızın kendini biliyor olması iyiye işaretti en azından. "Eee..." Ne e si? Genç kız ona sarılıp öpmesini mi bekliyordu acaba? Rayn ve Bowen bir an birbirlerine baktılar. "Damat kim?" Rayn bu sorunun cevabına Bowen demeyi o kadar çok isterdi ki... "Ben Rayn Andersson Leydim... Damat benim." dedi sesi içine kaçmışcasına. Ve oldukça kibardı. "Vayy..." kızın beğeni dolu bakışları ve sözü Rayn ı ister istemez gülümsetti. "Hem yakışıklı hemde kibar... Bana Leydim demeniz ne hoş..." "Tanrı yardımcın olsun!"dedi Bowen bu kez sesli bir şekilde kahkaha atarak. " Yerinde olmayı inan asla istemezdim." Bowen inanılmaz boş boğaz bir adamdı. İçinden geçeni söylemekte hiç bir sakınca görmezdi. "Bowen!" Rayn adamın adını bağırarak telafuz ederken, askerler gülmeye başladılar. "Bu kadar eğlence yeter!"diyerek adamlara baktı Rayn. "Kararımdan vazgeçmeden önce küçükhanımı bırakıp gitseniz iyi olacak. Yoksa İngiltere ye onunla geri dönmek zorunda kalacaksınız." Az önceki İngiliz askeri Rayn a bakarak "Sanırım ortada yanlış bir anlaşılma var." dese de Rayn ın onu dinlemediği açıktı. "Hadi gidin!" "Lordum!" "Gidin dedim İngiliz. Sabrım tükeniyor!" Askerler iyice öfkelenen adama laf anlatmaya çalışırlarken, arabanın arkasından gelen bir at ve ses herkesin dikkatini o yöne verdi. "Bir sorun mu var Lilly?" Amanda atının üzerinden kendisine bakan adamları izliyordu. Yolculuk boyunca atının üzerinde buraya kadar gelmiş, küçük bir ihtiyaç molası için onlardan geride kalmıştı. İşini bitirince buluşma noktasına ulaşmıştı. "Hayır." diyerek Amanda ya cevap verdi Lilliy. "Hiç bir sorun yok." Kimdi bu kız? Rayn adeta donup kalmış, bir anda ortaya çıkan genç kıza odaklanmıştı. Tepeden bakarken onu atın üzerinde bir asker sandığı için oldukça şaşkındı. Bu bir erkek değil kadındı. Üzerinde erkek giysileri olan, mükemmel bir kadın. Alelade toplanmış koyu sarı saçları omuzlarının üzerine dağılmış, giydiği gömleğinin üstünden göğüslerine kadar inerek, onları kapatıyordu. Ancak dolgun göğüslerini saklamak mümkün değildi. Gözleri... Yeşil mi mavi mi? Evet yeşil. Hemde en güzel yeşil. Beyaz teninin güneşten altın rengine döndüğünü görebiliyordu genç adam. Küçük ve uzun yüzü ne kadar güzeldi. Ya dudakları... Pembe dudakları, bir erkeğin öpmeyi hayal ettiği cinsten kalın ve dikkat çekiciydi. Sıradan giysilerin altına gizlediği kadınsı hatlarını düşünmek dahi istemedi. Atının üzerinde öyle kendinden emin ve cesur görünüyordu ki, sadece bakışlarıyla bile onlarca erkeği mağlup edebilirdi. Hala kim olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. "Beyler!"diyerek atını Rayn a doğru sürdü Amanda. Ve iki adamın hemen karşısında durdu. Onların İskoç olduğunu giydikleri kiltten anlamıştı. Ancak bu iki adamdan hangisinin evleneceği adam olduğunu çözemedi. Belki de ikisi de değildi. Onu almaya gelen iki askerde olabilirlerdi. Biri oldukça uzun boyluydu. Diğeri fazlasıyla kısa... Hatta cüce denebilecek kadar kısa. Gözleri kendisini izleyen adama kaydı. İskoç erkeklerinin bu kadar yakışıklı olduğunu hiç duymamıştı. Uzun boylu olanı bugüne kadar gördüğü en yakışıklı adamdı şüphesiz. Kısa kesim siyah saçları erkeksi yüz hatlarını ortaya çıkarırken, mavi gözleri ilgisini çekti. Kendisi de çok kısa boylu değildi ancak onunla arasında epey bir boy farkı olduğunu anlamamak imkansızdı. Kaslı bedeni savaşçı olduğunu ele veriyordu. "Leydi arabadan inince yere düştü. "dedi Bowen ve gülümsedi. " Bizde tam da onun ne kadar sakar olduğundan bahsediyorduk. Ayrıca da iştahlı." Amanda kısa boylu adamın sözlerinden Lilly i bekledikleri kadın sandıklarından emin oldu. "Ve güldünüz öyle mi?"dedi adama sert bir şekilde bakarak. "Aslında..."Bowen ın gülümsemesi dondu. "Gülmemek imkansızdı." "Siz kimsiniz?" Rayn genç kızın kim olduğunu çok daha fazla merak ediyordu. "Rayn Andersson. "diyerek ciddi bir yüz ifadesi takındı kıza cevap verirken. " Leydi ile evlenmek zorunda olacak olan İskoç. Ya siz?" Amanda damadın kim olduğunu sonunda öğrenmişti işte. Sonunda onunla karşılaşmıştı. Ah... Bu kadarını kesinlikle beklemiyordu. Adam muhteşemdi. Biraz olsun çirkin olmasını isterdi aslında. Ama değildi. Sorun değil. Zaten erkekler konusunda kararı belliydi. Aşk, evlilik ve çocuklar... Hiç biri Amanda Schot un hayatında olmayacak! "Zorunluluk ne acı..."dedi adama alaycı bir şekilde gülümseyerek." İnanın bu evliliğe bizde sıcak bakmıyoruz. Özellikle de kadınlara nasıl davranması gerektiğini bilmeyen bir İskoçla. " Bakışları etrafta gezindi. "Lordum askerleriniz nerede? Yoksa bir yerlerde saklanıyorlar mı? Bir kaç İngilizin onları korkutacağını düşünmezdim. " Rayn kalesini kaybedince, askerlerini de kaybetmişti elbette. Parası olmayan bir adam onları yanında tutamazdı. Genç kıza nasıl bir cevap vereceğini düşünürken, aşağılandığını hissetti. "Kadın mı?"dedi Bowen çenesini tutamayarak ve aslında Rayn ın yardımına koştu. "Leydiniz iki kadının bedenine sahip gibi duruyor. Lordum onu beslemek için ne yapacak kesinlikle bilmiyorum. Bence bu evlilik olmamalı Rayn. Çekip gidelim buradan dostum. " Amanda adamın Lilly ile dalga geçmesine inanılmaz sinirlendi. "Ya sen dostum?"dedi son derece küstah ve aşağılıyıcı bir tavır takınarak. " Şu haline bir bak. Bence lordunla gezmek için ata binmene gerek. Pek ala bu bedenle onun cebine bile sığabilirsin. " Bowen kadının sözlerine o kadar öfkelendi ki, eli hemen belinde duran kılıcına gitti. "Ne yani İskoç! Beni öldürmek mi istiyorsun?"dedi Amanda. " Bir kadından korkmuş olduğunu düşüneceğim." "Bowen!"diye bağıran Rayn genç adamın elini kılıcından çekmesine sebep oldu. " Artık o lanet çeneni kapa! Bu kadın..." Amanda ya baktı. " Pek de laf anlayacağa benzemiyor. Ağzının içinde bir yılan beslediğini düşünmeye başladım. İnsanı sokmaya hazır bir yılan." Rayn oldukça güzel olan genç kızın sivri diline ve kendini beğenmiş tavırlarına şahit olunca güzelliğini bir kenara iterek kendisini onun etkisinden kurtarmayı başardı. Bir kadını beğenmek için sadece güzel olması yeterli değil işte... "Leydiyi bırakıp gitmenizi söylemiştim asker! Ve bu kadını da alın. Her kimse..." Amanda ile göz göze geldi. " Artık burada işi bitti." Amanda tek eliyle dağılan saçlarını düzeltirken, genç adama son derece alaycı bir şekilde gülümseyerek "Korkarım benden kurtulmanız mümkün değil sayın lord." dedi. " Ben Amanda Schot. Evlenmek için beklediğiniz İngiliz leydi. Bu da özel hizmetçim Lilliy. " Rayn atının eğerini öyle sıkı tuttu ki, eğer tutmasa atının üzerinden yere düşeceğinden emindi. Hangisi daha kötüydü acaba? Çirkin ve uzak durması daha kolay bir kadındı mı? Güzel ve aklını başından alacak kadar dikkat çekici bir kadın mı? Amanda Schot tam bir bela olduğunu tavırlarından belli ederken, bir kez daha kaçmayı düşündü Rayn. Her iki durumda da bundan sonraki hayatında karşındaki kadının canını okuyacağını tahmin ediyordu. Kahretsin!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD