Sabahın ilk ışıkları henüz doğmamıştı ki aniden kapının zili çalmaya başladı. Uyku mahmurluğuyla gözlerimi açtım, başımı Parsın göğsünden kaldırıp beni kollarının arasında hapseden Pars’a baktım. Pars, uykusunun arasında homurdanarak kollarını gevşetip doğrulmaya çalıştı. Kapının zili bir kez daha çalındığında, Pars bu sefer hızlıca yerinden kalktı ve aceleyle pantolonunu bulup giydi. “Kim sabahın köründe kapıya dayanır ki?” diye mırıldandı, yüzünde uykulu ve endişeli bir ifade ile. Pars’ın arkasından bende hareketlendim. Üstüme apar topar sabahlığımı geçirmeye çalışıp kapıya doğru yönelirken, içimde bir korku peyda olmuştu. Kim bu saatte gelmiş olabilirdi ki? Pars, üzerinde sadece pantolonuyla dururken o korkunun içerisinde bile karın kaslarını süzme fırsatı yakalamıştım. Yanıma geler