Cem’in getireceği dosyayı beklerken, içimde bir heyecan vardı. Mine hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı; onu tanımak, anlamak istiyordum. Ama onunla ilgili çok az şey biliyordum. İsmi ve mesleği dışında soyadını bile söylememişti. Bu yüzden Cem’den, sadece "Mine" ismiyle o şirkette çalışan bütün personeller ile ilgili bir araştırma yapmasını istemiştim. Cem’e 24 saat vermiştim ama zaman geçmek bilmiyordu.
Kapı sonunda açıldığında, Cem’in elinde bir dosyayla içeri girdiğini gördüm. Gözlerimi ona diktim, içimde bir yerlerde bu sefer onu bulduğumu hissediyordum. "Ne buldun, Cem?" diye sordum, sesimdeki merak buram buram hissediliyordu
Cem, benim bu halime alışık değildi ve genelde soğukkanlı bir adam olarak bilinirdim çevrem tarafından. Bu hallerim Cemi oldukça şaşırtmışa benziyordu. Cem dosyayı dikkatlice masama bıraktı. “Pars Bey, sizin isteğiniz üzerine Mine ismindeki bütün çalışanlarla ilgili bir araştırma yaptım ve olası tüm sonuçları derledim,” dedi. "Burada birçok farklı kişi ve onlara ait fotoğrafları var."
Dosyayı hızla açtım ve içindeki sayfaları çevirmeye başladım. Her sayfada farklı bir yüzler ve onlara ait kısa bilgiler vardı. Tek tek bakarken, içimde bir yerde doğru Mine’yi bulacağımı hissediyordum. Ve birden, sayfalardan birindeki fotoğrafta gözlerim takıldı.
Kalbim bir anda hızla atmaya başladı. Bu yüzü tanıyordum. Bu Mine’ydi. 18-20 yaşlarındaki Mine’ye ait bir fotoğraf olmalıydı zira benim tanıdığım Mine daha olgun ve sexy bir kadındı. Ama bu fotoğraftaki kadın gençliğin vermiş olduğu toy yüz hatlarına ve zeka fışkıran parlak gözlere sahipti. Fotoğrafı daha dikkatlice incelediğimde “Bu o…” diye fısıldadım kendi kendime, sonra daha yüksek bir sesle, “Cem, bu o! Bu, Mine!” Sesimdeki şaşkınlık ve heyecanla farkında olmadan sesimi biraz yükselmiş olabilirdim ama kendime engel olamamıştım.
Cem’in de şaşırmış olduğunu fark ettim. "Emin misiniz, Pars Bey?" diye sordu, bu kadar net bir tepki beklemiyor gibiydi.
Başımı salladım, gözlerim hâlâ fotoğraftaydı. “Evet, kesinlikle eminim. İşte bu, Mine.” "Ama burada bir yanlışlık var sanki. Phantom Teknoloji ve İnovasyon Şirketi'nin sahibi mi?" Sesimdeki şaşkınlık açıktı.
‘’Pars bey iki kere üstünden geçtim bilgilerin. Yanlış olma olasılığı yok ama isterseniz tekrar araştırabilirim. ‘’ diye cevap verdi. Onun yetenekli bir mühendis olduğunu biliyordum, ama bir şirket sahibi olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Bir an sessiz kaldım, Mine'nin bu kadar büyük bir başarıya ulaşmasını anlamaya çalıştım. Onun bu kadar gizemli olmasının sebebi belki de buydu. Başarılarının arkasında ne vardı? Nasıl bu kadar güçlü bir figür haline gelmişti?
“Cem,” dedim sonunda, düşüncelerimi toparlayarak. “Bunu biraz daha derinlemesine araştırmamız gerekiyor. Mine Karsu’nun geçmişi hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. Bu kadın göründüğünden çok daha fazlası.”
Cem, benim bu kararlı tavrımı karşın hemen onayladı. "Anladım, Pars Bey. Daha fazla bilgi toplamak için çalışmalarıma devam edeceğim.’’ dedi ve odadan çıktı.
Cem çıktıktan sonra, fotoğrafa tekrar baktım. Mine’nin gözlerindeki o kararlılık ve gizem beni içine çekiyordu. Onun hakkında daha fazla şey öğrenmek, onun dünyasını keşfetmek istiyordum. Mine’nin bu kadar güçlü ve başarılı olmasının ardındaki sırları çözmeye kararlıydım. Bu, benim için sadece bir merak değildi; onun hakkında her şeyi bilmek istiyordum. Ve bu kararımdan dönmeyecektim.
Cem, birkaç gün sonra yeniden ofisime geldiğinde, yüzündeki ifadeden, Mine hakkında bazı ilginç şeyler bulduğunu anladım. Elinde yine bir dosya vardı, ama bu sefer yüzünde karışık bir ifade vardı. Onu masama davet ettim ve merakla bekledim.
“Pars Bey, Mine Karsu hakkında bulabildiğim bazı bilgiler var, ancak bu süreç beklediğimden daha zorlu oldu,” dedi Cem, masaya otururken. Dosyayı açtı ve belgeleri önüme serdi.
“Zorlu mu?” diye sordum, kaşlarımı hafifçe çatarak. “Ne demek istiyorsun?”
Cem bir iç çekti ve dosyadan bazı belgeler çıkardı. "Mine Karsu, kendi adı ve şirketi hakkında dijital ortamda neredeyse hiçbir iz bırakmamış. Siber güvenlik alanında uzman olması, kendi dijital izlerini saklamasına olanak tanımış gibi görünüyor. Ne zaman onunla ilgili derinlemesine bilgi aramaya çalışsam, Phantom Teknolojinin oldukça gelişmiş güvenlik duvarlarına çarptım. Anlaşılan, kendi güvenliğini sağlama konusunda oldukça titiz ve profesyonel."
Cem’in bu sözleri beni şaşırttı ama aynı zamanda Mine’ye olan hayranlığımı daha da artırdı. “Bu güvenlik duvarları hakkında biraz daha bilgi verir misin?” diye sordum.
Cem başını salladı. “Şirketin kullandığı güvenlik protokolleri ve şifreleme teknikleri oldukça ileri düzeyde. Çoğu standart güvenlik yazılımını aşacak nitelikte. Özellikle ağ trafiği izleme ve veri şifreleme konularında kendini çok iyi geliştirmiş. Kullandığı metodolojiler, genellikle üst düzey hükümet kurumları ve büyük finansal kuruluşlarda kullanılan türden.”
Bu, Mine'nin ne kadar yetenekli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu. Onun bu kadar dikkatli ve titiz olması, sadece bir mühendis değil, aynı zamanda bir stratejist olduğunu da gösteriyordu. “Peki, başka ne bulabildin?” diye sordum.
Cem, dosyadan birkaç belge daha çıkardı. “Mine Karsu, Phantom Teknoloji ve İnovasyon Şirketi'ni kurduktan sonra, siber güvenlik ve yazılım geliştirme alanında büyük başarılara imza atmış. Birçok uluslararası siber güvenlik konferansında konuşmacı olarak yer almış ve bazılarına katılımcı olarak da katılmış. En dikkat çekici projelerinden biri, büyük bir finans kuruluşu için geliştirdiği güvenlik protokolü. Bu protokol, gelişmiş tehdit tespiti ve yanıt sistemleri içeriyor ve özellikle karmaşık saldırı senaryolarına karşı son derece etkili.”
Biraz duraksadıktan sonra devam etti. “Ayrıca, birçok hükümet kurumuna ve özel sektöre danışmanlık hizmeti vermiş. Geliştirdiği yazılımların çoğu, yüksek hassasiyetli veri koruma ve veri gizliliği sağlama üzerine. Özellikle, çok faktörlü kimlik doğrulama ve güvenli veri transferi konusunda öne çıkan birkaç yazılım paketi var. Bunlar, mevcut piyasadaki birçok üründen çok daha güvenilir ve esnek.”
Bu bilgiler benim için bir bakıma beklenmedikti ama aynı zamanda Mine'nin ne kadar ileri görüşlü ve yetenekli olduğunu da doğruluyordu. Ancak, Mine’nin iş dünyasındaki bu başarılarının ardında yatan hikayeyi öğrenmek istiyordum. “Peki, Mine’nin kişisel hayatı hakkında ne buldun?” diye sordum, Cem'in gözlerinin içine bakarak.
Cem başını hafifçe iki yana salladı. “Ne yazık ki, Mine’nin geçmişi hakkında neredeyse hiçbir şey bulamadım. Sanki bu dönem tamamen gizlenmiş ya da temizlenmiş gibi. Onun kişisel hayatı hakkında da çok fazla bilgiye ulaşamadım. Sosyal medyada aktif değil ve özel hayatını çok sıkı bir şekilde koruyor.”
Bir an için sessiz kaldım, Cem’in söylediklerini düşünerek. Mine’nin bu kadar dikkatli olması ve geçmişini gizlemesi, onun için bu geçmişin ne kadar önemli ve belki de acı verici olduğunu gösteriyordu. Ama bu sadece merakımı artırıyordu. Onunla ilgili daha fazla şey öğrenmek istiyordum; onun gizemini çözmek benim için bir tutku haline gelmişti.
“Anlıyorum, Cem,” dedim sonunda. “Ama pes etmeyelim. Mine hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. Onunla ilgili her ayrıntı, her küçük bilgi kırıntısını istiyorum. ”
Cem, kararlı bir şekilde başını salladı. "Elimden gelenin en iyisini yapacağım, Pars Bey," dedi ve odadan çıktı.
Cem çıktıktan sonra, masamdaki belgeleri tekrar inceledim. Aklımdan Mine bir türlü çıkmıyordu. Onun hakkında öğrendiğim her yeni bilgi, bende daha fazla merak uyandırıyordu. Özellikle, sıfırdan bir şirket kurması ve bu kadar büyük başarılara imza atması beni hem etkiledi hem de şaşırttı. Onunla mutlaka yüz yüze gelmem gerektiğini hissettim. Ama bunu doğrudan yapamazdım; daha stratejik bir yaklaşım gerekiyordu.
Masamın başında oturup düşünmeye başladım. Önümde şirketimizin yıllık raporları ve gelecek projelerle ilgili belgeler vardı. Dedemden devraldığım bu şirket, finans, gayrimenkul ve enerji gibi geniş bir alanda faaliyet gösteriyordu. Dedem emekli olduktan sonra CEO olarak şirketin başına geçmek zorunda kalmıştım. Dedem,ailenin tek torunu olarak şirketin kuruluşundan bu yana süren mirası bana devretmişti. Şirket, dedemin disiplinli yönetimi ve vizyonu sayesinde büyümüş ve sağlam temeller üzerine kurulmuştu. Babam ve annem ise işten çok lüks ve rahat bir yaşam sürmenin peşindeydi. Onlar için şirket, sadece harcamak için para sağlayan bir kaynaktı. Ailem, mirasyedi bir tavırla, işin asıl özünü hiç anlamadan sadece keyiflerinin peşinden koşuyordu.
Dedem ise tamamen farklıydı. Disiplinli, katı ve oldukça talepkâr bir adamdı. Babama hiçbir zaman tam olarak güvenmediği için beni küçük yaştan itibaren yanında yetiştirmişti. Dedem, şirketin geleceği için beni hazırlamaya karar verdiğinde, hayatımın nasıl bir şekil alacağını pek seçme şansım olmadı. Onun yanında büyüdüm; onun sert disiplini ve çalışma ahlakı bana işin değerini öğretti. Ama aynı zamanda, bir aile sıcaklığının ne demek olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilemedim.
Dedemin yanına yerleştiğimde yedi yaşındaydım. Annem ve babam, her zaman yaptıkları gibi beni bırakıp tatile gitmişlerdi. Ev, her zamanki gibi büyük ve boştu. Bu kez, bir hafta sonu için değil, uzun bir yaz tatili için. Beni, bir bakıcının ellerine bırakarak, hiçbir şey yokmuş gibi kapıdan çıkıp gitmişlerdi. Onlar için önemli olan tek şey, eğlenmek ve rahat rahat yaşamaktı; beni geride bırakmanın onlar için hiçbir anlamı yoktu.
Bakıcım Gülizar 1 aydır bu evde çalışıyordu ve ilgi konusunda onlardan pek farklı değildi. İlk günler bana iyi davranmış gibi görünse de, zaman geçtikçe gerçek yüzü ortaya çıkmıştı. Ailemin gidişinden sonra bir gün , benden oyuncaklarımı toplamamı istemişti. Ama ben onun söylediklerini duymazdan gelmiştim, çünkü odamdaki büyük peluş ayımın kulağından çıkan pamuklarını geri koymaya çalışıyordum. Oyuncaklarım, o boş evdeki tek arkadaşlarımdı ve o an, benim için başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Gülizar’ın ayak seslerini duydum, bana doğru hızla yaklaşıyordu. Kapıyı açtı ve sert bir sesle bağırdı, "Sana oyuncaklarını toplamanı söylemedim mi ben hah!!" Sesindeki öfkeyi hissedebiliyordum, ama yine de yerimden kalkmadım. Ona korkumdan bakamadım bile.
Birden, yüzümde acı bir yanma hissettim. Bana tokat atmıştı. Küçük bedenim bu şiddete karşı hazırlıksızdı; dengemi kaybedip yere düşmüştüm. Gözlerimden yaşlar boşandı, ama ağlamadım. Yalnızca şaşkınlık ve korku içinde bakıyordum. İlk kez birinin bana bu kadar sert davrandığını görüyordum. Ama Gülizar durmadı. Kolumdan tutup beni kaldırdı ve sert bir şekilde odaya sürükledi. "Sözümü dinlemezsen böyle olur!" diye bağırdı. O an, kendimi o kadar güçsüz hissettim ki.
Beni, evin arkasındaki karanlık bir odaya kilitlemişti. O oda, hep korkutucu gelmişti bana. İçerideki karanlık ve soğuk havası beni ürpertiyordu. Beni odadan çıkarması için çok bağırmış çok yalvarmıştım ama fayda etmemişti. En sonunda bağırmaktan sesim kısıldığında dizlerimi karnıma çekip, kendimi küçücük bir top haline getirmiştim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Küçücük bir çocuk için bu oda bir kabus gibiydi
O karanlık odada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Zaman, bir çocuk için sonsuz ve anlaşılmaz bir kavramdı. Ama orada, yalnız başıma geçirdiğim her dakika, bana saatler gibi gelmişti. Gülizar’ın kapının önünden geçerken çıkardığı ayak seslerini dinliyordum. Her adımda, geri döneceğini ve bana tekrar vuracağını düşünüyordum. Ama kapıyı açmadı, beni orada öylece bıraktı.
Bir hafta boyunca, o evde tamamen yalnız ve çaresizdim. Gülizar, beni cezalandırmak için odaya kilitliyor, sadece yemek saatlerinde çıkarıyordu. Her gün aynı şeyleri yaşamak, benim için bir kabusa dönüşmüştü. Her şey o kadar karanlık ve sessizdi ki, kendi nefes alışverişimi bile duyabiliyordum.
Bir hafta sonra, dedem durumu evde çalışan mutfak personelinden öğrenmiş. Evimize apar topar geldiğinde Gülizar'ın beni o karanlık odada nasıl kilitlediğini ve bana nasıl vurduğunu öğrendiğinde, gözlerinde şimdiye kadar hiç görmediğim bir öfke görmüştüm. Dedem, her zaman sert ve katı bir adam olmuştu, ama o gün, onun gözlerinde beni koruma arzusu dünyayı yıkacak bir öfkeyi beraberinde getirmişti.
Kapıyı açtığında, ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Gözlerimi kısmış bir an için hiçbir şey görememiştim. Sonra dedemin yüzünü gördüğümde yüzünde sert ama aynı zamanda endişeli bir ifade vardı. "Pars, oğlum iyi misin? Artık güvendesin." deyip sarılmıştı, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. İlk defa onun böyle konuştuğunu duymuştum.
Dedem, beni oradan çıkarıp koruyacağını biliyordum. Ama aynı zamanda, içimde bir şeyler kırılmıştı. Annem ve babamın beni bu şekilde bırakıp gitmesi, onların yokluğu ve ilgisizliği, içimde derin bir yara açmıştı. O günden sonra, dedem beni yanına aldı ve ailemle aşılmaz duvarlar oluştu aramızda.. Her ne kadar dedem beni korumak için her şeyi yapsa da, o gün yaşadığım yalnızlık ve korku, ruhumda silinmez bir iz bırakmıştı.
Dedem İbrahim DEmiroğlu benim kurtarıcımdı. bende onun üstümdeki hakkını ödeyebilmek için elimden geleni yapıyordum. Onun ayak izlerini takip ediyordum. Dedemin bana olan güveni ve benim üzerime yüklediği sorumluluk, beni bugünkü konumuma getirdi. Şirketin başına geçtiğimde, her şeyin bir düzene girmesi gerektiğini biliyordum. Dedemden öğrendiğim şekilde yönetmeye başlamıştım. Teknolojiye olan ilgim ve yenilikçi fikirlerimle şirketi sadece geleneksel alanlarda değil, aynı zamanda modern dünyada da güçlü kılmak istemiştim.
Ofisimin geniş pencerelerinden dışarı bakarken, İstanbul’un hareketli manzarasını izledim. Aklımda bir plan şekillenmeye başlamıştı. Mine’yle doğrudan iletişime geçmek yerine, bir iş teklifi üzerinden yaklaşmak en mantıklısıydı. Böylece hem şirketlerimiz arasında potansiyel bir iş birliği başlatabilir, hem de Mine’nin kim olduğunu daha yakından öğrenebilirdim.
Telefonu elime aldım ve asistanım Cem’e talimat vermek için tuşladım. “Cem, Phantom Teknoloji ve İnovasyon Şirketi’ne bir iş teklifi hazırlayacağız. Ancak ismimi veya kim olduğumu belirtmeden, şirketin bir müşterisi olarak iletişime geçeceğiz. Teknoloji ve siber güvenlik alanında ihtiyaç duyduğumuz hizmetleri detaylandırarak bir teklif hazırla.” dedim.
Cem, her zamanki profesyonel tavrıyla, “Anladım Pars Bey, hemen hazırlıklara başlıyorum,” dedi.
Masamın kenarına yaslandım, ellerimi masamın soğuk yüzeyinde gezdirdim. Burası, yıllarımı geçirdiğim, dedemin bana bıraktığı mirası devraldığım ve onun disiplinini devam ettirdiğim yerdi. Dedemin gölgesi, her zaman üzerimdeydi. Onun katı kuralları ve yüksek beklentileri, benim üzerimde büyük bir baskı oluşturmuştu. Aile sıcaklığını pek tatmamış biri olarak, iş hayatında hep daha fazlasını başarmak zorundaydım. Şimdi, bu yeni yolculukta, Mine gibi birini tanımak ve onunla iş yapmak, belki de aradığım fırsat olabilirdi.