VII. BÖLÜM

1706 Words
Duygunun ofisten çıkmasıyla biraz olsun kendimi toparlayabilmek için ofisin penceresinden dışarıya bakarak derin bir nefes aldım. Demiroğlu Teknoloji... Daha kurulalı 2 yıl olmuş bir şirketken bu kadar hızlı yükselmeleri soru işaretleri yaratıyordu. Üstelik sahibinin hiçbir bilgisine ulaşamıyorken. İş dünyasında hisler önemliydi; sezgiler çoğu zaman akılcı hesaplamalardan daha güçlü olabiyordu. Sezgilerime güveniyordum.Bir iş kadını olarak 17 yıllık iş tecrübeme dayanarak içgüdülerime güvenmeyi öğrenmiştim. Demiroğlu Teknoloji hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalıydım. Kendi yöntemlerimle… Beni içten içe heyecanlandıran bu iş birliği teklifini yaparken gerçekten neyi amaçladıklarını ve bu teklifin ardındaki motivasyonları anlamam gerekiyordu. Evet, şirketimiz siber güvenlik alanında liderlerden biriydi bu konuda mütevazı olamayacaktım. Ama yinede şirket işbirliği bambaşka bir konuydu. Bu eşit söz hakkı demekti iki taraf içinde. Bilgisayarımın başına geçtim ve parmaklarım klavyede hızla dans etmeye başladı. İlk önce, şirketin web sitesine ve bilinen bilgilere baktım. Bu, genel bir ön bilgi edinme aşamasıydı. Demiroğlu Teknoloji, Demiroğlu Holdingin bir yan kuruluşuydu ve Demiroğlu Holding geniş bir alanda faaliyet gösteren, uzun süredir sektörde olan bir holdingti. Finans, gayrimenkul ve enerji gibi birçok alanda projeleri vardı ve şimdi de teknolojiye büyük bir yatırım yapmaya karar vermiş gibiydiler. Şirketin sahibi İbrahim Demiroğlu olarak görünüyordu ama şirket sahibi ve ailesiyle ilgili tek bir fotoğraf veya bilgi yoktu. Sanki kendilerini saklıyor gibiydiler. Bu durum beni daha da meraklandırıyordu. Bilgisayarımın ekranında bir terminal penceresi açtım. Parmaklarım hızla klavyeye dokundu, satırlarca kod ve komut akmaya başladı. Bu benim gerçek benliğimdi. Kendi yazılım araçlarımı kullanarak Demiroğlu Teknoloji’nin iç ağına sızmak için gerekli adımları atıyordum. Biliyorum, bu etik olarak doğru bir hareket değil, ama benim etikle aram hiç iyi olmamıştı zaten. Ayrıca, iş dünyasında rakipleri araştırmak için her zaman adil ve açık oynanmazdı. Ekranda veriler hızla akarken, birden bir güvenlik duvarı çıkmazı ile karşılaştım. Demiroğlu Teknoloji, standart bir şirketten beklenmeyecek kadar güçlü bir güvenlik sistemine sahipti. Bu, normalde bir teknoloji şirketinden bekleyebileceğim türden bir güvenlik önlemi değildi. Ama bende normal bir hacker değildim. Daha 18’imde Pentagon’a girip istediğim belgelerle hiç bir iz bırakmadan çıkmıştım. Hala CIA tarafından Phantom kod adlı bir hacker olarak aranıyordum. İşin komik tarafı. Şirketimin adı Phantom iken beni bulamamaları. Eeee ne demişler ‘’Bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır.’’. Bu güvenlik çıkmazı için bilgisayarımın güvenlik analiz yazılımını devreye soktum ve çeşitli algoritmalarla bu duvarı aşmaya çalıştım. Gözlerimi ekranın ışığından ayırmadan birkaç dakika boyunca yoğun bir şekilde çalıştım. Nihayet, karşılaştığım engeli aşmayı başarmıştım ve sistemlerine sızdım. Ekranda beliren veriler arasında gezinirken, aradığım bilgiyi bulmaya çalışıyordum. Bu kadar büyük bir şirketin sistemine girmek her babayiğidin harcı değildi. Çoğu bilgi standart işletme belgeleri ve projelerle ilgiliydi. Ancak, biraz daha derinlere indiğimde, dikkatimi çeken bazı özel dosyalar buldum. İçgüdülerim beni yanıltmamıştı. İlgili dosyalardan birine tıkladım ve açılan belgede, şirketin üst düzey yöneticilerine ait bazı bilgiler vardı. Bu bilgilerin içinde Pars’ın adı geçiyordu ve Demiroğlu Teknoloji'nin sahibi olarak anılıyordu. Pars’ın ismini görünce bir an için nefesim kesildi. Ekrana boş boş baktım. Ben yanlış görüyordum galiba. Parsın vakur bir fotoğrafı karşımdaydı. O gece karşılaştığım ve hayatıma göktaşı gibi düşen adam, çocuğumun babası tam ben onunla yüzleşmeye hazırlanırken tekrar karşıma çıkmıştı. Onun bu kadar büyük bir şirketin başında olduğu ve iş teklifinin arkasındaki isim olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Pars ve ben sadece kısa bir süre önce tanışmış ve birbirimize adlarımızdan başka bir şey söylememiştik. Benim için onun parası ve ya statüsü önemli değildi. Ben onun sesindeki tınıya, zekasına ve nezaketine hayran olmuştum. Dosyalarda gezinmeye devam ettim. Pars’ın dedesi İbrahim Demiroğlu’nun şirketi kurarken nasıl bir vizyonla hareket ettiğini ve Pars’ın bu vizyonu nasıl sürdürdüğünü gösteren bir dizi belge vardı. Kesinlikle iyi bir iş adamıydı.Benim aksime yasa dışı herhangi bir aktivitesi olmamıştı. Ve ben bu adamdan hamileydim!!! Birden, bilgisayarımın ekranında bir uyarı belirdi. Sistemlerine izinsiz giriş yaptığımı fark etmişti. Pars’ın varlığı beni o kadar afallatmıştı ki sistem güvenlik duvarının aktive olduğunun farkına varamamıştım. Hemen karşı atakta bulunup bütün veri izlerimi silerek sistemden çıkış yaptım ve ağ içerisinde takip edilmemek adına bir virüs yerleştirdim sisteme. Küstahça sırıttım. Bana ulaşabilmek için yapacakları her hamlede kendi veri tabanlarını çökerteceklerini bilmenin gururuyla… Derin bir nefes aldım, Pars’ın kim olduğunu ve geçmişini öğrenmek beni sarsmıştı, ama aynı zamanda onunla ilgili merakımı da artırmıştı. Onunla tekrar karşılaşmak istiyordum. beni nasıl bulduğunu ve bu iş teklifinin gerçek nedenini bilmek istiyordum. Ekranın karşısında bir süre düşündüm. Pars'ın teklifini kabul edecektim, etmeliydim. çünkü benimde ona söyleyeceklerim vardı. Elim istemsiz karnıma gitti. ‘’Baban geliyor bebeğim. Bana sürpriz yapmak istemiş ama asıl sürprizi kendi yaşayacak gibi. Hııımm ne dersin?’’ dedim bebeğime okşarken. Aklımda bazı hin fikirler vardı. Pars bey ava giderken avlanacaktı. ********* Günün tüm karmaşasından sonra, ofisten ayrıldım ve Duygu’yla akşam yemeğinde buluşmak için sözleştik. Eve gidip hızlıca hazırlandım. Hamile olduğumu öğrendiğimden beri, Duygu'ya söylemek için doğru anı bekliyordum. Bu akşamın bunun için iyi bir zamandı. Üstelik Demiroğlu Teknoloji’den gelen teklifi ve Pars hakkında öğrendiklerimi de Duygu’ya anlatmak istiyordum. O benim en yakın ik arkadaşımdan biriydi ve diğer kafadan kontak arkadaşım yani Meltem şu anda yurt dışındaydı. Duş alıp üzerime sade ama şık bir elbise giydim. Mavi tonlarındaki elbisem, hem rahat hem de zarifti; belime inen ince kemeriyle hamileliğimin ilk dönemindeki şişkinliği zarif bir şekilde saklıyordu. Hazırlanırken içimde garip bir heyecan vardı. Belki de bu haberi Duygu’yla paylaşmanın heyecanıydı bu. Çünkü aileye an yakın tanıdığım iki kişiden biriydi. Duygu’yla, Nişantaşı’ndaki sevdiğimiz bir İtalyan restoranında buluşmak üzere sözleşmiştik. Bu restoran, Duygu’nun da benim de sıkça tercih ettiğimiz, şık ama samimi bir atmosfere sahipti. Arabayı restoranın önüne bırakıp anahtarı valeye verdim. Yavaşça restorandan içeriye doğru süzüldüm. Akşam serinliğinde şehrin ışıkları sokakları aydınlatıyordu. İçimden derin bir nefes alarak, kendimi toparlamaya çalıştım. Kendi kendime hadi bakalım Mine umarım dayak yemezsin dedim. Restorana vardığımda, Duygu'nun çoktan gelmiş ve cam kenarındaki masamızda beni beklerken telefonuyla uğraştığını gördüm. İçeri adım attığımda, o da başını kaldırıp beni gördü ve yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. Duygu, her zaman içten ve enerjik tavrıyla bilinen, sıcak ve cana yakın bir insandı. Onunla yollarımız, üniversite yıllarında kesişmişti. O zamanlar ben bilgisayar mühendisliği bölümündeydim ve Duygu da işletme okuyordu. yaşım çok küçük olduğu için kimseyle iletişim kuramıyordum. O sıralar aynı kyk yurdunda kalıyorduk Duygu’yla ve bana kol kanak germişti. İkimiz de yetimhanede büyümüştük; bu ortak geçmişimiz, aramızda doğal bir bağ kurmuştu. Duygu, beni anlamak konusunda her zaman çok yetenekliydi. Onunla konuşmak, kendi kendime konuşmak gibiydi bazen. Duygu ayağa kalkıp bana sarıldığında, her zamanki gibi samimi ve içten bir şekilde, "Naber ufaklık?" dedi. Ona sıkıca sarıldım ve "Seni görmek de çok güzel, ablacım. Şu inadından vaz geçsende işyerinde de abla kardeş olsak keşke.’’ dedim sitem ederek. "Ben işle aileyi karıştıramıyorum küçük hanım." dedi bana sanki benden çok büyükmüş gibi. Alt tarafı altı yaş vardı aramızda. Aslında, bu akşam seninle konuşmak istediğim birkaç önemli şey var." dedim, gülümseyerek. Duygu, yüzündeki ifadeden de anladığım üzere bu konuşmanın nereye doğru gideceğini merak ediyordu . "Son zamanlarda sende bir tuhaflık olduğunu biliyordum zaten ama beklemek istedim . Biliyorsun senin üstüne gelip zorlamak istemem. Benimle ne istersen konuşabiliriz." dedi, masaya otururken. İkimiz de yerimize oturduk ve menüleri incelemeye başladık. Garson yanımıza gelip siparişlerimizi aldıktan sonra, Duygu bana meraklı gözlerle baktı. "Neler oluyor? Çok ciddi görünüyorsun." dedi, gözlerini kısarak. Duygu, benim ruh halimi her zaman kolayca okuyan biridir; ne zaman bir şeylerin beni rahatsız ettiğini hemen anlar. Bir an duraksadım, nasıl başlayacağımı düşündüm. Sonra derin bir nefes alarak, "Aslında iki önemli şey var, Duygu. İlki... Hamileyim." dedim, gözlerim Duygu’nun gözlerine kenetlenmişti. Onun tepkisini görmek istiyordum. Duygu'nun gözleri büyüdü ve ağzı açık kaldı. "Ne? Ciddi misin? Mine, bu harika bir haber! Ben teyze mi oluyorum şimdi?" diye neredeyse bağıracak kadar heyecanlıydı. "Evet! " dedim gülümseyerek. "Bunu daha yeni öğrendim ve nasıl hissedeceğimi tam olarak bilemiyorum. Çok tuhaf bir his ve ben annelikle ilgili hiçbir şey bilmiyorum." dedim ağlamaklı bir şekilde. Duygu’nun yüzünde anlayışlı bir bakış belirmişti. Tıpkı o yurt gecelerinde akşam gelip üstümü örterken onu yakaladığımda belirdiği gibi. Elimi avucunun içine alıp okşayarak " Kuzum sen yalnız değilsin ki. Korktuğunun farkındayım ama bende o manyak Meltem'de yanında olacağız. Ayrıca bu bebeğin birde babası olması gerekiyor değil mi?" diye sordu, yüzündeki şaşkın ifade yerini endişeli bir ifadeye bırakırken. Başımı aşağı yukarı salladım. "İkinci haberimde bu. Bu gün teklifte bulunan şirketi hatırlıyor musun?" dediğimde oda başnı olumlarcasına salladı. "Bunun onunla ne alakası var" dedi. " Pars yani bebeğimin babası o şirketin sahibi. Bir gece birlikte olduk ve sonuç bu." dedim " Peki o biliyor mu bu çocuğu?" dediğinde hemen "Hayır, henüz bilmiyor. Ona söyelemedim çünkü işler biraz karışık. Biz birbirimize dair hiçbir bilgi vermemiştik. Tek gecelik bir ilişkiydi benim için ama o beni bulmuş. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum. Ben daha bugün onun aslında Demiroğlu Teknoloji’nin sahibi olduğunu öğrendim. Yani, bana ulaşmaya çalışıyor, ama bunu iş kılıfı altında yapıyor." dedim, sesimde biraz şaşkınlık ve heyecanla. Duygu bir an sessiz kaldı, söylediklerimi sindirmeye çalışıyordu. Sonra, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. "Mine, adam seni unutamamış. Canım bu ilişkiye bir şans vermen gerektiğini düşünmüyor musun?" "Belki," dedim, derin bir nefes alarak. "Ama bilmiyorum, Duygu. Her şey o kadar hızlı gelişti ki. Onunla tekrar konuşmak istiyorum ama korkuyorum. Duygu kabuslarımı biliyorsun. Ben daha bunu atlatamaşışken…" Duygu, elini tekrar okşadı. "Mine’m, yapma sen geçmişinin içine hapsolmak zorunda değilsin. Artık kendinle barışman gerektiğinin farkındasın değil mi? Kendin için değilse bile bebeğin için… " dedi, gözleri sevgi ve destekle doluydu. "Tekrar terapi almaya başladım!!" dediğimde gözleri doldu benden bu kadar büyük bir adım beklemiyordu. Masadan kalktı ve bana sarıldı. "Seninle gurur duyuyorum" dedi. Benimde gözlerim dolmuştu."Teşekkür ederim yanımda olduğun için." dedim. Masaya oturduğunda " Her zaman yanındayım kuzum. " dedi. Duygu’nun bu destekleyici ve anlayışlı tavrı, her zaman olduğu gibi, bana güç vermişti. O akşam boyunca, Duygu’yla eski günleri yad ettik, birlikte güldük ve anılarımızı tazeledik. Üniversitede beraber geçirdiğimiz zorlu günlerden, iş hayatındaki mücadelelerimize kadar her şeyi konuştuk. Duygu, her zaman olduğu gibi, beni neşelendirmeyi ve rahatlatmayı başardı. Yemeklerimizi yerken o şarabını ben meyve suyumu yudumlarken, hayatın bize getirdiklerine gülerek ve şükrederek baktık. Gece ilerledikçe, restoranın atmosferi daha da rahatlatıcı ve huzurlu hale geldi. Çevremizdeki insanlar, mum ışığında yemeklerini yerken, biz de kendi küçük dünyamızda kaybolduk. O gece, hayatın her şeye rağmen güzel olduğunu anladım. Restorandan ayrıldığımızda, Duygu’yla birbirimize sıkıca sarıldık. "Her zaman yanındayım, Mine. Ne olursa olsun, birlikteyiz." dedi, gözlerinde sevgi dolu bir ifade vardı. "Teşekkür ederim, Duygu. Gerçekten çok teşekkür ederim. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım." dedim, gözlerimde yaşlarla. Duygu’nun desteği, benim için her şey demekti ve bu zor günlerde onun yanımda olduğunu bilmek bana büyük bir güç veriyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD