Afik 32. Bölüm

1012 Words
Selamun aleyküm 🍂🍂 Keyifli okumalar...🍭🍭 Paris- Charles De Gaulle Havalimanı ' na uçak indiğinde saat daha yeni ikindi vaktini gösteriyordu. İşlemlerimizi halledip hızlıca burada kiraladığımız evin yolunu tutmuştuk. Kiraladığımız ev alana yakın olduğu için hemen gelmiştik. Evi kiraladığımız gibi babam temizlik şirketi ile anlaşmış ve evi temizleye birileri gelmişti. Ev hem temizdi. Hem de buzdolabı ağzına kadar Türk yiyecekleri ile doluydu. -Ben duş alayım. Bir şeyler yerken de bizimkileri arayalım. -Dolabın üstünde birkaç numara gördüm. Pizza söyleyeyim. Senin ki nasıl olsun? -Fark etmez. Senin ki nasılsa bana da öyle söyle. Özge'yi arkamda bırakarak banyoya girdim. Kısa bir duş alıp salona geçtiğim de annemle telefonda konuşan Özge'yi gördüm. Buraya ait bir telefon hattımız olmadığı için görüntülü konuşuyorlardı. Bu yüzden Özge'nin yanına gidip kadraja girdim. Annemler bahçede oturmuş dördü de kadraja zor da olsa sığmış halde konuşuyorduk. -Begüm dediklerimi unutma. Ben gerekli her şeyi hallettim. -Tamam anne. Telefonda biraz daha konuşup kapatmıştık. İkimizde yorgun olduğumuz için Özge'nin sipariş ettiği pizzaları yiyerek odalarımıza çekilmiştik. 3 GÜN SONRA -Ben çıkıyorum. Sen de işlerini halledince gelirsin. Akşam yemeğini orada yiyip eve döneriz. -Tamam abla. Trençkotumu üstüme geçirip evden çıktım. Gideceğim yer çok uzak olmadığı için taksiye binmek yerine yürümeyi tercih etmiştim. Kulaklıkğımı takıp slow şarkılardan oluşan listemi açarak aheste aheste yürüdüm. On beş dakikalık yürüyüşten sonra kafeye ulaşmıştım. Havalardan dolayı genel olarak içerisi doluydu ama dışarıdaki masaların birkaçında da oturanlar vardı. Kapıyı itip içeriye girdiğimde kapının pervazına asılı olan zil çalmıştı. Çıkan sesten kasanın oturan Irmak başını kaldırmıştı. -Begümmmm. Oturduğu yerden kalkıp yanıma gelince hemen sarılmıştım. -Hoşgeldin. Geri çekilirken konuşmama fırsat vermemişti resmen. -Ne zaman geldin? Tek başına mı geldin? Eşin nerede? Balayına Paris'e mi geldiniz? -Sakin ol. Bi oturalım. Konuşuruz. -Ahh kusura bakma. Yukarı odama çıkalım derdim de bugün çok kalabalık. Kasadaki görevli mutfakda. Senin için sıkıntı olmazsa gel kasa da oturalım. Sonra telefi ederiz olur mu? -Fark etmez. Irmak başka bir sandalye alıp gelince kasanın arkasında oturmuştuk. -Ne içersin? Ya da aç mısın , ne isteyelim? -Aç değilim. Filtre kahve alayım. Irmak garsonlardan birine kahve ve tatlı istediğimizi söyleyip geri gelmişti. -Eee anlat bakalım? Ama öncesinde çok özür dilerim. İşlemleri halledemedik diye düğüne gelemedik. -Dert etme. Düğün falan olmadı zaten. -N. Ne? Nasıl? -Sakin ol ,anlatacağım. Nikâh sırasında bayıldım. Geceyi hastanede geçirdim. Kimseye salak yerine koyulduğumu söylemeyecektim. Varsın Irmak da diğerleri gibi bilsin. -Eee sonrası? -Sonrası yok. Nikah falan olmayacak. Bir süre Paris'de kalacağım. Sonra geri Türkiye'ye döneceğim. -Nişanlın ne dedi bu kararına? -Bilmem. Konuşmadık. -Begüm... -Beni boş ver. Sen nasılsın, Patrice nasıl? -İyiyiz. -İyiyiz? Bu kadar mı? -Eee şey, bizimkiler nasıl? Özge birkaç video ve fotoğraflarını göndermişti düğün günü. -En son düğün günü gördüm amcamları. Hastaneye gelmişler ama görmedim. Zaten sonrasında evdeydim hep. -Ağabeyimin eşi hamile galiba. Karnı ben buradayım diye bağırıyor. -Evet. Birkaç aya doğurur. Irmak üniversite ikinci sınıfa giderken Erasmus ile İstanbul ' a gelen Patrice ile tanışmıştı. Kısa sürede birbirlerini sevmişlerdi. İki yıllık sevgilik zamanından sonra evlilik kararı almışlardı. Irmak konuyu amcamlara açtığında hem amcam hem de yengem kesin bir dille reddetmişlerdi. Hem kızlarını farklı bir ülkeye göndermek istemiyorlardı hem de Patrice ' nin Hristiyan olması bu evliliği onaylamamışlardı. İlerleyen zamanda ise Patrice Müslüman olmuş ve sünnet olmuştu ama amcamlar yine kabul etmeyince Irmak ve Patrice gizlice nikah kıymışlardı. Dini nikah da kıyılmıştı. Amcamlar evlendiklerini duyduklarında Irmak ' ı evlatlıktan reddettiklerini söylemişti. Amcamlar , aile büyükleri araya girse de amcam geri adım atmamıştı. Bu süreç de Patrice ' nin Fransa'ya dönmesi gerektiği için beraber Fransa' ya gelmişlerdi. Zaten Irmak üniversitede mezun olmuştu. Buraya geldiğinde ise kendi mesleğini yapmak yerine bu kafeyi açmıştı. Hafızamı kaybettiğimde bunları unutsam da Özge , Irmak ' ı sorduğumda silbaştan her şeyi anlatmıştı. Daha doğrusu ben ameliyat olduğumda beni ziyarete gelmiş, bur hafta kadar otelde kalarak geti dönünce olanları anlamadığım için sorgulamıştım. Özge de anlatmak zorunda kalmıştı. Neredeyse üç buçuk yıl olmuştu Fransa' ya geleli. Ama amcam ilk gün ki gibiydi. Kararından dönmemişti. Irmaklar İstanbul 'a geldiğin de bizim eve gelselerde amcalara gitmiyorlardı. Biz de yaz tatilinde eğer Fransa'ya veya çevresindeki ülkelere geldiğimizde mutlaka saatlik de olsa Irmak ' ı görmeye geliyorduk. -Şimdi her şeyi hatırladın mı? -Her şeyi. -İyi öyleyse en son ki geçmiş zamanlı konuşmamızın devamını anlatabilirim. -Çocuk konusu? -Evet... Tüp bebek deneyeceğiz. -Emin misin? Daha gençsiniz. Elbet olur çocuğunuz. -Doktorlar pek iç açıcı konuşmuyor. Nice' deki doktorlara bile gittik. Hem şu an tedaviye başladık. Belki yakın zamanda müjdeli haber veririz. -Hadi inşaallah. Kahvelerimizi içince oturduğum yerden ayaklanmıştım. -Akşam enişte bey ile konuş da bu gece biz de kal. Sohbetimize evde devam ederiz. Günlerdir yatıyorum. Burası da yoğun. Hadi bana bir önlük verde ben de sipariş alayım. -Saçmalama. Olur mu öyle şey. Aylar sonra kalkıp gelmişsin, bir de seni çalıştıracak mıyım? Gerçek anlamda aklını kaybetmişsin. -Bingo. Hadi çok konuşma da banane yapmam gerektiğini anlatıp, önlük ver. Söylene söylene ne yapmam gerektiğini anlatınca önlüğü takip küçük defter ve kalemi alarak dışarıdaki masalara bakmak için dışarıya çıktım. -Excuse moi? (Bakar mısınız?) Arkamdan gelen ses ile dönmüştüm. -Voilà monsieur? Qu'allez vous commander? (Buyurun bayım. Ne sipariş edeceksiniz? ) Adam elindeki sigarayı önündeki küllüğe bastırıp başını kaldırdığında gördüğüm kişiye inanamadım. -D. Doruk? Toparlan Begüm. Şimdi dağılmanın sırası değil. -Senin burada ne işin var? Nasıl buldun beni? Oturduğu yerden kalkmıştı. -Konuşmamız lazım. -Konuşacak bir şeyimiz yok. Git buradan. -Nasıl konuşacak bir şeyimiz yok? -Basbayağı yok. Önünde bana söylediğinin yalanı anlatacağın bir sürü günün vardı. Defalarca sordum sana ama sen susmayı tercih ettin. Bu yüzden artık ne söylesem de benim nezlimde biz geçerliliği yok. Şimdi defol git! -Qu'est ce qui se passe ici? (Ne oluyor burada?) Irmak'ın sesi duyulmuştu bir ân da. -Bir şey olduğu yok Irmak. Beyefendi de gidiyordu. -Konuşmadan bir yere gitmeyeceğim Begüm. -Beyefendi Begüm konuşmak istemiyor. Lütfen gider misiniz? -Karımla konuşmadan bir yere gitmeyeceğim. Irmak şaşkın bir ifade ile bize bakarken olmasını bizi yalnız bırakmasını istemiştim. -Karım, eşim diye sürekli söyleniyorsun ama unutuyorsun galiba biz evlenmedik. Bayılmasaydım o sırada nikah masasında terk edecektim seni. -Sus. Sus söyleme şunu. Evlendik biz. Bak parmağıma. Alyansı hâlâ parmağındaydı ama umrumda değildi. -Sen evlendik diye kendini kandırmaya devam et. Aylarca beni kandırdığın gibi. Ha iki hafta önce olanları unuttuysan düğün görüntülerini izle derim. -Evlendik biz. Allah katında evlendik. Karımsın sen benim. 🥀🥀🥀
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD